Eğitimin temel bir dinamiği olarak aile içi iletişim

Doğru zaman, doğru yer ve doğru şekilde ifade edildiğinde doğru sonuç doğurur. Onun için gençlerle iletişim kurarken zamanlama, yer ve ifade biçimine azamî önem vermek gerekir. Aksi hâlde son derece doğru bir mesele, yanlış sonuçlar doğurur.

“EĞİTİM” kavramı hayatın en temel ve en dinamik kavram olarak yaşamın her alanında kendini hissettirir. Geniş bir alanı ihata etmesi itibariyle “Eğitim nedir?” sorusunun cevabı da farklılık arz eder. Ama eğitimi “bireyin toplumsal yaşam içerisinde yetenek, tutum ve davranışlarını geliştirdiği süreçlerin tümü” diye tanımlarsak yanılmış olmayız.

“Eğitim ne zaman başlar?” sorusuna çoğu uzman doğumla başladığı söylense de eğitimin doğum öncesinde başladığını söyleyen uzmanlar da var. Hatta eğitimi daha öncesine dayandıran yaklaşımlar da bulunuyor. Fakat bu tartışma yazımızın konusu olmadığı için sorunun cevabını sizin irfan dünyanıza havale ederek eğitimin en temel dinamiği olan aile ve eğitim konusuna geçmek istiyorum.

Bir süreç olması itibariyle farklı aşamaları ve farklı dinamikleri olan eğitimin hiç şüphesiz en temel dinamiği ailedir. Hatta aile, bir temel inşâ etmesi açısından okul, yakın çevre, arkadaş çevresi gibi diğer tüm dinamiklerin önündedir.

Aile içi eğitimin de en önemli dinamiği aile içi iletişimdir. İnsanlar dış dünyayla ilk iletişimini aile ortamında kurar, ilk iletişim becerilerini aile ortamında edinirler. Dolayısıyla çocukların edindiği iletişim becerileri dünyayla olan etkileşim biçimini de büyük oranda belirler.

Yeteneklerini açığa çıkarmalarına yardımcı olun!

İletişim becerileri, meseleleri değerlendirme, sorunları analiz etme ve çözüme kavuşturma noktasında belirleyici bir işleve sahiptir. Onun için ailelerin çocuklarıyla iletişim kurma biçimleri, çocuklara dış dünyayı anlama, yorumlama, sorunları tahlil etme ve çözüme kavuşturma hususunda temel oluşturacağından büyük bir öneme sahiptir. Fakat iletişim kurma biçimleri farklılık gösterdiğinden, iletişim kurma biçimini çocuğun sahip olduğu fizikî, psikolojik ve sosyal özelliklere göre belirlemek gerekir. Bu da çocuğu iyi tanımaktan geçer.

İletişimde iyi bir frekans yakalanırsa çocuklar ebeveynlerin söylemek istediklerini daha iyi anlarlar. Ayrıca ebeveynlerinin söylediklerini daha pozitif olarak değerlendirir ve söylenenleri kabul ederler. Bu sadece çocuklarla kurulan iletişimi pozitif yönde beslemekle kalmaz, aynı zamanda çocukların kendini daha değerli hissetmelerini sağlar. Bu da onların yeteneklerini açığa çıkarma konusundaki motivasyonu arttırır.

Fakat bazı aileler anlaşılmaz bir şekilde çocuklara bunu hissettirmenin kötü olduğunu, çocuklara değerli olduklarını hissettirdiklerinde onların çalışma motivasyonlarının negatif olarak etkileneceğini düşünüyorlar. Bu nedenle çocuklarını sürekli yargılayıp eleştiriyorlar. Çocuklarının bu şekilde daha hırslı ve başarılı olacaklarını düşünüyorlar. Bu çok büyük bir yanlıştır. Her şeyden önce bu, çocuğun özsaygısını törpüler. Çocuğun öz benliğiyle kurduğu bağı zayıflatır. Ayrıca çocuğu ebeveyninin onayını almaya yöneltir. Bu da çocuğun yeteneklerini baskılaması sonucunu doğurur. Onun için bunlardan kaçınmak, onları oldukları gibi kabullenmek gerekir. Bunu sadece sözlerle değil, mimikler, jestler ve beden dili ile hissettirmek gerekir.

Kıyaslamayın, yapabileceğine inandırın!

Ebeveynlerin bazıları, çocuklarıyla iletişim kurarken çocuklarını başkalarıyla kıyaslayan, onları suçlayan kalıplarla iletişim kuruyorlar. Örneğin, “Falancanın çocuğu bu işi senden çok daha iyi yapıyor”, “Bir işi de sen becer” gibi kalıp cümlelerle çocuklarını suçluyorlar.

Hâlbuki bu, çocukların kendilerini değersiz hissetmelerinden başka bir işe yaramaz. Onun için çocuklarla iletişim kurarken pozitif olunmalı, onlara sık sık övgü sunulmalı ya da çocuklara daha iyi olabilecekleri telkin edilmelidir. “Falancanın çocuğu bu işi çok daha iyi yapıyor” demek yerine “Daha iyisini yapabileceğine inanıyorum” demek gibi… Ya da “Bir işi de sen becer” demek yerine “Bu işi yapabilirsin” demek gibi…

Söylemek mi, dinlemek mi?

Karşı tarafı dinlemek, aile içi iletişimde çok önemli bir husustur. Özellikle tepki verilmeden önce mutlaka çocukları dinlemek gerekir. Ayrıca çocukların bazı davranışları kötü sonuçlar doğuracak tarzda riskler barındırabilir. Böyle durumlarda felâket senaryoları çizmekten olabildiğince kaçınmak gerekir. Bunun yerine çocukların davranışlarının sonuçlarını keşfetmelerini sağlayacak şekilde doğru sorularla çocuklar muhakemeye yöneltilmeli ve davranışlarının ne denli kötü sonuçlar doğuracağını keşfetmeleri sağlanmalıdır.

Empati kurmak sürekli tavsiye edilen bir durum olsa da ebeveynlerin çocuklarıyla empati kurarken dengeyi iyi sağlamaları gerekir. Özellikle ergenlik dönemlerinde çocuklar bazı duyguları abartabilirler. Çoğu zaman ise geçici duygulara kapılırlar. Eğer dengeli bir empati yerine fazla empati kurulur ve bu empati sonucu çocukların duyguları ve davranışları onaylanırsa, çocuklar kısa bir süre sonra ilgili duygudan kurtulduklarında ebeveynlerini yanlış tarafta durmakla değerlendirebilirler.

Eğer dengeli bir empati yerine fazla empati kurulur ve bu empati sonucu çocukların duyguları ve davranışları onaylanırsa, çocuklar kısa bir süre sonra ilgili duygudan kurtulduklarında ebeveynlerini yanlış tarafta durmakla değerlendirebilirler.

Onları küçümsemeyin, ders vermekten kaçının!

Gençler, iç dünyalarını yeni keşfetmiş olduklarından dolayı bireysel istek ve duygularını, bireysel özelliklerini daha fazla öne çıkarıp toplumsallık duygularını daha geri plâna iterler. Ebeveynler de bu durumu onların uyumsuz oldukları şeklinde yorumlarlar. Toplum içerisinde kuşak çatışması olarak bilinen olgunun temelinde aslında bu vardır. Onun için ebeveynler fikirlerini gençlerle paylaşırken yargılayıcı ve küçümseyici bir üslûptan kaçınmalıdır. Böyle bir üslûp, gençlerin kendilerini kapatmalarına sebebiyet verecektir.

Gençlerle iletişim kurulurken onlara kendilerini sınıfta hissetmelerini sağlayacak şekilde ders vermekten kaçınmak gerekir. Çünkü ders verme tarzında kurulan iletişim biçimini gençler çoğunlukla küçümseyici bir tavır olarak değerlendiriyorlar. Bu nedenle de söylenenleri özümsemek yerine onları ya duymamayı tercih ediyor ya da kendilerince söylenenlere karşı direnme ihtiyacı hissediyorlar.

Gençler yaşları itibariyle çok ciddî duygu yoğunluğu içerisinde olduklarından mesajlarını çoğu zaman örtük olarak verirler. Bunun için onları anlamak ve yaptıklarını anlamlandırmak zorlaşabilir. Bunun önüne geçmek için onları aktif bir şekilde dinlemek gerekir. Onları anlama gayretinde olduğunu göstermek için de göz teması kurulmalıdır. Ayrıca anlattıkları şeylerin alt metninde neler olduğuna dikkat edilmelidir. Duygularındaki iklimi de keşfetmek, onları anlamak açısından son derece önemlidir.

Onları anlamaya çalışırken, onların fikirlerine ve duygularına saygı duymak gerekir. Yetişkin bir birey için sıradan ya da saçma bir mesele, onların duygu dünyalarında çok ciddî bir yere sahip olabilir.  Bazen onlarla konuşmak, sorunları daha fazla büyütebilir. Bu nedenle gençleri bazen kendi başlarına bırakmak gerekir.

Doğru sonucun anahtarı: Zaman, yer ve üslûp

Şunu unutmamak gerekir: Doğru zaman, doğru yer ve doğru şekilde ifade edildiğinde doğru sonuç doğurur. Onun için gençlerle iletişim kurarken zamanlama, yer ve ifade biçimine azamî önem vermek gerekir. Aksi hâlde son derece doğru bir mesele, yanlış sonuçlar doğurur.

Örneğin, haklı olunan bir konuda, bir delikanlıyı arkadaşlarının yanında ilzam etmek, onun gururunu örseler. Ebeveyni de anlayışsız ve kötü bir ebeveyn konumuna sokar.

Sadece iyi dinleyici olmak, aile içi iletişimde yeterli değildir. Gençlerin de iyi birer dinleyici olmaları sağlanmalıdır. Bunun için gençler iyi dinleme alışkanlıkları gösterdiklerinde onlara övgü dolu sözler sarf etmeli ve ödüllendirilmelidir. Bu, gençlerin sizi daha dikkatli dinlemelerini ve daha iyi anlamalarını sağlar.

Onlara zaman ayırın

Gençler, çoğu zaman ebeveynlerin yardımına ihtiyaç duyarlar. Ama ebeveynler böyle durumlarda genellikle iş ya da benzer gerekçelerle çok müsait olamazlar. Daha doğrusu, gençlere bu şekilde hissettirirler. Onun için ebeveynler, her ne olursa olsun, gençlere vakitleri olduğunu hissettirmeliler. Bunun için ebeveynler, bireysel alışkanlıklarından taviz verebilmeliler. Örneğin, gerektiğinde arkadaşlarına ayırdıkları vaktinden feragat edebilmeliler.

Gençler bazen ebeveynlerin sadece kendilerini dinlemelerini isterler. Bu, onların endişelerini daha çabuk gidermelerini ve onların sorunlara daha sakin yaklaşmalarını sağlar. Onun için bazen sadece gençleri dinlemek bile onlar için çok şey ifade eder. 


Gereksiz görmeyin!

Dengeli bir empati, gençleri anlamanın yanı sıra onların neye ihtiyacı olduğunu çözmek açısından son derece önemlidir. Ebeveynlerin içine düştüğü en büyük yanlışlardan biri, gençlerin duygularını kendi bilişsel seviyelerine göre değerlendirip onların duygularını ve hislerini gereksiz ve absürt görmeleridir.

Bu gibi durumlarda ebeveynler genellikle kendilerinin haklı olduğu düşüncesiyle “İleride daha iyi anlarsın”, “Yaşlandığında bana hak verirsin” gibi kalıplarla gençlere yaklaşırlar. Hâlbuki bu tür yaklaşımlar, gençler açısından onları küçümsediğiniz anlamından başka bir anlam ifade etmez. 

Rol modelleri siz olun!

Çocuklar ve gençler, yaşları itibariyle kişilik, kimlik ve karakterlerini oluşturma aşamasında olduklarından, bir rol modele ihtiyaç duyarlar. Onlar için ilk rol model de ebeveynlerdir. Onun için ebeveynler, bu gerçeğe göre hareket etmeliler.

Örneğin, çocuğun doğru bir üslûp edinmesi için önce ebeveynin doğru bir üslûbu hayata geçirmesi gerekir. Cümleler ve mimikler arasında uyum olmalıdır. Çocuklara bir şeyin yapılmaması gerektiği söylenirken gülümsemek, verilen komutu değersiz kılar.

Özellikle gençlerin kişilik ve kimlik oluşumunda ailelerden aldığı davranış kalıpları son derece belirleyicidir. Onun için en küçük davranışlarda bile onlara rol model olmak gerekir. Öyle büyük idealleri olan bir rol model oluşturmanıza gerek kalmadan, en küçük davranışlarda bile rol model olunabilirse, gençlerin kişilik, kimlik ve karakterleri o denli ideal normlara kavuşur.

Sabırlı olun, duygularınızı hissettirin

Ebeveynler her ne kadar olması gerektiği gibi davransalar da bazen gençler ebeveynlerin sabırlarını zorlarlar. Patlama noktası olan bu gibi durumlarda ebeveynler, harekete geçmeden önce kısa bir süre de olsa kendilerine zaman tanımalılar. Bu arada hissiyatlarını ölçmeli ve bunu gençlere nasıl aktarmaları gerektiğini tahlil etmeliler.

Meselâ evlâtlarının davranışından dolayı hayâl kırıklığı yaşayan bir ebeveyn, yakıp yıkmak yerine, sakince yaşadığı hayâl kırıklığını, evlâdının da hissiyatını harekete geçirecek şekilde ifade ederse, genç birey, o an olmasa bile ebeveyninin yaşadığı hissiyatı çok geçmeden idrak edecek ve durumu düzeltmeye çalışacaktır.    

Değerler eğitimini ihmâl etmeyin!

Değerler, insanların meselelere nasıl bakması gerektiği hususunda en önemli referans kaynağıdırlar. Onun için değerler eğitimi aile içi iletişimde en önemli husustur.

Çocuklar, aile içerisindeki gözlemleriyle aile için hangi değerlerin önemli olduğunu zaman içerisinde öğrenirler. Değerler açısından temelin atıldığı bu durum nedeniyle aileler, sadece sözlü olarak değerleri evlâtlarına anlatırlarsa, değerleri çocuklarına özümsetmekte zorlanırlar. Bunun için sözlü olarak değerlerin öğretilmesindense, ebeveynler, çocukların öğrenmesi gereken değerleri öncelikle kendi hayatlarına entegre etmeliler. Bu hem öğretilmek istenen değerlerin önemli olduğu hissini çocukta uyandırır, hem de çocuklar bu sayede değerleri daha derinlikli olarak edinirler.

Hayatın her alanını düzenleyen ya da nasıl davranmamız, nasıl düşünmemiz, nasıl hareket etmemiz gerektiğini belirleyen değerlerin temelinin eksik ya da yanlış atılması hayatın kendisini etkileyeceğinden, ebeveynler, evlâtlarına özümsetmek istedikleri değerleri öncelikle kendileri yaşamalı, sonra çocuklarına aşılamalılar. Aksi hâlde formel olarak çok iyi eğitim almış bireyler bile insanlık için, toplum için iyilik değil, kötülük üretirler.

Unutmayalım ki, bir çocuk eğitmek, bir toplum inşâ etmenin ilk ve en önemli mihenk taşıdır. Bunun için de ilk nirengi noktası, aile içi iletişimdir.