Epifiz

Ben bu büyük yozlaşmış kentlerin ve insanlarının hastalıktan kurtulamamalarının ve giderek dinden uzaklaşmalarının sebebini, gecelerin gündüz kadar aydınlık olmasına, sağlıksız beslenmelerine ve alkol tüketiminin tavan yapmasına bağlıyorum. Bu alışkanlıklar, her geçen gün epifize daha da çok zarar veriyor ve bu organ işlevini kaybediyor.

EPİFİZ, beyinde bulunan hormonsal bir bezdir. Beyin tıpkı diğer organlar gibi simetrik bir yapıya sahiptir. Lâkin bu simetrinin tam ortasında, bütün simetriyi bozan asimetrik bir organdır epifiz. Üçüncü göz olarak da tanımlanabilen organ, iki kaşın ortasında bulunur ve retinamsı yapıya sahiptir. Bu nedenle tıpkı göz gibi ışığa tepki verir.  Bu reaksiyonu, dışarıyla herhangi bir bağlantısı olmamasına rağmen verir.

İngilizce literatüre “pine” yani “kozalak” kelimesinden türeyerek “pineal glande” (kozalağımsı bez) olarak geçen bu ilginç organı kozalağa ilk benzetenler İngilizler değildir. Kozalak benzetmesi çok daha eskidir ve Milât öncesi 3500’lerin Antik Mısır’ına kadar dayanır. Modern zamanda ilk olarak Descartes mercek altına almıştır bu konuyu ve epifizi “rûh ile bedenin irtibat noktası” olarak betimlemiştir. Daha da ileri giderek, “rûhun oturduğu yer” bile demiştir. 

Dinler tarihi açısından da önemli bir yeri olan bu organa Antik Mısır’da, Hinduizm’de, Yunan mitolojisinde, ardından Romalılarda ve devamında ise Katolik anlayışta görmek mümkündür. Bu ilginç yapı, Vatikan’da “kaş şeklinde iki tavus kuşunun ortasındaki dev bir kozalak heykeli” ile somutlaştırılmıştır. Papanın asâsında yine kozalak deseni mevcuttur. Osiris’in asâsının ucu ise kozalak şeklinde kabartılmıştır. Buda’nın aydınlanmayı temsil eden heykelinde, saçları yerine kozalak deseni vardır. Yine Horus’un güzü, talamus ve epifizin birleşimi şeklinde resmedilmiştir. 

Peki, bu organ neden dinler tarihi açısından bu kadar önemlidir? 

Epifiz bezi melatonin, dimetiltriptamin (DMT) ve pinolin salgılar. Melatonin, beyin ve vücut gelişimini, uyku düzenini ve stresi azaltmayı sağlar. Karanlıkta salgılanır ve gece 11 ilâ 2 arası, en fazla salgılandığı zamandır. Bunların dışında kanser dâhil bütün hastalıkların tedavisinde dolaylı olarak rol oynar. Melatonin kanser hücrelerinin çoğalmasını durdurur ve hattâ gerilemesini bile sağlayabilir. Son zamanların tıbbî makaleleri bu yönde içeriklere sahip. Bu bağlamda metropollerde kanser oranının yüksek olması, fazla ışığa maruz kalanların risk altında olması ve körlerin çok nadir şekilde kansere yakalanması, konuya örnek olarak söylenebilir. 

DMT ise tüm zamanların en güçlü uyuşturucu maddesi olan LST’nin yapıtaşıdır. DMT bütün canlılarda bir şekilde bulunur. Rem uykusunda ve sabah saat 5’te (gecenin en karanlık ânı) maksimum üretildiği zamanlardır. Doğum sırasında hem anneye, hem bebeğe muazzam şekilde DMT salgılanır. Bu, ölüm için de geçerlidir. Öte yandan şizofrenler hakkında, hastanın DMT değerlerinin normalden fazla çıktığı söylenir. LST ise kullanıldığında tam bir trans hâli verir. Kullananlar gördüklerini betimleyemez, zaman, mekân ve boyut kavramından soyutlanırlar. “Farklı bir boyuttaydık” diyebilirler.

Bunun yanı sıra söz konusu madde, bazı satanist ve new age dinlerin ritüellerinde kullanılıyor. Bu ritüeller ve LST, günümüzde gerek yerli, gerekse yabancı dizilerde, filmlerde ve müziklerde itinayla işleniyor. 

Epifizin burnun hemen üstünde yer alması nedeniyle, yogada nefes egzersizleri sayesinde bu organın açılması sağlanıyor. Hâlihazırda altıncı çakraların bulunduğu yer, epifiz bölgesine denk geliyor. Tibetli rahiplerin ve şamanların bazı bitki ve mantarlarla özel karışımlar yapıp meditasyon ve dans ritüelleri yaptıkları biliniyor. Keşişlerin dağlara ve mağaralara manastır yapmalarının sebebi, temiz hava, karanlık ortam ve karışım materyallerine kolay erişmek olabilir mi? 

Öte yandan tasavvufta inzivaya çekilmek, Hoca Ahmed Yesevî gibi toprak altına girme ihtiyacı, bütün Peygamberlerimize vahiylerin çoğunun uykuda, dağda veya mağarada gelmesi de buna dair önemli bir soru işareti. Kur’ân-ı Kerîm’de gece namazına yapılan vurgular ise teoriyi destekler yönde.

Bir diğer önemli husus ise “oruç”. Gece salgılanan hormon aç kalındığında azalmıyor ve hattâ artıyor. Güneş batınca tekrar salgılanmaya başlıyor ve vücut, bir ay boyunca kesintisiz melatonin salgılıyor. İnanç yönü ağır basan organ, bir ay boyunca huşû şeklinde ibadet etmemizi ve daha sağlıklı olmamızı sağlıyor. İnanç yönü zayıf olan insanların epifizinde bir problem olabilir mi?

Epifizi, en başta suda bulunan sodyum-floritin körelttiği söyleniyor. İnsanları daha itaatkâr yaptığı ise İkinci Dünya Savaşı sırasında keşfedildi. Ve serum ile askerlere verildi. Soğuk Savaş döneminde ise içme sularına katıldı. Çoğu ülkenin içme suyunda olduğu bilinen floritin bu etkisi ispatlanamadığından ve ülkelerin bu floritin dişleri beyazlatma ve suyu temizleme bahanesinden dolayı kullanım engellenemiyor. Floritsiz diş macunu bulmak için eczane eczane gezmek gerekiyor.

Bu konuların komplo teorisi yanı ağır basıyor olabilir. Fakat düzensiz uyku, sağlıksız beslenme ve en büyük etken olan alkol, bu bezde geri dönüşümü olmayan hasarlar bırakıyor. Alkolün bundan dolayı da haram olduğu söylenebilir mi? Bu sünnetlerin hikmetlerinden biri de bu mudur?

Elbette cevapları net olarak bilemiyoruz, lâkin ben bu büyük yozlaşmış kentlerin ve insanlarının hastalıktan kurtulamamalarının ve giderek dinden uzaklaşmalarının sebebini, gecelerin gündüz kadar aydınlık olmasına, sağlıksız beslenmelerine ve alkol tüketiminin tavan yapmasına bağlıyorum. Bu alışkanlıklar, her geçen gün epifize daha da çok zarar veriyor ve bu organ işlevini kaybediyor. Mutluluktan, sağlıktan ve uykudan uzak olan depresyon müdavimi metropol insanları, hastalıklı gri kentlerine hapsoluyor ve yavaş yavaş ölüyorlar.

------------

Not: Araştırmalarım sırasında bu konu hakkında Türk bilim adamlarının da ciddi araştırmaları olduğunu gördüm. Psikoloji alanında çok önemli ilerlemeler kaydedilmiş. Son olarak da Epifiz için muz, ceviz, bal ve yeşil temelli beslenme, düzenli uyku ve spor verimli çalışmasını sağlıyor.