SÖZLÜK anlamı olarak “düşünme, anlama ve kavrama gücü” olarak tanımlanan “akıl” terimi, bir şeyi başka bir şeyden ayırt etme gücü ve bir konuda salık verilen yol için de kullanılır. Bunlara ek olarak, insanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan usul, kanun ve gelenek gücü, düşünme ve anlama melekesine de akıl denir.
Engellemek, alıkoymak, menetmek ve bağlamak anlamındaki aklın mastar şekli, mantık ve felsefe açısından “varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram hâline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” anlamına gelir. Bu şekli ile akıl terimi, en genel tanım düzeyine erişir.
Bu tanımlara göre aklın doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayıran ve ahlâkî, siyâsî ve estetik değerlere sahip bir kavram olduğu ortaya çıkıyor. İnsanın hayatını anlamlandıran, sorumluluk ve yükümlülüklerini fark ettiren akıl, özel bir konuma sahip durur. Akıl, her türlü kullanıma haiz çok fonksiyonel bir özelliktedir. Sahibinin, en ondan yüksek katkıyı elde etmesi için bazı faaliyetleri yapması gerekir. Aklı besleyen faaliyetler arasında bilgi edinmek, eleştirel düşünmek, problem çözmek, hayâl gücü, sosyal etkileşim, farkındalık, sağlıklı hayat, fiziksel egzersizler, açık hava ve merak etmek sayılabilir.
Fiziksel faaliyetler arasındaki egzersizler hem vücudun organlarına yeteri kadar kanın gitmesini sağlaması, hem de sağlıklı bireylerin sürekli değişen bir dünyada gelişen sağlıklı ve dirençli bir zihin oluşumuna katkı sunması bakımından önemlidir. Bilgi, eleştirel düşünme, problem çözme ve hayâl gücü gibi faaliyetlerin zihni canlandırması ve ufku açmasında önemli yeri vardır aklın. Bunların da odak noktasında kitap, makale ve bilimsel makale okumanın yanında eğitim faaliyetlerine katılmak, aklı yeni fikirler ve bakış açılarıyla beslemek önem arz etmektedir. Merkezde merak ve okumanın bulunduğunu gözlerden kaçırmamak gerekir.
Kitap okuma ve diğer okuma oranları ülkeden ülkeye değiştiği gibi bireylere göre de değişir. Bu duruma kitaplara erişim, okumaya yönelik kültürel tutumlar ve sosyoekonomik koşullar gibi faktörler etki eder. Akıl ahlâkî, siyâsî ve estetik değerleri belirlemede en önemli fonksiyona haiz olduğundan, aklın stratejik şekilde işleyebilmesi için kitap, makale ve bilimsel makale okumanın zorunlu hâl aldığı söylenebilir. Çünkü bu durum insan donanımında mevcut olan potansiyelin açığa çıkmasına, kapıların aralanmasına öncülük eder.
İnsan akıl ve nefisle iyi bir denge tutturmalıdır. Aklı, nefsin isteklerine gem vurmalıdır. Bunun için akıl, nefis ve ene ilişkisini doğru kurmak gerekir. Bu ilişkinin doğru kurgulanması, bunların doğru bilinmesiyle mümkündür. Akıl, problem çözme ve uyum sağlama yeteneğine sahip olduğundan, günlük zorlukların üstesinden gelmek ve uzun vadeli hedeflere ulaşmaya kadar, deneyimlerimizi şekillendirmede ve sonuçlarımızı belirlemede merkezî bir rol oynar. Bu nedenle aklın büyüleyici dünyasını keşfedip tüm potansiyelini ortaya çıkarmaya yönelik stratejiler geliştirmek gerekir.
Akıl çok çeşitli bilişsel süreçleri, duyguları ve davranışları kapsayan çok yönlü bir potansiyele sahip olduğundan, hafızanın ve dikkatin karmaşık işleyişinden bilincin ve kişisel farkındalığın derinliklerine kadar keşfedilmeyi bekleyen karmaşık ve dinamik bir manzaraya hâkim olmak gerekir. En temelde aklın algı, akıl yürütme, problem çözme ve karar verme dâhil olmak üzere bilişsel yeteneklerin güç merkezi yönüyle kendisinde bir etkenlik payı çıkaran ego ile uyumu önem arz etmektedir.
İnsan aklındaki donanımsal manzaralar etrafımızdaki dünyada gezinmemizi, bilgiyi yorumlamamızı ve değişen koşullara uyum sağlamamızı sağlar. Bununla birlikte, aklın bütün potansiyelinden yararlanmak, saf zekâdan daha fazlasını gerektirmektedir. Bu durum, bilinçli olmayı, kişisel farkındalığı ve bilişsel kaynakların stratejik hedeflerinin belirlenmesi ve doğru kullanımı gerektirir.
İnsan önce hedef belirlemelidir. Belirlediği hedefler hem maddî/fizik hem de manevî/metafizik potansiyele yönelik olmalıdır. Bunlar için gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, aklın gücünden yararlanmanız için bir yol haritası sağlar. Hedefler gerçekçi olduğunda, odaklanma ve yoğunlaşma, olmazsa olmazlardandır. Günümüz dijital dünyasında dikkat dağıtıcı unsurlar oldukça fazla olduğundan, bir konuya, soruna odaklanıp yoğunlaşmak oldukça zordur. Bu zorluklar merak edilen kitapların okunması eyleminin sürece dâhil edilmesiyle tetiklenir.
Akıl, bilginin kaynağını ararken fizik evren ve İlâhî mesajlar ile sık sık karşılaşır. Ruh ve nefis bedenden ayrıldığı andan itibaren duyular âlemine ait bütün bilgi birikimi de yok olmaktadır.
Açık olmak
Özellikle bizim gibi toplumlarda ve Doğu kültüründe eleştirel düşünme, bilgiyi analiz etmek ve verileri değerlendirip mantıklı karar vermek zordur. Daha çok sosyal açıdan tanıdık ve politik yollardan ilerlemenin alışkanlık olduğu yerlerde ahlâkî, siyâsî ve estetik değerlerin doğru tespit edilmesi çok güçtür. Bu tür zorlukları aşmanın bir yolu, yeniliğe açık olmaktır. Her yeni fikir bir veya iki nesli idare ettiğinden, yeniliğe açık ve hazır olmayı alışkanlık hâline getirmek gerekir. Olumlu bir olayın ortaya konulması, insan aklının her yönüne nüfuz etmekle mümkündür.
Bilindiği üzere akıl; duygu, his, hayâl ve egodan etkilenir. Bunun için duyguların etkili bir şekilde tanınması, anlamlandırılması ve yönetilmesi aklı geliştirir. Çünkü insanı yönlendiren ve etkileyen duygu ve benliğe rağmen aklın gösterdiğini yapmak ciddî bir irade gerektirir. Bu tercih bireyin yukarı doğru düzey değiştirmesine katkı sağlar.
Akıl, her yaşta yeni bilgi ve beceriler edinme yeteneğine sahip olarak, ömür boyu öğrenen bir yapıda olup öğrenme ve kişisel gelişim fırsatlarını arayarak entelektüel merakı korumak gerekir. Her ne kadar eleştirilecek yönleri çok olsa da örgün eğitim, aklın gelişmesinde önemli etkenlerden biridir. Gelişen dijital ve yapay zekâ çağında, özellikle cep telefonlarının elden düşmediği aşamada görsellik önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle görselliğin, aklın dokunmasında ve evrenin okunmasında çok önemli bir araç şeklinde kullanımı elzemdir.
Aklın doğru kullanımında önemli yapıtaşlarından biri, basit meşru zevklerin tadı çıkarılırken şükran ve hayâl duygusunun önemsenmesidir. Zekâ, eylem ve dayanıklılık becerileri, stratejik teknikler kullanılarak kişisel ve profesyonel başarıda yeni seviyelerin kilidini açması açısından önemlidir ve aklın kullanımı, gelişime katkı sağlayabilir.
Akıl kullanılmadığında başa belâ olacağı için, en iyisi, doğru bir şekilde onu kullanmaktır. Bu kullanma sürecinin doğru yaşanması için de aklın düzey ve çeşitliliğine bakmak gerekir. Bunlardan ilki, yaygın olarak bilinen genel akıl türüdür. İkincisi, yeni durumlar için akıl yürütme ve sorunları çözmede kristalize olan akıl şeklidir. Genelde statik, kitap okumaktan uzak ve üretmeyen akıl türü, atıl duran bir akıldır. Dördüncü tür akıl şekli ise “istişare” türü olarak nitelenen “ortak akıl” şeklidir. Günümüz dünyasında bu “ortak akıl” yaygın bir durumdadır. Bir şekilde meclislerin, komisyonların oluşturulması bu nedenledir.
Bilgi işleme, dikkat, hafıza ve algı gibi temel bilişsel süreçlerin problem çözme ve karar verme gibi yönlerinin aklın gelişmesine yön vermesi için hiyerarşik akıl modelinden yararlanmak gerekir. Buna göre bilgi işleme tekniğini uzman birinden öğrenmek gerekir.
Son olarak, gelenek ve kültürel akıl türlerinin aktarım yolu kitap okumaktır. Ancak gelenek ve kültürel yolla akıl geliştirilmesi sosyalleşme ile hızlandırılabilir. Sinir bilimi, aklın sosyalleşmesinde önemli bir rol oynar. Aklın, çenenin ve hayâlin düşünce, algı, duygu, irade, hafıza ve diğer bilişsel süreçlerde ortaya çıkan durumları kapsamasına salık verilmelidir.
Aklını başkasının cebine koymak ve bundan zevk almaya inat etmek, aklı insana hizmetkâr kılmak gerekir. Nefs ve duygular aklı farklı şekillere yönlendirmeden aklın parlatılması gerekir. Aklı kullanarak doğru düşünmenin ve doğru eyleme geçmenin vazgeçilmez yolu, dinamik akıl şeklidir. Ki bu da okumak, düşünmek ve üretmekle zirveye tırmanır. Bu şekildeki bir akıl, bilgi edinmeye yarayan bir güç ve bu güç ile elde edilen bilgi şeklinde çalıştırılmasını ortaya koyar. Doğruyu bilenlerin ancak akledenler, akledenlerin de ancak bilenler olacağı açıktır. Aksi durumda sağır, dilsiz ve kör olunur.
Derunî âleme, vicdanî âleme ve gönül dünyasına hitap etmek için sezme, anlama ve kavrama gücü anlamına gelen “kalb, fuâd ve elbâb” terimleri “akıl” makamında kullanılarak, böylece manevî/metafizik boyut ortaya konulmuştur. Kalbin akıl anlamı, “akleden kalp” olarak düşünülmelidir.
Fuâd ise fiziksel organı, duyguların ve en derindeki düşüncelerin mecazî yerini ifade etmek için kullanılır. Şiir ve edebiyatta sıklıkla derin duyguları, tutkuları ve hisleri ifade etmek için de fuâd kullanılır. Elbâb, hem gerçek, hem de mecazî bağlamlarda bir giriş noktasını, erişimi veya ağ geçidini temsil eden doksan dokuz Esmadan biri olup kapıların açılmasını temsil eder. Buradaki anlam itibariyle de hakikate yol veren akıl kapılarının açılmasına işareti kuvvetlidir.
Öz, aslında bu yönü ile akıldır. İlk akıl, evrenin ve fonksiyonel âlemdeki çokluğun etkenidir. Akıllar birleşince daha akıllıca yeni bir akıl çıkar. Akıl düzeyleri dil düzeyleriyle uyum sağlar.
İnsan önce hedef belirlemelidir. Belirlediği hedefler hem maddî/fizik hem de manevî/metafizik potansiyele yönelik olmalıdır. Bunlar için gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, aklın gücünden yararlanmanız için bir yol haritası sağlar.
Akıl, evreni/fiziği anlamada doğruyu yanlıştan ayırt etme, hayâl dünyasında (metafizik âlemi) idrak etme ve insanı şekillendirme gibi üç ana omurgada dallara ayrılır. Bu üç dal doğru şekillenir ve doğru iz üzere kullanılırsa insanı yüceltir, aksi durumda insanı hiçlik denizine atıverir. Bu durum, doğruyu yanlıştan ayırt etme noktasında nefsin devreye girip insanı hiçleştirmesiyle gerçekleşir.
İkinci aşamanın hayâl dünyasında (metafizik yolda), nefsin pasif bir fonksiyonu olarak insan aklının tek başına bilgi üretmede yetersiz kaldığını ileri süren ontik bir akıldan bahsedilir. Nefsin elinde olan benlik iki yüze sahip olduğundan, hakikate ayna olan birinci yüz faaliyette olduğunda, akıl ile birlikte hareket edip sahibi olan insana faydalı olur. İkinci tür olup hakikate perde olan enedir. Tarih sürecinde çoğu zaman bu iki durum karıştırıldığı için, benlik çoğu zaman olumsuz algılanmıştır. Ancak benliğin birinci yüzü, akla yardımcı en önemli araçlardan biridir. Bu durum böyle olsa da hakikat için akla yardımcı olan benliğin birinci yüzü günümüzde pek yaygın kullanılamıyor.
Hakikate perde olan benlik, bazı durumlarda bilgi edinmek için nefsin sahip olduğu güç ve yetenek ile bu nedenle karıştırılmıştır. Nefiste akıl değil, kıyas vardır. Kıyas, akıl tahtına konularak karışıklığa neden olmuştur. Ferdin elinden kurtulan benlik ise hakikat karşısında teslim olma yolunu tercih eder. Bu nedenle insan nefsi bölünmeyi kabul etmediğinden ya aşağılara düşer ya da yücelere teslim olur. Yücelere teslim olmak, aklın isim ve sıfatlara ulaşması neticesinde gerçekleşmesi şeklindedir.
Neticede, fizik evreninden Esmaya geçişlerin önü alınmamalıdır. Aklın iptal edilmesi hiçbir insan için söz konusu değildir. Kalpten maksat “akleden kalp”, akıl anlamında fuâd ve elbâb ise “çoğul akıllar” anlamında istişare ve ortak akla işaret etme gerçeğini ortaya çıkarır.
İnsan bu dünyada sebeplere müracaat etmek zorunda olduğundan, en azından ve en basitinden fizik evreni anlama noktasındaki aklın insanlar tarafından kullanılması gerekir. Bu yol aslında çalışma, gayret ve fiilî dua şeklinde doğruyu arama şeklinde olmalıdır. İnsan aklı ile fizik evren aklı iletişim hâlindedir. İnsan, verilerini on duyu organıyla fizik evrenden alır. Bunu yorumlarken farklı tür akılları kullanabilir.
İnsan aklı ile fizik evrenin ortaya koyduğu akıl (isim ve sıfatlar ile zâta giden yol), göz ile güneş arasındaki bağlantı gibidir. Güneşten gelen ışık olmadığı müddetçe göz, eşyaları ve etrafı göremez. Evrende hakikat olmadıkça insan aklı bunu algılayamaz ve akıl kullanışsız bir araç hâline dönüşerek paslanır. İnsan aklı algılama ve yücelmeye odaklı olduğundan, evrende hakikat denizine dalmak gerekiyor.
Akıl, bilginin kaynağını ararken fizik evren ve İlâhî mesajlar ile sık sık karşılaşır. Ruh ve nefis bedenden ayrıldığı andan itibaren duyular âlemine ait bütün bilgi birikimi de yok olmaktadır. Bu nedenle fizik evrene dair akıl ile insan aklı arasındaki ilişki güncel tutulmalıdır. Batılıların ileri gitmesinin en büyük nedeni budur. Doğuluların bu ilişkiyi iyi kullandıklarında ileri gittikleri, kullanmadıklarında ise geri kaldıkları bir vakıadır. Esas mesele, insan aklı ile evren aklının ilişki çizgisinde ilerlerken sebeplere takılı kalan aklı, sebepler perdesini aralayarak (elbâb) hakikate açılan kapıyı aralamayı unutmamak gerektiğidir.