
BİREYİN toplum
hayatında kendi yerini alması için gereken bilgi, beceri ve anlayışı kazanmasına
yardım etme işine “eğitim” denir. Belli bir bilim dalında ve belli konuda bilgi
ve beceri kazanarak yetişme ve gelişme de “eğitim” olarak tanımlanır.
Öğrenmenin kolaylaştırılması için gereken araç, gereç ve yol gösterme işi ise “öğretim”
olarak bilinir.
İslâm
kültüründe genellikle eğitimin karşılığı olarak “terbiye”, öğretimin karşılığı
olarak “talim” ve öğrenim için “tahsil” kelimeleri kullanılır. Bir işi,
mesleği, sanatı veya olayı en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar dokumak,
eğitim çerçevesince olur. Buradan hareketle eğitimin gelişme ve tekâmül olduğu
görülmektedir.
Gelişme
ve büyüme bütün canlılar için geçerliyken terbiye anlamındaki eğitimin daha çok
insan hakkında kullanıldığı görülür. Bu nedenle insanın bedenî, zihnî, ahlâkî
gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim olarak terbiyeyi görmek
daha doğru durmaktadır.
İnsanın
bir konuda uzmanlaşması olarak da görülebilecek eğitim durumunun insanın
özelliklerinin ve kabiliyetlerinin açığa çıkarılmasıyla da ilgili olması
gerektiği bir gerçektir.
Evrendeki
varlıklar “maddeler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar” olarak genel hatlarıyla
ayırt edildiğinde, insanın akıl, irade ve şuur yönünden diğerlerinden ayrıldığı
görülür. Bu nedenle insanın diğer varlıklardan farklı özelliklerinin gelişmeye
müsait olması, doğrudan insanın terbiye/eğitim ile ilgisini ortaya koymaktadır.
İnsanın
gelişmesinin istenilen seviyede olması için kabiliyetlerine, becerilerine ve
özelliklerine fırsat verilmesi ve tekâmülü için çalışılması akla uygun olandır.
Bu nedenle her bir ferdin kendi özelliklerini keşfedecek şekilde bir durumun
ortaya çıkarılması gerekmektedir. İnsan evrende var olan en donanımlı ve en
fazla özelliği olan canlıdır.
Dolayısıyla
bu özelliklerin bazıları bir insanda öne çıkarken başka bir kişide daha başka
özellikler ortaya çıkar. Eğitim bu özellikler hem kişinin kendisine toplum
içinde yer edinirken, hem de topluma faydalı bir birey olurken yararlı olan
yönlerdir. İnsanın evrendeki en karmaşık varlık olduğu düşünüldüğünde, insan
üzerinden eğitim çok büyük bir heyet tarafından çalışma alanı olduğu inkâr
edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkıyor.
Bu
neden en azından madde ve ışık üzerinden bir örnekle özelliklerin bir varlıkta ve
birlikte değerlendirilmesinin ne kadar önemli olduğunu gösterebilir. Işık
saydam bir madde üzerine düştüğünde, gelen ışının bir kısmı geri yansır, bir
kısmı saydam cismin arkasına geçer ve bir kısmı da cisim tarafından emilir. Saydam
cisim tarafından emilen ışık bir dedektör tarafından toplanırsa, her bir ışık
için farklı soğurulma değerinde olduğu görülür. Gelen ışığın saydam cisim
tarafından soğurulan kısmı saydam cismin kırılma indisi hakkında en doğru
bilgiyi verir. Liselerde de bilindiği üzere bir saydam cismin kırılma indisi, o
cismin özelliği hakkında bilgi demektir. Ne tür bir maddeden ne tür özelliklere
haiz olduğu böylece anlaşılabilir.
Saydam
cismin kırılma indisi ise cismin iletkenliği hakkında bilgi içerir ve bu bilgi
kırılma özelliğinden hareketle elde edilir. Saydam cisimlerin iletkenliği son
yıllarda ortaya çıkmaya başlayan bir durumdur. İletkenlik daha çok kesif
maddeler üzerinden anlaşılıp anlatıldığı için teknoloji uygulamaları da bu
alanda yaygınlaşmıştır.
Geldiğimiz
dünyada artık teknolojinin verimlilik, taşınabilme kolaylığı ve çok fonksiyonlu
olarak kullanma gibi özelliklerinin yanında bu özelliklerin eş zamanlı olarak
kullanımına da ihtiyaç duyulmaktadır. Saydam maddelerin iletkenliği ortaya
çıkınca kesif maddelere olan ilgi azalmaya başlarken, kesif maddelerin optik
özelliklerine ulaşmaksa enerji açısından dikkatleri üzerine çekmiştir.
Özellikle
Selçuklu yapımı tarihî eserlerin duvar kalınlıkları ve pencere şekilleri tam
olarak bununla ilgilidir. Pencereler dıştan içe doğru genişleyerek tarihî binaların
daha fazla güneş almalarına göre inşâ edilmiştir. Bu, ışığın kırılmasının bir
kullanım şeklidir. Duvarların kalın olması ise dışarıdaki hava ortamının içeri
nüfuz etmesiyle ilgilidir. Tarihî eserler bu nedenle kışın sıcak, yazın ise
serin olurlar.
İnsanın
özellikleri öyle bir şekilde terbiye edilmeli ki nefsiyle (kesif) olan
münasebeti ve toplum yararına olan katkısı (saydam) en yüksek dereceye
çıkarılabilsin. Bu ise özel olarak kurulacak, konusunda uzman ekipler tarafından
uzun çalışmalar neticesinde ulaşılacak bir neticenin yansımasıdır.
Bu
nedenle eğitim işinin formel olarak yapıldığı yerlerde kurumların bu anlayışa
yönelik ve bu amaç doğrultusunda evirilmesi, yeni bir eğitim anlayışının
zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Konusunda uzman ekiplerce oluşturulacak
büyük bir heyet bu işi yapar, yapmalıdır. Devlet böyle bir iradeyi ortaya
koymak durumundadır.