Emekli emeklemek değil, koşmak ister

Emekli ikramiyesi ile seneler evvel hem araba, hem de daire alınabilirken, şimdilerde alsa alsa ikinci el bir araç alabiliyor emekli. Ama ona da yetmiyor. Biriken kredi ya da kredi kartlarını kapatmada kullanıyor. Krediye bulaşmayansa çocuğunun eğitimine ya da mürüvvetine harcıyor.

“EVVEL zaman içinde, kalbur saman içinde” diye başlamasam da “Çok çok eskiden” diyebileceğim bir zaman aralığında, sıklıkla duyduğum ancak çok akıl erdiremediğim “emekli” kavramı, gel zaman git zaman, bizzat benim için de söylenmeye başlandı.

Evet, 2015 yılından beri devletine 32 yıl üzerinden hizmet eden bir emekliyim aynı zamanda. Tıpkı emekli olan iki öğretmen ablası ve rahmetli kayınpederi gibi…

Yarım asrı bulan zaman aralığında, her iktidarın, propaganda döneminde seçim vaadi olarak ortaya attığı söylemlerin nedense “sonuç” odaklı eylemlere dönüşmediğine de şahit ettim. Şahit olmakla kalmadım, aynı zamanda hayret ettim. Evveli sabır, sebat ve kanaat olan dönemlerden sıyrılarak, sonunda sitem ettim ve gücendim.

Yaşımız ilerliyor, saçlar beyazlamakla kalmıyor, aynı zamanda dökülüyor; tıpkı inci misali sıralanan dişlerin kanal tedavisine yahut köprüye direnç gösteremeyerek döküldüğü gibi. Üstelik aynı evde aynı sorundan mustarip otuz yıllık yol arkadaşımla birlikte…

Geçen hafta, miadı dolmuş ve kendisini yarı yolda bırakan köprü dişleri için Ankara’da Devlet’e bağlı bir ağız ve diş Sağlığı hastanesine gitti. Ön muayenede kendisine, “Bu köprü yapıştırılmaz, yapıştırılsa da tutmaz” denilmiş. “Peki, ne önerirsiniz hocam?” sorusuna, “İki yol var: Ya seyyar diş ya da implant tedavisi” cevabı verilmiş. Hanım sevinmiş ve “Tamam, implanta başlayalım o zaman!” demiş. Demiş demesine de, diş hekimi “Olmaz!” demiş. Hasta koltuğunda bulunan hanım, ister istemez, “Neden?” diye tepki verince cevap şu olmuş: “Çünkü Devlet karşılamıyor!”

Yanında değildim, bana sonradan anlatmıştı ama o an nasıl bir yüz ifadesi taşıdığını tahmin edebiliyordum. Hatta köprüsü çıktığından dolayı konuşmadığından yaşadığı zorluğu da anlayabiliyordum.

Başladığımız yere geri döndük

Hanım anlatırken, geride kalan ve otuz yılı aşan hizmetim geldi gözümün önüne. Aylık primlerimi ödediğim, kesintilerin maaştan otomatik tahsil edildiği ama o aktif dönemde yarım diş dahi implant yaptırmadığım, geceyi gündüze katarak koşturduğum heyecan dolu, istek ve arzu dolu günler… Ardından, şimdilerde yaşı ilerlemiş, yokuş tırmanmak yerine yokuş aşağı cadde ve sokakları arşınlayan bir emekli olarak çocukluk yıllarım… Zira güçten, takatten düşmekle birlikte, bastona ihtiyaç duyulan dönemleri çocukken emeklediğimiz dönemlere benzetiyorum.

Oysa en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerden geçiyoruz. Aktif çalışma hayatı boyunca senede 15-20 günü geçmeyen izinlerden sıyrılarak dinlenmeye, gezip dolaşmaya vakit ayıracağımız zamanlara ulaştık. Hamdolsun.

Evlenen, yuva sahibi olan evlatlarımızın en mutlu günlerinde onlara yuva kuran birer ebeveyn olmak istiyoruz. Harcarken maaşlarımıza “sayılı ceviz” gözüyle değil, daha özgür, daha müreffeh bakmayı hayâl ediyoruz.

Elin turisti emekli olup da Türkiye’de haftalarca beş yıldızlı otellerde konforlu bir tatil yaparken, bizler en hesaplı ürünü almak için semtte bulunan marketlerin tüm reyonlarını arşınlamakla vakit geçiriyor, en önemlisi de bir kafede dahi misafir ağırlayamıyoruz.

Hastaneye ve eczaneye daha çok uğruyoruz. Dolayısıyla ilaç, en çok bu dönemlerde lâzım oluyor. Bu yüzden emeklilerin kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları bireylerin muayene harcı ve ilaç kesintilerinden muaf tutulmasını bekliyoruz.

“İhtiyaçlarını karşılamak, alışverişe çıkmak, dostlarıyla buluşmak için kullandıkları toplu taşım araçlarından 10:00 ilâ 16:00 saatleri arasında istifade eden emekliler, yerel yönetimlerin merhametine terk edilmemeli” diyoruz.

Daha önce de yazmıştım, emekliler seçimin ara sıcağı değil, ana yemeği ise hiç değil! Olsa olsa, baş konuğu olmalı -ki öyle-.

Gençliğinin en verimli yıllarında devletine ve milletine hizmet eden bu vefakâr topluluğa izzet ikramda aynı titizlikle kusursuz bir hizmet sunulmalı. Ömrünü devletine adamış bu kesim, hak ettiği saygınlığa kavuşturulsun istiyoruz.

Hayatın mukadder sonucu olan yaşlılıkla buluşan, aklî melekelerini, konuşma, duyma ve yürüme yetilerinde eskiye oranla büyük kayıp yaşayan emeklilerin tam da bu zamanlarında yanında yer alınmasını, kendisine ve yol arkadaşlarına kılavuzlar tahsis edilmesini arzuluyoruz.

Emekli promosyon oranı çalışanlarla bir olmalı. Zira o mesleğin eski ve fedakâr bir mensubu. Bekâr bir memur daha az gidere sahipken, emeklinin iki üç katı maaş alıyor.

Ortalama iki ilâ dört çocuğa sahip olan emekli, evinde geçim muhasebesi yapmamalı ve ödemelerinde zorlanmamalı. “Sosyal devlet” anlayışında Batılı müttefiklerini dahi geride bırakmalı. Çünkü geçmişinde bu alana ehemmiyet göstermiş, alil ve acizlere, yaşlılara, hastalara, çocuklara, hatta hayvanlara ihtimam göstermiştir. Bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı olan “Darülaceze” buna en müşahhas örnektir.

Emekli ikramiyesi ile seneler evvel hem araba, hem de daire alınabilirken, şimdilerde alsa alsa ikinci el bir araç alabiliyor emekli. Ama ona da yetmiyor. Biriken kredi ya da kredi kartlarını kapatmada kullanıyor. Krediye bulaşmayansa çocuğunun eğitimine ya da mürüvvetine harcıyor.

Oy vermek suretiyle tercih edilen ve dokunulmazlık zırhına büründürülen milletvekilleri, seçim öncesinde kapısını aşındırdığı emekliye, ilginçtir, seçim sonrasında ne yüz veriyor, ne de randevu. Meclis odalarında buna bizzat gözümle şahit oldum ve irkildim. Bölge seçmenini “aziz” bilenler ise bir elin parmakları kadar az. Belki de seçmenler yoruyor, bilemiyoruz ama “berdül’acüz”, bir diğer adıyla kocakarı soğukları yaklaşsa da seçmene bu kadar soğuk davranılamaz. Sorunlarını çözsün de, varsın, soğuk davransın.

Meselâ emeklilerle ilgili Meclis gündemine gelen görüş, öneri ve kanun tekliflerinde keşke bütün parmaklar müspet yönde oy vermek için kalksa ve birbiriyle yarışsa…

Meselâ 250 dolar karşılığında başlayan bayram ikramiyesinin 50 dolara gerilemesine çözüm bulsalar… Meselâ implant tedavisi, yılbaşında artacak olan ve şu an 56 bin TL maaş alan milletvekillerine bedava olduğu gibi 2 bin ilâ 8 bin TL arasında emekli maaşı alanlara da aynı şekilde tanınsa…

Meselâ promosyon dağılımında çalışan-emekli ayrımı yapmasalar ve çokça dillendirmeseler (tıpkı asgarî ücret dillendirilerek kurnaz ve insafsız tacirlerin iştahını kabarttıkları gibi)...

Meselâ emeklinin sıfır otomobil alabilmesi için vergi ve harçlardan feragat edilse, ikramiyesi ile evini ve arabasını alabilse…

Meselâ evlatları için düğün yapmak istediğinde düğün ikramiyesi desteği sağlansa ya da sıfır faizle kredi hakkı tanınsa…

Meselâ çalıştığı seneler boyu maaşı üzerinden kâr elde eden bankalar, ölmeden evvel borçlarını kapatacak çözümler üretse…

Meselâ ülkesini baştan başa gezmesi için cazip turlar düzenlense, YHT ve uçaklardan çok cazip yolculuk teklifleri alsa… Öğretmenevleri, polisevleri, karayolları tesisleri gibi yerlerden indirimle yararlansa...

Meselâ şehir hastanelerinden VIP hizmet alsalar, bu hizmet verilirken suiistimalin önüne geçilse ve yılda iki defaya mahsuben uygulasa…

Son olarak, emeklinin emeklemek değil, koşması için, resmî ya da özel sektörde istihdam edilen çalışanlara aktif dönemde aldıkları maaşla geçinmekte zorlanırken, emekli olduktan sonra maaşlarının üçte iki oranına inmesiyle nasıl geçineceklerine dair tüyolar verilse… Evet, bunlar diyor ve bu bahsi kapatıyorum.