PANDEMİ nedeniyle hem
dünya, hem ülkemiz hiç olmadığı kadar kontrollü bir hayat yaşamaya çalışıyor.
Bu kontrollü hayatta hiç şüphesiz yaşlılar riskli grupta olmaları, çocuklarsa
süper taşıyıcı olmaları itibariyle en çok dikkat edilmesi gereken gruplar
arasında yer alıyorlar.
UNICEF’e
göre pandemi nedeniyle dünyada okullarından uzak 1 milyardan fazla çocuk var.
Yaklaşık 134 ülke pandemi nedeniyle okullarını kapatmış durumda. Fakat bu 134
ülkeden 105’inde okulların açılması için bir takvim belirlenmiş durumda. Hattâ
yarıya yakını kontrollü bir şekilde okulları açmış durumda. Yani süper taşıyıcı
olarak nitelenen çocuklar yavaş yavaş dünya genelinde toplu olarak bir araya
gelmeye başladılar. Bu durumdan dolayı pandeminin yayılımını arttırmasından,
hattâ kontrolünün kaybedilmesinden korkuluyor.
Ülkeler
okulların açılmasına karar verirken sadece pandemiyi düşünmüyorlar. Pandeminin
yanı sıra eğitim, halk sağlığı ve sosyo-ekonomik faktörleri göz önünde bulundurarak
okulların açılıp açılmayacağına karar veriyorlar. Bazı ülkeler, sınırları içindeki
pandemi seyrinden dolayı okulların tamamen açılmasına karar verebiliyorken,
bazıları kontrollü bir şekilde buna yöneliyor, bir diğer kısmıysa okulların
açılmasının pandemiyi kontrolden çıkaracağı düşüncesiyle okulları kapalı
tutmaya devam ediyor.
Farklı
görüşler neler?
Ülkemiz,
okulların kontrollü bir şekilde açılmasını tartışıyor. Kamuoyunda iki ağırlıklı
görüş var.
Bunlardan
birincisi; kafe, fabrika, toplu taşıma gibi toplu alanların açık olması
nedeniyle okulları kapamanın çok anlamlı olmadığı ve okulların açılması
gerektiği yönünde…
İkincisi
ise, çocukların süper taşıyıcı olmalarından ve açıklanan önlemlere riayet
etmelerinin daha zor olmasından dolayı pandeminin yayılımını iyice
tetikleyeceği nedeniyle okulların açılmaması gerektiği düşüncesinden oluşuyor.
Okulların
açılmasına karşı çıkanlar, öğrencilerin, öğretmenlerin ve diğer personelin okul
sonrasında evlerine döndüklerinde hâne halkına virüs bulaştırma tehlikesi
olduğunu dile getirirken, açılmasından yana olanlarsa dünyada bizim durumumuzda
olan hemen her ülkenin okulları kontrollü bir şekilde açtığını ve bizim de tedbirler
eşliğinde bunu yapabileceğimiz görüşünde ısrarcılar.
Halk
içerisinde her iki görüşü destekleyen insanlar da var. Okullar açılsa bile
çocuğunu okula göndermekten yana olmayan aileler olduğu gibi, çocuğunu okula
gönderme eğiliminde olan aileler de mevcût. Yani toplum bu noktada bölünmüş
durumda. Bilim insanları arasında bile tam bir görüş birliği yok.
Ama
Millî Eğitim Bakanlığı el yıkama, fiziksel mesafe önlemleri, okul alanlarının
temizliği gibi her türlü tedbirin alındığını belirterek haftaya okulların
açılacağını duyurdu.
Fakat
toplumda, hattâ bilim insanları arasında okulların açılmasına yönelik farklı
görüşler olması nedeniyle bakanlığın aldığı her türlü karar, daha baştan
tartışmalı hâle geliyor. Bu da meseleyi iyice zorlaştırmaktan başka bir işe
yaramıyor.
Herkes
üzerine düşeni yapmalı
Her
şeyden önce Bakanlığın aldığı kararda Bilim Kurulu’nun görüşlerinin etkili olduğunu
bilmekte fayda var. Yani Bakanlık, ülkemizde pandemi sürecinin nasıl
yürütülmesi gerektiği konusunda oluşturulan Bilim Kurulu’nun aldığı tavsiye
kararlarına binaen adım atıyor. O nedenle Bakanlığın aldığı karara da güvenmek
gerekiyor.
Ama
sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için yükü tamamen Bakanlığın, okul
yöneticilerinin ve öğretmenlerin üstüne yüklememek gerekiyor.
Okullar
açıldıktan sonra eğitimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için ebeveynler de
üzerlerine düşen görevleri yapmalılar. Herkes çocuğunu okuldaki şartlara
hazırlamalı, çocukların kurallara uymaları için gerekli telkinleri defaatle
yapmalı ve çocukların okuldan dönüşünden sonraki süreci usûlüne uygun olarak
yürütmelidir.
Ayrıca
okul yönetimi ve öğretmenler ile iletişim kanallarını sürekli açık tutmalıdır
ebeveynler. Yoksa -Allah korusun- okulların açılması, eğitimin sürekliliği ve
toplu sağlığı açısından istenen sonucun tersine bir sonuç doğurur.