Emrah ile Selbihan

Yudumladığınız her şiirden Emrah ve Selbihan'a bir pay biçin! Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin, başuçlarında bir Fatiha, ardından bir şiir okuyun! İhtimal, bir beyaz yahut kırmızı gülün toprağın bağrını deldiğini, bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı kuzuların avuç içlerinin de kurbanlık koçları süsleyen kına rengine büründüğünü görürsünüz…

KEKİK kokulu dağlara önce kar, sonra yar düşer ve yeşile boyanır uçsuz bucaksız ovalar. Bağbozumuna dek Selbihan bağlarındaki simsiyah üzümlerden şeker şerbet tadında sevda akar. O ince, narin söğüt dallarından akasya diplerine gölgeler salınırken türküler karışır iğde kokusuna. Masmavi bir denizi andırır göllerin en güzeli, içinde inci mercan olmasa da kıyısında göç eden inci kefalleri vardır; kurusu (şor balık) közde, tazesi tandırda kızarır ve buzdolabını andırır o soğuk, berrak suları. Bütün kıtlıklara, göçlere, işgallere ve acılara şahitlik eden şelaleler, bir küheylan sırtından boşalırcasına köpük köpük coşan dereleri besler...

Her köşe başında tahta bir masayı mesken tutmuş, göçebelikten kürsü üstünde konaklayarak kurtulan Anadolu'nun o sıcak insanlarına, dil atlarına yerleştirilmiş kesme şekerle kıtlama usulü çayı yudumlarken rastlarsınız. “Çay” dediysek, hani o taze, kaşıksız ve süzgeçsiz, yani kaymaklı olanından diyoruz…

Patatese “gartol”, lahanaya “kelem”, havuca “puçuli”, kediye “pişik” denilen bir yerdir burası. Doğu’nun muzu sayılan uşkunu, tandır ekmeği (lavaş), binbir derde derman sirmo otlu peyniri ve kelodoşu ile meşhur Eganis, yani Yeşil Erciş’ten başka bir yer değildir burası!

13. yüzyılda  Karakoyunlu Devleti'nin başkentliğini yapmış, Doğu ile Batı arasında önemli bir köprü görevini görmekte olan bir serhat şehridir Erciş. Azeri Türkçesinin hâkim olduğu bu şirin ilçenin en önemli kültürel değeri, hiç şüphesiz Ercişli Emrah’tır ve hikâyesi de “Emrah ile Selbihan”…

Ercişli Emrah, 17. yüzyılın başlarında, bu coğrafyada doğup büyümüş bir Türk halk ozanı olup, Erciş Kalesi’nin başı Miroğlu’nun sazcısı Âşık Ahmet’in de oğludur.

Komşularımız İran ve Azerbaycan ile ülkemiz sınırları içinde dolaşan Ercişli Emrah, gördüklerini sade bir Türkçe ile şiirlerine aktarmıştır. Bu özelliği, yani tarzı ve söyleyişi itibariyle Karacaoğlan’a benzerliği ile dikkat çeker. Halk arasında zevkle anlatılıp dinlenen “Emrah ile Selbihan” hikâyesinin de asıl kahramanıdır. İçtiği bade, yaşadığı sevda, çektiği cefa, yazdığı şiirler, aradan geçen 4 asır sonrasına, yani günümüze kadar ulaşmış olsa da, zaman zaman Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasının önüne geçilememiştir.

Emrah sazın’ çalar…

Emrah, Miroğlu’nun kırk âşıklar meclisinde babasına ait sazı çalarken, sazın tellerini kırar ve babasından azar işitir. Bunun üzerine Emrah önce abdest alır, arkasından namaz kılar ve kendisine âşıklık verilmesi için dua eder. Duası Allah nezdinde kabul olur. Hazret-i Pir yanına gelip ona üç bade sunar. Bunlardan ilki Allah, ikincisi üçler-beşler-yediler ve kırklar, üçüncüsü ve son olanı ise Miroğlu Ahmet Bey'in kızı Selbihan aşkınadır. Hazret-i Pir, daha sonra Emrah'a ile Selbihan’a birbirlerinin suretini gösterir. Emrah’ı baygın bulurlar.

Babası Âşık Ahmet sazın teline vurur, Emrah uyanır. Olup biteni babasına anlatan Emrah, badeli ozandır artık. Durumu öğrenen Miroğlu, onu yanına evlatlık olarak alır.

Emrah, Miroğlu'nun kızı Selbihan’a âşık olur ve "Bir nazenin bana gel gel eyledi./ Varmasam incinir, varsam incinir…/ Nazik ellerinnen, ince belinnen/ Sarmasam incinir, sarsam incinir" der.

Şahoğlu Şah Abbas, başarısız Van Kalesi kuşatması sonrasında Isfahan'a dönerken Selbihan'ı kaçırır. Haberi duyan Emrah, onu aramaya başlar: "Yüz bin dert çekmişem, bin daha gerek!/ Çok ömür ister ki bir daha görek!/ Yarım elden aldı o zalım felek!/ Hoyrat dost bağınnan gül aldı gitti…"

Bütün aramalarına rağmen Emrah, Selbihan’ı Erciş’te bulamaz,  "Katar katar olmuş giden durnalar./ Sizler de bilirsiniz hâllarımızı./ Sılada sevdiğim, öz anam, atam,/ Deyin gözlemesin yollarımızı..." der ve bütün âşıkların yaşadığını yaşar, yollara, yani gurbet ele düşer: "Emrah, emeklerin olmasın heba!/ Kuluna yardımcı Hazret-i Mevla./

Ricam budur sennen ey bad-ı Saba!/ ‘Emrah geldi’ diye bir haber eyle…"

“Badeli âşık”

Aradan tam yedi yıl geçer ve kendini bir anda İsfahan'da, Şah Abbas'ın sarayında bulur: "Emrah der ki, tundan tuna atıldım,/ Kul olup da her diyarda satıldım./ Selbi’nin elinden yandım, yakıldım;/ Sende bencileyin yanarsın Şah’ım!"

Şah âşıkların birbirleriyle evlenmesine razı olsa da hanları kabul etmez ve Selbihan'ın elinden Emrah’a zehirli bade içirterek onu denemek isterler. Hazret-i Pir elini zehirli badeye daldırır, böylelikle hanlar ve vezirler Emrah’ın badeli âşık olduğuna kanaat getirirler: "Emrah der ki, yar elinden naçaram,/ El uzatır, tülbendini açaram./

Şahlar zeher verse korkmaz, içerem./ Ko desinler öldü, bir yara sebep…"

Emrah, evlenmek için Şah Abbas tarafından Erciş'e gönderilir. Bu sefer Selbihan'ı kardeşleri kaçırır ve amcasının oğlu ile evlendirmeye çalışırlar. Emrah yine yola düşer: "Ağalar, gurbetten geldim!/ Geldim ki nazanım getmiş./ Sılam bana hor göründü;/ Salınıp gezenim getmiş…"

Emrah, Selbihan’ı Tiflis’te bulur, ama yakalanıp zindana atılmaktan kurulamaz. Kuğu Han başını vurduracakken hanları araya girerek önce Emrah’ın dinlenmesini isterler. Emrah sazını alır, başından geçenleri bir bir anlatır: "Bize Emrah derler Karakoyunnu,/ Namertler içinde yiğit oyunnu,/ Kaz kimin pısmanık erkek boyunnu!/ Biz Türk’ük, Türklükten demanımız var..."

Her şeye rağmen Kuğu Han, Emrah’ın başını vurdurmaya kararlıdır. Çünkü ferman Erciş’te kalmış, Selbihan’ı da oğluyla nişanlamıştır. Âşık Ahmet, İsfahan’a giderek durumu Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas’ın emriyle Emrah kurtarılır. Erciş’e dönerken önlerini kesen Çapakurlar Selbihan’ı alıp götürürler. Emrah hastalanır ve ölüm döşeğindeyken duvarda asılı sazını ister ve "Baba, Selbihan’ın kokusu geliyor!" diyerek bir türkü söyler. Bu, onun son türküsü olur:

"Emrah’ın sevdiği Selbi sen misen?/ Sağ elin sinemde gezdiren misen?/ Ağır salacamı götüren misen?/ Namazım kılmaya yar sefa geldin!"

Türkü bittiğinde Selbihan odaya girer. Emrah, gözlerini Selbihan’a doğru çevirir ve uzun uzun birbirlerine bakarlar. Emrah, o esnada ruhunu teslim eder. Emrah’ın ölümüyle birlikte Selbihan feryad u figan eder ki bu feryat, günlerce Erciş ovasında yankılanır.

Emrah mezara konulurken, Selbihan cemaatten duasına “Amin!” denilmesini ister. Ellerini açarak dua eder ve kendisini Emrah için kazılan mezara atar. Bir mezar daha açılır. Mezarlardan birisine Emrah’ı, diğerine de Selbihan’ı koyarlar.

Evet, rivayete göre o günden sonra Selbihan’ın mezarı üzerinde ay tozu beyaz güller, Emrah’ın mezarı üzerinde ise kan kırmızısı güller açmaya başlar.

Yudumladığınız her şiirden Emrah ve Selbihan'a bir pay biçin! Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin, başuçlarında bir Fatiha, ardından bir şiir okuyun! İhtimal, bir beyaz yahut kırmızı gülün toprağın bağrını deldiğini, bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı kuzuların avuç içlerinin de kurbanlık koçları süsleyen kına rengine büründüğünü görürsünüz…

 

Dipnot: Emrah’a ait şiirler, açık kaynaklardan temin edilmiştir.