KEKİK kokulu dağlara
önce kar, sonra yar düşer ve yeşile boyanır uçsuz bucaksız ovalar. Bağbozumuna
dek Selbihan bağlarındaki simsiyah üzümlerden şeker şerbet tadında sevda akar. O
ince, narin söğüt dallarından akasya diplerine gölgeler salınırken türküler
karışır iğde kokusuna. Masmavi bir denizi andırır göllerin en güzeli, içinde
inci mercan olmasa da kıyısında göç eden inci kefalleri vardır; kurusu (şor
balık) közde, tazesi tandırda kızarır ve buzdolabını andırır o soğuk, berrak
suları. Bütün kıtlıklara, göçlere, işgallere ve acılara şahitlik eden şelaleler,
bir küheylan sırtından boşalırcasına köpük köpük coşan dereleri besler...
Her
köşe başında tahta bir masayı mesken tutmuş, göçebelikten kürsü üstünde
konaklayarak kurtulan Anadolu'nun o sıcak insanlarına, dil atlarına
yerleştirilmiş kesme şekerle kıtlama usulü çayı yudumlarken rastlarsınız. “Çay”
dediysek, hani o taze, kaşıksız ve süzgeçsiz, yani kaymaklı olanından diyoruz…
Patatese
“gartol”, lahanaya “kelem”, havuca “puçuli”, kediye “pişik” denilen bir yerdir
burası. Doğu’nun muzu sayılan uşkunu, tandır ekmeği (lavaş), binbir derde
derman sirmo otlu peyniri ve kelodoşu ile meşhur Eganis, yani Yeşil Erciş’ten
başka bir yer değildir burası!
13.
yüzyılda Karakoyunlu Devleti'nin başkentliğini yapmış,
Doğu ile Batı arasında önemli bir köprü görevini görmekte olan bir serhat
şehridir Erciş. Azeri Türkçesinin hâkim olduğu
bu şirin ilçenin en önemli kültürel değeri, hiç şüphesiz Ercişli Emrah’tır ve
hikâyesi de “Emrah ile Selbihan”…
Ercişli Emrah, 17. yüzyılın başlarında, bu coğrafyada doğup
büyümüş bir Türk halk ozanı olup, Erciş Kalesi’nin başı Miroğlu’nun sazcısı
Âşık Ahmet’in de oğludur.
Komşularımız
İran ve Azerbaycan ile ülkemiz sınırları içinde dolaşan Ercişli Emrah, gördüklerini
sade bir Türkçe ile şiirlerine aktarmıştır. Bu özelliği, yani tarzı ve
söyleyişi itibariyle Karacaoğlan’a benzerliği ile dikkat çeker. Halk arasında
zevkle anlatılıp dinlenen “Emrah ile Selbihan” hikâyesinin de asıl
kahramanıdır. İçtiği bade, yaşadığı sevda, çektiği cefa, yazdığı şiirler, aradan
geçen 4 asır sonrasına, yani günümüze kadar ulaşmış olsa da, zaman zaman Erzurumlu
Emrah ile karıştırılmasının önüne geçilememiştir.
Emrah
sazın’ çalar…
Emrah,
Miroğlu’nun kırk âşıklar meclisinde babasına ait sazı çalarken, sazın tellerini
kırar ve babasından azar işitir. Bunun üzerine Emrah önce abdest alır,
arkasından namaz kılar ve kendisine âşıklık verilmesi için dua eder. Duası Allah
nezdinde kabul olur. Hazret-i Pir yanına gelip ona üç bade sunar. Bunlardan
ilki Allah, ikincisi üçler-beşler-yediler ve kırklar, üçüncüsü ve son olanı ise
Miroğlu Ahmet Bey'in kızı Selbihan aşkınadır. Hazret-i Pir, daha sonra Emrah'a ile
Selbihan’a birbirlerinin suretini gösterir. Emrah’ı baygın bulurlar.
Babası
Âşık Ahmet sazın teline vurur, Emrah uyanır. Olup biteni babasına anlatan Emrah,
badeli ozandır artık. Durumu öğrenen Miroğlu, onu yanına evlatlık olarak alır.
Emrah,
Miroğlu'nun kızı Selbihan’a âşık olur ve "Bir
nazenin bana gel gel eyledi./ Varmasam incinir, varsam incinir…/ Nazik
ellerinnen, ince belinnen/ Sarmasam incinir, sarsam incinir" der.
Şahoğlu
Şah Abbas, başarısız Van Kalesi kuşatması sonrasında Isfahan'a dönerken
Selbihan'ı kaçırır. Haberi duyan Emrah, onu aramaya başlar: "Yüz bin dert çekmişem, bin daha gerek!/
Çok ömür ister ki bir daha görek!/ Yarım elden aldı o zalım felek!/ Hoyrat dost
bağınnan gül aldı gitti…"
Bütün
aramalarına rağmen Emrah, Selbihan’ı Erciş’te bulamaz, "Katar
katar olmuş giden durnalar./ Sizler de bilirsiniz hâllarımızı./ Sılada sevdiğim,
öz anam, atam,/ Deyin gözlemesin yollarımızı..." der ve bütün
âşıkların yaşadığını yaşar, yollara, yani gurbet ele düşer: "Emrah, emeklerin olmasın heba!/ Kuluna
yardımcı Hazret-i Mevla./
Ricam budur sennen
ey bad-ı Saba!/ ‘Emrah geldi’ diye bir haber eyle…"
“Badeli
âşık”
Aradan
tam yedi yıl geçer ve kendini bir anda İsfahan'da, Şah Abbas'ın sarayında bulur:
"Emrah der ki, tundan tuna atıldım,/
Kul olup da her diyarda satıldım./ Selbi’nin elinden yandım, yakıldım;/ Sende
bencileyin yanarsın Şah’ım!"
Şah
âşıkların birbirleriyle evlenmesine razı olsa da hanları kabul etmez ve
Selbihan'ın elinden Emrah’a zehirli bade içirterek onu denemek isterler. Hazret-i
Pir elini zehirli badeye daldırır, böylelikle hanlar ve vezirler Emrah’ın
badeli âşık olduğuna kanaat getirirler: "Emrah
der ki, yar elinden naçaram,/ El uzatır, tülbendini açaram./
Şahlar zeher verse
korkmaz, içerem./ Ko desinler öldü, bir yara sebep…"
Emrah,
evlenmek için Şah Abbas tarafından Erciş'e gönderilir. Bu sefer Selbihan'ı
kardeşleri kaçırır ve amcasının oğlu ile evlendirmeye çalışırlar. Emrah yine yola
düşer: "Ağalar, gurbetten geldim!/ Geldim
ki nazanım getmiş./ Sılam bana hor göründü;/ Salınıp gezenim getmiş…"
Emrah, Selbihan’ı Tiflis’te bulur, ama yakalanıp
zindana atılmaktan kurulamaz. Kuğu Han başını vurduracakken hanları araya
girerek önce Emrah’ın dinlenmesini isterler. Emrah sazını alır, başından
geçenleri bir bir anlatır: "Bize
Emrah derler Karakoyunnu,/ Namertler içinde yiğit oyunnu,/ Kaz kimin pısmanık
erkek boyunnu!/ Biz Türk’ük, Türklükten demanımız var..."
Her
şeye rağmen Kuğu Han, Emrah’ın başını vurdurmaya kararlıdır. Çünkü ferman
Erciş’te kalmış, Selbihan’ı da oğluyla nişanlamıştır. Âşık Ahmet, İsfahan’a
giderek durumu Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas’ın emriyle Emrah kurtarılır. Erciş’e
dönerken önlerini kesen Çapakurlar Selbihan’ı alıp götürürler. Emrah hastalanır
ve ölüm döşeğindeyken duvarda asılı sazını ister ve "Baba, Selbihan’ın kokusu geliyor!" diyerek bir türkü söyler.
Bu, onun son türküsü olur:
"Emrah’ın
sevdiği Selbi sen misen?/ Sağ elin sinemde gezdiren misen?/ Ağır salacamı
götüren misen?/ Namazım kılmaya yar sefa geldin!"
Türkü
bittiğinde Selbihan odaya girer. Emrah, gözlerini Selbihan’a doğru çevirir ve uzun
uzun birbirlerine bakarlar. Emrah, o esnada ruhunu teslim eder. Emrah’ın
ölümüyle birlikte Selbihan feryad u figan eder ki bu feryat, günlerce Erciş ovasında
yankılanır.
Emrah
mezara konulurken, Selbihan cemaatten duasına “Amin!” denilmesini ister.
Ellerini açarak dua eder ve kendisini Emrah için kazılan mezara atar. Bir mezar
daha açılır. Mezarlardan birisine Emrah’ı, diğerine de Selbihan’ı koyarlar.
Evet,
rivayete göre o günden sonra Selbihan’ın mezarı üzerinde ay tozu beyaz güller,
Emrah’ın mezarı üzerinde ise kan kırmızısı güller açmaya başlar.
Yudumladığınız her şiirden Emrah ve Selbihan'a bir pay
biçin! Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin, başuçlarında bir
Fatiha, ardından bir şiir okuyun! İhtimal, bir beyaz yahut kırmızı gülün
toprağın bağrını deldiğini, bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı
kuzuların avuç içlerinin de kurbanlık koçları süsleyen kına rengine büründüğünü
görürsünüz…
Dipnot: Emrah’a ait şiirler, açık kaynaklardan temin edilmiştir.