DÜN gece Hazîne ve
Mâliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası, sosyal medya hesaplarının bilgisayar
korsanları tarafından ele geçirilmesi, AK Partili kurmayların Albayrak’ın
istifasının Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmemesi yönündeki taleplerini
dillendirmelerine dair haberlerle doğrusu enteresan bir şok yaşadık.
Bu
yazıyı yazarken dahi muallâkta olan bu konu, Cemal Kaşıkçı’nın başına ne
geldiğini merak ettiğimiz, ancak Suud yetkililerin çelişkilerle dolu yanlış
süreç yönetimini izlediğimiz hâdiseye dönüştü.
Doğrusu
Devletimiz adına bu muallâktaki duruma oldukça üzüldüm.
Bu
konuyla ilgili yazmayı plânlıyorken, sabretmenin kendi adıma daha erdemli
olacağını düşünerek başka bir konuya yönelmiştim ki Facebook, dört yıl önce ABD
Başkanlık Seçimlerini değerlendirdiğim bir yorumumu önüme çıkardı.
Şu
notları kaydetmişim:
“CNN
Türk izliyorum, Cüneyt Özdemir diyor ki, ‘Burada medya öyle temkinli ki, 2000
yılında yapılan seçimlerde Al Gore’nin kazandığını ilân edip de Bush başkan
seçilince, şimdi de ne olur ne olmaz diye bekliyor. Hattâ Trump’u destekleyen
FOX bile temkinli’... Arkadaş, orada Trump’u destekleyen FOX, burada ne diye
Clinton şovu yaptı öyleyse?
Neyse,
bunu geçtim. CNN Türk Clintoncu takıladursun, bizim tarafın Amerikan bültenini
dinliyorum, orada da Pensilvanya kuklasının hezeyanlarından ötürü ‘Clinton
olmasın da kim olursa olsun!’ havası var.
İyi
de, ABD’den ne güzellik gördük ki yeni başkanından hayır görelim?!
Trump’u
ırkçılıkla niteledik durduk, peki bu başkanlık tiyatrosunun neresini
okuyabildik?
2008
yılında Obama’nın başkan adaylığı kesinleşince, Pensilvanya putperestinin yayın
organları sürekli şekilde Obama algısı üzerine oynadılar. Neymiş, adı Barek
Hüseyin’miş.
‘Yahu,
bizim mahalledeki mübarek isimlilerin ne mal oldukları ortadayken ve Siyonist
fikriyata iman etmemiş birinin ABD’nin başına oturtulmayacağı belliyken, bize
ne Obama’dan!’ diyen çıkmadı o sıralarda. Varsa yoksa, ABD’nin başına
Müslümanların geçtiğini söylediler. Öyle ya, bu Pensilvanya cahilleri Emniyet,
Askeriye ve Yargı’ya soktukları kişiler için de, ‘O mâkâmlara Müslümanlar
oturmasınlar mı?’ diyerek yürütüyorlardı işlerini.
Kendinizi
ABD’de yaşayan bir Türk olarak düşünün… Ki mutlaka akraba-i taâllûkattan
birileri vardır orada… Ülkede seçim yapılacak ve iki adayın Türkler ve Türkiye’yi
içine alacak kapsamdaki düşünceleri şöyle:
Trump
şöyle diyor: ‘Artık sınırlarımızdan mülteci geçemeyecek, hatt’ Meksika sınırına
bile öyle bir duvar yapacağım ki…’
Bu
sözün içinde, ‘Ülkemize zamanında göçmüş ve vatandaşımız olmuşları kovacağım’
şeklinde bir cümle yer alıyor mu? Almıyor. Öyleyse baştaki kurguya göre sizi
endişelendirecek bir durum yok.
Trump
bir de şöyle diyor: ‘IŞİD’i Obama kurdu, dünyanın başına belâ etti!’
Yine
ABD’de yaşayan bir Türk olarak düşünüyorsunuz: ‘Bu IŞİD sebebiyle hep benim
ülkem, Türkiye’m suçlandı, ama bir başkan adayı çıkıyor ve mevcût başkanın ne
yaptığını ifşa ediyor!’
Bu
sırada mevcût başkan Obama’yı IŞİD’i kuran kişi olarak tanımanın yanında, Irak
ve Suriye’de açıkça PKK’yı desteklerken görüyorsunuz. Ve aynı Obama, Bayan
Clinton’u öyle bir destekliyor ki Clinton da çıkıp, ‘Biz de mevcût yönetim gibi
davranacağız’ diyor…
Yani
Türk düşmanı, Türkiye düşmanı PKK’ya desteğini sürdüreceğini ve aslen Türk’ün
ve Türkiye’nin düşmanının kendisi olduğunu beyan ediyor.
Şimdi
soruyorum: Hangisine oy verirdiniz? Sadece bir Türk olarak değil, vicdanlı bir
ABD vatandaşı olarak hangisini desteklerdiniz oyunuzla?
Biri
güvenilmez, biri ayrımcı… Senelerce Türkiye siyâsetinde alternatifsizlik,
Anayasa ve seçim sisteminin dayattığı şekliyle ‘kötünün iyisine’ oy verme
durumu, bugün ABD’de de hayat bulmuştur. Bugünden sonra ABD’nin batması hak,
kendi sistemini belirleyecek Türkiye’nin yükselmesi muhakkaktır.
Ben
mi? ‘ABD başkanı değil misiniz, hepiniz aynısınız!’ diyenlerdenim…”
Dört
yıl önce ne yaşanmışsa bugün de aynı...
Biz kendimize inanalım yeter!