Erdoğan, BM Genel Kurulu kürsüsünden kükredi

Söylediği her şey doğruydu. Zannetmiyorum ki genel kurul salonunda herhangi bir lider, “Erdoğan doğru söylemiyor” diye düşünmüş olsun. Zira ne etnik, ne dinî, ne de bölgesel bir milliyetçilik yaptı sorunları anlatırken. Sorunu ve sonrasında çözüm için BM ve muhatap ülkeleri gösterdi. “Ben yaparım, ben çözerim” demek yerine, “Gelin, çözelim!” çağrısı yaptı.

FRANSA ve AB’ye Doğu Akdeniz; ABD’ye Filistin, Afganistan, Suriye ve iklim değişikliği; Rusya’ya Kırım ve Libya; Çin’e Uygur Türklerinin hakları için ve zulme karşı sessiz kalan her ülkeye mağdurlar adına parmak salladı Erdoğan. Bunun devamı, ayağını denk almayan herkese “One minute!” demektir. Ki bunu son zamanlarda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu vasıtasıyla her plâtformda yapıyoruz, çok şükür.

Yarım saatlik konuşma süresini yine dolu dolu kullandı Erdoğan. Dünya üzerinde sorun olarak kabul edilmiş her konuya değindi. Popüler sorunlar iklim değişikliği ve pandemi süreciydi tabiî. Ancak Erdoğan, Çin-Uygur ve Rusya-Kırım ihtilaflarını, Myanmar’daki darbe, Afganistan ve Suriye’den kaynaklı göçmen sorunu, Afrika’da devam eden sömürge düzenine karşı işbirliklerimiz, Libya ve Azerbaycan’da Türkiye’nin çabalarıyla kurulan düzen, İsrail’in Filistin üzerindeki işgalci politikaları, Kıbrıs, Akdeniz ve Ege üzerindeki anlaşmazlıkları bizi yok sayarak çözmenin mümkün olmadığı konularını anlatmayı da ihmâl etmedi.

Her zamanki gibi kendine güvenen, söylediklerinin içini doldurabilen, muhataplarını çözüm arayışlarına zorlayan, Türkiye’nin gücüne vurgu yapan bir lider izledik kürsüde. “Dünya beşten büyüktür” derken Türkiye’nin artık ne kadar büyük olduğunu iliklerimize kadar hissettiren, ülkemiz adına gurur duyduğumuz bir Erdoğan izledik yine.

En net uyarı, küresel iklim değişikliğinin önüne geçme çabalarına yeterli desteği vermeyen büyük ekonomilereydi. “Sizin yüzünüzden risk büyüyor, eliniz taşın altına koyun!” derken, belki de ilk defa sesini yükseltti. Buna rağmen, yükümlülüklerdeki adaletsiz dağılımdan dolayı bugüne kadar yürürlüğe sokmadığımız Paris İklim Anlaşması’nı, “atılacak yapıcı adımlara uygun şekilde” TBMM’den geçireceğimizi ilân etti.

Bu arada herkese insanlık dersi veren, “Yerli aşımız TURKOVAC’ı yakın zamanda tüm dünyanın istifadesine sunacağız” taahhüdü, aşı milliyetçiliği yapanların da hatasını yüzüne vurdu. Dünyanın herhangi bir yerinde, aşıya ulaşılamadığı için bitmeyecek Koronavirüs Salgını’nın, dünyanın her noktasını güvensiz hâle getireceğinin altını çizdi.

Söylediği her şey doğruydu. Zannetmiyorum ki genel kurul salonunda herhangi bir lider, “Erdoğan doğru söylemiyor” diye düşünmüş olsun. Zira ne etnik, ne dinî, ne de bölgesel bir milliyetçilik yaptı sorunları anlatırken. Sorunu ve sonrasında çözüm için BM ve muhatap ülkeleri gösterdi. “Ben yaparım, ben çözerim” demek yerine, “Gelin, çözelim!” çağrısı yaptı.

AB’ye de göçmen sorunu konusunda mesajı vardı. Suriye’de elimizi taşın altına nasıl koyduğumuzu ve 400 binin üzerinde Suriyelinin gönüllü olarak topraklarına dönmesini nasıl sağladığımızı, ancak Afgan göçmenler için bizden bu fedakârlığın beklenmemesi gerektiğini anlattı. Ayrıca, AB Yeşil Mutabakatı’na verdiğimiz katkının, Emine Erdoğan’ın öncülüğündeki Sıfır Atık Projesi ile birlikte önemli bir sonuca ulaştığını anlattı.

Biz anladık, muhataplarımız da anladı muhtemelen. Ne yazık ki muhalefet ettiğini zanneden bazı medya kuruluşları ise zaten bildikleri bu gerçekleri yazmak yerine topu taca atarak, yalandan yere yatarak vakit geçirmeye çalışıyorlar. Bilesiniz ki, çaldığınız o vakit, Erdoğan iktidarına uzatma olarak geri dönecek!

Nasıl bir aşağılık kompleksi varsa artık, maalesef medya kuruluşu olarak adlandırılan Tele 1, internetteki haber sitesinde Erdoğan’ı, BM Genel Kurulu’ndaki konuşma sırasından vurmaya çalışmış. Neymiş efendim, Brezilya birinci, ABD ikinci sırada söz almış da daha önce ilk 5’te, 10’da söz alan Türkiye, -sözde- Erdoğan’ın politikaları yüzünden 15’inci sırada konuşabilmiş. Ya Hû! Sıralamasına değil, ne dediğine bakın da onun üzerine yapın eleştirilerinizi! Ama yok!

Daha önce de dediğim gibi, Erdoğan’ın dediği ya da yaptığı hiçbir şeye itiraz edemeyenler, sanal sorunlar üzerinden yıpratma çalışması yapıyorlar. Peşlerine takılan koyun sürüsü de sosyal medyada bunlara prim yaptırıyor. Bilmiyorlar ki bunlar, parayı verenin düdüğünü çalarlar. En güzel örnek de düne kadar, İmamoğlu ve CHP için her türlü yalanı yüzü kızarmadan söyleyen, darbe ve ayaklanma çağrıları yapan, orman yangınları, seller ve depremlerden medet uman “Can” dostlarının, arkasındaki destek kesilince nasıl da yön değiştirdiğidir!