
ÖLÜM… Çoğumuzun hatırına dahi getirmek istemediği soğuk ve ürpertici bir olgu…
Ölümü hatırlamak, ölümü hatırda tutmak istemediğimiz gibi ölümle ilgili düşünmeyiz de. Bazen ölümden korktuğumuz için bazen de ölümün hatırlattıklarından kaçmak için…
Ölüm sadece bedenen mi olur? Yoksa başka ölümler de var mıdır? İnsanın ölümü sadece bedenen mi olur?
Hiç şüphesiz ölüm, sadece bedenen değildir. Başka başka ölümler de vardır: Ruhsal ölüm, vicdanî ölüm, ahlâkî ölüm, benliğin ölümü, sosyal ölüm… Bunlar da birer ölümdür. Yani insan bedenen ölmezse bile bu yönleriyle de ölümü yaşayabilir.
Tüm bunları bir bütünün parçaları olarak düşünebiliriz. Hem ölümün, hem de insanın…
İnsan tüm bunları yaşayabilirse tam mânâsıyla insan olur.
Şimdi önce kendimize, sonra ise etrafımıza bir bakalım. Kimimiz ruhen ölmüşüz. Ruhen ölüm, insanın manevî yönünün ölmesi demektir. Manevî yönün ölmesi demek ise, tüm değerler paradigmasının çökmesi demektir.
Belki de en dramatik ölüm, ruhen ölümdür. Çünkü ruhen ölüm, insanın kendi içine/içinde çökmesi, kendinin esiri olup kendini kendini çürütmesi de demektir.
Kimimiz vicdanen ölmüşüz. Vicdan, insanın kendi kirini pasını yuyup yıkadığı bir içsel mekanizmadır. Yani vicdan, insanı insan yapan, insanı saf, temiz ve duru tutan en önemli hasletlerden biridir. Kimileri vicdandan yoksundur. Vicdanın ölmesi demek, insanın her türlü kire, pasa, adaletsizlik ve haksızlığa bulaşması demektir.
Kimimiz ölü benlikler üzerine bir yaşam inşâ etmeye çalışıyor. Benliğin ölmesi, öz kimliğin, öznel kimliğin kaybolması demektir.
Sosyal ölüm, hayatı besleyen sosyal damarların kopması demektir. Kimimiz sosyal ölü olarak yaşıyor.
Bu yönleriyle dönüp etrafımıza baktığımızda, ölümün bir şekilde hepimizi bulmuş olduğunu görürüz. Yani en nihayetinde hiçbirimiz tam değiliz. İnsan tam olmadığı içinse hiçbir şey tam değil. Yaşama dair eksik olan ne varsa, aslında biz öldürmüşüz onları. Birçoğumuzun sadece bedenleri diri. O nedenle bedenlerimizi süslüyoruz çoğu kez.
Bedenlerimizi süsleme çabamız, en nihayetinde süslü görünmekten de ileri gelmiyor. Bedenlerimizi süsleme çabamız, belki de diğer ölmüş yanlarımızı kamufle etme çabasından ileri geliyor. O yüzden en süslü olanımız, belki de en çok şeyi ölmüş olanımızdır.