BAŞTA gençler olmak
üzere, günümüzde hemen hemen herkes yaşam kesitlerine ait kareleri sosyal medya
aracılığıyla insanların beğenisine sunuyor. Bazıları fotoğraf kareleri,
bazıları videolar, bazıları esprili başlıklar, bazıları da her üçünü
harmanlayarak oluşturdukları içerikleri insanların görmesi için Instagram,
Facebook, Twitter ve Youtube gibi sosyal medya plâtformlarında
yayınlıyorlar.
Hiç
düşündünüz mü, gün geçtikçe daha fazla çılgınlığa dönüşür şekilde artan bu
durumun nedeni nedir? İnsanlar neden bıkmadan ve usanmadan sosyal medyada
paylaşımlarda bulunuyorlar?
Maksat
sadece eğlenmek mi? Ya da günlük yaşamın sıkıcılığından bir nebze olsun
uzaklaşmak mı? Ya da şöhrete ulaşma arzusu mu? Veyahut kendini ispat çabası mı?
Yoksa altında daha başka sosyolojik ve psikolojik nedenler mi var?
Alternatifleri
çoğaltabiliriz, ama “Cevap tek başına şudur” diyemeyiz. Çünkü her insanın
sosyal medyayı kullanma amacı farklı. Kimileri şöhreti yakalamak, kimileri iş
yaşamına katkı sağlamak, kimileri kendini tanıtmak, kimileri psikolojik tatmine
ulaşmak, kimileri yeni insanlara ulaşmak, kimileri dış dünyadan haberdar olmak,
kimileri düşüncelerini başkalarına ulaştırmak, kimileri ise düşüncelerini
başkalarına onaylatmak için sosyal medyayı kullanıyor.
Fakat
sosyal medya kullanım sıklığı arttıkça, insanlar, baştaki masum amaçlarından
uzaklaşarak sosyal medyanın büyüleyiciliğine kendilerini kaptırmaktan
alıkoyamıyorlar.
Görselin
çok fazla öne çıktığı sosyal medyada estetik ve güzellik her geçen gün daha
fazla fetişize ediliyor.
Güzellik
ve estetik fetişizmi ister istemez kendisini beden üzerinden kurguluyor. Bu da
bedenin kutsanması sonucunu doğuruyor. Bedenin, beden dışındaki yaşamı
çürütecek derecede kutsanması ve hayatın ekranlar üzerinden yaşanır hâle
gelmesi, insanı kutsadığı bedenin esiri hâline getiriyor.
Bedeni
bu derece kutsayanların benlik algısı, hatta benlik saygısı beden üzerinden
ortaya çıkıyor. Bu konuda yapılan çalışmalarda özellikle 18-29 yaş arasındaki
bireylerin, diğer bir ifadeyle gençlerin imajlarını beden üzerinden
oluşturduklarını, bedenlerini kusursuz hâle getirmek için çok fazla zaman ve
para harcadıklarını ortaya koyuyor. 30’lu yaşlardan sonra bu durum biraz daha
azalsa da 30-50 yaş arasında yine yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor.
Bu
konuda yapılan yüzlerce araştırma da kadınların nasıl göründüklerini
erkeklerden daha fazla önemsediklerini ortaya koyuyor. Araştırma sonuçlarının
ortak noktalarından birisi de, kadınların çok büyük bir kısmının bedenlerinden
hoşlanmadıklarını, ideal bedenlere sahip olmak için modayı takip etmekten
diyete girmeye kadar çok sayıda eyleme başvurduklarını gösteriyor.
Bu
durumun ortaya çıkmasında sosyal medyanın rolü büyük. Çünkü sosyal medyada
sergilenen kusursuz bedenler, sıradan insanları çok fazla etkiliyor.
Sıradan
insanlar sosyal medyada gördüğü kusursuz bedenlere sahip olabilmek ve o
bedenler gibi olabilmek için her şeylerini harcamayı göze alıyorlar. Âdeta
bütün vakitlerini, bütün maddî birikimlerini bu uğurda feda edebiliyorlar. Ama bir
türlü sosyal medyadaki kusursuz bedenlere sahip olamıyorlar. Çünkü sosyal
medyanın sunduğu kusursuz bedenler gerçek hayatta yoklar ve o bedenler kusursuz
da değiller. O bedenler, “filtreli bedenler”!
Filtreler görünmediği için, insanlar, o bedenlerin kusursuz oldukları yanılsamasına kapılıyorlar.