
Baas Hareketi’nin kısa tarihi
BAŞLIĞI okuyanların aklına bu ibare “Vel ba’sü ba’d-el mevt” değil miydi diye gelebilir. Evet doğrusu bu ve anlamı da “ölümden sonra diriliş” demek. Yazımızın başlığının anlamı ise “Dirilişten Sonra Ölüm” şekliden tercüme edilebilir… Yani kısaca “Baas’ın Sonu”….
Arap milliyetçiliğinin siyasî bir yapılanması olan BAAS yani “DİRİLİŞ” hareketi de ilk olarak 1940 yılında Fransız işgali altındaki Suriye’de, Ortadoks bir Hıristiyan olan Mişel Eflak ve Sünni bir Müslüman olan Selahattin Bitar tarafından kuruldu. Mişel Eflak ve Süleyman Bitar Paris’te üniversite okudukları dönem tanışmışlardı. İkili Suriye’ye döndükten sonra aynı okulda öğretmenlik yaparken siyasî çalışmalarına da devam etmişlerdi. İlerleyen dönemde tamamen siyasî alana yönelmek için öğretmenlikten istifa etmişler ancak Fransız Manda Yönetimi parti kurmalarına izin vermeyince birlikte 1940 yılında Arap İhya Hareketi’ni kurdular. [1]
Hareket daha sonra Baas (Diriliş) Partisi adıyla 7 Nisan 1947’de Mişel Eflak, Selahaddin el-Bitar ve Zeki el-Arsuzi’nin öncülüğünde Şam’da kuruldu.[2] 1947’de Şam’da yapılan ilk kurucu kongrede Mişel Eflak parti başkanı olarak seçildi. Partinin ana sloganı “birlik, özgürlük ve sosyalizm” oldu.
Baas Partisi 1952 yılında Ekrem Havrani’nin Arap Sosyalist Partisi ile birleşerek “Hizb el-Ba’ath el-Arabi el-İştiraki” yani “Arap Sosyalist Diriliş” Partisi adını aldı. Bu birleşme, Suriye siyasetinde önemli bir güç merkezi oluşturdu ve 1954’te Suriye’de demokrasiye geçildiğinde, parti 142 sandalyeli parlamentoda 22 sandalye kazanarak ikinci büyük parti oldu.[3]
Baas düşüncesi “Hürriyet, Arap milliyetçiliği ve Sosyalizm” gibi üç kavramı partinin temel ideoloji olarak benimsemiştir. Misyonuna baktığımızda Pan Arabizm’i yani Arap dünyasını bir çatı altında toplayan, tek bir Arap devleti kurarak emperyalizm ve Siyonizm’den bu şekilde kurtulmayı hedefleyen bir oluşum olarak görülmektedir. Dönemin yoksul ve sömürülen Arap milletlerinin önüne bir ülkü, bir hedef koymak açısından oldukça büyük öneme sahiptir. Hareket, Pan Arabizm görüşü sebebiyle daha geniş bir coğrafyaya hitap ettiği için diğer Arap ülkelerde de kolaylıkla örgütlenmiştir. Ayrıca kurulurken temel aldığı sosyalist düşünce gibi dini tamamen reddetmemiş ancak şeriata dayalı bir rejim istekleri de olmamıştır. Baasçılar İslâmiyet’i İlâhî bir din olarak değil, Arap kültürünün tarihî ve kültürel bir mirası olarak kabul etmişlerdir.[4]
Baas ideolojisi “Arapların aydınlanmasını” ve kültürlerinin, değerlerinin ve toplumlarının rönesansını savunmaktadır. Aynı zamanda tek partili devletlerin kurulmasını savunur ve siyasî çoğulculuğu reddeder. Baas Partisi teorik olarak “aydınlanmış” bir Arap toplumu geliştirmek için bu durumu belirsiz bir süre kullanır. Baasçılık sekülerizm, Arap milliyetçiliği, pan Arabizm ve Arap sosyalizmi ilkelerine dayanmaktadır. Marksistler gibi Baasçılar da dini, geleneksel elitler tarafından toplumun zayıf kesimlerini ezmek ve muhafazakâr toplumsal düzenlerini pekiştirmek için kullanılan bir araç olarak görür.[5]
Partinin Arap milliyetçiliği söylemi ayrıca Arap dünyasının sömürgecilik sonrası dönemde birleşmesi ve modernleşmesi gerektiğini savunuyordu. Bu söylemler diğer Arap ülkelerinde yankısını bulacak ve 1 Şubat 1958’de Suriye ile Mısır’ın birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) adında tek devlet olmasını sağlayacaktı.
Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı ilan edildi.
Aynı tarihlerde Irak’ta da 14 Temmuz 1958 tarihinde Tuğgeneral Abdülkerim Kasım ve Albay Abdüsselam Arif liderliğindeki bir grup Iraklı “Hür Subay” bu fırsattan istifade ederek Bağdat’a yürüdü ve Kral II. Faysal’ı devirerek Haşimi liderliğindeki Irak Krallığı’nın yıkılmasını gerçekleştirdi. Kasım, yeni cumhuriyetin ilk başbakanı oldu.
Nasır, 400’ü Mısır’dan, 200’ü Suriye’den olmak üzere 600 üyeli bir “Ulusal Meclis” ilan eden ve Baas dahil tüm siyasî partilerin dağıtılmasını öngören yeni bir geçici anayasa oluşturdu. Nasır eski Baas Partisi üyelerinin önemli siyasî pozisyonlara gelmesine izin verse de bu kişiler hiçbir zaman hükûmette Mısırlı yetkililer kadar yüksek mevkilere ulaşamadılar. Nasır, 1959-60 kış ve bahar aylarında önde gelen Suriyelileri yavaş yavaş nüfuzlu pozisyonlardan uzaklaştırdı.
Sonuçta Suriye’de Mısır ile birleşmeye karşı muhalefet arttı. Birçok Suriyelinin hayal ettiği gibi iki Arap halkından oluşan bir federasyon yerine, BAC tamamen Mısırlıların egemen olduğu bir devlete dönüştü. Nasır’ın Suriye’deki tüm siyasî partilerin dağıtılmasını istemesi nedeniyle Suriye’deki siyasî yaşam da azaldı. Bu süreçte, güçlü bir şekilde merkezileşmiş Mısır devleti, Nasır’ın sosyalist siyasî ve ekonomik sistemini zayıf Suriye’ye dayatarak, Suriye iş ve ordu çevrelerinde 28 Eylül 1961 Suriye Darbesi ve BAC’nin sonu ile sonuçlanan bir tepki yarattı.
Baas hızla Arap dünyasına yayıldı. Irak, Yemen, Ürdün, Lübnan ve Libya’da şubeler açıldı. 1963’ten itibaren Suriye’de 1968’den 2003’e kadar da Irak’ta mutlak kontrolü ele geçirdi. Ancak iki ülkedeki Baas partileri arasında ideolojik ve siyasî farklılıklar zamanla belirginleşti. Kurucu lider Mişel Eflak, İslâm’ı, Arap tarihini ve toplumunu şekillendiren özel bir din olarak görüyor, pan-Arabizmin İslâmî değerlerle birleştirilmesini savunuyordu. Ancak Aleviler gibi azınlık topluluklarından gelen genç Neo-Baasçılar, komünist ideallerden etkilenerek daha seküler ve Marksist bir çizgi benimsedi.[6]
Muhammed Ümran, Salah Cedid, Hafız Esad, Ahmed el-Mir ve Abdul Kerim el-Cundi’den oluşan askerî komitenin 8 Mart 1963’te gerçekleştirdiği askerî darbe ile Suriye’de Baas Partisi resmen yönetime geçmiş oldu.
Irak’ta ise 1958 yılında darbeyle monarşiyi bitiren Marksist düşüncelere sahip ve Baas fikrini benimsemeyen General Abdülkerim Kasım’a Suriye Baas darbesinden bir ay önce aralarında Saddam Hüseyin’in de bulunduğu Irak’ın Baas kolu tarafından Şubat 1963’te darbe yapıldı. CIA tarafından desteklenen darbeden sonra Abdülkerim Kasım yargılandı ve öldürüldü. Darbeden sonra, 8-10 Kasım tarihleri arasında yaşanan çatışmalarda binlerce kişi yaşamını yitirdi. Bu şekilde 1963 yılında Baas Partisi’nin askerî kolu hem Suriye’de hem Irak’ta iktidara geldi. [7]
Suriye’deki Baas Askerî Komitesi, Eflak’ın öngördüğü ılımlı sosyal ve ekonomik politikaları reddetmişti. Komite, Eflak’ın yaşlı ve yetersiz olduğuna inanarak, liderliği onun elinden almak için çalışmalara başladı. 1965 yılında yapılan kongreyi Eflak kaybetti ve yerine Munif Rezzaz seçildi.[8]
1966 yılında gerçekleşen ikinci darbe ile partinin geleneksel liderlerinden Mişel Eflak ve Selahaddin el-Bitar tasfiye edildi ve Salah Cedid liderliğindeki radikal sol kanadı iktidara geldi.[9] Eflak ve destekçileri gözaltına alındı, buna rağmen Eflak ordu içindeki bazı güvenilir arkadaşlarının yardımıyla önce Beyrut’a kaçtı, bir süre sonra da Beyrut’tan Brezilya’ya gitti.
Suriye’de Hafız Esad ve Salah Cedid’in yaptığı darbeden sonra Baas Partisi Irak ve Suriye Baas Partileri adıyla ikiye ayrıldı. Eflak’ın düşüşünden sonra Suriye Baas Partisi’nin liderliğine Salah Cedid getirildi, hareketin rehberinin Zeki Arsuzi olduğu kabul edilip, Eflak ve Bitar tamamen tasfiye edildi.[10]
Neo-Baasçılık, dini “gericiliğin en önemli sembolü” olarak görüyor ve sağlıklı, seküler bir toplumu sürdürmek için dinî faaliyetler üzerinde sıkı devlet denetimini savunuyordu. Salah Cedid’in iktidarı döneminde Baas, kendini güçlü bir anti-dinî siyasî varlık olarak konumlandırdı ve geleneksel ulemanın devlet işleyişindeki rolü kısıtlandı.[11]
Misâk-ı Millî’ye göre 400 yıldır bizim hakimiyetimizde olan Halep, Musul ve Kerkük, Anavatanın bir parçası olarak kabul edilmişti. Zira burada yaşayan halkın çoğu Türkmenlerden ve Türkiye’den ayrılmayı asla kabul etmeyen Müslüman Kürtlerden oluşuyordu.
Hafız Esad dönemi
İsrail ile yapılan 6 Gün Savaşı’ndaki yenilgi ve Kara Eylül Örgütü mensuplarının bazılarının Suriye’ye kabul edilmesi Salah Cedid ile Hafız Esad’ın arasının açılmasına neden oldu. 13 Kasım 1970 yılında Hafız Esad Salah Cedid’e karşı darbe yapıp liderlik koltuğuna oturdu.[12]
13 Kasım 1970’te General Hafız Esad tarafından gerçekleştirilen ve “Onarım Hareketi” olarak adlandırılan bu darbe ile Baas Partisi’nin ideolojisinde radikal bir dönüşüm yaşandı. Esad, ordunun parti üzerindeki kontrolünü artırdı. Salah Cedid tutuklanarak Şam’daki Mezzeh hapishanesine atıldı ve ömrünün sonuna kadar burada kaldı. [13]
Hafız Esad ülkenin tek hâkimi olunca Eflak’ın gıyabında idam kararı verdi. Bu karardan sonra Mişel Eflak Suriye üzerindeki tüm etkisini kaybetti. Fakat Irak Baas yönetimi Mişel Eflak’ı Irak’a davet etti ve ona vatandaşlık hakkı verip Baas Partisi’nin başına geçirdi.[14]
Hafız Esad ile Pan-Arap ideolojisi neredeyse tamamen terk edildi ve sosyalist dönüşüme öncelik verildi. Parti, Sovyet Bloku’na sıkı sıkıya bağlandı ve Ulusal İlerici Cephe çatısı altında Marksist-Leninist partilerle ittifak kurdu. Anayasa sadece Müslümanların cumhurbaşkanı olmasına izin verdiği için, Esad, Cedid’in aksine kamuoyuna kendisini dindar bir Müslüman olarak sundu. Eğitimli Müslüman sınıf olan ulemanın desteğini almak için Nusayri olmasına rağmen Sünni camilerinde namaz kıldı. Sünni çoğunluğu tatmin etmek için az bilinen bir Sünni öğretmen olan Ahmed el-Hatib’i Devlet Başkanı olarak atadı. Esad 1970 yılında Hacc’a da gitti.[15]
Ancak tüm bunlar göstermelik politik adımlardı. Hafız Esad’ın 30 yıllık askerî yönetimi, Suriye’yi hanedanlık diktatörlüğüne dönüştürdü. Yeni siyasî düzende Esad’ın çevresindeki azınlık, orduyu, güvenlik güçlerini ve istihbarat teşkilatını kontrol ediyordu. Sünniler, Dürziler ve İsmaililer sistematik olarak ordudan ve Baas Partisi’nden uzaklaştırıldı.
Hafız Esad 2-28 Şubat 1982 tarihleri arasında Hama’da gerçekleştirdiği katliamla anılmaktadır. Bu katliamda Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) raporuna göre, Hama il merkezinde en az 30 bin sivil can verirken alıkonan en az 17 bin sivilden de haber alınamadı. Rejim güçlerinin havadan ve karadan düzenlediği saldırılar ve bombalamalarda El-Asida, Es Sehhane, El-Kilayniyye, Ez Zenbak, El-Hayriyya ve El Başuriyye gibi semtler yoğun olarak hedef alınırken kent merkezinin yaklaşık üçte biri yerle bir oldu. Katliamda 88 cami, 3 kilise ve çok sayıda tarihî eser de tahrip edildi.[16]
Bugün “Halep’te ne işimiz var?” diye soru sorma cüretinde bulunan balık hafızalılar ne bilsinler ki Suriye’de, Irak’ta Kuvvâ-yı Millî’ye teşkilatlarının kurulduğunu… Ya Çanakkale şehitliğindeki Halep, Şam, İdlip, Gazze, Mekke yazan mezar taşlarına ne demeli!?
Beşşar Esed dönemi ve sonun başlangıcı
Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’deki ölümünün ardından Suriye Anayasası değiştirildi. Cumhurbaşkanlığı için minimum yaş şartı 40’tan Beşar’ın o zamanki yaşı olan 34’e indirildi. Tek aday olarak girdiği seçimlerde yüzde 97,29 oyla cumhurbaşkanı seçildi. Suriye Silahlı Kuvvetleri başkomutanı ve Baas Partisi bölgesel genel sekreteri olarak göreve başladı.[17]
Mart 2011’de yönetimine karşı protestolar patlak verdiğinde, Esad bunları bastırmak için bir zamanlar babası tarafından kullanılan sert taktiklere başvurdu. Ayaklanma tam bir iç savaşa dönüşürken, müttefikleri İran ve Rusya’nın desteğiyle muhaliflerin kontrolündeki şehirleri bombalamak için ordusuna güvendi.[18]
Suriye’deki savaş yaklaşık 500 bin kişinin hayatına mal oldu ve ülkenin savaş öncesi 23 milyonluk nüfusunun yarısı evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Baas’ın sonu
Son günlerde Suriye’de yaşanan gelişmeler dünya efkârı umumisini heyecanlandırdı. Suriye Millî Ordusu’nun 12 günlük bir mücadelesi ile 13 yıldır süren bir iç savaşın bittiği gibi 61 yıldır Suriye’yi inim inim inleten BAAS rejimi de yıkıldı gitti. İnsanlığın utanç abidesi katil ve zalim Esed de kan gölüne çevirdiği ülkesini terk etti. Bu gelişmelerden sonra İdlib merkezli Suriye Kurtuluş Hükümeti Başkanı Muhammed el-Beşir televizyondan yaptığı açıklamada, 1 Mart 2025’e kadar Suriye Hükûmeti’nin geçici Başbakanı olarak görevlendirildiğini duyurdu.
Basına sızan haberlere göre Esad rejiminin düşmesinin ardından acil toplantıya geçen İran Meclisi’nde yapılan oturum sonrasında Iran Observer’a konuşan İranlı Milletvekili Muhammed Menan Reisi, “Suriye iç savaşında yaklaşık 6 bin şehit verdik, milyarlar harcadık ve ardından Suriye’yi bir hafta içinde aşırılık yanlılarına teslim ettik” diyerek kendi durumlarını özetledi. İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami de yaptığı açıklamada, Esad rejiminin yıkılmasından sonra Suriye’de İran’ın silahlı varlığının kalmadığını belirtti.
Tüm bunlar bir yana Esed canisinin geride bıraktığı ve aklın mantığın almayacağı vahşeti, katliamı, zulmü yazmaya, anlatmaya bütün dünya dilleri ve kamusları bir araya gelse aciz kalacak cinste korkunç… Birer insan mezbahasına dönmüş cezaevleri ve hastaneleri dünyanın bir başka yerinde görmek belki de mümkün değil. Bugüne kadar buralarda 1 milyona yakın insan katledilmiş! Ölen insanlar az yer kaplasın diye preslenmiş. Şu ana kadar çoğu yer altında bulunan ve gizli bölmeleri ile adeta bir labirente benzeyen bu hapishanelerden birisi olan Sednaya’dan 300 bin insan serbest bırakıldı. Bu insanların çoğunun dünya ile bir bağlantısı kalmamış. Hâlâ Hafız Esad’ın ve Saddam’ın yaşadığını zannedenler olduğu gibi maalesef aklını kaybeden insanlar da var. Büyük iş makinaları hâlâ yeni bölmelere ulaşabilmek için gece gündüz kazı yapıyor. Başkent Şam’da ise Harasta Askerî Hastanesi’nde kefenlerinin üzerine mahkûmlara verilen numaralar yazılmış isimsiz cesetler bulundu.
Suriye meselesi ve kaybolan tarihî hafızamız
Tarih, bir milletin hafızasıdır ve tarihi unutmak hafızayı kaybetmek demektir. Hafızasını kaybeden bir insanın hâli ne ise hafızasını kaybeden yani gerçek tarihini unutan bir milletin hâli de aynıdır. Ne hedefi bellidir ne pusulası vardır. Bir sokak ortasında şaşkın şaşkın nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeden öylece çakılıp kalır.
Birinci Dünya Savaşı, kitaplarda yazıldığı gibi Avusturya Macaristan veliahdı Arşidük Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da Gavrilo Princip adındaki bir Sırp terörist tarafından öldürülmesiyle çıkmadı. Bu olay, savaşın sadece bahanesiydi. Oysa savaş, Osmanlı’yı parçalayıp elimizdeki petrol kaynaklarına gasp etmek ve bunun akabinde “yurtsuz bir halk için halksız bir yurt” sağlamak yani Yahudilere Filistin’de İsrail adında bir devlet kurmak için çıkarıldı.
Bu amaçla ülkemiz işgal edildi. İşgal günlerinde Osmanlı Mebusan Meclisi 17 Şubat 1920 tarihli toplantısının ikinci oturumunda oy birliğiyle bizi parçalamak isteyen işgalcilere karşı “Misâk-ı Millî”yi kabul ve deklare etti. Bu çıkış işgalcilerin başı olan İngilizleri harekete geçirdi ve 16 Mart 1920 günü İstanbul resmen işgal edildi. Osmanlı Mebusan Meclisi de basılarak ileri gelen mebuslarımız Malta’ya sürüldü. Bu gelişme üzerine padişah mecburen Meclis’i 11 Nisan’da feshetti ve ardından 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM açıldı. Ne yazık ki sonradan yaşanan bazı gelişmeler Misâk-ı Millî’nin gerçekleşmesine engel oldu. Ancak bu haklı dâvâdan vaz geçilmedi, geçilmemeli de…
Son gelen haberlere göre İsrailli teröristler hâlen Golan Tepeleri’nde bulunan Hermon (Şeyh) Dağı’nın Suriye tarafını işgal etmiş durumda ve Şam’a doğru ilerliyorlar. Temennimiz, bu duruma sevinen ve ellerini ovuşturanların sevinçleri kursaklarında kalması ve Siyonistlere de hadlerinin bildirilmesidir…
Misâk-ı Millî’ye göre 400 yıldır bizim hakimiyetimizde olan Halep, Musul ve Kerkük, Anavatanın bir parçası olarak kabul edilmişti. Zira burada yaşayan halkın çoğu Türkmenlerden ve Türkiye’den ayrılmayı asla kabul etmeyen Müslüman Kürtlerden oluşuyordu. Tabii bunlar unutuldu çoktan… Ne acı değil mi!?
Şimdilerde gün yüzüne çıkan Esed ve Baas rejiminin yaptığı katliamlar ve vahşet hakkında tepkilerini dile getiremeyenler, maalesef Halep kalesi surlarına asılan Türk bayrağından ve Şam’da okunan ezanlardan, getirilen tekbirlerden rahatsız olduklarını ifşa etmekte bir beis görmüyorlar. Ne diyelim, sanki bu düşmanlığı kanıksadık gibi… Hatta bugün “Halep’te ne işimiz var?” diye soru sorma cüretinde bulunan balık hafızalılar ne bilsinler ki Suriye’de, Irak’ta Kuvvâ-yı Millî’ye teşkilatlarının kurulduğunu…
Meselâ Suriye’de kurulan Kuvvâ-yı Millîye teşkilatında Şeyh Kâmil Kassab, Binbaşı Muhiddin Bey, Said Bey, Haydar Bey, Dr. Abdurrahman Şehbender gibi önemli Arap milliyetçilerinin yanı sıra Savunma Bakanı Abdülhamid Paşa, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Nimet Bey, Adliye Bakanı Celal Bey, Eğitim Bakanı Haşim Bey gibi Faysal’ın hükümetinde görev alan kişilerin olduğunu da bilemezler.
Yine Kuvvacı İbni Reşid Aşireti’nden Şeyh Süleyman, Hadîdî Aşireti Reisi Şeyh Fâris ve Mevâlî Aşireti Reisi Abdülkerim Paşa, çete reislerinden Müslim Verde ve Mülhem Câsim gibi isimleri de bilemezler.
Dönemin ünlü gazetecilerinden ed-Difa gazetesi sahibi Tevfik Yazıcı, Müfîd gazetesi sahibi Yusuf Bey Haydar, eş-Şa‘ab gazetesi sahibi Abdürrezak el-Esad ve Hedef gazetesi sahibi Abdülhayr Bey ile pek çok ayan ve eşraf Kuvvâ-yı Millîye teşkilatına girdiğini de…
Oysa Halep ve çevresi her yönüyle Anadolu ile bütünleşmiş ve tabiî olarak Anadolu ile birlikte Millî Mücadeleye katılmıştır. Ve hatta o günlerde ülkemizin güney bölgesindeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin merkezinin Halep olduğunu ve Maraş, Antep, Şam, Beyrut, Hama, Humus, Lazkiye şubelerinin Halep’e bağlı olduğunu da bilemezler.[19]
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yanında genel merkezi Halep’te bulunan Necât-ı Cemiyet-i Vataniye (Vatan Kurtuluş Cemiyeti) gibi birkaç cemiyet daha vardı. Halep’te faaliyet gösteren başka bir teşkilat da Millî İsyan Partisi’dir. BMM’ne bağlı olan Millî Halep Partisi ile ortak çalışıyorlardı. Bu partinin üyeleri 9 Eylül 1923’te Fransızlar tarafından yargılanmışlardı.[20]
Ya Çanakkale şehitliğindeki Halep, Şam, İdlip, Gazze, Mekke yazan mezar taşlarına ne demeli!?
Aynı Haleplilerin 1948 Aralık ayında ellerine bugün birilerinin rahatsız oldukları şanlı Türk bayraklarını alıp sokaklara döküldüklerini ve “Biz Türkiye’ye ilhak olmak istiyoruz!” diye nümayiş yaptıklarını da bilmezler, bilseler de dile getirmek istemezler… Lakin merbut oldukları terör örgütlerinin mitinglerinde kendilerinin fikir babaları olan terörist İsrail paçavralarını sallamalarından da asla rahatsız olmazlar.
Sonuç
Bunları yazarken aklıma merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun 28 Şubat sürecinde söylediği “Türkiye İran olmaz. Türkiye Cezayir olmayacak. Türkiye’nin Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz…” sözleri geldi. Merhumun daha sonra da “Türkiye’nin Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyeceğiz, dedim. Türkiye’yi bir azınlığın eline vermek istiyorlardı. Biz bunu deşifre ettik. 28 Şubat budur…” dediğini de unutmuyorum.
Maalesef 28 Şubatçı kafalar hâlâ bayraktan da ezandan da rahatsızlar. Hatta Suriye Millî Ordusu’nun başarısından da... Zira bunlar yıllarca idolleri olan Esed ile hükûmetin görüşmesi ve anlaşmaları için kendilerini parçaladılar. Belki geçmişimize dair bilgileri olmayan bu kesim, Suriye’de yaşanan vahşetten asla bigâne değildi. Ancak yaşanan gelişmeler neticesinde bu kişilerin panik içinde olduğunu görüyoruz. Aslına bakılırsa bu kişilerin bir yerlerde adımız çıkar diye endişe duymalarına da gerek kalmadı. Zira gizli müttefikleri İsrail, Esed rejiminin istihbarat binalarını yerle bir ederek bu katil ile hem kendilerinin hem de kendileri gibi Esedseverlerin yaptıkları gizli anlaşmaların da izlerini, belgelerini yok etti…
İddialara göre, Beşar Esad Suriye’den kaçarken, uçağının İsrail hava sahasında güvenle geçiş yapması ve herhangi bir saldırıya uğramaması karşılığında, yalnızca sınırlı kişilerin bilgisine açık olan istihbarat merkezileri, silah depoları, füze bataryaları ve savaş uçaklarının yerlerinin de içinde bulunduğu stratejik noktaların adreslerini, koordinatlarını İsrail’e vermiş. Onlar da hemen bu noktalara hava saldırısı düzenlediler.
Son gelen haberlere göre İsrailli teröristler hâlen Golan Tepeleri’nde bulunan Hermon (Şeyh) Dağı’nın Suriye tarafını işgal etmiş durumda ve Şam’a doğru ilerliyorlar. Temennimiz, bu duruma sevinen ve ellerini ovuşturanların sevinçleri kursaklarında kalması ve Siyonistlere de hadlerinin bildirilmesidir…
[1]İklima Nur ENES, Suriye Devletinin Kuruluşu ve Baas İktidarı, https://www.divandernegi.com.tr/
[2]https://medyascope.tv/2024/12/08/baasciligin-sonu-mu-suriye-arap-sosyalist-baas-partisi-nedir/
[3]https://medyascope.tv
[4] Enes, agm.
[5] https://tr.wikipedia.org
[6] https://medyascope.tv
[7] Abil GÜNDOĞDU, Ortadoğu’da Arap Sosyalizmi ve Mişel Eflak, Alınteri Sosyal Bilimler Dergisi (2020) 4(1): 13-26
[8] Gündoğdu, agm.
[9] https://medyascope.tv
[10] Gündoğdu, agm.
[11] https://medyascope.tv
[12] Gündoğdu, agm.
[13] https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCzeltici_Hareket_(Suriye)
[14] Gündoğdu, agm.
[15] https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCzeltici_Hareket_(Suriye)
[16] https://www.aa.com.tr/tr
[17] https://medyascope.tv/2024/12/08/besar-esad-kimdir/
[18] https://tr.euronews.com/
[19] Osmanlı Belgelerinde HALEP, s.29, Türkiye Belediyeler Birliği Yayını, İstanbul, 2018