BİR zamanlar Genç
Siviller’den birisi idim. O vakitler sık sık genç subayların rahatsız
olduklarını işitir, bu rahatsızlıktan bizler de rahatsız olurduk.
Sanırım
sene 2003 filandı. Genç subayların yine rahatsız olduklarını öğrenmiştik
Mustafa Balbay’dan. Balbay’ın haberinin görselinde asker postalı var idi.
İşte
bu haber üzerine kurulmuştu Genç Siviller; amblemleri de şekil olarak postala
benzediği için Converse ayakkabı idi.
İlgimi
çekmişti Genç Sivillerin rahatsızlığı ve aralarına katılmıştım. Genç Siviller
internet sayfasında da epeyce yazım yayınlanmıştı.
Millete
parmak sallayanlara, darbe plânı yapan subaylara, 27 Nisan tarihli e-muhtıraya,
başörtüsü yasaklarına karşı bizler de “zevzek zevzek” eylemler yapardık.
Meselâ
Cumhuriyet Mitinglerini Miniatürk’teki Anıtkabir maketi önünde protesto
etmiştik.
ABD’de
bir düşünce kuruluşunda yapılan “Taksim’de yüz kişi ölse” konulu beyin
jimnastiği üzerine yüz Genç Sivil, üzerimizde hedef resmi bulunan tişörtlerle Taksim’de
eylem yapmıştık.
27
Nisan e-Muhtırası’nın ertesi gecesinde el fenerleri ile Taksim’de demokrasi
aramıştık.
Hatta
27 Mayıs Darbesi’nin 50’nci sene-i devriyesinde Yassıada’ya gidip, adanın
isminin “Demokrasi Adası” olmasını önermiştik. Aynı gün DP Genel Başkanı olarak
Süleyman Soylu da aramızdaydı. Yaptığı konuşmasında o günleri anlatırken gözyaşlarını
tutamamıştı.
Beraberimde
getirdiğim üç yaşındaki kızım, basının ilgi odağı olmuştu.
Taksim’deki
ofisin kirasını ve giderlerini aramızda para toplayarak karşılıyorduk.
Sonrasında
Genç Siviller, çizgisinden sapmaya, Kürt milliyetçisi fraksiyonlar ağır basmaya,
tuhaf düşünceler türemeye başladı ve ben usulca sıvıştım aralarından.
Aradan
neredeyse yirmi yıl geçmiş. Hey gidi günler hey!
O
günün rahatsız olan genç subayları şimdilerde emekli olmuş olmalılar. Ama hâlâ
rahatsızlar.
Ama
rahatsızlıkları eklem ağrıları, romatizma, prostat, tansiyon, şeker, çarpıntı
filan değil. Müzmin rahatsızlıkları depreşmiş.
Yine
bir gece yarısı 103 kişi olduklarını zanneden 104 emekli subay, 15 Temmuz’a 103
gün kala bir bildiri yayınladılar.
15
Temmuz sonrasında 103 general ve amiralin ordudan atıldığı, Mavi Vatan
tatbikatına 103 geminin katıldığı gibi tuhaf “rastlantılar” dolaşıyor ortada.
15
Temmuz’dan 9 ay 10 gün önce de Zaman Gazetesi’nin “Gülen bebek” reklâmı yayına
verilmişti. Tesadüfün iğne deliği işte! Belki de delik sembolizme aittir.
Emekli
subaylarımız, 53’üncü sıraya iki amiral yazdıklarını ve aslında 104 kişi
olduklarını fark etmiş olsalardı muhtemelen içlerinden birisinin üstü çizilmiş
olurdu zannımca.
Bildiriden
anladığımız kadarıyla emekli subaylarımız Kanal İstanbul’a karşılarmış, Montrö
kırmızı çizgileriymiş ve -elbette- Atatürk’ün askerleriymişler.
Atatürk’ün
askerleri olmaları kendilerine dokunulmazlık sağlıyor olsa da biz yine de
birkaç kelâm edelim…
Meselâ
sayı saymayı bilmeyen bu 104 subayımız Kanal İstanbul ile Montrö’nün iptal
edileceğini mi düşünüyorlar acaba?
Bildiride
Montrö’nün Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan bir diplomatik zafer olduğundan
ve Karadeniz’i barış denizi yaptığından bahsediliyor.
Yani
anlaşılan o ki, zafer diye yutturulan Lozan Barış Antlaşması tam da
söylenildiği gibi diplomatik bir zafer değilmiş ve tamamlanabilmesi için 13 yıl
daha beklenmesi gerekiyormuş.
Ve
anlaşılan o ki, Lozan ile Montrö arasında geçen 13 yıl boyunca da Karadeniz’de
birçok deniz savaşları yaşanmış, ancak Montrö’den sonra Karadeniz bir barış
denizi olabilmiş.
Lozan
Antlaşması’na girersek çıkamayız ama sadece şu kadarını söylemek yerinde
olacaktır: “Lozan Zaferimizden” sonra 13 yıl boyunca Boğazlar bölgesine (yani
hem İstanbul, hem de Çanakkale Boğazı çevresine) Türk askeri girememişti.
Emekli
subaylarımız, bir de son günlerde basında ve sosyal medyada yayınlanan “bazı”
görüntülerden rahatsızlarmış. Sanırım kastettikleri cübbe giyip namaz kılan
amiral olmalı.
Aynı
subaylarımız, kipa giyip ağlama duvarında poz veren tüm generallerden, Genelkurmay
başkanlarından hiç rahatsız değiller. Ama konu cübbe giyip namaz kılan bir
subay olunca lâiklik tehlikeye giriyor hâliyle.
Bu
emekli subaylarımızdan hiçbirisinin 15 Temmuz’dan rahatsız olduklarına dair bir
bilgi de yok elimizde. Yahut “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini”
diyen Selahattin Demirtaş hakkında ne düşündüklerini hiç bilmiyoruz.
Meselâ
emekli subaylarımız bildirilerinde bilinçli FETÖ saldırılarından bahsetmişler
ama FETÖ hakkında ne düşündüklerini de bildirmemişler, ne garip! Yaş
ilerleyince unutkan oluyor insan. Hoş görmek lâzımdır.
“Yaş
ne kadar ilerlerse ilerlesin, sütle giren huy, canla çıkıyor işte. Git, torun
tombalak sev, genel sağlık kontrolü yaptır, sahilde yürüyüş yap, ordu evinde
bedava ıhlamur filan iç, prostatına baktır” diyeceğim ama nafile! Kafa
vesayetçi kafa, değişmesi çok zor.
Şimdi
bu rahatsız emekli subaylara karşı “Emekli Siviller” adlı bir örgüt kurmak
vardı ama onlar kadar çabuk emekli olamıyor sivil vatandaş maalesef.
Bir
de Genç Siviller için Converse ayakkabı logosu fena değildi. Lâkin Emekli
Siviller için logo bulmak da kolay değil. Takma diş yapsan olmaz, baston koysan
tuhaf kaçar. Ne yapsak bilemedim.
Kalınız sağlıcakla efendim…