En önemli irtibat: Söz ve eylem tutarlılığı

Mâkâm, mevki, para ve haz amaç edinilerek yapılan bütün işler, bu kulluk bağlantısını yıkıp atar. Bu holistik eksende mistik düzlem verileriyle yoğrulan insan, canhıraş bir şekilde İlâhî irtibatı korumaya gayret ederken, olmanın ölmekten zor olduğunu da idrak eder. Bu idrak, kulun kurtuluşudur.

SÖZ ve eylem, iki farklı burçtaki kavramdır. Söz ilk şart olsa da esas olan, eylemdir. Toplumlar ve halk, eylemi dikkate alır. Eylem, bir nevi kıyastır. Ne söylendiğinden ziyâde ne yapıldığı baz alınır. Bu hengâmede mihenk, doğru düşünme ve bunun eyleme dökülmüş hâlidir.

Göz önüne getirmek, aklından geçirmek, bir sonuca varmak için bilgileri incelemek ve karşılaştırmak, aradaki ilgilerden yararlanarak zihinsel veriler oluşturmak, düşünmektir. Diğer bir ifadeyle düşünme eylemi; entelektüel geleneklere hayat veren, bunların içinde çeşitli açıklamaların konusunu teşkil eden, emek ve çaba isteyen insanî bir davranıştır.

Günlük hayatta kullanılan nazar, tefekkür, tedebbür, i’tibâr ve taakkul (akl) kelimeleri de düşünmek anlamına gelir. Gayretsiz, emeksiz ve eylemsiz tefekkür, kabul gören bir durum değildir. Nazar, “kalp gözüyle bakmak” mânâsında kullanıldığında doğru düşünmenin mecracına girmiş demektir.

Söz ve eylemin/davranışın doğru ve gerçeğe uygun olması dürüstlüktür. Bu ikisi tutarlı ise ahlâkîdir. Söylenen ile yapılanın farklı olması hiç ahlâkî değildir. Ayrıca tutarsızlık bireysel olmaktan çıkıp topluma teşmil edilirse toplumlarda büyük sıkıntılar hayatı işgal eder.

Öğretim söz ise, eğitim eylemdir. En esaslı iş olan bu durumun ihmâl edilmesi çok ağır sonuçlar doğurur.  

Göz önüne getirmek, akıldan geçirmek ve akleden kalp (kalp gözüyle bakmak) ile sınanmak hayatın omurgasında yer alır. Sözler değil, eylemler sınanma aracıdır. Bunun için doğruyu söylemeli, doğruyu öğretmeli ve doğruyu yaşamalı.

Doğru düşünmek; Allah-âlem/evren, âlem-insan, Allah-insan irtibatını sağlar. Bunu baştan kıran yanlış medeniyetlerin en temel amacı da Allah-insan irtibatını kesmektir. Bu nedenle Yüce Yaratıcı’ya başkaldıranlar alternatif teoriler sunarlar.  

Kur’ân-ı Kerîm’deki düşünmekle ilgili âyetlerde gök, yer, kozmoloji, gece, gündüz, akletmek, âfâk (dış dünya) ve enfüs (iç dünya) gibi kelimeler en kestirme yoldan Allah (CC)-insan irtibatının devamı için kullanılır. O zaman yapılması gereken, en temelden en zirveye kadar doğru düşünmenin fikir ve eylemini başarmaktır.  

Bir niceliğin kendi cinsinden değişmez parçası, o niceliğin birimidir. Metre uzunluğun, kilogram ağırlığın ve saniye de zamanın birimi olduğu gibi…

Bilinmeyen bir özelliğin aynı türden bilinen özellik ile karşılaştırılmasına “ölçmek” denir. Ölçmek, doğru bilginin elde edilmesinde olmazsa olmaz şarttır.

Günlük hayatta fen alanında standartların esas alındığı kadar sosyal sahada standartları ortaya koymak kolay değildir. Ancak söz ve eylemin tutarlı olması sosyal mânâda büyük bir iş başarır. Ayrıca toplumsal olaylardaki ölçme ve düşünme sistematiği ülkelere, milletlere ve coğrafyalara göre de farklılıklar gösterir.

Bir bilginin doğru öğrenilmesi ve ölçülmesinde ezber, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme basamakları yer alır. Bu bilginin insan yararına kullanılmasında ilk ve son basamağın tutarlı olması esastır. Bu tutarlılık fizik düzlemden cismanî düzleme geçmede âfâkî (dış dünya) ölçü iken, kendini bilmede ölçü enfüsîdir (iç dünya).

Doğru düşünme eylemi doğru ölçme ile başlar. En temel olan maddî veriler ile âfâkî âlemden veriler elde edilir. Bu veriler bireyin enfüste yolculuk edeceği malûmatlar listesini oluşturur. Göz ile gördüklerini düşünme hanesine aktararak tefekküre gider. Kalbi ile aklı birlikte, doğru çalışırsa, bireyin düşünme, algılama ve yaşantısının yerinde olduğu söylenebilir.

Doğru düşünmek, söz ve eylem birlikteliği çok önemli bir insanı görevdir. Birey bu eylemi Allah (CC)-insan irtibatını sürdürme düzleminde yaparsa, bunun iyi bir ibadet olduğu sonucuna da varılabilir. Bu durum bir ömrü fetheden sürekli bir eylem olduğunda, makbul bir kul davranışı ortaya çıkar.

Mâkâm, mevki, para ve haz amaç edinilerek yapılan bütün işler, bu kulluk bağlantısını yıkıp atar. Bu holistik eksende mistik düzlem verileriyle yoğrulan insan, canhıraş bir şekilde İlâhî irtibatı korumaya gayret ederken, olmanın ölmekten zor olduğunu da idrak eder. Bu idrak, kulun kurtuluşudur.

Öyle ki, en önemli irtibatın ölçüsü, bu dünyaya gelmeden önce verilen sözlerin bu dünyada eylem ile sınanıyor olmasıdır. Bu sınanmanın tutarsızlığı “konuşan hayvan” çukuruna, tutarlılığı ise derecelerin en yükseğine (a’lây-ı illiyyîn) bilet almaktır.