Can Akgün: “Emek yoğun süreçten teknoloji ve inovasyon yoğun sürece geçilmesi şart!

Araç üretimi ve devletlerin uyguladığı vergi sistemleri, hep beraber satışları ve araçlara olan ilgiyi etkileyen faktörlerdir. Bundan dolayı, özellikle vergilerde indirimlere gidilirse, üreticiler araçlarda uygulayacakları yenilikçi sistemlere daha fazla bütçe ayırabilir ve fiyatlara az da olsa yansıtabilirler. Yani kısacası, vergi bütçesi azalmalı ve yenilikçi sistemlerin tasarım, homologasyon ve entegrasyon bütçesi artmalı.

HEMEN belirtmeliyim ki, “Türkiye’nin Otomobili”ne dair gelişmelerden çok memnun kaldım. Fakat bu başarıya fazla şaşırmıyorum. Bunları yapanlar zaten mevcutlardı, ancak yurtdışına yapmak zorunda kalıyorlardı.

Aslında yenilik ve ödül, bizlerden çok da uzak şeyler değiller. Hem de çevrenizde, yakınlarınızda, hattâ bitişiğinizde dahi olabilir…

Bir gün duydum ki, dostum Can Akgün bir ödül almış. İtiraf edeyim, “Can’ın böyle çalışmaları da mı varmış?” diye düşündüm.

Bu söyleşiyle sizleri de benim gibi okudukça tanıyacağınız ve tanıdıkça iftihar edeceğiniz Can Akgün ile tanıştırmak istiyorum...

***

“Risk Uyarı Sistemi, Sanal Şerit ve Uyarı Simülasyon Sistemi, dünya tarafından kabul görmüş projelerimden”

Can Akgün’ü nasıl tanıyabiliriz?

1976, İstanbul doğumluyum. Orta ve lise öğrenimimi Özel Tercüman Lisesi’nde, üniversite eğitimimi ise Doğu Akdeniz Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’nde tamamladım.
Askerlik görevimi ifa ettikten sonra Has Otomotiv Mercedes firmasında Teknik Danışman, THY AO İnşaat ve Emlak Müdürlüğü’nde de Kontrol Mühendisi olarak görev aldım. THY-OPET Havacılık Akaryakıt AŞ’nin tüm kurulum aşamalarında THY AO’yu temsil eden tek yetkili kişi olarak hem teknik, hem de satın alma komitesinde fiilen görevler üstlendim. Ayrıca THY AO’nun Kurumsal Kaynak Plânlaması (ERPlane) Projesi’nin bakım-onarım modülünde takım lideri görevini üstlendim.
Commtech İstanbul firmasını kurarak tüm bu tecrübe ve birikimlerimi firmama taşıdım. İnşai ve elektromekanik sahada proje yönetimi, kontrolörlük ve müşavirlik, test ve devreye alma, iş sağlığı ve güvenliği alanlarında prestijli ve büyük çaplı projeleri hâlen yönetmekte ve Türkiye’de sektöre bakışı değiştirecek atılımlara öncülük etmeye çalışmaktayım.
Bunların yanında birçok STK’da yönetim ve istişare kurulu üyelikleri üstlendim. Evli ve bir çocuk sahibiyim. Ana dilim dışında İngilizce ve Almancayı da akıcı bir şekilde konuşmaktayım.


(Can Akgün'ün Journey Overview uygulamasına ait bir ekran görüntüsü)

Yıllarca bu ülke insanının icat yapamayacağı, iyi şeylerin Avrupa, Amerika ve Japonya gibi yerlerde olacağıyla ilgili Türkiye’de genel bir toplumsal kanaat arz edildi. Bunlara rağmen, özellikle otomobil üretim sektöründe yenilikler yaptınız ve ödüller aldınız. Üstelik yurtdışından… Aldığınız ödüllerin kapsamları nelerdi?

Otomotiv sektörüne, inovatif fikir ve tasarım geliştirme alanlarına özel ilgim var. 2012 ve 2013 yıllarında Türkiye’de, 2016 yılında Fransa’da, 2019 yılında da İspanya’da düzenlenen otomotiv inovasyon yarışmalarından birincilik ödülleri kazandım. Ki bu yarışmaların çoğunda, bahsettiğiniz ülkeler dâhil olmak üzere onlarca ülkeden binlerce proje katılmıştı. Sanırım bu da sizin sorunuzun kısa bir cevabı olabilir.

“Risk Uyarı Sistemi, Sanal Şerit ve Uyarı Simülasyon Sistemi, Sistematik Olarak Rezervli Araç Kolonizasyonu ile Akıllı Rota Planlaması ve Araç İçi Adaptif Işıklandırma Sistemi”, belli başlı dünyada kabul görmüş projelerimden…

En büyük sıkıntımız, gücümüzün ve yeteneğimizin ya farkında olmamamız ya da birileri tarafından hep bastırılarak bu duyguların köreltilerek heba edilmiş olması… Ayrıca maalesef akademik hizmetlerde görev alan eğitmenlerimizin bazılarının motivasyon ve girişimcilik konularında pek çabalarının olmaması ya da bazılarının bekledikleri destekleri alamamalarından kaynaklanır şekilde ortaya yeni ürün veya teori çıkarabilme kabiliyetlerinin azalması da yine büyük sıkıntılarımızdan…

“Yanlış algıyı değiştirmek bizim elimizde!”

Sizde de “Bizden adam olmaz”, “Biz bir şey yapamayız”, “İcat yapacak olsan bile yurtdışında yaşamak lâzım” gibi düşünceler var mıydı? Bu yenilik çalışmaları öncesinden başlarsak, duygu ve düşünceleriniz nelerdi?

Bu sorunuza dürüst bir cevap vermek isterim… Benim kanaatim şu ki, Türklerin, genlerinden gelen çok yüksek zekâ ve yeteneklere sahip bir ırk olduğuna inanıyorum. Tabiî ki bu bizim üstün bir ırk olduğumuz anlamına gelmiyor, ama düşünce ve hayâl yeteneğimizin çok geniş olduğu kanaatindeyim.

Lâkin en büyük sıkıntımız, gücümüzün ve yeteneğimizin ya farkında olmamamız ya da birileri tarafından hep bastırılarak bu duyguların köreltilerek heba edilmiş olması… Ayrıca maalesef akademik hizmetlerde görev alan eğitmenlerimizin bazılarının motivasyon ve girişimcilik konularında pek çabalarının olmaması ya da bazılarının bekledikleri destekleri alamamalarından kaynaklanır şekilde ortaya yeni ürün veya teori çıkarabilme kabiliyetlerinin azalması da yine büyük sıkıntılarımızdan…

Bu gözlem, şahsen projelerini hayata geçirebilmek adına zamanında üniversitelerde yaptığım görüşmelerden çıkan bir deneyimin sonucu. “Can Bey, fikrinizi biz de sizinle beraber hayata geçirmek ve destek vermek isteriz, ama...” diye başlayan sözleri birçok akademisyenden duymak, beni açıkçası çok üzmüş ve mecburen yurtdışında akademik kariyerlerine devam eden Türk ve yabancı akademisyen ve mühendisler ile beraber prototiplerimi hayata geçirmeme sebebiyet vermiştir.

Yani sorunuzun cevabını şu şekilde özetleyebiliriz: Türkiye’de hayâl edin, düşünün, yazın, çizin, ama kaliteli ve tam olarak hayâl ettiğiniz projenin prototipini yurtdışında üretin…

Bunu değiştirmek ise yine bizim elimizde!

Bugün yakalanan bu güçlü Türkiye profili ve sinerjisini kullanarak bilime ve üretime siyaset katmayarak, ülkemizde araştırma ve geliştirme kültürünü revize ederek, gerçek “AR-GE”nin ne şekilde en doğru yapılabileceğini, proje yönetimi kültürünün ne olduğunu ve neden önemli olduğunu anlatarak, öğreterek ve devlet tarafından da bir şekilde desteklenmesini sağlayarak tüm dünyada prestijimizin kat kat artacağına inanıyorum. Emek yoğun süreçten teknoloji ve inovasyon yoğun sürece geçilmesi şart!


Bir mühendis olmasam bile, hayatımda, işimde, gönüllü olarak çalıştığım yerlerde veya başka konularda yeni şeyler önerebilmem, yenilikçi olabilmem için nasıl bir duygu ve düşünce yaklaşımı göstermeliyim? Aynı zamanda başka yenilikçilere herhangi birey olarak nasıl destek olabiliriz?

Yenilikçi olmak için mühendis veya üniversite mezunu olmaya gerek olmadığı kanaatindeyim. Woody Norris ismini hiç duydunuz mu? Kendisi ABD’li, bizim tâbirimizle lise mezunu mütevazı biri… Amerikan donanmasında uzun yıllar görev almış ve ses teknolojisinde devrim niteliğinde olan “Hypersonic Sound” teknolojisini icat edip prototipini dünyaya sunan bir mucit. Kendisinin elektronik alanına olan hevesi ve özel ilgisi, girişimci rûhu ve yeni teknolojiler üretme tutkusu dünyaya örnek olmuştur.

Yeni şeyler önerebilmek ve yenilikçi olabilmek için kesinlikle bol bol okumak, trendleri ve değişen dünyayı takip etmek, etrafı ve hayatı iyi gözlemlemek, insanları, habitatı ve yaşayan tüm canlıları düşünerek hiçbirine zarar vermeden en verimli şekilde ne sunulabileceğini düşünmek lâzım.

Ayrıca belirlenen konuda uzmanlaşarak o konuya odaklanmak ve fazla dağılmamak da çok önemli. Misâl, şahsıma bu yeteneğimi savunma sanayiinde de kullanmam gerektiğini söyleyen insanlara, “Ben o konudan fazla anlamam, teşekkür ediyorum” diyebilmem de bir o kadar önem arz ediyor.

Yani en iyi bildiğiniz konuya fokuslanın, genelde kafanız rahat iken en sevdiğiniz müzik veya manzara eşliğinde onu düşünün, kendi beyninizin içinde kaybolun, transa geçin ve gelenleri hemen kâğıda dökün! Eminim, siz de kendi alanınızda yenilikçi bir ürün ortaya çıkartacaksınız. Tabiî ki sonrasında her türlü maddî ve mânevî destek çok önemli… Bir de kaderde varsa olacaktır ancak.

Otomobil üretim sektöründe hâlâ yenilik yapılabilecek bir şeyler var mı?

Eskiden at arabaları vardı ve ulaşım için çok önemli bir konumdaydı. Tâ ki Daimler, içten yanmalı motorlu ve dört tekerlekli aracı icat edene kadar…

Bugün kullandığımız otomobil formasyonu da gelecekte bir gün tarihe karışacak ve sadece daha iyisi üretilene kadar insanoğlu tarafından kullanılmaya ve yeniliklerine devam edecek. Hattâ bugün görmeye alıştığımız formatından çok daha farklı bir şekle bürüneceği kesin!

Dış aydınlatma farlarına, arka lâmbalarına, direksiyona ve benzeri ekipmanlara ihtiyaç duymayan, cam yerine hologramik sanal ekranlara sahip olan, sürüş hâlindeyken birbirlerine enerji transferi sağlayabilen, tekerlek şekli ve yapısı çok daha farklı olan, sizin tam anlamı ile yapay zekâ desteği ile asistanlığınızı yapacak, robotik düzenler çerçevesinde sistemler ile çalışan, araç içi yolcularına beş yıldızlı otel konforunda yolculuk imkânları sunan araçlara dönüşecekler. Bunların tümü, yenilik ve icatlar ile gerçekleşmesi mümkün…


“TOGG, başlangıç için kullanışlı”

Türkiye’nin otomobilini yenilikçi yönüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok güzel! Aslında tarafıma sorulmasını beklediğim bir soru etrafında diyebileceğim şu ki, araçlarda teknoloji kullanımı ve entegrasyon süreçleri göründüğü kadar kolay değildir.

Otomobil, arka plânda birçok tedarikçi otomotiv parça üretim firmasının destekleri ile can bulur. Ve araç üretmek, bir nevi karmaşık bir yapbozu birleştirmeye benzer.

Bugün tüm dünyada elektrifikasyon konusunda ciddî bir dönüşüm var. Her ne kadar siyâsî bazı güçler eski gazolin mantığının devam etmesi için savaşsalar da artık bu algı kırılmıştır. Araçlar önce elektrikli olacak, ardından da aralarına hidrojenli araçlar eklenecektir.

Türkiye’nin Otomobili (TOGG), başlangıç için batarya özellikleri ve elektronik aksam anlamında kullanışlı özelliklere sahip. Ama yine de bu yetmez! Daha önce dünya otomotiv sektöründe uygulanmamış ve tüm sektör paydaşlarının ilgisini çekebilecek, tamamen sıfırdan tasarlanmış, yepyeni sistemlere sahip özellikler ve konseptler ile müşterilerin karşısına çıkılmalı.

Genelde dünyada satış politikaları açısından en yeni özellikler, markaların üst segment araçlarına entegre edilir ve zamanla alt segmentlere de entegre edilir. Bu minvâlde Türkiye’nin Otomobili de aynı mantıkla üst segment araç da üreterek, bu ve benzeri yenilikleri söz konusu araçlarda ilk olarak dünyaya tanıtacak özellikte olmalı.

Araç üretimi ve devletlerin uyguladığı vergi sistemleri, hep beraber satışları ve araçlara olan ilgiyi etkileyen faktörlerdir. Bundan dolayı, özellikle vergilerde indirimlere gidilirse, üreticiler araçlarda uygulayacakları yenilikçi sistemlere daha fazla bütçe ayırabilir ve fiyatlara az da olsa yansıtabilirler. Yani kısacası, vergi bütçesi azalmalı ve yenilikçi sistemlerin tasarım, homologasyon ve entegrasyon bütçesi artmalı.

Bugünlerde yaptığınız bir çalışma var mı? Zaman içinde Türkiye’nin Otomobili için yenilik önerileriniz veya çalışmalarınız olacak mı?

İnovasyon ve tasarım çalışmalarıma geçmişte olduğu gibi bugün de devam etmekteyim. Uluslararası alanda büyük otomotiv firmaları ile irtibatlarım ve çalışmalarımı da sürdürmekteyim.

Türkiye’nin Otomobili için her zaman bilgi, birikim ve enerjimi vermeye hazırım. Zaten ekibin içinde geleceği öngörebilen bir hayâl takım yani bir “Dream Team” kesinlikle olmalı!

Benim bir sonraki hayâlim, bu işi bir Formula 1 veya Formula E aracının yanı sıra teknolojisini de üretebilecek bir aşamaya getirebilmek…

Bu arada yeni aracın marka ismi için önerim, “OTTO”… Bilmem, anlatabildim mi?

Hem yaptığınız çalışmalar, hem de ufuk açıcı bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum…

Asıl ben, şahsımı bu röportaja lâyık gördüğünüz için teşekkür ederim. Hayâlleriniz ve ümitleriniz asla solmasın!