Ekrem’in günlüğü

Bir de bunlar yetmezmiş gibi, o dönem CHP’nin avukatı Mustafa Kemal Çiçek açıklamalarda bulunmasın mı? CHP il binasının ödemesinin banka yoluyla üç partide ödendiğini, ödeme dekontlarının da CHP’nin elinde olduğunu söyledi. Bu paralar kayıt dışı paralarmış, parti genel merkezi dışında farklı bir süreç işletiyormuşuz. Bak bak bak! Sen nereden çıktın Çiçek? AKP ağzıyla konuşup durmasana. Üzülüyorum, çok üzülüyorum.

SEVGİLİ günlük,

Çok üzülüyorum, beni çok üzüyorlar.

Ne güzel sahaya inmişim, açtığım üç beş Kent Lokantasını, iki üç kreşi yağlandıra ballandıra anlatıyorum; tutmayacağım ve hatta büyük bir kısmını unutacağım vaatlerimi peş peşe sıralıyorum, nereden çıktı bu para videosu şimdi?

Kule kule dizmişler paraları.

Bir ara bu görüntüler için “AKP’nin hazırladığı montaj videosu” filan dedik ama tutmadı. Parayı sayanlar CHP’li, videoyu yayanlar CHP’li. Vatandaşı inandıramadık.

Paraları paketleyenlerden biri İBB Spor Kulübü Başkanım ve benim kasam olarak bilinen Fatih Keleş, diğeri de İmamoğlu İnşaat şirketimin Genel Müdürü Tuncay Yılmaz. Diğer CHP’lileri saymıyorum bile.

Bu kadar acemilik olur mu canım? İnsan maske filan takar. Ne o öyle kabak gibi çıkmışsınız. Ne yapacağım ben şimdi? Ne diyeceğim millete?

Çok üzüyorlar beni.

Sağ olsun, Muratcığımın aklına güzel bir fikir geldi. “Başkanım, toplanan bağış paraları bunlar diyelim” dedi. “Aferin Murat” dedim, “Bak bu olur”. Öyle de dedik zaten.

Bu sefer de toplanan bağış miktarı ortaya çıktı. Bağışların yekûnu masadaki para kulelerinin yüzde biri bile değil. Bir de partilere sadece Türk lirası cinsinden bağış yapılabiliyormuş, iyi mi? Masadaki avrolar işi bozdu.

“Bazı bağışçılar isimlerini gizlemiş olsa nasıl olur?” dedi Murat. “Deneyelim bakalım” dedim.

Bu da kanunen suçmuş ya. İlle de bağışlar makbuz karşılığı filan olmalıymış. Üst sınır da belliymiş.

Hızlıca bir tesellüm tutanağı hazırlamayı önerdim. Hemen orada bir tutanak oluşturduk. Acele işe şeytan karışır. Karıştı da zaten.

“On beş milyon” yazacakken “on ceş milyon” yazmışız. Bir de avukat el yazısıyla “Ofisimimde teslim tesellüm yapılmıştır” yazıp imza atmış. “Ofisimimde” ne yahu? Sen nasıl avukat oldun?

Battıkça batıyoruz. Canan’ın ahı mı tuttu ne?

“Murat hemen bir şey bul” dedim, “İş kötüye gidiyor”.

“Başkanım, il binasının kaparosunu veriyorduk desek?” dedi. Önce fena fikir gibi gelmedi, dedik de zaten.

Bu sefer de “25 milyonluk satışa 15 milyon kaparo mu olur?” diye itirazlar geldi. Üzülüyorum ama, üzerime gelmeyin.

Bir de bunlar yetmezmiş gibi, o dönem CHP’nin avukatı Mustafa Kemal Çiçek açıklamalarda bulunmasın mı? CHP il binasının ödemesinin banka yoluyla üç partide ödendiğini, ödeme dekontlarının da CHP’nin elinde olduğunu söyledi.

Bu paralar kayıt dışı paralarmış, parti genel merkezi dışında farklı bir süreç işletiyormuşuz. Bak bak bak! Sen nereden çıktın Çiçek? AKP ağzıyla konuşup durmasana. Üzülüyorum, çok üzülüyorum.

“Banka yoluyla ödenenler dışında elden ödeme yaptık” desek, bu sefer de vergi kaçırmış olacağız. Tapuya yanlış beyandan kurtaramıyoruz.

Allah’ım, ne yapacağım şimdi? Balya balya, kule kule, valiz valiz paralar! Üstelik AKP’liler üzerime gelip duruyorlar.

Önceki gün yaptığım mitingde, “Ekrem’in üzerine toz konmaz” filan dedim ama sıkıntı büyük. Şimdi de soruşturma başlatılmış.

“Bu paralar nereden geldi, nasıl geldi, niye geldi, nereye gitti?” diye sorup duracaklar. Bülent Kuşoğlu da bir açıklama yapıp beni bu durumdan kurtarmıyor ki.

Hiç olmazsa benim şirketin genel müdürü orada olmayaydı iyiydi.

Çok üzülüyorum sevgili günlük, bildiğin gibi değil.

Bunlar yetmezmiş gibi, çıktığım televizyon programlarında geçen dönemki vaatlerimi soruyorlar. Hangi birini hatırlayayım? Hiçbirini yapmadım ki. Yapsak hatırlarız herhâlde.

Mehmet Akif Ersoy ile Cüneyt Özdemir çaput ettiler beni. Alacakları olsun. Güya benim Murat’a da soracakları soruları önceden vermişler.

Kent Lokantası filan da kesmiyor artık milleti. AKP’nin ücretsiz dağıttığı yemekten ben 40 lira alıyorum, yine de yaranamıyorum.

“65 kilometre metro yaptık” dedim, meğer o hatların toplam uzunluğu 47 kilometreymiş. Bu hatların hepsini ben yapmış olsam dahi 18 kilometre açığım var. Nasıl kapatacağım, bilmiyorum ki. Laf ağızdan çıktı bir kere.

Bir de aktroller, “Bu hatların çoğu zaten yapılmıştı, İmamoğlu sadece 8 kilometresini yapabildi” filan demiyorlar mı? Hangi birine ne cevap vereyim?

Neymiş efendim, günde ortalama yarım metre bile ilerlememiş metro inşaatları. İnşaat ilerliyordu da biz mi durdurduk? Üzülüyorum ama.

Murat Kurum da arayı kapattı, hatta öne geçti. Hatırlamayacağım yeni vaatler bulmam lâzım acilen.

Neyse günlük, son düzlükte yapacaklarımı biliyorum ben. Bugüne kadar inatla gitmedim ama Ayasofya’da bir görünsem iyi olacak. Yunan dostlarımız biraz kızacaklar ama gönüllerini alırız sonra.

Bir de Eyüp Sultan’a gittik mi, tamamdır. Ondan sonra gelsin mütedeyyin oylar.

Duruma bakarız, bir de Selahattin Demirtaş’a selâm çakarız, bu iş tamamdır.

Yine görüşürüz sevgili günlük, şimdi yeni vaatlere çalışmam gerekiyor.