Emperyalizmin plânları Mavi Vatan’ın sularına gömüldü!

2011 yılında Libya’ya silah ambargosunu kim koydu ve kabul etti? Cevap şu: BM Güvenlik Konseyi’nin “beş daimî üyesi”... Peki, ambargoyu kim yok sayıyor? Aynı beş daimî üye… ABD, Rusya, Fransa, Çin ve diğerleri… Bu ülkelerin Libya’da ne işleri var? Malûm dertleri, petrol... NATO Zirvesi’nde hedef veya kime karşı güvenlik tedbiri alınması için plânlar güncellendi, kavgalar edildi? Rusya ve Çin’e karşı… NATO nezdinde Çin, ilk kez takibe alındı. Ancak bir yandan da bakıyoruz ki, Libya’da bu hain sistemlerin nasıl birlikte bir milis lideri desteklemek için yarış hâline girdiklerini görüyoruz. Her türden silah ve malzemeyi veriyorlar. Ama bunların hiçbiri ne hikmetse BM raporuna yansımıyor!

TÜRKİYE, Libya’nın Birleşmiş Milletler nezdinde meşru Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile bir anlaşma imzalayarak deniz yetki alanlarını belirledi.

Bu anlaşma üzerine, başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi olmak üzere işgalci tüm devletler ayağa kalktı. Libya ile gerek deniz alanları Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması’nı, gerekse Güvenlik ve Asker3i İşbirliği Anlaşması’nı uluslararası hukuka uygun olarak akitleyen Türkiye, önemli kazanımlar elde etti. Şimdi sıra, bu kazanımların korunmasında!

“Dünya beşten küçüktür”… Bu manzarayı ve fotoğrafı dünyanın birçok coğrafyasında mazlumlar bedel ödeyerek yaşıyorlar. İnsanlıktan nasiplenmeyeler bunu görüyor olsalar da vicdanları olmadığı için seyretmekle yetiniyorlar. Peki, Libya beşten küçük mü, büyük mü? 

Yıl, 2011… Libya’da iç savaş başlıyor… Dünya güvenliğini sağlayan kurum olan Birleşmiş Milletler, ülkeye ambargo koyuyor… Kaddafi’yi öldürmek için NATO müdahale ediyor… Ve Libya, istedikleri gibi parçalanıyor… Sonrasında kendilerinin besleyip büyüttükleri bir milis olan Hafter peydahlanarak Libya’yı işgale başlanıyor...

Şimdi soralım: 2011 yılında Libya’ya silah ambargosunu kim koydu ve kabul etti? Cevap şu: BM Güvenlik Konseyi’nin “beş daimî üyesi”... Peki, ambargoyu kim yok sayıyor? Aynı beş daimî üye… ABD, Rusya, Fransa, Çin ve diğerleri… Bu ülkelerin Libya’da ne işleri var? Malûm dertleri, petrol... NATO Zirvesi’nde hedef veya kime karşı güvenlik tedbiri alınması için plânlar güncellendi, kavgalar edildi? Rusya ve Çin’e karşı… NATO nezdinde Çin, ilk kez takibe alındı. Ancak bir yandan da bakıyoruz ki, Libya’da bu hain sistemlerin nasıl birlikte bir milis lideri desteklemek için yarış hâline girdiklerini görüyoruz. Her türden silah ve malzemeyi veriyorlar. Ama bunların hiçbiri ne hikmetse BM raporuna yansımıyor!


BM’nin çifte standardı karşısında Türkiye’nin hamleleri çok kuvvetli!

Türkiye-Libya MEB Sınırlandırma Anlaşması, BM’ye gönderilerek tescil edildi. “Büyük beşli” ise bölgede şiddeti tırmandırıyor. Yunanistan, Libya’nın Atina Büyükelçisini sınır dışı etti. Libya’dan kalkan uçakların Yunanistan hava sahasına girmesi ve havalimanlarına inmesi yasaklandı. Terörist Hafter başkent Trablus’a doğru ilerlerken, Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Hafter’e desteği artıyor. Amerika Birleşik Devletleri de paralı asker ve özel güvenlik şirketi Black Water ile Libya sahasında, CIA’de eğitilen Hafter’i destekliyor. Beş büyüklerin tamamı Libya’da!

Bu ülkeler Libya’da âdeta Türkiye ile yapılan anlaşmaların ortadan kalkması için var güçleriyle çalışıyorlar. Destekledikleri terörist Hafter, BM ve NATO müttefiki Türkiye’yi alenen tehdit ediyor. Hafter’in Yunanistan Harp Okulları’nda eğitim görmüş Donanma Komutanı, Türk gemilerini vuracağını söylüyor. Hiçbir tehditle karşı karşıya kalmayan diğer ülkelerin Libya’daki varlığı gerek BM, gerekse diğer kuruluşlar tarafından göz ardı edilirken, Türkiye “Gerekirse Libya’ya asker göndeririz” dediğinde herkes ayağa kalkıyor.

Türkiye ile Libya arasında Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Antlaşması’nın yanı sıra Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası da imzalandı. Anlaşma, iki ülke arasında eğitim ve teknik destek konularında işbirliğini amaçlıyor ve Libya ile 2013’te akdedilen askerî eğitim işbirliği anlaşmasını güncelliyor.

Anlaşma kapsamında Libyalı subay adayları gerek Türkiye’deki harp okullarında, gerekse Libya’ya gönderilecek mobil eğitim timleri vâsıtasıyla eğitim görecekler. Türkiye daha önce de Libya subaylarına eğitim vermişti. Bugüne kadar yaklaşık 900 Libya askerî personeli Türkiye’de eğitim gördü. Anlaşma bu yönüyle de dost ve müttefik ülkelerle yapılmış benzer anlaşmalardan farklı değil. Ancak muhtıraya “güvenlik” boyutunun eklenmiş olması, Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin (UMH) askerî sistemle birlikte harp araç ve gereçleri ihtiyaçları konusunda teknik işbirliğinin de devreye gireceğini gösteriyor.

Anlaşmaya “güvenlik” başlığının eklenmiş olması ayrıca, Türkiye’nin, Akdeniz’de istikrarın tesisi kapsamında alınması gereken tedbirler ve de Libya’nın Türk askerini davet etmesi hâlinde yine güvenliğin tesisi için bölgeye asker gönderilmesinin altyapısını oluşturdu. Anlaşmalara ilişkin bu adımlar atılırken, Libya’da saldırıların şiddetlenmesi ve UMH’nin davet etmesi hâlinde Türkiye, BM Antlaşması’nın meşru müdafaa hakkını düzenleyen 51’inci maddesi hükümleri uyarınca Libya’ya asker gönderebilir.

BM’nin 2011 yılında verdiği “Libya’ya silah satışının önüne geçen ambargo kararı”, asker gönderme faaliyetini kapsamıyor. Yine Libya ile imzalanan ikili anlaşmalar da Türkiye’ye meşruiyet sağlıyor. Hâlen Türkiye’nin Libya’da faaliyet gösteren gemileri, şirketleri ve insânî yardım kuruluşlarını korumak gibi konularda meşru müdafaa hakkı da saklı tutuluyor. Türkiye, TBMM’den çıkarılacak tezkereyi müteakiben bu adımı hızla atabilir. Libya’ya olası bir asker gönderme kararı ise, sadece Kara ve Hava değil, Deniz Kuvvetleri unsurlarıyla geniş bir kuvveti kapsayacak.

Türkiye, bölgede artan gerilime karşı sessiz kalmayacağını bizzat Cumhurbaşkanımızın açıklamasıyla deklare etti. Libya ile gerek MEB Anlaşması, gerekse Güvenlik ve Askerî Mutabakat Muhtırası imzalanması sürecinde detaylı bir çalışma yapıldı ve bu doğrultuda her iki anlaşmada da hukukî açıdan itiraza konu olabilecek herhangi bir boşluk yahut açık kapı bırakılmadı.

Hâlen Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatleri kapsamında attığı siyâsî adımları askerî olarak da Türk Donanması’nın Doğu Akdeniz’deki varlığıyla koruyan Türkiye, Libya’nın güvenliğini de Doğu Akdeniz’in güvenliği ve istikrârı açısından olası risk tanımlamaları arasında görüyor.

Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı nezdinde yapılan çalışmalar Hükûmet’e iletiliyor. 29 Kasım 2010’da Libya’ya resmî ziyarette bulunan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, görüşmelerinde bu konuyu da gündeme getiriyor ve dönemin Libya lideri Kaddafi’ye haritaları sunuyor. İki lider, deniz sınırlarının çizilmesi için görüşmelerin ilerletilmesi üzerinde anlaşıyor ve çalışmalar başlatılıyor. Tam 1 ay sonra ise Libya İç Savaşı hususunda düğmeye basılıyor!

Türkiye, bugünkü zaferi 10 yıl önce ilân edebilirdi!

Türkiye’nin bugün itibariyle kısa vadede Libya’ya asker göndermek gibi bir plânlaması yok. Ancak Suriye sahasında tüm dünyaya kanıtladığı gücü ve kararlılığıyla da gerekli askerî adımları atmaktan çekinmeyecektir.

Bununla beraber Türkiye, her zaman olduğu gibi barışçıl çözümleri önceleyecek. Cumhurbaşkanımız, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrârın tesisinde kıyıdaş tüm ülkelere çağrı yaptı. Sorunların dostâne yollarla çözümü için gereken diplomatik çabanın gösterilmesine çalışılıyor. Türkiye’nin amacı, Akdeniz’i bir barış gölü hâline getirmek. Bu amaca giden yollar tamamen kapanana kadarsa Türkiye, uzlaşmacı ve vakur duruşunu sürdürecek!

Peki, bu noktaya nasıl gelindi?

Geriye dönüp baktığımızda, Libya’nın bundan 10 yıl önce, 27 Mayıs 2009 günü, Münhasır Ekonomik Bölge ilân ederek sınır ülkeleriyle anlaşmaya hazır olduğunu duyurduğunu görüyoruz. Bölgeye yönelik menfaat savaşları da bu ilân ile eş zamanlı olarak başlıyor.

Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı nezdinde yapılan çalışmalarda Türkiye ile Libya’nın karşılıklı kıyılarının olduğu ve iki ülke arasında bir sınırlandırma anlaşması yapılabileceği ortaya konuluyor. Bu çalışmalar Hükûmet’e iletiliyor. 29 Kasım 2010’da Libya’ya resmî ziyarette bulunan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, görüşmelerinde bu konuyu da gündeme getiriyor ve dönemin Libya lideri Kaddafi’ye haritaları sunuyor. İki lider, deniz sınırlarının çizilmesi için görüşmelerin ilerletilmesi üzerinde anlaşıyor ve çalışmalar başlatılıyor. Tam 1 ay sonra ise Libya İç Savaşı hususunda düğmeye basılıyor!

2011 yılının hemen başlarında patlak veren iç savaş nedeniyle bu çalışmalar rafa kalktı. Libya’da Kaddafi devrilirken, o günden bugüne ülkede istikrar bir türlü sağlanadı.

Bu durumsa en çok Yunanistan’a yarıyor. Yunanistan, Libya İç Savaşı daha ilk yılını geride bırakmamışken, İyon Denizi ve Girit adasının güneyinde bulunan alanı “sismik araştırma sahası” olarak ilân ediyor ve Libya’nın 39 bin kilometrekare büyüklüğündeki bir deniz alanını işgal ediyor. Elbette Yunanistan’ın attığı bu adıma, iç savaşla boğuşan Libya’dan bir itiraz yükselmiyor. 2014 yılından itibaren aynı sahalarda bu kez uluslararası hidrokarbon araştırma ve işletme ihaleleri açıyor Yunanistan. Kaldı ki, bu ihale ilânları Avrupa gazetelerinde yayınlanıyor ve Avrupa’nın büyüklerini bu bölgeye davet ediyor. Yani Yunanistan, âdeta fiilî bir durum yaratarak bu bölgedeki deniz alanlarını kendi adına tescil ettirmeye çabalıyor.

Libya’da yaklaşık 10 yılın ardından görece istikrar tesis edildikten sonra, Türkiye, bölgesinde ameliyat yapılmasına izin vermeyeceğini ilân ederek devreye girdi ve bir kez daha oyunları bozdu. BM nezdindeki meşru yönetim olan Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile ilk temas, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, 2018 yılının Kasım ayında Libya’yı ziyaretiyle başladı. Bu ziyarette Libyalı muhataplara, 2010 yılında yarım kalan görüşmelerin tamamlanması çağrısında bulunuldu. Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanlarını gösteren haritalar, UMH’ye sunuldu.

Bu ilk adımın ardından iki ülke arasında üst düzey ziyaretler gerçekleşti. UMH Başkanlık Konseyi Başkanı Sarraj’ın son ziyaretinde ise, Türkiye ve Libya arasında hem deniz yetki alanları, hem de güvenlik ve askerî işbirliği konularında iki önemli antlaşma aktedildi. Bugün ülkenin hak ve menfaatini önceleyen bir karara imza atan Libya, bu yüzden âdeta cezalandırılıyor ve yeni bir iç savaşın kucağına itiliyor! 

“General Hafter” denen milis hain kim?

Libya’da iç savaşı doğuran nedenlere bakıldığında görülür ki, bölgesel güç ve hâkimiyet oyunları, Libya’nın yurtdışındaki kayıp 150 milyar dolarlık parasının iade edilmesine yanaşılmaması ve ülkedeki petrol ve de doğalgaz kaynaklarının paylaşılması savaşına dayanıyor. Ancak Türkiye ile Libya ne zaman bir MEB anlaşmasına yakın olsa, hızla çıkarılan bu kargaşa ve Hafter’in Türkiye’yi hedef alan açıklamaları, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı konusunu Libya müdahalesi gerekçelerinde ilk sıraya çıkarıyor. Bu tablo, Türkiye’nin Libya ile MEB Anlaşması’nı imzalama kararının ne kadar önemli ve yerinde bir karar olduğunu da açık şekilde gösteriyor.

“Kim bu Hafter?” diye baktığımızda ise, geçmişte Kaddafi’nin en güvendiği ve ordunun başına getirdiği generallerden biri olduğunu görüyoruz.

Hafter, 1986 yılının Aralık ayında Libya ile Çad arasında başlayan ve Orta Doğu’daki savaşlarda Toyota araçların kullanıldığı ilk savaş olması sebebiyle “Toyota Savaşı” adıyla da anılan çatışmalar sırasında ordusunun yenilmesi üzerine esir düşüyor ve Libya Ordusu’nun bu başarısızlığı üzerine Kaddafi tarafından hain ilân ediliyor.

Hafter, serbest kaldıktan sonra ABD’nin Virginia eyaletine götürülüyor ve o dönem CIA ile işbirliği yapmak üzere buraya götürüldüğü söyleniyor. Amerika’da tam 20 yıl kalıyor. Libya’da Kaddafi karşıtı eylemler başlayınca, ülkesine geri dönerek Kaddafi karşıtı grupların liderliğini yapıyor.

Kaddafi döneminin suçlularından biri olarak yargı önünde hesap veren Hafter, 2014 yılında Yunanistan’ın Libya’nın kara sularını işgal ettiği süreçte tekrar ortaya çıkıyor ve Libya’da ikinci iç savaşı “Onur Operasyonu” adıyla başlatıyor. 2016 yılına kadar süren savaşta Bingazi’yi ele geçiriyor ve Libya’da büyük bir alanı kontrol eder hâle geliyor.

Hafter, son olarak Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin temasa geçmesinin hemen ardından, bu yılın başlarında UMH’yi devirmek üzere harekete geçiriliyor.


Sevr’i tekrar parçalamak, evet!

Türkiye’nin Libya ile anlaşması, en çok Yunanistan’ı rahatsız etti. Libya İç Savaşı’nı fırsat bilerek Girit adası güneyinde neredeyse bir Kıbrıs adası büyüklüğündeki deniz yetki alanını gasp eden Yunanistan’ın projeleri yerle bir oldu. Âdeta bir Sevr haritası olan ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi’ndeki 41 bin kilometrekarelik bir alana hapseden Seville haritasını da yırtıp atmış oldu Türkiye. Böylece Yunanistan’ın Girit, Meis, Rodos, Kaşot ve Kerpe adalarından Doğu Akdeniz kapısı kapatıldı. Doğu Akdeniz enerjisinde Türkiye’yi denklem dışında bırakarak Yunanistan üzerinden Avrupa’ya uzanan bir hat çizen “EastMed Projesi” çöktü ve tüm yolların Türkiye Cumhuriyeti deniz sahalarından geçtiği ortaya konulmuş oldu.

Doğu Akdeniz’de Libya ile mutabakat imzalayarak Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin (MEB) batı sınırlarını belirleyen Türkiye’nin bu adımı, Doğu Akdeniz’in tamamında MEB ilânının bir ilk adımı oldu. Türkiye şu âna kadar Akdeniz’deki yetki alanlarını, Birleşmiş Milletler’e (BM) yaptığı kıta sahanlığı bildirimleriyle kayıt altına almıştı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgede tek taraflı MEB ilânı sürecini başlatmasıyla birlikte, 2004 yılından bu yana 6 kez Birleşmiş Milletler’e bildirimde bulunuldu. Libya ile imzalanan anlaşma ile birlikte Türkiye’nin MEB haritası ortaya konularak, Doğu Akdeniz’deki 189 bin kilometrekarelik Türkiye MEB alanının tescili, Birleşmiş Milletler nezdinde yapıldı.

Bugüne kadar Donanma gücüyle izlenmiş Gambot diplomasisiyle bu bölgedeki hak ve menfaatlerini koruyan Türkiye, bu antlaşmayla bölgedeki hakları konusunda hukukî ve meşru bir zemin elde etti; meşru hakların hukukî altyapısı da oluşturulmuş oldu. Uluslararası kamuoyuna, “hukuk ve diplomasi araçlarının kullanıldığı mesajı” net olarak verildi. Antlaşma ile müktesep hak sağlanırken, bölgede siyâsî üstünlük ele geçirildi.

Bugün, Akdeniz’de en uzun kara sınırlarına sahip olarak bölgede siyâsî üstünlüğü ele geçiren Türkiye, kazanımlarını korumaya kararlı. Suriye’de olduğu gibi Libya’da da diplomasiyi önceleyen nitelikte emin adımlar atan Türkiye, dün olduğu gibi bugün de BM’ye ve NATO’ya “Dünya beşten büyüktür!” diyor.

Türkiye’nin bölgemizdeki emperyalist işgale karşı işaret ettiği bu haksızlıklar ve insafsızlıklarsa muhakkak karşılık bulacaktır. Türkiye kararlı! Suriye’de haritaları nasıl çöpe attıysa, Libya’da da emperyalizmin tüm plân ve projeleri, Mavi Vatan’ın sularına gömülecektir.