Enis Berberoğlu kararı ve “Işıklar yanıyor” paylaşımı

AYM, 14’üncü Ağır Ceza’nın verdiği kararı değil, o karara giden süreci yanlış bulmuş ve “Sen milletvekilini yargılayamazsın” demiş. Hâlbuki Berberoğlu vekil olmasa, verilen hükmün geçerli olacağı, gerekçeden belli oluyor. Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri açıklamak suçunun milletvekili dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi, sanığın hakkını korurken devletin hakkını göz ardı etmekten başka şekilde açıklanamaz.

KİMİ zaman iktidarın, kim zaman da muhalefetin hedef tahtasına koyduğu Anayasa Mahkemesi (AYM), son günlerde yine gündemden düşmüyor. Ve AYM, aldığı kararlar bir yana, üyelerinin bireysel tavırları yönünden de tartışılmaya başlandı.

Parti kapatmanın ve Yüce Divan’ın senelerdir karşımıza çıkmaması, partilerin mâli denetimlerinde sorun bulunmaması ve uyuşmazlık mahkemelerindeki seçimlerin önemsenmemesi sebebiyle, kanunların, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin şekil ve esas yönünden denetlenmesi, bireysel başvuruların değerlendirilmesi ve dokunulmazlık dosyaları AYM’nin reyting kalemleri olarak dikkati çekiyor.

Mahkemenin siyâseti ilgilendiren kararlarına baktığınızda, üyeler arasında genel bir kutuplaşmadan söz etmek mümkün görünmüyor. Birçok karar oy birliği ile alınabiliyor meselâ. Ya da oy çokluğu ile çıkan kararlarda çoğunluk kararına uymayan hâkimler hep aynı isimler olmuyor. Yani ne iktidarın, ne de muhalefetin “Bu benim adamım” diyebileceği bir üye göstermek zor.

Hâlbuki muhalefetin hukuk sistemi konusundaki iddiaları doğru olsa, şu anda AYM’nin tüm kararlarının iktidarı mutlu etmesi gerekirdi. Zira başkan ve başkanvekilleri dâhil 16 kişilik liste, 15’i AK Parti iktidarı döneminde atanmış isimlerden oluşuyor.

Necdet Sezer tarafından atandığı için siyâseten muhalefet tarafında olması beklenebilecek tek isim olan Serdar Özgüldür’ü bile diğerlerinden ayrı tutabileceğimiz bir istatistik yok elimizde.

Bunun tek sebebi ise, hâlen görevde olan hâkimlerin, sadece ve sadece yazılı hukuk kurallarına uygun kararlar vermeye çalışmaları... Ancak hukuk o kadar ince ve yazılı kuralları o kadar esnetilmeye müsait bir alan ki, her zaman aynı maddelerden aynı anlamları çıkarmak mümkün olmayabiliyor. Ayrıca evrensel hukuk siyâsiler tarafından millîleştirildiği için yüzde yüz doğruluğu da tartışılabilir. Hâl böyle olunca, hukuk sistemini ve bize sunduğu adâleti tartışmamızın sonu gelmeyecek, hep siyâsî rövanşlar arayıp duracağız.

Oysa adâlet, sadece yazılı kurallarda aranamaz. Adâlet, devletin düzenini daim kılmaya bir araç olmalı. Bunu, yüksek mahkemeler için özellikle aramalıyız. Bir cinayet dâvâsında hâkim hafifletici sebeplerle ceza indirimi yapmaya, kanaatle kararlar vermeye yetkili olduğuna göre, yüksek mahkeme üyelerinin sadece yazılı kuralları göze alarak karar vermesi sorunludur. Hâkimler, devletin âli menfaatini asla göz ardı etmemelidirler.

Gelelim AYM’nin son dönemde gündemi meşgul eden iki icraatından ilki olan Enis Berberoğlu Dâvâsı’na...

CHP’nin İstanbul eski milletvekili Enis Berberoğlu, tutukluluk ve hükümlülük dönemleriyle ilgili üç bireysel başvuru yapıyor AYM’ye. İlki 23 Haziran 2017 tarihinde yapılan başvuruda özetle, hakkında verilen kararların hukuksuz olduğunu iddia eden Berberoğlu, sonuç olarak “Ama ben milletvekiliyim” diyordu. Bu başvuruyu inceleyip karara bağlayan heyetin başkanı, az sonra konu edeceğimiz Engin Yıldırım ve diğer 4 üyeden biri de mahkemenin kararlarında belki en çok muhalefet şerhi koyan AYM’nin “yaramaz çocuğu” M. Emin Kuz’du.

Ve bu heyet, oy birliği ile karar verip Berberoğlu’nun başvurusunu reddetti. Karar tarihi ise Berberoğlu’nun yeniden vekil seçildiği 24 Haziran’ın bir ay sonrasına denk geliyordu.

Ret kararından birkaç ay sonra, 11 Ekim ve 26 Kasım 2018 tarihlerinde iki başvuru daha yapıyor Berberoğlu. Gerekçe aynı, başvuru mâkâmı aynı. Ancak bireysel başvuruları değerlendiren bölümler, bu defa kararı Genel Kurul’un vermesinin doğru olacağına hükmediyor. Ve sonuç olarak aynı deliller üzerinden bu defa Enis Berberoğlu’nu oy birliği ile haklı bulunuyor ve yeniden yargılanma kararı veriliyor.

İlginç olan ise, iki sene önce oy birliği ile başvuruyu reddeden hâkimlerin bu defa tam tersi bir kararda oy birliği sağlayabilmesi!

Burada illâ bir art niyet aramak zorunda değiliz elbette. Az önce anlatmak istediğim, zaten tam da buradaki durum! Kanunlar farklı dönemlerde farklı yorumlanabilir ya da hâkimler bir konuda hatâ yaptıklarına ikna olup karar değiştirebilirler.

Ancak “Olmaz!” dediğimiz konu, devletin bekâsı söz konusu olduğunda sadece yazılı kurallara bağlı kalınmasıdır.

AYM, 14’üncü Ağır Ceza’nın verdiği kararı değil, o karara giden süreci yanlış bulmuş ve “Sen milletvekilini yargılayamazsın” demiş. Hâlbuki Berberoğlu vekil olmasa, verilen hükmün geçerli olacağı, gerekçeden belli oluyor. Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri açıklamak suçunun milletvekili dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi, sanığın hakkını korurken devletin hakkını göz ardı etmekten başka şekilde açıklanamaz.

O hâlde tekrar edelim ki, hukuk, devletin âli menfaatlerinin tersine bir karar vermemelidir.

Ve AYM’nin son bombası olarak Engin Yıldırım’ın sosyal medya gafı...

Buna “gaf” demek ne kadar doğrudur, bilemiyorum. Ama bir yanlışla adam asmanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Yani yaptığı hatâyı vatan hainliğine, FETÖ’cülüğe bağlamak çok da âdil olmayabilir.  Yıldırım, 28 Şubat’ın sembol cümlelerinden biri olan “Işıklar yanıyor” derken, AYM’nin tüm ışıklarının yanıyor olduğu o gecenin fotoğrafını paylaşmıştı. O gece, İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin, AYM’nin yeniden yargılama kararına uymayacağını açıkladığı geceydi. Muhtemelen üyelerin hepsi, bir alt mahkemeden gelen bu “Seni tanımıyorum” kararına tepkili olmalıydı.

Ancak bu tepkiyi bir kişi ve de hâddini aşarak dile getirdi. Sanki kararı tanımayan iktidarmış gibi, siyâsî darbe sembolü olan bir cümle ile verilen tepkiyi masum görme şansımız yok elbette. İlk andan itibaren, AK Parti ve Hükûmet kanadından gelen tepkilerin ardından, Engin Yıldırım’ın özür diler mâhiyette cevapları ve sonrasında paylaşımını kaldırmış olması da olayı hiç yaşanmamış gibi kabul etmemize yetmez elbette. Bazı mâkâmlarda bazı hatâların bedelleri vardır. Kuvvetle muhtemel, “Işıklar yanıyor” paylaşımı Yıldırım’ın başını yiyecektir.

Ancak AYM Başkan ve üyelerinin bu konuya kamuoyu önünde vermedikleri tepki, onları da aynı suça ortak hâle getirmektedir. Eğer gerçekten Engin Yıldırım’ın densizliği AYM tarafından plânlanmadıysa, gereği bir an önce yapılmalıdır!

Lâik düzen ile ilgili paylaşımları fikir hürriyeti kapsamında değerlendirilmeyen GATA Başhekim Yardımcısı hem görevden alınıp hem de hekimlik yapması kısıtlanırken, Yıldırım’ın en üst mahkemede görevine devam etmesi düşünülemez.

Engin Yıldırım hakkında, siyâsetin de her kanadından istifa çağrıları geliyor olması sevindirici. Eğer yaptığı sadece bir gaf ve niyeti de darbe çağrısı değilse, kendisi için de en doğru olan, “Hatâmı anladım, istifa ediyorum” demesidir.