Eleştiri(yorum): Her fikir bir veya iki nesli idare eder

Kısa sürede yüz elli üniversitenin açılmasını sağlayanlar bunu lâyığınca anlatamadı. Marmaray gibi dev bir proje unutulup gidildi. Dünyanın en büyük havalimanını inşâ ettiğimizi unuttuk bile. Neyse ki insansız hava araçları gündemde duruyor. Dememiz o ki, çağımız aynı zamanda yapılan bir hizmetin vatandaşlara doğru anlatılması gerektiğini ortaya çıkarıyor.

GÜN geçmiyor ki, eleştiriye açık bir toplum olmadığımız dillendirilmesin, eleştirinin gelişmekteki önemi üzerinde durulmasın.

Eleştiri yapmayı biliyor muyuz? Ya da doğru eleştirinin ne olduğunun idrakinde miyiz?

Eleştiri, çok zor işlerden biridir. Bilimsel bir eser süreci buna güzel bir örnek teşkil eder. Bilimsel bir eser, önce uzman kişilere gönderilir. Eser sahibi, eserinin gönderildiği uzman kişileri (eleştirmenlerini) bilmez. Aradaki kişi, bir nevi hakem statüsünde durur.

Uzman eleştirmenler görüşlerini belirtirken, eserin mevcut duruma göre ne kadar yenilik içerdiği, dünyada hangi sorunu giderdiği gibi noktalara dikkat ederler. Eleştirmenlerden/hakemlerden görüş alan hakem, eleştirmenlerin olumlu ya da olumsuz görüşlerini dikkate alarak bir karar verir.

Kelime anlamı olarak eleştiri, “bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi” olarak tanımlanır. Bu tanıma göre yanlış ve doğrunun bulunmasına odaklanıldığı ve bu işi bir uzmanın yapması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

İktidar ve muhalefetin birbirine bakışına bakıldığında, canhıraş bir şekilde ekonomi, oy ve seçim kaygısıyla öldüresiye saldırdıkları görülüyor. Bunun en bariz örneği kısa süre önce ABD’de yaşandı. ABD’nin bir şirketi, Trump’un sesini ve sosyal medya hesaplarını kapatma yolunu bile tercih etti.

Biz ise tarafların keskin hatlarla ayrıştığı bir ortamda demokrasi mücadelesi veriyoruz. Küçük bir azınlık elitin yukarıdan aşağıya doğru demokrasi yolculuğu sindirilmiş görünmüyor. Ancak darbelerle dolu demokrasi serüveninde, aziz milletin serbest bırakıldığında hep “doğru” kararlar verdiği görülür. Zira sandıkta birbirini görmeyen milyonların tercihlerinin yansıması kuantum bir sonuç olarak makbul bir durumdur. Çıkan sonucu kabul edip etmemek bilimsel olmayıp, hissî, duygusal ve tarafgirce bir davranıştır.

Gündeme bir bakın; son günlerde bir video serisi ile ülke meşgul edilmek istendi. Bu ortamın neden oluştuğuna bakılırsa, gerçek anlamda eleştiriye açık olmadığımızdan ortaya çıktığı görülür. Eleştirinin olumlu yönünden bakıldığında, Avrupa’da hiçbir devletin başaramayacağı devrim niteliğinde projelere imza atan aziz ülkemizde bu projenin mimarlarının açılış ve oy zamanı haricinde bu projeleri pek dillendirmiyor oldukları görülür. Bunu yapması gerekenlerin daha çok eşine, akrabasına, dostuna iş aramak ya da milletin duygularını konsolide edecek dinî mekânlardan çekilmiş fotoğraflarını sosyal medyadan paylaşmakla meşgul oldukları bir vakıadır. Böyle bir ortamda birileri meydanı boş bulup video çekerek gündemi işgal edebiliyor.

Dijital teknolojiyle “bilgi ve hak” edinmeden de pek güzel sonuçlar çıkmıyor. Bir dilekçe ya da talep ilgili kurumlara gönderildiğinde, alttaki bürokratlar yukarıdaki sorumlu kişinin bilgisi olmadan talep sahibine usul gereği bir cevap gönderiveriyorlar. Yani vatandaş sadece seçim zamanlarında oy deposu olarak görülmeye devam ediliyor. Seçim döneminde ağza çalınan küçük balla yıllarımız da çalınıyor.   

Kısa sürede yüz elli üniversitenin açılmasını sağlayanlar bunu lâyığınca anlatamadı. Marmaray gibi dev bir proje unutulup gidildi. Dünyanın en büyük havalimanını inşâ ettiğimizi unuttuk bile. Neyse ki insansız hava araçları gündemde duruyor. Dememiz o ki, çağımız aynı zamanda yapılan bir hizmetin vatandaşlara doğru anlatılması gerektiğini ortaya çıkarıyor.

Özellikle yeni anayasa tartışmalarında keskin hatlar ortaya çıkacak. Seksen İhtilâli’nin darbe anayasasına birileri sarılacak. Demokrasiye aykırı bir tutum içine neden girilecek, anlaşılır gibi değil.

Eleştiri zor, çok önemli ve çok kıymetli bir iştir. Eleştirinin dört ayağı bulunur: Olumlu/doğru, olumsuz/yanlış, uzman kişi ve bilimsel dayanak/delil… Bunlardan biri eksik olduğunda eleştiri olmaz. Bizde şimdilerde olansa, sadece olumsuz/yanlış yerden tarafların birbirine saldırmasından ibaret...

Biz de eleştirimize, yapılan dev projelerin yeterince anlatılamadığını belirterek başlayalım. Ayrıca bu çılgın projeleri, Batı’nın hayâl bile edemediği işleri anlatması gerekenlerin başka işlerle uğraşmaktan anlatamadıklarını vurgulayarak ilerleyelim. Üstelik işin uzman, ehil, liyakat ayağına pek dikkat edilmediğini de not edelim…

Asıl eleştiriyi aşağıda bilimsel dayanak olarak verelim.

Unutulmamalıdır ki, bir fikir ne kadar güzel, iyi ve yeni olursa olsun, sadece bir ya da iki nesli idare eder. Bilimsel bu gerçek, ortaya şunu koyuyor: Bir fikir ne kadar mükemmel olursa olsun, çağa uygun olarak güncellenmesi zorunludur. Bu yapılırken, uzmanların ortaya koyacağı görüşün ilgili kurumlarca topluma yansıtılması da gereklidir.

İşin ehliyet, liyakat ve uzman kişilere teslim edildiği noktasında vatandaşın ciddî kuşkuları var. Bunun yanında bilimsel delillerin ortaya konulması durumunda ise beklentileri karşılayacak düzeyde uygulanmadığı da bir gerçek. Bunları yaparken eğitim/öğretim sürecinin toplumun yapı, doku ve ananelerine uygun olmadığı haykırışlarını duyan bile yok! Müfredat, gençleri törpülemekten başka bir işe yaramıyor.

Merkezde insan, insanın odağında ise toplumun yapı, doku ve ananelerine uygun eğitim/öğretim süreci olmalıdır.

Rönesans, cilâlanıp anlatıldığı gibi olmamıştır. Rönesans’ın yapıldığı toplumda çok değer süpürülüp çöpe atılmıştır.

Bizim gibi, demokrasisi Batı’ya göre zıt bir şekilde küçük bir elit tabakanın yukarıdan aşağıya doğru evirdiği demokrasi süreci, ancak mikro politikalarla perçinlenir. Mikro politikanın merkezi insan, insanın özünde ise doğru bir eğitim olmalıdır. Bu olmadığı takdirde, bizim gibi toplumlar çok da demokrasiyi sindiremez ve eleştiriye açık hâle gelemezler. Düşünce özgürlüğünün en fazla olduğu ülkelerin Müslüman toplumların çoğunluk olduğu ülkeler olması gerekir. Ancak böyle olmamasının tek nedeni, toplumun yapı, doku ve ananelerine uygun demokratik ortamın sunulamamış olmasıdır.

Birey, toplum içerisinde kabiliyet, ehliyet ve liyakat ile kendini gerçekleştirir. Bu gerçekleştirmenin önüne set konulursa birey gizlenir. Gizlenen birey kendi görüş ve fikirlerini olduğu gibi, özüne uygun olarak ifade edemez. Ehliyet, liyakat ve uzmanlığa dikkat edilmediği yerde konusunda uzman bir kişi yeni ortamlar arar.

Bu durum bizde “Marifet iltifata tâbidir” şeklinde bilinmektedir. Bilimde de “beyin göçünün” tek nedeni budur. Bu sorunu çözmeden, istenilen düzeyde tersine beyin göçü gerçekleşemez. Bir miktar tersine göç oldu ama bu istenilen düzeyde asla olamaz. Kuantum, mikro politikaya terstir. Bu nedenle beyin göçü engellenememektedir.

Gençleri bir dinleyin, ne kadarının yurt dışına gitmek istediğini görürsünüz. İşte bunun nedeni, ihmâl edilen mikro değer politikasının yapılmamasıdır. Yani kişiye ehliyet, liyakat ve uzmanlığını kullanmasına fırsat vermezseniz, başka ortamlara kaçar. Bu doğal bir durumdur. Bu gerçekleşmeden de doğru bir eleştiri yapan nesil yetişmez. Çevremizde sıklıkla marjinalleşmiş tiplerin görünmesinin nedeni de işte budur!

Müslüman toplumlarda vicdan, idrak, bilim, akıl, kalp ve feraset sadece mikro ölçekte harekete geçirilebilir. Mikro politikayla doğruların ortaya konulması, özgürlüğün yeni anayasa ile korunması ve imanî açılım, Müslüman toplumların gerçek mânâda demokratikleşmelerini sağlar. Halkın özgür iradesini, kararlara katılımını, hukuku ve adaleti öne çıkararak toplumu modernleştirip geliştirir ve gerçek mânâda demokratikleştirmeyi sağlayacak olan şey, Müslüman toplumlarda sadece mikro politikalardır.

Kuantum mikro politikayla toplumun yapı, doku ve ananelerine uygun bir eğitim sürecinde yetişen nesil, eleştirisini doğru, yanlış, uzmanlık ölçüsü içerisinde gerçekleştirir. Aksi mümkün değildir. Bu nedenle yapılması gereken en önemli iş, bu hissi özümsemiş nesiller yetiştirmektir. Çevrenizdeki gençleri bir dinleyin, böyle bir gençliğin neresindeyiz, görüp siz karar verin!

Yapılan proje, hizmet ve fikir ne kadar mükemmel olursa olsun, çağa uygun olarak yorumlanmaz, anlatılmaz ve güncellenmezse bitmeye mahkûmdur. Eleştiri de sadece yıkıcı ve düşmanca olur. Tersi olduğunda yani toplumun yapı, doku ve ananelerine uygun bir eğitim sürecinde yetişen nesil hem kendisini mutlu eder, hem toplumu taşır, hem de dünyaya yeni bir medeniyet haykırmada yanınızda yer alır. Aksi durumda sizi sırtınızdan ilk hançerleyenlerin küpünü doldurmak için yanınızda bulunanların olduğunu unutmayınız.