Eleştiri psikolojisi

Eleştiri, yerinde, zamanında ve usulüne uygun olarak yapılmalıdır. Eleştiriye muhatap olan kişi de bu eleştiriden azamî ölçüde nasıl faydalanabileceğinin yollarını aramalıdır.

ELEŞTİRİ, bir insanın, bir eserin veya bir konunun iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin yanlarını ortaya koymak amacıyla yapılan bir çalışmadır. Bir eleştiride eleştiren, eleştirilen ve yapılan eleştiri vardır, ancak özne insandır. Bu yazıda da insan psikolojisi açısından eleştirinin genel bir değerlendirilmesi yapılacaktır.

Atalarımız az sözle çok şey anlatmışlardır. Örneğin “İnsan kendi gözündeki merteği görmez de başkasının gözündeki çöpü görür”, “Terzi kendi söküğünü dikemez”, “Mum kendi dibine ışık vermez” gibi atasözleri, insanın hem kendi eksik ve kusurlarını fark edemediğini, hem de kendi kendine yetmediğini ifade eder. “İnsan beşer, kuldur şaşar.” Mükemmel olan sadece Tanrı’dır. Dolayısıyla insan hangi yaşta olursa olsun, hangi makamda bulunursa bulunsun, birçok hata ve kusur işlemeye gebedir. İnsanın kusursuz bir varlık olmadığının farkında olması ve yapılan eleştirilerin kendisi için bir kazanım olabileceğini düşünmesi önemlidir.  

İnsan hata, kusur ve eksiklerini eleştirilerle fark eder ve düzeltmeye çalışır. Ancak yapılan eleştirinin usulüne uygun bir şekilde kişiye ifade edilmesi gerekir. Eleştirilen kimsenin de yapılan eleştiriyi olgunlukla karşılayıp değerlendirmesi, onun gelişme ve olgunlaşmasına önemli katkı sağlayacağı bilinciyle hareket etmesi önem arz eder.

Eleştiri sadece eleştirmek için olmamalıdır. Yapılan eleştiride dile getirilen yanlış, eksik veya kusurun doğruları da dile getirilmelidir. Eleştiri, bir yönüyle beğenmemektir. Bir anlamda yapılan iş veya davranışı onaylamamaktır. Bu durumda beğenilmeyen veya onaylanmayan davranışın alternatifinin sunulması gerekir. Örneğin bir çocuğun oynadığı oyuncak yanlış bulunduğu için eleştiriliyorsa, ona başka bir oyuncak sunulması, yapıcı bir eleştiri olur.

Siyasilerin ürettiği politikalar yanlış bulunuyorsa, eleştirenin doğrusunu söylemesi ona bir katkı sağlar ve eleştiriyi anlamlı kılar. Eğer alternatif fikir üretmeden, sadece sürekli eleştiri yapılırsa, bu bir hastalık haline gelebilir. Sonra baktığımız her şeyin olumsuz tarafını görmeye başlarız ve olumlu düşünemez hale geliriz. Olumlu düşünememek, kişinin kendine zarar verdiği gibi çevresindekilere de zarar verir. Örneğin sürekli bardağın boş tarafını gören kimselerin yüzü hiç gülmez ve diğer insanlarla iletişim kurmakta da zorlanırlar. Bu tür bakış açısına sahip olanlar, bazen öfke patlamaları yaşayabilirler.

Olay ve nesnelerde olumlu bir şey göremeyen kimseler, insanlara sevimsiz ve itici gelirler. Diğer taraftan da yakın çevredeki gençlere kötü bir örnek olmuş olurlar. Çünkü kötümser yaklaşımlar, gençler üzerinde olumsuz etkiler bırakırlar. Örneğin ev ortamlarında, özellikle çocukların yanında yapılan eleştiriler, onlar üzerinde olay ve nesnelere negatif bir bakış açısı geliştirmelerine neden olabilir. Zira sürekli olumsuz söz, tenkit ve eleştirel tepki, çocukların olaylar karşısında olumlu bir düşünce geliştirmesini engeller.

Özgüveni yerinde olan kimseler eleştiriye açık olur ve kendisine gelenleri avantaja dönüştürür. Eğer eleştiriye kapılar kapatılır ve çevredekiler tarafından yapılan iş ve davranışlar sürekli onaylanırsa, bir zaman sonra kişide öyle bir inanç oluşur ki, yaptığı bütün iş ve davranışların doğru olduğuna inanmaya başlar ve kendini eleştirilemez biri olarak görebilir. Bu da onun hata üstüne hata yapmasına neden olur. Dolayısıyla eleştiriye kapalı kaldıkça kendimizi mükemmel zannetmeye başlarız. Bu bağlamda eleştiri kültürünün olması, karşımıza bir ihtiyaç olarak çıkmaktadır.

Eleştirinin dozu iyi ayarlanmalı ve yapıcı olmalıdır. Küfür, aşağılama, hakaret, rekabet ve kıskançlık gibi yaklaşımlarla yapılan tenkitler, bir çözüm üretme yerine -siyasilerimizin de zaman zaman yaptığı gibi- “Karşı tarafı nasıl zor durumda bırakabilirim?” düşüncesi içerir. Bu tür yaklaşımlarla yapılan saldırılara eleştiri diyemeyiz. Eleştiren ve eleştirilen kişi insan olduğunu unutmamalıdır. Eleştirilen kişi, “Beni nereden vuracak?” diye endişeye kapılmamalıdır. “Benimle ilgili hiçbir tenkide inanmıyorum, zaten beni yıpratmak için bunları üretiyorlar” anlayışı da kusursuzluğuna inanan kadar kusur işlemesine neden olabilir.   

Sonuç olarak eleştiri, yerinde, zamanında ve usulüne uygun olarak yapılmalıdır. Eleştiriye muhatap olan kişi de bu eleştiriden azamî ölçüde nasıl faydalanabileceğinin yollarını aramalıdır.