Eksik kalan baharlarımız

Çocuklarımız birçok çiçeğin rengini bile bilmiyor. Bir şiiri ezberlemeyi, bir sanatı öğrenmeyi bile yük kabul ediyor. Yeni neslin çocukluğunu, güneşini ve baharını çalan, aslını bozan eğitim sistemi kendi medeniyetimizin ışığında yeniden şekillendirilmelidir.

BAHAR sadece toprağın, ağaçların, dağların ve bitkilerin yeşerip çiçeklendiği bir mevsim değil. Aynı zamanda insan kalbinin, insan öz toprağının öz suyuyla, diriliş iksiriyle çiçeklendiği meyveye durduğu bir mevsimdir.

İnsanın içi, geniş ve sonsuz bir dünyadır. Gerçek özgürlük, aklın özgürlüğüdür. Zira aklın önüne hiçbir engel çıkmaz; akıl, hiçbir kısıtlamayı kabul etmez. Her zaman, her dakika, her şeyi düşünebilir.

Bahar mevsiminde tabiat yeşerir, tohumlar patlayıp yeni fidanlar doğurur; filizlenen yeni fidanlar uygun yetişme ortamı bulurlarsa büyür ve serpilip gelişir, tabiatı süsleyerek daha güzel bir hâle getirirler. İşte insanlığın yeni fidanları olan yeni nesiller de tıpkı fidanlar gibi uygun ve doğru kültürel, toplumsal yetişme ortamları bulurlarsa insanca yetişip toplumu ve ülkeyi süsleyerek yaşanabilir ve daha güzel bir ortam oluşturlar. Bunun tersi ise toplumda kaos meydana getirir. Binbir türlü buhran, binbir türlü sorun ve krizle çalkalanmasına sebep olur. Toplumu ve ülkeyi yaşanmayacak bir zindana dönüştürür. Toplumun değerlerinden uzakta yetişen nesiller, toplumun önünü tıkayıp ufkunu karartabilir, geleceğini öldürebilirler.

Görünen ve bilinen bir şey var ki, o şey, bu güzel ülkenin geleceğini inşâ edecek, aydınlık yarınlarını kuracak insanın yeni fidanlarının kendi kültür kodlarından, kendi kültürel besin kaynaklarından, kendi tarihî ve kitabî bilgilerinden uzak olarak yetiştirildiğidir. Bu gerçeği dile getirmek ve bu hakikati yazmak toplumsal bir sorumluluktur.

Yeni nesil kendi medeniyet tasavvurunu tanımıyor, kendi medeniyet değerlerini yaşayıp hayata geçiremiyor. İnsan yavruları eksik baharlarda yaşıyorlar sanki. Baharlarımız eksik kalıyor sanki. Kendi toprağından koparılan fidanlar yaşayabilir mi? Baharı yaşamayan fidanlar büyüyüp gelişebilirler mi? İlkokuldan üniversiteye tüm eğitim kademelerinde okuyan yavrularımız, beton duvarların arasında güneşsiz, besinsiz ve meyvesiz hâlde yitik bir ömür tüketiyorlar âdeta.

Tevhid Önderlerinin, Peygamberlerinin tavsiyeleri hiç gündeme bile alınmıyor. Zamanın yaptırımları eğitim sistemimizi baştan aşağıya materyalist bir renge büründürdü. Nesillerin ruhsal yönü ve ruhsal ihtiyaçları tamamen unutturuldu. İnsan olmanın her şeyden önce kul olmak anlamına geldiği hiç güdeme bile getirilmiyor. İnsanın vasıfları âdeta değiştirildi. Dünyevî kariyer ve kaygılar her şeyin önünde kabul ediliyor. Şahsî ve maddî menfaatler, bireysel ve dünyasal plânlar için ahiret unutturuluyor, mânevî gelişim ihmâl ediliyor. Yeni nesil mayın tarlalarına sevk ediliyor sanki…

Akran ortamı ve eğitim sistemi için her şey demek olan sınav baskısı altında hayatının baharını yaşayamayan nesil, bu sancılı dönemde silik şahsiyetler kazanmakta, âdeta yanlışa ve kötülüğe itiraz etmeyi bilmeyen kölelik karakteri ile yetişmeye mecbur bırakılmaktadır. Taze ve gencecik fidanlar bu baskıcı ortamda yaşıtlarıyla oyun oynamayı, çiçeklerin, börtü böceğin, ağaçların adını öğrenmeyi, mevsimlerin güzelliklerinden faydalanmayı, başkasının derdiyle dertlenmeyi, güzel olanı desteleyip çirkin olana karşı gelmeyi, gözyaşını silmeyi unutarak makineleşmiş mekanik varlıklar hâlinde yetişiyor, sadece sınavlara çalışmayı hedef olarak biliyorlar.

Taze ve gencecik neslin zamanının çoğu okulda, dört duvarın arasında, dershanede veya etüt merkezindeki ruhsuz ve soğuk odalarda bilmem kaç bin adet test çözme yarışması içinde başarı (veya başarısızlık) sendromu ile geçiyor. Güneşin ve yeşilliğin taze ve iç açıcı havası, ufuklarından ve hayatlarından insafsızca işte böyle çalınıyor. Kaç anne baba, bugün özel öğretmenler tutarak, özel okullara göndererek dünyası için canhıraş bir şekilde uğraşıp varını yoğuna katarak yetiştirmeye çalıştığı evlâdının ahireti için aynı hassasiyeti gösterebiliyor acaba?

Toprağından koparılan fidan yaşayabilir mi? Güneşi görmeyen ağaç çiçek açıp meyveye durabilir mi? Güneşi görmeyen bitki yeşerip etrafı güzelleştirebilir mi? İnsanlığın güneşi İslâm’dır. Hangi karanlık güneş olmadan aydınlığa kavuşabilir? Hangi insanın ufkunda güneş olmadan aydınlık doğabilir? İnsan iyiliği ve doğruluğu kâğıtlardan, sıralardan, defterlere düşürülmüş kuru harflerden ve rakamlardan öğrenebilir mi? Ruh ve düşünen beyinler olmadan insanlık filizlenebilir mi, dünya yeşerebilir mi?

Güneşi görmeyen ağaçların yeşerip meyveye durması mümkün mü? İslâm’dan yani güneşten mahrum kalan insanlığın yeşerip meyve vermesi, faydalı olması, kendisini zulmetin karanlığından kurtarması,  hayırlı ve güzel çalışmalar yapması mümkün değildir. Güneşsiz kalan insanlığın yüreği ve bedeni binbir parçaya bölünmekte, yeşermek yerine kurumakta ve insanî özelliklerini kaybetmektedir. İslâm ağacına tutunmadan yaşamak mümkün mü?

Aslında bütün çocuklar ayçiçeklerine benzerler. Ayçiçekleri gibi güneşin doğduğu tarafa doğru bükülür boyunları. Saf ve temiz bakışların, masum yüreklerin çabasıdır bu duruş. İnsanın yaratılışına ise güzele dair, güzelliğe dair, hak ve hakikate dair kodlar yüklemiştir Rabbimiz. Sisteme kurban edilen nesiller, güneşin önüne gerilmiş kalın sis perdesi gibi duruyorlar. Güneş ufuktan bir doğsa, karanlık yapan sis perdesi de dağılıp gider. İşte bu üzüntümün yüküyle soruyorum: Kıl payı kaldığımız hayatta diken üzerinde yol kat ederken, ülkenin çalınmış baharı, çalınmış çiçekleri ve çalınmış güneşi sahiplerine ne zaman geri verilecek? Güneşten mahrum bırakılmış eğitim sistemiyle büyüyen yeni nesil, kendi medeniyetini yeniden inşâ edebilirler mi?

Çocuk, begonvil çiçeğine benzer. Bazen bir dala, bazen bir duvara sarılır; bazısı çok ilgi bekler, bazısına uzun zaman su vermeseniz bile solmaz, hep yeşil kalır, ayakta durur. Çocuklar da bazen bir dâvâya,  bazen bir insana, bazen bir sevdaya bağlanır, bir insana sevdalanır. Bazıları çok emek ister, çok ilgi bekler, bazılarına hiç emek vermeseniz bile ayakta kalır, özelliğini kaybetmez, hep insanca durup yıkılmaz. Ya bizim çocuklarımız bugün öyleler mi acaba? Çocuklarımız birçok çiçeğin rengini bile bilmiyor. Bir şiiri ezberlemeyi, bir sanatı öğrenmeyi bile yük kabul ediyor. Yeni neslin çocukluğunu, güneşini ve baharını çalan, aslını bozan eğitim sistemi kendi medeniyetimizin ışığında yeniden şekillendirilmelidir. Ruhsuz, mâneviyatsız, şiirsiz ve sanatsız sistemle yabancılaşan nesillerimizin dünyası ancak İslâm güneşinin doğması ile yeniden yeşillenebilir.

Bugün Batıcı ve bâtıl sistemin boşluğunda yüzen çocuklar, okyanusun karanlık ve soğuk derinliğinde yüzüyor gibiler. Güneş hükmündeki İslâm olmadansa karanlık ufuklar aydınlanamaz, milyonlarca çocuktan çalınan güneş ise tekrar doğmaz, baharımız yaşanmadan kaybolup gider…