HIRSIZIN biri, Nasreddin
Hoca’nın evine girip, uyuduğu sırada Hoca ile hanımının üzerinden yorganını çalmış.
Hanımı uyanıp da eyvah ile Hoca’ya sitem etmeye başlayınca “Ah Hoca! Bir tedbir
almadın” diye, Hoca dayanamamış, patlatmış cevabı: “Yahu şu hırsızın hiç mi
günahı yok?”
Son
aylarda bütün dünyanın içine battığı küresel enflasyon süreci elbette ülkemizi
de etkiliyor. Kaldı ki, bu süreci Türkiye’ye karşı fırsata çevirmek isteyenler,
neredeyse yüz yıldır yüksek faiz üzerinden iliğini sömürdükleri Türkiye’nin,
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da 22 Kasım tarihli kabine
toplantısının ardından ifade ettiği gibi, yeni bir paradigma ile hareket
etmesini hazmedemeyerek saldırmaya devam ediyorlar.
Sayın
Erdoğan’ın da beyanında yer verdiği gibi, ilk defa farklı bir strateji ile
doğrudan faize meydan okuyan bir politika yürütüyor Türkiye. Zira inanıyor ki,
sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın adil bir paylaşıma kavuşması için
faizin beslediği her türlü kapitalizm ve emperyalizmin yanı sıra küreselizmden
de kurtulması gerekiyor.
Sömürü
düzenini devam ettirmek isteyenlerin, Türkiye’nin Gezi Olayları öncesinde
IMF’ye borcunu sıfırladığını ve faiz seviyelerini hangi küçük oranlara
getirdiğini görerek Gezi Kalkışması ile Türkiye’ye nasıl bir fatura
ödettiklerini biz unutmadık. 15 Temmuz işgalci darbe girişiminden sonra
oynadıkları döviz operasyonlarını da, patates-soğan fiyatları üzerinden
yaptıkları stokçuluk sahtekârlığını da unutmadık elbette.
22
Kasım’daki kabine toplantısının ardından “Millete Sesleniş” başlıklı konuşmasında
Sayın Erdoğan’ın şu notları çok ama çok önemliydi:
“Kurdaki yükselişe
bağlı fiyat artışı; yatırım, üretim ve istihdamı doğrudan etkilemez. Kurdaki
rekabet gücü; yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açar...
Finansal kriz
yönetimlerinde birikim ve tecrübe sahibi bir ülke olarak dünyanın içinden
geçtiği kritik dönemin açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız…
Ya yatırımdan ve
büyümeden vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek
tarihî bir mücadeleyi göze alacaktık. Biz, mücadeleyi tercih ettik!
Ülkemizi denklemin
dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışı üzerinden oynadıkları oyunu
görüyor, kendi oyun plânımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz!
Ülkemizde
önceliğimiz olan ‘istihdamı arttırma’nın yolunun büyümeden geçtiği konusunda
hiç kimsenin şüphesi olmasın; yatırımı, üretimi ve ihracatı bunun için teşvik
ediyoruz.
Biz geçmişte uzun
dönem denenmiş, ‘yüksek faiz-düşük kur’ (politikası) yerine ‘yatırım, üretim,
istihdam’ politikamızla ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta
kararlıyız.
Bu politikayla biz
ne yaptığımızı ve niçin yaptığımızı, sonunda da ne elde edeceğimizi gayet iyi
biliyoruz!
Ülkemizin ve
milletimizin ekonomik kurtuluşu için böyle davranmamız, bu mücadeleyi vermemiz
gerekiyor. Önümüzdeki aylardan itibaren bu politikanın insanlarımızın günlük
hayattaki olumlu yansımalarını inşallah göreceğiz.
Çalışanlarımızı
fiyat artışlarına karşı koruma politikamızı asgarî ücrette de sürdüreceğiz.
Altyapı
yatırımlarımızı büyük ölçüde tamamladığımız için artık altyapıya çok fazla
bütçe ayırmamıza gerek kalmadı…”
Şu
ifadelerdeki özgüvene ve milletimize aşıladığı ruha bakar mısınız?
“Yatırım, üretim,
istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla Türkiye Cumhuriyeti için
en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Biz ne yaptığımızı, ne için yaptığımızı,
nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde
edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren
politikalarımızın günlük hayattaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız…”
Sayın
Cumhurbaşkanımızın bu önemli sözleri, birilerini daha şiddetli hareket etmeye
mecbur etti ve dünkü manzara çıktı ortaya. Fakat ben dâhil, Sayın
Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dikkate alan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
o konuşmayla ümit yüklenmiş, iman tazelemiştir!
Ve
evet, bu sürecin adı “Kurtuluş Savaşı” olmalıdır. Yani tanım çok doğru
yapılmıştır!
“Altyapı
yatırımlarımızı büyük ölçüde tamamladığımız için artık altyapıya çok fazla
bütçe ayırmamıza gerek kalmadı” ifadesi dahi Türkiye’nin bir önemli
aşamayı geçtiğini, artık bütçe noktasında önemli hacme sahip paraları doğrudan
millete aktaracağını göstermektedir.
2022
ve 2023, paranın millete akacağı özel iki yıl olacaktır!
Avrupa
kapanmaya giderken, bütün dünyada enerji ve gıda fiyatları tavan yapıyorken,
Türkiye’de Hükûmet, işini nasıl yürüttüğünü gayet iyi bildiğini, kendisine son
derece güvenerek ifade ediyor.
Madem
Devlet kendine güveniyor, öyleyse millet de üzerine düşeni yapmak zorundadır!
Millî
Mücadele yıllarında herkes Kuvvacı olmamıştı. Yani Kurtuluş Savaşı, herkesin
cephe için can attığı bir toplum süreci görmemişti. Olmak zorunda değildi
elbette; tıpkı bugünkü gibi... Ancak o gün Kuvva ruhu kazandı, bugün de
Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nı Kuvva ruhu kazanacak, Kuvvacılar kazanacak!
Bu
süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadelerini sadece nefret ekseni üzerinden
izlediği için anlamayanlar, anlamazlıktan gelenler, onun susup kenara
çekilmesini, ekonomiyi kendilerine göre uzmanların yönetmesini, faizle
savaşılmamasını dillendiriyorlar.
Faiz
lobisinin, küreselizmin yardakçılarının, kapitalizmin ağababalarının da
istediği bu değil mi?
Erdoğan
sussun, öyle mi?
Bugüne
dek daima konuşarak ilerledi Erdoğan. Zira konuşmak zorunda! “One minute”yi de
o söyledi, “Odamda böcek var” idyen de o idi, 15 Temmuz gecesi “Milletimizi
sokağa davet ediyorum” diyen de yine o idi. İstediler ki, bir sefer olsun,
milleti Erdoğan’ın sesini duymasın ve karamsarlığa düşsün… Ancak Erdoğan,
Rabbinin inayet ve keremiyle buna müsaade etmedi. Allah yâr ve yardımcısı
olsun!
Konuşmadan
olmadı. Konuşmadan olmaz. Menderes konuşmadı, gitti. Susanlar da sustuklarıyla
kaldılar. Erdoğan konuşacak ki biz de konuşacağız.
Kendisini
işten çıkmış gösterip devletten işsizlik sigortası alanlar, Devletin
bankalarında KGF kredisi alıp piyasa borçlarını ödemek yerine özel bankalarda
faize, altına ve dövize yatıranlar mı konuşsunlar?
Elbette
yükselen enflasyona tepki verilmelidir. Ancak, “Türkiye tarihinin en kara günü”
diye doların pik yaptırıldığı bir operasyonu “hırsızdan bağımsız” dile getirmek
asla masum değildir!
Bu
ifade, 15 Temmuz’a tiyatro demekle, 2001 Krizi’ni unutturmakla, 28 Şubat’ı, 12
Eylül’ü, 27 Mayıs’ı kayıtlardan silmekle, milletin iradesiyle dalga geçmekle
eşdeğerdir!
Sayın
Cumhurbaşkanımızın 22 Kasım 2021 tarihli kabine sonrası konuşmasını yeniden dinlemek,
yeniden ve yeniden okuyup anlamak, fark etmek şarttır! Türkiye bu konuşmayla küresel
düzene restini çekmiş, elindeki kozla karşı tarafı korku manyağı yapmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımız, “Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi
ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde
etmiştir” ifadesiyle, bugüne kadarki iktidar sürecinin en derinlikli, en gizli,
en hazır müjdesini ilân etmiştir.
“Dünyanın
içinden geçtiği şu kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte
kararlıyız” diyen Türkiye (ki Sayın Erdoğan kurmuştur bu cümleyi), mübârek bir
gazâya çıkmıştır.
Allah
sonunu güzelliğe erdirsin. Ki erdirecektir. İmanımız tam!