Ensar, muhacir ve Suriyeliler

Ensar olmak, Suriyeli sığınmacıların sadece Türkiye’de barınmalarının temin edilmesinden ibaret değildir. Sığınmacıların kendi ülkelerine/şehirlerine güven içinde dönebilmelerinin sağlanması da yine ensar olmanın bir örneğidir. Suriyelilerin geri dönmeleri ile hem ABD destekli PKK’nın, hem de İran destekli Baas’ın Suriye nüfus yapısını değiştirme çabalarının sonuçsuz kalacağına Suriyelilerin inandırılması ve gönüllü dönüşlerinin temin edilmesi hayatî derecede önemlidir.

TÜRKİYE’de Suriyeli sığınmacıların varlığı temel tartışma konularından biri olmaya devam etmektedir.

İktidara yakın çevreler Suriyeli sığınmacıların varlığını “ensar-muhacir” ilişkisine benzeterek Suriyelileri muhacir, Türkleri ise ensar konumunda tutmaya, Suriyelilerin Türkiye’de varlığını olağan, meşru ve kardeşliğin icabı olarak görmektedirler.

Buna karşılık muhalefet çevreleri ise Suriyelilerle Afganlıların varlığını sessiz bir işgal saymaktadırlar. Halkın içinde muhalefetin görüşü giderek daha çok taraftar toplamaktadır.

Ensar-muhacir söyleminin kökeni ise Hazreti Muhammed dönemine uzanmaktadır. Çünkü Mekke’de Müslümanca yaşamak isteyen Müslümanlara Mekkeliler akıl almaz işkence ve baskılar yapmışlardı. Müslümanlar bundan kurtulmanın çaresini ararken, önce (Milât sonrası 615’de) içlerinden bir grup Habeşistan’a hicret etmişti. Ancak Habeşistan’ın Mekke’ye uzaklığı ve hayat şartlarının zorluğu, bu göçü kalıcı hâle getiremedi; Mekke’deki Müslümanların içinde yaşadıkları boğucu ortam için bir çare olamamıştı.

Nihayet (Milât sonrası 622) içlerinde Hazreti Muhammed’in de bulunduğu hâlde Müslümanlar, Mekke’den Medine’ye göç etmişlerdi. Bu olay İslâm tarihinde “Hicret” adıyla bir dönüm noktası, hatta sonradan bir takvimin de adı olmuştu.

Mekke’den gelen Müslümanlar “muhacir”, Medine’nin yerlisi olup muhacirlere yardımcı olanlar ise “ensar” diye anılmıştır. Ensar-muhacir ilişkisinin dünyada bir benzeri olmamıştır. Çünkü her şeylerini Mekke’de bırakarak göç etmek zorunda kalan Mekkeliler ile Medineli ensar, ellerinde her ne varsa kardeşçe ortadan paylaşmıştır. Oysa Araplar, İslâmiyet öncesinde çok basit ve ucuz bir mal için bile birbirlerinin kanını dökmeyi marifet saymışlardır. Hicret sonrasında aynı Medineli (Evs ve Hazreç kabilelerinden olan) Arapların, kardeşleri olan Mekkeli muhacirler ile her şeylerini paylaşmaları, insanlık tarihinde benzersiz ve hayranlık veren önemli bir olaydır.

Ensar-muhacir kardeşliğini bozmak için Medine’de münafıkların zamanla bazı girişimleri ortaya çıkmış ise de sonuç alamamışlardır. Ve bu benzersiz kardeşlik sürüp gitmiştir. Kur’ân ayetlerinde de ensar-muhacir ilişkisi övülmüş, diğer Müslümanlara, insanlara örnek olarak gösterilmiştir (Tevbe, 100-117).

Türkçede de hicret ve muhacir kelimeleri aslî anlamına bağlı olarak bu aziz içerikle “göç” yerine kullanılmıştır. Nitekim Balkan ve Kafkas göçmenleri “muhacir” diye anılmışlardır. Bu göçmenler yerleşik oldukları Batı Anadolu şehirlerinde “muhacir” diye adlandırılmaya devam edilmektedir. Türkçeyi Arapça kökenli İslâmî deyimlerden arındırma çabasının bir sonucu olarak “muhacir” terimi de resmî kullanımdan çıkarılmıştır. On dokuzuncu yüzyılda kurulan “Muhacirin-i İskân Müdürlüğünün” yerini günümüzde “Göç İdaresi Başkanlığı” almıştır.

Türkiye’de Suriyeli ya da Afgan sığınmacıların “ensar-muhacir” ilişkisi içinde ele alınması, bu olayı bir sorun olmaktan çıkaramamıştır. Medine’deki münafıkların muhacirlere karşı sinsi propagandalarını Türkiye’de muhalefet çevreleri hemen her gün yapmaya devam etmektedirler. Sığınmacılar nedeniyle bir sorun yaşamamış olanlar bile bu propagandaların etkisinde kalmaktadırlar. Bunun yanında, Türkiye’de giderek büyüyen sığınmacı sorununu sadece muhalefetin münafıklığı ile açıklamak yeterli değildir. Sorunun nasıl büyüyerek bugünlere geldiğini hatırlamak, olayın tamamını görmeyi ve anlamayı kolaylaştırır.

***

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu olayda yeterince öngörülü olamamıştır. İdlib’de yaptığını 2015-2016’da Halep’te yapmış olsaydı, muhtemelen Suriyeli sığınmacı sorunu bu kadar büyümemiş olacaktı.

Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin ezici çoğunluğu Halep ve çevresinden gelmiştir. Göç edenler ise Baas rejimi, IŞİD ve PKK saldırılarından dolayı göç etmiştir. Suriye İç Savaşı ile birlikte Suriye’nin nüfus yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. ABD destekli PKK işgal bölgesinde (içlerinde Türk, Kürt olsa bile) Arap çoğunluğu zorla Türkiye’ye göç ettirilmiştir. Benzeri bir senaryo Halep güneyinde, batısında ve merkezinde İran desteği ile Baas rejimi tarafından uygulanmıştır. Göç ettirilen Arap çoğunluk yerine Afganistan, Pakistan ve Afrika’dan getirilen Şii nüfus, oralara iskân edilmiştir.

Türkiye, zamanında Halep’e müdahale edip denetimi altına alarak (İdlib’de olduğu gibi) Halep çevresindeki nüfusun zorla göçünü engellemiş olsaydı, Türkiye’de bu kadar sayıda Suriyeli sığınmacı toplanmamış olurdu. Ancak Türkiye’de karar vericiler, elmanın sapı, üzümün çöpü gibi (PKK terörü, FETÖ darbesi) işleriyle uğraşırken sorun bu hâle gelmiştir.

Suriyeli sığınmacılar neden sorun olarak görülmeye başlanmıştır? Muhacirlere/sığınmacılara karşı münafık rolünü oynayan muhalefet bu işe öncülük etmiştir. Suriye İç Savaşı’nın temel nedeni, Baas/Esad idaresinin katliamlarıdır. Buna karşılık başından beri CHP idaresi, Baas’ın/Esad’ın yanında yer almıştır. Çünkü Baas kendisini sosyalist sayar ve Sünnî çoğunluğa karşı Nusayrî azınlığına dayanmıştır. CHP idaresi de kendisini sosyalist/sosyal demokrat sayarken Sünnî çoğunluğa karşı Alevî azınlığı temel dayanak saymaktadır. Bu yüzden olmalı ki, CHP’nin Alevî ve komünist kökenli milletvekilleri (Şafak Pavey, Aytuğ Atıcı, Hasan Akgöl, Mevlüt Dudu) ve yöneticileri Şam’a giderek Esad’a desteklerini açıklamışlardır (Milliyet, 8 Mart 2013). PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli işgalinden dolayı pek çok kimse, Türkiye’nin Suriye siyasetini değiştirip Esad ile yeniden iyi ilişki kurmasını savunmaktadır.

Türkiye’de muhalefetin içinde bir yavru muhalefet durumunda olan Saadet Partisi’nin (SP) durumu da önemli bir farklılık taşımaktadır. Çünkü SP, kendisini “Millî Görüş” geleneğinin sahibi olarak görürken, o gelenek ortaya çıktığından beri Suriye ve benzeri ülkelerde Müslüman Kardeşler gibi muhalefet odakları ile iyi ilişkiler içinde olup Baas zulümlerini lânetlemiştir. Buna karşılık SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak başkanlığındaki bir heyet, 7 Ocak 2012’de Şam’a giderek Esad’ı ziyaret etmiştir (Hürriyet, 7 Ocak 2010). Böylece SP idaresi, CHP’den önce Şam’a heyet göndermiş parti konumundadır.

İç savaşın yaşandığı, İran ve Rusya desteği ile (Müslüman Kardeşler gibi) muhalefetin karadan ve havadan bombalanarak katliamlarla yok edildiği bir zamanda SP heyetinin söz konusu Şam ziyareti, kendi geçmişini inkâr etmenin, savaş suçlusu bir cani hükümeti desteklemenin ayıp ve vebalini üstlenmiştir.

Türkiye’deki beklentilerin aksine Baas/Esad hükümeti devrilmemiştir. En önemli nedeni, İran ve Rusya desteğinin yanında ABD’nin ikircikli tutumudur. İran ve Rusya desteği olmasaydı, 2015-2106’da Baas/Esad hükümetinin devrilmesi kuvvetle muhtemeldi. Çünkü o tarihte alan hâkimiyeti büyük ölçüde muhaliflerin eline geçmişti. İran’ın (Kasım Süleymani’nin) ısrarlı daveti sonunda Rusya’nın fiilen 2015 sonunda Suriye’ye yerleşmesi, Esad’ın/Baas’ın ömrünü uzatmıştır.

Türkiye daha çok iç sorunlarla uğraşırken, Halep ve çevresi Baas işgaline uğramış, kısa sürede Türkiye’ye toplam 4 milyon civarında sığınmacı gelmiştir. Böylece Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısı hızla artarken, Türkiye’de kalış süreleri de uzamıştır. Türk makamlarının önemli bir hatası da AB ile 2014’te “Geri Kabul Anlaşması”nın yapılmasıdır. Çünkü bu anlaşma ile Türkiye, Suriyeli sığınmacıları Türkiye’de tutma, kaçıp AB ülkelerine gidenlerin ise geri iadesini kabul etmiştir. Hâlbuki gitmek isteyenlere Türkiye’nin engel olmaya çalışması, o gün de, bugün de yanlıştır. Türkiye bu anlaşmayı feshetmeli, AB ülkelerine gitmek isteyen Suriyelileri serbest bırakmalıdır.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakın çevresi, Türk halkına sürekli ensar-muhacir ilişkisini hatırlatarak Suriyeli sığınmacılara yardımcı olunmasını istemiştir. Bu istek son derece insanî ve kardeşlik temeline dayalıdır. Buna karşılık AK Partili milletvekillerinin, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, partinin il ve ilçe yöneticilerinin ensar duyguları içinde hareket ederek Suriyeli bir aileyi kardeş seçtikleri, ihtiyaçlarını gönüllü olarak üstlenip karşıladıkları on bir yıldan beri hiç haber olmamıştır. AK Parti medyasında, dünyaya akıl verenlerin de bu konuda bir ensar örneği duyulmamış ya da görülmemiştir. Bu durum, AK Parti tabanı için önemli bir eksiklik sayılmalıdır.

İç savaşlar, tabiatları gereği kısa sürede bitmezler. Üstelik büyük yıkıma neden oldukları için, evsiz barksız kalanların, can endişesi taşıyanların geri dönmeleri de kolay değildir. Suriyeli sığınmacılara karşı muhalefetin öncülük ettiği, insanlık duygularını rencide eden düşmanlığın kısa sürede dinmesini beklemek gerçekçi değildir. Yayılıp artması da kuvvetle muhtemeldir. Bu sonucu sadece muhalefetin katmerli münafıklığı ile açıklamaksa yeterli değildir. Türk halkının bir bölümünde ensar olmaya uymayan özellikler vardır. Suriyeli sığınmacıların önemli bir bölümünde de muhacir olmaya uymayan özellikler vardır. Bu yüzden sığınmacılar ile Türkler arasında ortaya çıkan sorunları her zaman ve her yerde ensar-muhacir vurgusu ile açıklamak ve bununla çözmeye çalışmak çare olmamaktadır.

İktidarın muhalefet ile “Suriyeli sığınmacıları göndeririz, göndermeyiz” tartışması da bir çözüm değildir. Zaten muhalefet, anası ile de, yavrusu ile de mazlum ve mağdur Suriyeli sığınmacılara karşı katliamcı Esad’ı tercih etmektedir. Burada iktidarın sorumluluğu artmaktadır.

Türkiye, Rusya’nın Ukrayna ile meşguliyetinden bir sonuç çıkarmalıdır. Halep’i içine alacak şekilde Suriye’nin kuzeyindeki denetim alanını genişletmelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı gibi, briket evlerin inşâsını Halep çevresinde yapmalıdır. Katliamcı Baasçılara karşı sığınmacıları asla yalnız ve çaresiz bırakmayacağı güvencesini vermelidir. Gaziantep ve Kilis gibi yerlerde, yerli nüfustan daha fazla Suriyeli nüfus olmasına acilen bir çözüm bularak, Suriyeli nüfusun bu tür il ve ilçelerde seyreltilmesini temin etmelidir. Ensar olmak, Suriyeli sığınmacıların sadece Türkiye’de barınmalarının temin edilmesinden ibaret değildir. Sığınmacıların kendi ülkelerine/şehirlerine güven içinde dönebilmelerinin sağlanması da yine ensar olmanın bir örneğidir. Suriyelilerin geri dönmeleri ile hem ABD destekli PKK’nın, hem de İran destekli Baas’ın Suriye nüfus yapısını değiştirme çabalarının sonuçsuz kalacağına Suriyelilerin inandırılması ve gönüllü dönüşlerinin temin edilmesi hayatî derecede önemlidir.