Emekli siviller rahatsız

Aynı subaylarımız, kipa giyip ağlama duvarında poz veren tüm generallerden, Genelkurmay başkanlarından hiç rahatsız değiller. Ama konu cübbe giyip namaz kılan bir subay olunca lâiklik tehlikeye giriyor hâliyle. Bu emekli subaylarımızdan hiçbirisinin 15 Temmuz’dan rahatsız olduklarına dair bir bilgi de yok elimizde. Yahut “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini” diyen Selahattin Demirtaş hakkında ne düşündüklerini hiç bilmiyoruz.

BİR zamanlar Genç Siviller’den birisi idim. O vakitler sık sık genç subayların rahatsız olduklarını işitir, bu rahatsızlıktan bizler de rahatsız olurduk.

Sanırım sene 2003 filandı. Genç subayların yine rahatsız olduklarını öğrenmiştik Mustafa Balbay’dan. Balbay’ın haberinin görselinde asker postalı var idi.

İşte bu haber üzerine kurulmuştu Genç Siviller; amblemleri de şekil olarak postala benzediği için Converse ayakkabı idi.

İlgimi çekmişti Genç Sivillerin rahatsızlığı ve aralarına katılmıştım. Genç Siviller internet sayfasında da epeyce yazım yayınlanmıştı.

Millete parmak sallayanlara, darbe plânı yapan subaylara, 27 Nisan tarihli e-muhtıraya, başörtüsü yasaklarına karşı bizler de “zevzek zevzek” eylemler yapardık.

Meselâ Cumhuriyet Mitinglerini Miniatürk’teki Anıtkabir maketi önünde protesto etmiştik.

ABD’de bir düşünce kuruluşunda yapılan “Taksim’de yüz kişi ölse” konulu beyin jimnastiği üzerine yüz Genç Sivil, üzerimizde hedef resmi bulunan tişörtlerle Taksim’de eylem yapmıştık.

27 Nisan e-Muhtırası’nın ertesi gecesinde el fenerleri ile Taksim’de demokrasi aramıştık.

Hatta 27 Mayıs Darbesi’nin 50’nci sene-i devriyesinde Yassıada’ya gidip, adanın isminin “Demokrasi Adası” olmasını önermiştik. Aynı gün DP Genel Başkanı olarak Süleyman Soylu da aramızdaydı. Yaptığı konuşmasında o günleri anlatırken gözyaşlarını tutamamıştı.

Beraberimde getirdiğim üç yaşındaki kızım, basının ilgi odağı olmuştu.

Taksim’deki ofisin kirasını ve giderlerini aramızda para toplayarak karşılıyorduk.

Sonrasında Genç Siviller, çizgisinden sapmaya, Kürt milliyetçisi fraksiyonlar ağır basmaya, tuhaf düşünceler türemeye başladı ve ben usulca sıvıştım aralarından.

Aradan neredeyse yirmi yıl geçmiş. Hey gidi günler hey!

O günün rahatsız olan genç subayları şimdilerde emekli olmuş olmalılar. Ama hâlâ rahatsızlar.

Ama rahatsızlıkları eklem ağrıları, romatizma, prostat, tansiyon, şeker, çarpıntı filan değil. Müzmin rahatsızlıkları depreşmiş.

Yine bir gece yarısı 103 kişi olduklarını zanneden 104 emekli subay, 15 Temmuz’a 103 gün kala bir bildiri yayınladılar.

15 Temmuz sonrasında 103 general ve amiralin ordudan atıldığı, Mavi Vatan tatbikatına 103 geminin katıldığı gibi tuhaf “rastlantılar” dolaşıyor ortada.

15 Temmuz’dan 9 ay 10 gün önce de Zaman Gazetesi’nin “Gülen bebek” reklâmı yayına verilmişti. Tesadüfün iğne deliği işte! Belki de delik sembolizme aittir.

Emekli subaylarımız, 53’üncü sıraya iki amiral yazdıklarını ve aslında 104 kişi olduklarını fark etmiş olsalardı muhtemelen içlerinden birisinin üstü çizilmiş olurdu zannımca.

Bildiriden anladığımız kadarıyla emekli subaylarımız Kanal İstanbul’a karşılarmış, Montrö kırmızı çizgileriymiş ve -elbette- Atatürk’ün askerleriymişler.

Atatürk’ün askerleri olmaları kendilerine dokunulmazlık sağlıyor olsa da biz yine de birkaç kelâm edelim…

Meselâ sayı saymayı bilmeyen bu 104 subayımız Kanal İstanbul ile Montrö’nün iptal edileceğini mi düşünüyorlar acaba?

Bildiride Montrö’nün Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan bir diplomatik zafer olduğundan ve Karadeniz’i barış denizi yaptığından bahsediliyor.

Yani anlaşılan o ki, zafer diye yutturulan Lozan Barış Antlaşması tam da söylenildiği gibi diplomatik bir zafer değilmiş ve tamamlanabilmesi için 13 yıl daha beklenmesi gerekiyormuş.

Ve anlaşılan o ki, Lozan ile Montrö arasında geçen 13 yıl boyunca da Karadeniz’de birçok deniz savaşları yaşanmış, ancak Montrö’den sonra Karadeniz bir barış denizi olabilmiş.

Lozan Antlaşması’na girersek çıkamayız ama sadece şu kadarını söylemek yerinde olacaktır: “Lozan Zaferimizden” sonra 13 yıl boyunca Boğazlar bölgesine (yani hem İstanbul, hem de Çanakkale Boğazı çevresine) Türk askeri girememişti.

Emekli subaylarımız, bir de son günlerde basında ve sosyal medyada yayınlanan “bazı” görüntülerden rahatsızlarmış. Sanırım kastettikleri cübbe giyip namaz kılan amiral olmalı.

Aynı subaylarımız, kipa giyip ağlama duvarında poz veren tüm generallerden, Genelkurmay başkanlarından hiç rahatsız değiller. Ama konu cübbe giyip namaz kılan bir subay olunca lâiklik tehlikeye giriyor hâliyle.

Bu emekli subaylarımızdan hiçbirisinin 15 Temmuz’dan rahatsız olduklarına dair bir bilgi de yok elimizde. Yahut “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini” diyen Selahattin Demirtaş hakkında ne düşündüklerini hiç bilmiyoruz.

Meselâ emekli subaylarımız bildirilerinde bilinçli FETÖ saldırılarından bahsetmişler ama FETÖ hakkında ne düşündüklerini de bildirmemişler, ne garip! Yaş ilerleyince unutkan oluyor insan. Hoş görmek lâzımdır.

“Yaş ne kadar ilerlerse ilerlesin, sütle giren huy, canla çıkıyor işte. Git, torun tombalak sev, genel sağlık kontrolü yaptır, sahilde yürüyüş yap, ordu evinde bedava ıhlamur filan iç, prostatına baktır” diyeceğim ama nafile! Kafa vesayetçi kafa, değişmesi çok zor.

Şimdi bu rahatsız emekli subaylara karşı “Emekli Siviller” adlı bir örgüt kurmak vardı ama onlar kadar çabuk emekli olamıyor sivil vatandaş maalesef.

Bir de Genç Siviller için Converse ayakkabı logosu fena değildi. Lâkin Emekli Siviller için logo bulmak da kolay değil. Takma diş yapsan olmaz, baston koysan tuhaf kaçar. Ne yapsak bilemedim.

Kalınız sağlıcakla efendim…