Erdoğan ABD’ye kaçacakmış (!)

O, 15 Temmuz gecesi doğrudan ölmeyi göze alarak, vatansız hainler kaldığı oteli tarayıp bindiği uçağı havada bulmaya çalıştıkları anda Marmaris’ten İstanbul’a ve oradan da Ankara’ya gelerek şehadete adım atmış fakat gazi olmakla kalmış bir liderdir. Onun ikide bir Amerika’ya kaçacağını diline dolayan siyaset nasipsizleri, “Zahid eli de kendinden bilir” misâli bir yalanın etrafından ip atlayıp duruyorlar.

OSMANLI Devleti ve bu devletten önceki devirlerde hanedanlar, mülkleri ve tebaalarından ayrılıkçı sesler yükselmemesi için, cenk meydanında harp edip de yenilirlerse eğer, galip tarafa kendi ailelerinden bir esir bırakarak bütün mülklerinde yaşayanlara ve tebaaya bir zarar gelmemesi üzere anlaşırlardı. Bunu kendi tarihimizden basit örneklerle anlatmamız mümkün. Meselâ Eflak Voyvodasının İkinci Murad’a yenilgisi üzerine oğulları Vlad ile Radu’yu Osmanlı’ya rehin vermişti.

Yahut başka bir senaryoyla Çaka Bey’in veyahut da Cem Sultan’ın aynı kurgu içerisinde bir rehin teminatı olarak, sürgün veya Çaka Bey örneğindeki tam anlamıyla esir olarak Bizans sarayına bırakılan hanedan üyeleri olmuştur. Bu bir usuldür ve galip ya da güçlü/büyük tarafta yer alana karşı bir teminat göstergesidir. Hanedanlar arası dünürcülükler de bu usuldendir.

Osmanlı’nın son deminde Halife Altıncı Mehmed Vahideddin Han, Birinci Dünya Savaşı’nın mağlûp tarafı olarak, parçalanmış vatan üzerinde İtilaf Devletlerinin azgınlığından halkını korumak üzere sürgünü kabul ederek toprakları terk etmiş olsa da, yukarıda bahsetmiş olduğumuz usul her zaman akla gelir de maalesef Vahideddin Han için bu usulden asla bahsedilmez.

Zira bu, Vahideddin Han üzerinden ecdada karşı düşmanlık oluşturmak için izlenen yolun başlangıcıdır. Kemalizm’in odağına aldığı İslâm ve Türk düşmanlığı sistematiği, tarihî usulü bilmesine rağmen yaşanan söz konusu dönemi hakikatiyle anlatmaz.

15 Temmuz 2016’daki işgalci darbe girişiminin gerçekleştiği geceden itibaren tarih hokkalarına yalan mürekkebini dolduranlar, millî iradenin büyük bir kısmı kendisini İkinci Abdülhamid Han’a benzetirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan bir Vahideddin Han hikâyesi çıkarmaya çalıştı. Hakkında her defasında “Amerika’ya kaçacak” iftirası uydurulan Recep Tayyip Erdoğan, bir kısım muhalifleri tarafından İkinci Abdülhamid Han’ın istibdad yönüyle anılırken, bir de Vahideddin Han’ın kaçkın padişahlığı ile anılır oldu.

Bu işi oldum olası anlamadım. Kemalist ideoloji Vahideddin Han hakkında daima “kaçtığı” yönünde iddiada bulunurken, ürettiği şiirlerde ise Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin padişahı bu topraklardan kovduğunu söylemiştir. Burada Kemalizm’e sorulması gereken soru şudur: “Hangi yalanına inanmam beni daha ileri Kemalist yapar?”

Doğrusu bize göre Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya-i Kebir Camiî’ni özgürlüğüne kavuşturan Türkiye Cumhurbaşkanı olarak Fatih Sultan Mehmed Han’ın dâvâ vârisidir.

Bize göre Recep Tayyip Erdoğan, bütün çakallar ve sırtlanlar vatan toprağına göz diktiğinde gözettiği iler diplomasi ve siyaset stratejisiyle İkinci Abdülhamid Han’ın dâvâ vârisidir.

Bize göre Recep Tayyip Erdoğan, ülkesi zor bir döneme girseydi Vahideddin Han gibi kendi canını ve hatta ailesini de yeter ki bu vatana daha büyük zarar gelmesin diye rehin verirdi. Ancak o, 15 Temmuz gecesi doğrudan ölmeyi göze alarak, vatansız hainler kaldığı oteli tarayıp bindiği uçağı havada bulmaya çalıştıkları anda Marmaris’ten İstanbul’a ve oradan da Ankara’ya gelerek şehadete adım atmış fakat gazi olmakla kalmış bir liderdir.

Onun ikide bir Amerika’ya kaçacağını diline dolayan siyaset nasipsizleri, “Zahid eli de kendinden bilir” misâli bir yalanın etrafından ip atlayıp duruyorlar.

Anlattıkları şey fıkra değil. Gülmüyoruz. Ancak bu ülkede bu kadar akılsız olup da sözde siyaset yaparak toplumun önemli statü seviyelerini dolduranların çapsızlıklarına acıyarak gülüyoruz.

Bir ülkenin siyasetini muhalefet güzelleştirir, ancak bunu bir türlü anlamadılar. Ve belli ki, anlamak istemiyorlar.