Elbet bir gün bulaşacağız

Koronavirüs ne zaman biter, hayat ne zaman normale döner, bunu bilim insanlarının yaptıkları çalışmaların ve yapılan aşılamaların sonunda göreceğiz. Ancak görünen o ki, eski normale dönüşün sağlanabilmesi için ülkemizin ortalama nüfusunun yüzde yetmişinin aşılanması gerekiyor. Bu yeni durum pek çoğumuz için kolay bir süreç olmasa da “yeni normal” ile uyum içinde yaşamaya alışacağız.

OLAĞANÜSTÜ bir zamandan geçiyoruz. Çin kaynaklı Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19), insanların hayatını ve ilişkilerini etkilemekle kalmadı, ülkelerin, toplumların, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların bu yeni ve olağanüstü değişim ve gelişmelere de alışkanlık kazanmalarına neden oldu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2020 yılını pandemi yılı olarak ilân etmesi ile üretimden tüketime, siyâsetten toplumsal alana, aile kurumundan sosyal münasebetlere, ticaretten dinî ibadetlere, bürokrasiden eğitime ve nihayetinde ekonominin bütün boyutlarına varıncaya kadar ulusal ve uluslararası kurumları (ekonomi, aile, eğitim, din ve siyâset kurumlarını) kendini izole edecek, bulaş riskine karşı koruyacak yeni mevziler aramaya, yeni yöntemler geliştirmeye itti.

Tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkisi altına alan salgın, sosyal düzenin ve bireysel hayatımızın tam merkezine yerleşti. Yaşadığımız süreçte, Sağlık Bakanlığı ve Koronavirüs Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda salgınının toplum-halk (ruh) sağlığı ve kamu düzeni üzerinde oluşturduğu riski yönetmek ve virüsün bulaş riskine karşı alınan önlemlerin ve tavsiye kararlarının (yarı zamanlı ve tam zamanlı kapanmaların) bir sonucu olarak sosyal alandan ve toplumdan kopma ve manevî davranışlarda daralma yaşanmaya başladı.

**

Covid-19 salgını, en başta sosyal-fizikî mesafe (insan-insan ilişkilerinde) kontrollü yaklaşım ve kısıtlamalar eğitim ve öğretimde, sanayide, ticarette, kamu hizmetlerinde, işe alım mülâkatlarında, hizmet sektöründe, yeme-içme servislerinde çevrimiçi hizmet yöntemi gibi farklı tedbirlerin alınmasına neden olan istisnaî bir alan yaratmaya, insanların bir araya gelmeden birbirleri ile görüşmesi, uzaktan eğitim alabilmesi gibi artık yeni toplum tipinin (var olmaya başlayan) ipuçlarını vermeye başladı. Bu durum, aile kurumunun yapısına, aile içi ilişkilere, akrabalık ve komşuluk bağlarının değişimine, dinî ritüellerin icrasına da büyük etki yaptı.

Bu etkinin bir sonucu olarak geçtiğimiz yıl Covid-19 pandemisine bağlı olarak ülkemizde alınan tedbirler kapsamında câmilerde cemaatle icra edilen ibadetlere sınırlama getirildi.

**

Son birkaç aydır yeni bir Koronavirüs dalgasıyla karşı karşıya kalan ülkemizde vaka sayıları ile birlikte hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yatan ağır hasta sayıları ve paralelinde ölüm oranları da hızla artıyor. Adına ister dalga diyelim, ister dönem veya pik, vaka sayılarının artmasında en önemli faktörün şüphesiz kapalı spor salonlarında tıklım tıklım yapılan toplantı ve kongrelerin yapılmasının ve de alınması ve uyulması gereken tedbirleri yok sayarak özensiz bir şekilde maske ve mesafe kurallarına uymayan, kendini ve çevresini umursamayan vatandaşlarımızın önemli sorumluluğunun olduğunu söylemeliyiz.

Bu dikkatsizlik ve özensizliğin böyle devam etmesi durumunda, tam kapanmanın sonunda üç günlük Ramazan Bayramı’nı evlerimizde, sosyal uygulamalar üzerinden kısıtlamaların gölgesinde kutlamakla kalmayacak, yapılan on yedi günlük tam kapanmanın devamında alınacak yeni tedbirler ve geliştirilmiş daha sert önlemlerle, Yaşar Güvenirin o müthiş yorumuyla sevgiliye duyulan hasreti ve yanına yaklaşmaya imkân olmayan bir güzelliği ve hasreti anlatan şarkının (“Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli/ Alıştım hasretine ‘Gel’ desen gelemem ki”) sözlerini terennüm ederek günübirlik yaşamı sürdürmeye devam edeceğiz…

Nihayet, Ramazan ayı boyunca tutulması farz kılınan orucun da sonunu ifade eden Ramazan Bayramı’nı hüzünlü bir biçimde kutlayacağız…

**

Dinî bayramların en önemli çıktılarının arasında; kılınan bayram namazının akabinde cemaatin câmi avlusunda bayram sevincine iştirak etmesi, insanlar üzerinde çok müspet tesirler meydana getirmesi, herkesin birbirini daha samimî kutlaması, olumsuz duygu, davranış ve düşüncelerden insanları uzaklaştırması, yine insanların tebessüm ederek birbirlerine el uzatmaları, tokalaşmaları, birbirlerine içten ve samimî duygularla sarılmaları, dinî duyguları kuvvetlendirmesi, aile büyüklerinin ellerinden öpülmesi, çocuklara yeni kıyafetler alınarak tertemiz ve güzel bir şekilde giydirilmeleri, gelenek olan bayram harçlıklarının verilmesi, şeker, çikolata ve diğer sütlü-tatlı türlerinin ikram edilmesi, dargınlıkların ve kırgınlıkların unutularak geride bırakılması, hısım akrabanın yanında kabir ziyaretlerinin yapılması, toplumun birlik ve beraberliğinin sağlanmasının bireylerin bilinçaltında yer etmesi ve “edimi yalnızca içten bir davranış olan sosyal hayatta büyük bir uzlaştırmayı sağlaması” vardır.

Umut edilen bu bayram davranışları, şüphesiz toplum-halk sağlığının risk ve tehdit altında olmadığı normal günler için geçerlidir.

**

Evet, Çin’in Wuhan kentinde, Aralık 2019’da ortaya çıkan ve “Covid-19” adı verilen hastalığa yol açan salgın dünyada şok etkisi yaptı. Bütün dünyayı etkisi altına alan, hızla ilerleyen, kontrol altına alınamayan, ölümlere yol açan salgından korunmak için ülkeler olağanüstü tedbirler almaya devam ediyorlar.

Gelişmiş ülkelerin araştırma enstitüleri, Koronavirüs enfeksiyonuna karşı yaptıkları farklıı çalışmalarının sonunda Pfizer BioNTech, Sinovac, Oxford Astra-Zeneca, Moderna ve Sputnik-V aşılarını kullanmaya başladılar. İnşallah, en kısa zamanda faz çalışmalarını tamamlayarak üretime geçirilecek olan ve hâlen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) desteğiyle hazırlanan yerli ve millî aşı çalışmasının yürütüldüğünü de hatırlamakta fayda görüyorum.

İngiltere, uyguladığı seyahat düzenlemeleri kapsamında, seyahatten 10 gün öncesinde uyguladığı otel karantinasının ardından Birleşik Krallık vatandaşı olmayan veya oturum izni olmayan kişilerin ülkeye girişine izin veriyor.

Koronavirüs salgınından en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alan Hindistan’da hastanelerin dolduğu, oksijen kaynaklarının tükendiği, ölülerin yakıldığı krematoryumlarda yer kalmadığı, artan ölü sayıları nedeniyle cesetlerin yakılması için otopark, park ve boş alanların geçici krematoryumlara dönüştürülmesinin plânladığı kaydediliyor.

İtalya, bürokratik sorunlar ve cenaze işlerinde görevli çalışanların Covid-19’a yakalanması nedeniyle defin işlemlerinin durduğu, binlerce cenazenin aylardır gömülemediği ifade ediliyor.

Şükürler olsun ki, biz, inancı sağlam bir ülkeyiz.

Şükürler olsun ki, gelişmiş olduğunu böbürlene böbürlene söyleyen birçok ülkeden hem insanî boyutlarıyla, hem bilimsel çalışmalarla, hem teknik olarak çok çok ilerideyiz. Eksiklerimiz yok mu? Elbette var…

Ülkemizde 11 Mart 2020’de ilk kez görülen salgına karşı Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyeleri ve Sağlık Bakanlığı nezdinde oluşturulan Bilim Kurulu’nun önerileri ile o günden bu yana alınan tedbirlerde ufak tefek gevşemeler yaşansa da uyan ve uygulayan bir milletiz.

Kabul edelim ki, bu salgın üretimden tüketime, ithalattan ihracata, uluslararası ilişkilere varıncaya kadar akla hayâle gelebilecek her alanı etkisi altına aldı. Bunun bir yansıması olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de toplantılar, kongreler, eğitim-öğretim faaliyetleri, spor müsabakaları, kültür ve turizm ziyaretleri, festivaller, fuarlar ardı ardına iptal edildi. Birçok faaliyet sanal ortama taşındı. E-ticaret yaygınlaştı. Yarı zamanlı, esnek ve/veya evden çalışma modeline geçildi. İnsanlar hiç alışık olmadıkları bir türde sosyal yalıtım (izolasyon) sürecine girdi. Toplum ve bireyler alışkanlık ve davranışlarını değiştirmek zorunda kaldılar. Mümkün olduğunca aktif sosyal hayatı sınırlandırıp yakınlaşmamak, fiziksel mesafeyi arttırıp temassız yaşamaya alışmak bu yeni dönemde yeni alışkanlığımız, “yeni normalimiz” olarak hayatımıza girdi. 

Koronavirüs ne zaman biter, hayat ne zaman normale döner, bunu bilim insanlarının yaptıkları çalışmaların ve yapılan aşılamaların sonunda göreceğiz. Ancak görünen o ki, eski normale dönüşün sağlanabilmesi için ülkemizin ortalama nüfusunun yüzde yetmişinin aşılanması gerekiyor. Bu yeni durum pek çoğumuz için kolay bir süreç olmasa da “yeni normal” ile uyum içinde yaşamaya alışacağız.

**

Koronavirüs salgını insan alışkanlıkları ve davranışları üzerinde büyük değişim yaşanmasına, geçtiğimiz yıl câmilerin ibadete kapatılmasına, cemaatle yapılan ibadetlere ara verilmesine ve bayram namazının da kılınmayacak olmasına etki etti.  Bu yıl da Ramazan ayında aynı akıbeti yaşıyoruz. Geçtiğimiz 2020 yılında, yüksek bulaşma riskine karşı, câmilerin ibadete kapalı olmaları nedeniyle teravih namazları ile bayram namazı kılınamamıştı. Ramazan Bayramı’nı tüm Türkiye olarak evlerimizde çekirdek ailemizle geçirdik.

Geçen yılın yeni normal hayat tarzının bir devamı olarak dokunmaktan, kucaklaşmaktan, sarılmaktan, öpüşmekten, tokalaşmaktan uzak, ziyaretlerin olmadığı, geniş aile sofralarının kurulmadığı, keyifli sohbetlerin yapılmadığı, özenle hazırlanan ikramların servis edilmediği, görüntülü uygulamalar üzerinden ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle sanal ortamda bu yıl da bir kez daha çevrimiçi Ramazan Bayramı kutlamaları yapacağız...

Eğer bu illetin bir an önce kontrol altına alınmasını, “eski normal” şekliyle günübirlik, olağan sosyal hayatımıza dönmek istiyorsak, kucaklaşmak, sarılmak, tokalaşmak, öpüşmek gibi bazı fiillerden uzak duracak, bazı davranışlarımızı gözden geçirecek, o eski alışkanlıklarımıza kısa bir mola vereceğiz.

Verilen bu molanın uzamasını istemiyorsak, yarın yani ülkemiz genelinde uygulanan on yedi günlük sokağa çıkma kısıtlamasının sonunda Bilim Kurulu’nun tavsiye ettiği kurallara tam mânâsıyla uymuş, fizikî mesafeyi korumuş, hijyen kurallarını uygulamış, birbirine dokunmamış ve en önemlisi de aşı olmayı reddetmemiş bir vatandaş profili çizebilirsek, “Bu belâdan kurulduk, bu işi başardık” diyebiliriz.

Evet, hâlâ geç kalmış değiliz. Her şeyi Devletten beklemeden, ama Devletimizin verdiği destekle biz bu salgını atlatırız. Ancak sevinç çığlıkları atmadan önce, “Bana bir şey olmaz” dediğimiz düşünceden vazgeçecek, Devletin aldığı tedbirlere millet olarak riayet ederek, sabır ve tahammül göstererek bu illeti başımızdan def edeceğiz.

Başka yolu yok!

Velhâsılıkelâm, bu yıl da vuslata eremedik.

Zeki Müren’in yorumladığı o harika Türk sanat müziği bestesinde olduğu gibi, aile yakınlarıma, akrabalarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma, komşularıma ve sevdiğim insanlara duyduğum hasreti ifade ederek, “Elbet bir gün buluşacağız/ Bu böyle yarım kalmayacak diyor, Ramazan Bayramı’nızı çevrimiçi kutluyor, en kalbî duygularımla tebrik ediyorum.

***

Başsağlığı

İyi bir insan, iyi bir bürokrat, iyi bir yönetici, iyi bir arkadaş, eş ve çocuklarına iyi bir baba olduğuna şahitlik ederim. Geçtiğimiz hafta yattığı hastanede Covid-19’dan hayatını kaybeden değerli hemşehrim, kıymetli insan, emekli bürokrat, kaymakamlık ve Bolu ve de Aksaray Vali Yardımcılığı görevlerinde bulunmuş Hakkı Loğoğluna Allahtan rahmet, kıymetli bilim insanı eşi Prof. Dr. Elif Loğoğlu hocama, çocuklarına, yakınlarına ve hemşehrilerime başsağlığı diliyorum.

Allah rahmet etsin, mekânı Cennet olsun. Kadirli’nin ve Osmaniye’nin başı sağ olsun...