OLAĞANÜSTÜ bir zamandan geçiyoruz. Çin kaynaklı Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19),
insanların hayatını ve ilişkilerini etkilemekle kalmadı, ülkelerin, toplumların,
ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların bu yeni ve
olağanüstü değişim ve gelişmelere de alışkanlık kazanmalarına neden oldu.
Dünya
Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2020 yılını pandemi yılı olarak ilân etmesi ile üretimden tüketime,
siyâsetten toplumsal alana, aile kurumundan sosyal münasebetlere, ticaretten
dinî ibadetlere, bürokrasiden eğitime ve nihayetinde ekonominin bütün boyutlarına
varıncaya kadar ulusal ve uluslararası kurumları (ekonomi, aile, eğitim, din ve
siyâset kurumlarını) kendini izole
edecek, bulaş riskine karşı koruyacak yeni
mevziler aramaya, yeni yöntemler geliştirmeye itti.
Tüm
dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkisi altına alan salgın, sosyal düzenin ve
bireysel hayatımızın tam merkezine yerleşti. Yaşadığımız süreçte, Sağlık Bakanlığı ve Koronavirüs Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda salgınının
toplum-halk (ruh) sağlığı ve kamu düzeni üzerinde
oluşturduğu riski yönetmek ve virüsün bulaş riskine karşı alınan önlemlerin ve tavsiye kararlarının (yarı zamanlı ve tam
zamanlı kapanmaların) bir sonucu olarak sosyal alandan ve toplumdan kopma ve manevî
davranışlarda daralma yaşanmaya başladı.
**
Covid-19
salgını, en başta sosyal-fizikî mesafe (insan-insan ilişkilerinde) kontrollü yaklaşım ve kısıtlamalar
eğitim ve öğretimde, sanayide, ticarette, kamu hizmetlerinde, işe alım mülâkatlarında, hizmet sektöründe, yeme-içme servislerinde çevrimiçi
hizmet yöntemi gibi farklı tedbirlerin alınmasına neden olan istisnaî bir alan
yaratmaya, insanların bir araya gelmeden birbirleri ile görüşmesi, uzaktan eğitim
alabilmesi gibi artık yeni toplum
tipinin (var olmaya başlayan) ipuçlarını vermeye başladı. Bu durum, aile kurumunun yapısına, aile içi ilişkilere,
akrabalık ve komşuluk bağlarının değişimine, dinî ritüellerin icrasına da büyük etki
yaptı.
Bu
etkinin bir sonucu olarak geçtiğimiz yıl Covid-19
pandemisine bağlı olarak ülkemizde alınan
tedbirler kapsamında câmilerde cemaatle icra edilen ibadetlere sınırlama
getirildi.
**
Son
birkaç aydır yeni bir Koronavirüs dalgasıyla karşı karşıya kalan ülkemizde vaka sayıları ile birlikte
hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yatan ağır hasta sayıları
ve paralelinde ölüm oranları da hızla artıyor. Adına ister dalga diyelim, ister
dönem veya pik, vaka sayılarının artmasında en önemli faktörün şüphesiz kapalı spor salonlarında tıklım tıklım yapılan
toplantı ve kongrelerin yapılmasının ve de alınması ve uyulması gereken tedbirleri
yok sayarak özensiz bir şekilde maske ve mesafe kurallarına uymayan, kendini ve
çevresini umursamayan vatandaşlarımızın önemli sorumluluğunun olduğunu söylemeliyiz.
Bu
dikkatsizlik ve özensizliğin böyle devam etmesi durumunda, tam kapanmanın
sonunda üç günlük Ramazan Bayramı’nı evlerimizde, sosyal uygulamalar üzerinden kısıtlamaların
gölgesinde kutlamakla kalmayacak, yapılan on yedi günlük tam kapanmanın devamında
alınacak yeni tedbirler ve geliştirilmiş daha sert önlemlerle, Yaşar Güvenir’in o müthiş
yorumuyla sevgiliye duyulan hasreti ve yanına yaklaşmaya imkân olmayan bir güzelliği ve hasreti
anlatan şarkının (“Seni uzaktan
sevmek aşkların en güzeli/ Alıştım hasretine ‘Gel’ desen gelemem ki”) sözlerini
terennüm ederek günübirlik yaşamı sürdürmeye devam edeceğiz…
Nihayet,
Ramazan ayı boyunca tutulması farz kılınan orucun da sonunu ifade eden Ramazan Bayramı’nı hüzünlü
bir biçimde kutlayacağız…
**
Dinî
bayramların en önemli çıktılarının arasında; kılınan bayram namazının akabinde cemaatin
câmi avlusunda bayram sevincine iştirak etmesi, insanlar üzerinde çok müspet
tesirler meydana getirmesi, herkesin birbirini daha samimî kutlaması, olumsuz
duygu, davranış ve düşüncelerden insanları uzaklaştırması, yine insanların
tebessüm ederek birbirlerine el uzatmaları, tokalaşmaları, birbirlerine içten ve samimî duygularla sarılmaları,
dinî duyguları kuvvetlendirmesi, aile büyüklerinin ellerinden öpülmesi,
çocuklara yeni kıyafetler alınarak tertemiz ve güzel bir şekilde
giydirilmeleri, gelenek olan bayram harçlıklarının verilmesi, şeker, çikolata ve diğer sütlü-tatlı türlerinin ikram
edilmesi, dargınlıkların ve kırgınlıkların unutularak geride bırakılması, hısım
akrabanın yanında kabir ziyaretlerinin yapılması, toplumun birlik ve
beraberliğinin sağlanmasının bireylerin bilinçaltında yer etmesi ve “edimi yalnızca içten bir davranış
olan sosyal hayatta büyük bir uzlaştırmayı sağlaması” vardır.
Umut edilen bu bayram
davranışları, şüphesiz toplum-halk sağlığının risk ve tehdit
altında olmadığı normal günler için geçerlidir.
**
Evet,
Çin’in Wuhan kentinde, Aralık 2019’da ortaya çıkan ve “Covid-19” adı verilen
hastalığa yol açan salgın dünyada şok etkisi yaptı. Bütün dünyayı etkisi altına alan, hızla ilerleyen, kontrol
altına alınamayan, ölümlere yol açan salgından korunmak için ülkeler olağanüstü tedbirler almaya
devam ediyorlar.
Gelişmiş
ülkelerin araştırma enstitüleri, Koronavirüs enfeksiyonuna karşı yaptıkları farklı aşı çalışmalarının sonunda Pfizer
BioNTech, Sinovac, Oxford Astra-Zeneca, Moderna ve Sputnik-V aşılarını kullanmaya başladılar. İnşallah, en
kısa zamanda faz
çalışmalarını tamamlayarak üretime geçirilecek olan ve hâlen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) ile Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) desteğiyle hazırlanan yerli ve millî aşı çalışmasının yürütüldüğünü de hatırlamakta fayda görüyorum.
İngiltere,
uyguladığı seyahat düzenlemeleri kapsamında, seyahatten 10 gün öncesinde uyguladığı otel karantinasının ardından Birleşik
Krallık vatandaşı olmayan veya oturum izni olmayan kişilerin ülkeye girişine izin veriyor.
Koronavirüs
salgınından en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alan Hindistan’da
hastanelerin dolduğu, oksijen kaynaklarının tükendiği, ölülerin
yakıldığı krematoryumlarda
yer kalmadığı, artan ölü sayıları nedeniyle
cesetlerin yakılması için otopark, park
ve boş alanların geçici krematoryumlara dönüştürülmesinin plânladığı kaydediliyor.
İtalya,
bürokratik sorunlar ve cenaze işlerinde görevli çalışanların Covid-19’a yakalanması nedeniyle defin
işlemlerinin durduğu, binlerce cenazenin aylardır gömülemediği ifade
ediliyor.
Şükürler olsun ki, biz,
inancı sağlam bir ülkeyiz.
Şükürler olsun ki,
gelişmiş olduğunu böbürlene böbürlene söyleyen birçok ülkeden hem insanî
boyutlarıyla, hem bilimsel çalışmalarla, hem
teknik olarak çok çok ilerideyiz. Eksiklerimiz yok mu? Elbette var…
Ülkemizde
11 Mart 2020’de ilk kez görülen salgına karşı Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyeleri ve
Sağlık Bakanlığı nezdinde
oluşturulan Bilim Kurulu’nun önerileri ile o
günden bu yana alınan tedbirlerde ufak tefek gevşemeler yaşansa da uyan ve
uygulayan bir milletiz.
Kabul
edelim ki, bu salgın üretimden tüketime, ithalattan ihracata, uluslararası
ilişkilere varıncaya kadar akla hayâle gelebilecek her alanı etkisi altına
aldı. Bunun bir yansıması olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de toplantılar, kongreler,
eğitim-öğretim faaliyetleri, spor müsabakaları, kültür ve turizm ziyaretleri, festivaller, fuarlar ardı ardına iptal edildi.
Birçok faaliyet sanal
ortama taşındı. E-ticaret yaygınlaştı. Yarı zamanlı, esnek ve/veya evden çalışma modeline geçildi. İnsanlar hiç alışık olmadıkları bir türde sosyal yalıtım (izolasyon) sürecine girdi.
Toplum ve bireyler alışkanlık ve davranışlarını değiştirmek zorunda kaldılar. Mümkün olduğunca aktif sosyal hayatı sınırlandırıp yakınlaşmamak,
fiziksel mesafeyi arttırıp temassız yaşamaya alışmak
bu yeni dönemde yeni alışkanlığımız, “yeni normalimiz”
olarak hayatımıza girdi.
Koronavirüs
ne zaman biter, hayat ne zaman normale döner, bunu bilim insanlarının
yaptıkları çalışmaların ve yapılan aşılamaların sonunda göreceğiz. Ancak
görünen o ki, eski normale dönüşün sağlanabilmesi için ülkemizin ortalama
nüfusunun yüzde yetmişinin aşılanması gerekiyor. Bu yeni durum pek çoğumuz için kolay bir süreç olmasa da “yeni normal” ile uyum içinde yaşamaya alışacağız.
**
Koronavirüs
salgını insan alışkanlıkları ve davranışları üzerinde büyük
değişim yaşanmasına, geçtiğimiz yıl câmilerin ibadete kapatılmasına, cemaatle yapılan
ibadetlere ara verilmesine ve bayram namazının da kılınmayacak olmasına etki
etti. Bu yıl da Ramazan ayında aynı
akıbeti yaşıyoruz. Geçtiğimiz 2020 yılında, yüksek bulaşma riskine karşı, câmilerin ibadete kapalı olmaları nedeniyle teravih
namazları ile bayram namazı kılınamamıştı. Ramazan
Bayramı’nı tüm Türkiye olarak evlerimizde çekirdek ailemizle geçirdik.
Geçen
yılın yeni normal hayat tarzının bir devamı olarak dokunmaktan, kucaklaşmaktan,
sarılmaktan, öpüşmekten,
tokalaşmaktan uzak, ziyaretlerin olmadığı, geniş aile sofralarının kurulmadığı, keyifli sohbetlerin yapılmadığı, özenle hazırlanan ikramların servis
edilmediği, görüntülü uygulamalar üzerinden
ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle sanal ortamda bu yıl da bir kez daha
çevrimiçi Ramazan Bayramı
kutlamaları yapacağız...
Eğer
bu illetin bir an önce kontrol altına alınmasını, “eski normal” şekliyle günübirlik, olağan sosyal hayatımıza dönmek
istiyorsak, kucaklaşmak, sarılmak, tokalaşmak, öpüşmek gibi bazı fiillerden
uzak duracak, bazı davranışlarımızı gözden geçirecek, o eski
alışkanlıklarımıza kısa bir mola vereceğiz.
Verilen
bu molanın uzamasını istemiyorsak, yarın yani ülkemiz genelinde uygulanan on yedi
günlük sokağa çıkma kısıtlamasının sonunda Bilim
Kurulu’nun tavsiye ettiği kurallara tam mânâsıyla uymuş, fizikî
mesafeyi korumuş, hijyen kurallarını uygulamış, birbirine dokunmamış ve en
önemlisi de aşı olmayı reddetmemiş bir vatandaş profili çizebilirsek, “Bu belâdan kurulduk, bu işi başardık” diyebiliriz.
Evet,
hâlâ geç kalmış değiliz. Her şeyi Devletten beklemeden, ama Devletimizin
verdiği destekle biz bu salgını atlatırız. Ancak sevinç çığlıkları atmadan önce, “Bana bir şey olmaz” dediğimiz düşünceden vazgeçecek, Devletin aldığı tedbirlere millet olarak riayet ederek, sabır ve tahammül göstererek bu illeti başımızdan def edeceğiz.
Başka
yolu yok!
Velhâsılıkelâm,
bu yıl da vuslata eremedik.
Zeki
Müren’in yorumladığı o harika Türk
sanat müziği bestesinde olduğu gibi, aile yakınlarıma, akrabalarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma, komşularıma ve sevdiğim insanlara duyduğum hasreti ifade ederek,
“Elbet bir gün buluşacağız/ Bu böyle yarım kalmayacak” diyor, Ramazan Bayramı’nızı çevrimiçi kutluyor, en
kalbî duygularımla tebrik ediyorum.
***
Başsağlığı
İyi
bir insan, iyi bir bürokrat, iyi bir yönetici, iyi bir arkadaş, eş ve çocuklarına iyi bir baba
olduğuna şahitlik ederim. Geçtiğimiz hafta yattığı hastanede Covid-19’dan hayatını kaybeden değerli
hemşehrim, kıymetli insan,
emekli bürokrat, kaymakamlık
ve Bolu ve de Aksaray Vali Yardımcılığı görevlerinde bulunmuş Hakkı Loğoğlu’na Allah’tan rahmet, kıymetli
bilim insanı eşi Prof. Dr. Elif Loğoğlu hocama, çocuklarına, yakınlarına ve
hemşehrilerime başsağlığı diliyorum.
Allah
rahmet etsin, mekânı Cennet olsun. Kadirli’nin ve Osmaniye’nin başı sağ olsun...