ELBETTE bekliyorduk, emperyalizm
vazgeçmeyecekti. Çünkü şunu biliyoruz: Bölgemizde bağımsız hareket eden, hattâ
bağımlı da olsa, “80-100 milyonluk güçlü bir Türkiye’nin bulunması kabul
edilemez” olarak değerlendiriliyor. Onun için ülkemizin behemehâl parçalanarak
ufaltılması, küresel emperyalizmin ve onun lideri ABD’nin stratejik hedefidir.
Dolayısıyla
bugüne kadar bu maksatla yaptığı ve en nihâyetinde de en kapsamlı hamlesi olan
15 Temmuz 2016 saldırısının başarısızlıkla sonuçlanmış olması, emperyalizmin bu
hedefinden vazgeçmesini değil, B plânını ya da diğer C, D plânlarını devreye
sokmasını getirecektir.
Emperyalizmin
devamlı olarak saldırıda ve Türkiye’nin de savunmada bulunduğu, resmen adı
konulmamış olan bu savaş, 15 Temmuz’dan sonra düşük yoğunluklu olarak devam
etmekte iken, bugünlerde hız kazanmış durumdadır.
Savaş
söz konusu olunca, bunu mutlaka askerî anlamda düşünmemek gerekir. Askerî
literatürde bir adı var mıdır bilmiyorum ama bu, henüz askerin yer almadığı
fakat devreye içteki işbirlikçi çeşitli siyâsî partilerin, dernek ve meslek
kuruluşlarının, medya unsurlarının, akademisyenlerin, ajanların, dışarıda da yine
küresel bazı medya unsurlarının bir merkez tarafından yönetildiği organize bir
saldırıyla ülkedeki bazı fay hatlarını aktif hâle getirerek ülkenin içini karıştırmayı,
kutuplaşmayı körükleyerek ve kitle hareketleri ile iç çatışma çıkartarak ülkeyi
hâlsiz düşürmeyi hedef alan, bilâhare yapılacak bir askerî müdahaleye de zemin
hazırlayan, adına “karma savaş” diyebileceğimiz bir savaş türüdür.
30
Temmuz günü Konya’da vuku bulan bir cinayet olayı üzerinden sergilenen
gelişmeler, tam da böyle bir savaşın başlatıldığını göstermiştir! Yedi kişilik
bir Kürt ailenin tamamı, bir başka ailenin fertleri tarafından, geçmişten gelen
bir husumet sebebiyle katlediliyor. Olayın duyulmasının hemen akabinde, aynı
anda ülke içinde Türk Tabipler Birliği, HDP, bir kısım medya unsurları ve başka
muhtelif provokatörlerden, dışarıda da Reuters ve Associated Press gibi büyük
haber ajanslarından Amerikan Washington Post, Jerusalem Post, Fransız Le Monde,
İngiliz The Guardian ve de Kuzey Irak’taki yerel gazeteler ile Kuzey Irak’taki Bölgesel
Yönetim’in açıklamasına kadar, ekseriyeti dışarıdan ve sahte hesaplardan olduğu
anlaşılan milyonlarca sosyal medya paylaşımlarıyla bir sürü noktadan Türkiye’de
Kürtlere karşı ırkçılık eylemi ve katliam yapıldığı iddiaları ve kışkırtmaları,
ülkenin ve dünyanın kamuoyuna bir anda eşgüdümlü olarak pompalandı. Olayın mâhiyeti
henüz ortaya çıkmadan yapılan bu organize hareketin bir merkezden düğmeye basılmasıyla
ortaya çıktığı apaçık görüldü.
Bu
olaylar olurken iki büyük tabiî felâket yaşamaktaydık. Önce Doğu Karadeniz bölgemizde,
arkasından da Van civarında meydana gelen sel felâketlerinde büyük miktarda can
ve maddî kayıplarımız oldu. Başta CHP olmak üzere malûm fitne odakları, bu felâketlerden
doğrudan Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ı ve Hükûmetini sorumlu tutup halkı
kışkırtmaya çalışırken, onlar için çok daha verimli olacak büyük bir yangın
felâketiyle karşılaştık. Turizm bölgelerimizde yüzün üzerindeki yangının aynı
anda çıkmış olması ve aşırı sıcaklık ile rüzgârın da tesiriyle olağanüstü
genişleyerek yerleşim yerlerine de ulaşmasıyla Devlet’in yangın söndürmede çok
müşkül durumda kalması, büyük can ve mal kayıplarına sebep olan sel felâketini
(ki yazının kaleme alındığı günlerde yeni yangın ve sel felâketleri yaşandı) âdeta
unuttururken, muhalefet partilerini ve bilinen fitne odaklarını ise sevince
boğdu.
Orman
Teşkilâtı’nın yanında itfaiyelerin, Emniyet’in, Jandarma’nın, hülâsa Devlet’in
bütün imkânlarının seferber edildiği, Azerbaycan’dan gelen itfaiye erlerinin ve
uçaklarının yanında vatansever gönüllü vatandaşlarımızın insan üstü bir
gayretle hayatlarını kaybetme pahasına alevlerin içine dalarak mücadele ettiği
vakitlerde muhalefet partileri ve şürekâsı, bu millî felâket için, “Ateşe karşı
hiç olmazsa bir kova su nasıl dökebiliriz?” diye düşünmek yerine, kendilerinden
beklendiği gibi yangına benzin dökmeyi tercih ettiler. İktidarı suçlamak için
ellerine geçen “bu büyük fırsatı” alabildiğine sömürebilmek için şeytanın bile
aklına gelmeyecek tertiplere, provokasyonlara giriştiler. Yangından bütünüyle
iktidarı ve başkanlık sistemini sorumlu tutarken, yanan ormanların yerine
iktidar yandaşlarının turistik tesisler yapması için yangının iktidar tarafından
kasten çıkarıldığını iddia edecek kadar da alçaldılar.
Yangında
PKK parmağı olduğunu gösteren deliller olduğu söyleniyor. Bu vahşi örgütün daha
önceleri de birçok defa bu hainliği yaptığını biliyoruz. 15-20 gün önce örgüt
elebaşlarından birinin, elemanlarına hitaben, “Hiçbir eylem yapamıyorsanız,
kibrit kullanmasını da mı bilmiyorsunuz?” şeklinde bir video yayınlamış olduğu
da düşünülürse, iddia muhtemelen doğrudur. Ancak PKK’nın bu çapta organize bir
eylemi kendi başına yapabilmiş olması mümkün görünmüyor. Bunun arkasında her
zamanki gibi ABD emperyalizminin ve belki de Yunanistan’ın olduğundan şüphe
edilmemelidir.
Yangınların çıkış şekli ve esnasında oynanan oyunlar, tam mânâsıyla ABD emperyalizminin çirkin suratını işaret ediyor. CHP’li gazeteci Can Ataklı’nın bir ay kadar önce bir TV ekranında, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığından devrilebilmesi için ülkemizde büyük bir yangının çıkması gerektiğini ifade eden sözlerinin altında, acaba bildiği bir şey mi vardı? Araştırılmaya değer! Bunlardan her şey beklenir çünkü.
ABD
yönetiminde Türkiye düşmanlığı, âdeta mâkâm göstergesi
ABD’nin
yönetiminde bugün Türkiye düşmanı, PKK ve PYD (SDG) hâmisi, 15 Temmuz 2016
saldırısını tezgâhlayan, aldığı mağlûbiyetin acısını içinde taşıyan ekip yer
alıyor. Savunma Bakanı LIoyn Austin, Obama yönetimi zamanında CENTCOM Komutanı
iken IŞİD’e Karşı Mücadele Koalisyonu’na Başkan’ın Özel Temsilcisi olarak
atanan diplomat Brett McGurk’le beraber ABD-PKK ittifakını kuran kişidir. O
dönemde PYD/YPG’yi fiilen yöneten McGurk, bugün ABD’nin Ulusal Güvenlik Konseyi
Orta Doğu Direktörü’dür. SDG’ye sonuna kadar destek vereceklerini beyan
etmiştir. Ki zaten binlerce TIR silahı bu örgüte sağlayan da bu adamdır.
17/25
Aralık ve 15 Temmuz saldırılarını plânlayan kişi olduğu söylenen David Cohen
ise CIA Başkan Yardımcılığına getirilmiştir.
Ulusal
Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, 2018 yılında “SDG’nin bizim için ne kadar
önemli olduğunu Türkiye’ye anlatıp onunla masaya oturtacağız” diyen kişidir.
Bütün bu Türkiye düşmanı kadroyu iş başına getiren Obama döneminin Başkan
Yardımcısı ve bugünün ABD Başkanı Joe Biden’in Türkiye’ye ne kadar düşman
olduğunu herkes biliyor.
Başkan
Biden, ABD gibi koskoca bir devletin güvenlik bürokrasisini âdeta PKK,
PYD/YPG-SDG’yi destekleme, bir diğer ifâde ile Türkiye karşıtlığı üzerine
oluşturmuştur. Nitekim Savunma Bakanı Austin’in görevlendirdiği General Calvert,
SDG’nin sözde lideri terörist Mazlum Kobani’nin Haseke’de Türkiye’ye karşı
nasıl mücadele edecekleri ve “Türkiye’nin (onlara göre) işgali altında olan
Afrin, Cerablus ve diğer yerleri nasıl geri alacakları” üzerine düzenlediği
toplantıya katılmıştır.
Tablo
bundan ibarettir. 2022 kışının Türkiye’de oldukça sıcak geçeceği anlaşılıyor.
Emperyalizmin kullanacağı içimizdeki aparatları bellidir. Bunlar, bütün
güçleriyle Cumhurbaşkanımıza saldırtılacaklardır.
Emperyalizmin
etkin olarak kullanacağı bir enstrüman da sosyal medya olacaktır. “Help Turkey”
(Türkiye’ye yardım edin) şeklindeki, güya ülkeye hizmet etme rolüyle bazı
münafıkların başlattığı, aslında Türkiye’yi dünyaya aciz olarak göstermeyi amaç
edinen kampanyada on milyon paylaşım olduğu, bunun büyük kısmının ise yurt
dışından gönderildiği, ehliyetli bir sosyal davranış uzmanı olduğu söylenen
Mark Oven Jones adındaki bir akademisyen tarafından tespit edilmiştir.
Ekonomik
sıkıntılar, Kürt-Türk kışkırtması, Kovid-19 Salgını ve yangınlar gibi konuları
sömürmeye devam ederken, yeni istismar konuları da uyduracaklardır. En büyük
sermayeleri, her zamanki gibi yalan ve iftira ile olgu/algı operasyonları
yaratma gayretleri olacaktır.
Dâhildeki
bu saldırılara destek olarak ABD’nin Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Libya ve
Suriye’de Türkiye’nin başına yeni gaileler açma teşebbüsleri beklenmelidir.
Meselâ Yunanistan’ı kışkırtarak ülkemize karşı bir saldırı yaptırması hiç de
ihtimâl dışı değildir.
Bütün
bunlara rağmen, şayet Hükûmetimiz bu gelişmelerin olabileceği idraki içinde
hazırlıklı olabilirse, emperyalizmin bir şey yapamayacağına ve yeni bir
hüsranla baş başa kalacağına inanıyorum.
Milletimiz uyandı. Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünnî’siyle, Alevî’siyle artık öyle yalan dolana, algı operasyonlarına prim vermiyor, elhamdülillah!