Eğitimde rol karmaşası

AVM, televizyon ve telefon olmadan kaliteli ve aktif zaman geçirerek anılar biriktirebilirsiniz. Geçirdiğiniz zamanın bir önemi yok. Çocuklar için beş dakika da, altmış dakika da aynıdır. Çünkü onlarda zaman kavramı yoktur. Önemli olan, zamanın ne kadar nitelikli geçtiğidir. Anılar birikmiş midir?

EĞİTİM, başlı başına bir süreç içermektedir. Hem meşakkatli, hem de özveri isteyen bir sistem... Bu sistem doğru insanlar ve doğru tekniklerle zamana yayarak uygulandığında, verilmek istenen bilgi ve geri dönütler de istenildiği gibi olacaktır. Öğrenciyi doğru bilgiyle yönlendirme aşamasında da başarı sağlanmış olacaktır.

Bu süreçte eğitimcilerin idealist olmaları hem öğrenci, hem de veli açısından farkındalık kazanmasına olanak sağlayacaktır. Önemli olan, bu sürecin doğru yönetilmesi. Bu konuda herkese iş düşmektedir. Aile içi eğitimden başlayarak okul dönemi sürecinde alınan tüm eğitimler birbiriyle entegre olmalı ki başarılı sonuç alınabilsin.

Günümüz şartlarında dijital eğitim, kodlama ve yapay zekâ hız kazanmıştır. Bu süreci yönetmek adına herkes üstüne düşen görevi yapmak zorunda. Fakat ne yazık ki birçok ailenin, bu sisteme dâhil olmak şöyle dursun, birçok gelişme ve ilerlemeden haberi bile olmuyor. Bu konuda okul idaresi ve öğretmenlerin velilerle karşılıklı bilgi alışverişinde bulunması elzemdir.

Görüştüğüm öğretmen ve idarecilerle bu konu hakkında sıkıntı yaşandığı bilgisini edindim. Özellikle birçok ailenin okul düzenlemesinden, etkinliğinden, ödev projelerinden ya haberi olmuyor ya da aile gereken ilgiyi göstermiyor. Öğretmen-veli görüşmesinde çocuğunun durumundan haberi olmayan ailelerde aile içi tartışmalar olabiliyor. İdareci ya da öğretmen tarafından bilgilendirilen veliye “Etkinliğimizde bulunmuş muydunuz?” sorusu yöneltildiğinde, “Hayır, maalesef o gün işim vardı!” cevabını veriyor. Birkaç ay sonra tekrar çocuğu aklına düşüyor, görüşmeye geldiğinde, “Çocuğum şunu yaptı, bunu yapmadı” şeklinde serzenişlerde bulunarak öğretmenleri sorguluyor. Böyle olunca, aradaki kopukluk eğitimcilerin suçlanmasına sebebiyet veriyor.

Bazı eğitimciler velileri kendi aralarında sınıflandırmışlar. Anaokulu ve ilkokul velisi, “sıfır veli”... Süreci öğrenen veli... Ortaokul velisi ise “biraz daha veli olmayı öğrenen veli” olarak adlandırılıyor. Aile, -özellikle anasınıfında ve ortaokulda çocuğu varsa- idarecilere “Biz sizin yanınızdayız” diyerek süreci kabul ediyorlar. Liseye gelindiğinde tamamen “çocuğunu okula teslim etmiş veli” ile karşılaşıyorlar.

Eğitimci ve idarecinin söylediği bir sıkıntı da “ailelerin rolü” konusunda. Ailelerin iki rolü birbirine karıştırdığını düşünüyorlar. Söyledikleri de bu konuda çok önemli:

“Siz anne ve babasınız, öğretmeni değilsiniz. Bu role bürünmeyiniz; çocukla ilgili aranızdaki ilişkiyi zedelemeye başlıyorsunuz. Öğretmenin verdiği yönergeyle sizin verdiğiniz yönerge birbirini tutmayabiliyor. Çocuk sizi eleştirisel görebiliyor ve söyleminizi dikkate almayabiliyor. Siz konuştuğunuzda tenkit eden ya da öğüt veren kişi noktasına giriyorsunuz. Öğretmen yönerge verdiğinde, bunu yapılması gereken bir önerge olarak algılıyor çocuk. Ve bu süreçte çocukla anne-baba çatışması başlıyor.

‘Ben oturdum, ödev yaptırmaya çalışıyorum’ diyen anne-baba! Hayır, siz anne-babasınız! Sizin ödev yaptırma, ders çalıştırma gibi bir yükümlülüğünüz yok. Siz anne-baba rolünü yapacaksınız. Oyun oynayacaksınız, yemek yiyeceksiniz, sohbet edeceksiniz, sevgi göstereceksiniz, çocuğun ihtiyaçları giderilecek, o anki beklentisi neyse o sağlanacak. Biz, ‘Bize destek olun’ derken aslında bunları sağlamanızı ya da düzenli çalışabileceği bir ortam istiyoruz. Sessizce çalışmalarını yapabileceği huzurlu bir ev ortamı istiyoruz. Ama anne-baba zannediyor ki, bazen bu rol karıştırılabiliyor. Onlara, ‘Çocuğa ders çalıştırın’ dediğimizi sanıyorlar. Hayır! Siz öğretmen değilsiniz. Siz, anne-babasınız! Rol çatışmasıyla birlikte birbirine girebilen çok ebeveynle karşılaşıyoruz. Anne baba bu anlamda kendini geri çekse, çocuk daha özgüvenli olacak, bizler de çocuğa daha rahat ulaşabileceğiz. Böylece çocuk da karmaşa yaşamaz.”

Aile ve çocuk arasındaki çatışmaya verdikleri örnek de kayda değer. Okul birincisi olan bir öğrencinin velisiyle görüşüldüğünde, “Size rağmen kazandı” şeklinde cevaplar da verilebiliyor. Bu bilgiler doğrultusunda rollerin doğru kullanılmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.  

Kız kardeşim özel bir okulda anasınıfı öğretmeni, aileleri düzenli raporlarla bilgilendirme konusunda çalıştığını gözlemledim. O raporda eğitimci, öğrenci ve aile üçlemesi işlenmiş. Özellikle anasınıfında aileler sisteme dâhil ediliyorlar ve örnek olması bakımından rapordan birkaç örnek paylaşmak istiyorum.

Genellikle bu tür plânlamalar birçok okulda yapılmaktadır.


Sosyal medya anne ve babaları*

“Çocukların hayatında oyun, çok önemli bir yer alır. Oyun oynamayan çocuk, öğrenmeyi gerçekleştiremez. Hayâl kuramaz, yaratıcı bir ürün ortaya koyamaz. Çocuk, oyun sırasında bütün benliğiyle ‘şimdi ve burada’ duygusu içindedir.

Çocukların bireysel veya yaşıtları ile oyun kurup devam ettirebilmesi için yapılandırılmış oyun gruplarında oyunu tecrübe etmeleri gerekir. Ebeveynli gruplar genellikle hep anne-çocuk olarak düşünülür. Çocuğun hayatında baba figürü de yer almaktadır. Çocuk, baba ile oyun oynayabilir olmayı tecrübe etmelidir. Oyun, çocuğun anne ile geçirdiği zaman dilimi değildir. Çocuğun hem anne, hem baba ile birlikte, ortak paylaşımda bulunabileceği gibi anne-kız/anne-oğul/baba-kız/baba-oğul günleri yapılarak zenginleştirilebilir. Her birinin enerjisi farklı, paylaşımı farklı ve her birinden öğrenilen farklıdır. Ve çocuklar farklılıkları sever.

Şu ayrım iyi yapılmalıdır: Çocukla AVM’de, televizyon ve telefon karşısında geçirilen zaman, aktif ve kaliteli zaman dilimi değildir. Çocuk, kendini özel hissetmelidir. Çocuk bir bireydir. Bireyler nasıl davranıyorsa, onu deneyimlemek isterler.

‘Çocuklar anne ve babalarının kötü örnekleriyle bozulmaya devam ettikçe yeni bir dünya kurulamaz.’ (Alexis Carrel) Çocuklar ile kaliteli ve etkili zaman geçiriyoruz diye sosyal medyada paylaşım yaparken buluyor anne-baba kendisini. Okuyor, yorum ve beğeni yapıyorsunuz. Peki, ne oldu şimdi kaliteli ve etkili zamana? Püf! 

AVM, televizyon ve telefon olmadan kaliteli ve aktif zaman geçirerek anılar biriktirebilirsiniz. Geçirdiğiniz zamanın bir önemi yok. Çocuklar için beş dakika da, altmış dakika da aynıdır. Çünkü onlarda zaman kavramı yoktur. Önemli olan, zamanın ne kadar nitelikli geçtiğidir. Anılar birikmiş midir? Büyüdüklerinde hangi AVM'ye kaç defa gittiğinizi, oynadığınız mobil oyunlarda kaç kademe üste çıktığınızı, izlediğiniz dizi karakterlerini ve saçma sapan konularını hatırlamayacaklar. Ona her uyku öncesi okuduğunuz hikâyeyi, üstünü örttüğünüzde o küçük çenelerine kondurduğunuz öpücüğü hatırlayacaklar. Kimler güzel anılar biriktirmek ister?

Düşünün şu âna kadar biriktirdiğiniz anıları! Hattâ şimdi bir anı kavanozu ya da sandığı hazırlayın, fotoğraflar size eşlik etsin! Hâfıza kartlarında kayıtlı değil, anı kavanozunuz ya da anı sandığınızda biriksin her şey.

Evde ya da doğada çocuğunuzla birlikte geçireceğiniz etkinlik önerilerine ne dersiniz?

Olmazsa olmaz, uyku öncesi hikâye saati

Çocuğunuz sizinle iletişim kurduğu, kendini özel hissettiği, belki sizinle kendisi için özel bir anısını paylaşacağı an, aynı zamanda dil gelişimini ve hem işitsel, hem de görsel algı gelişimini destekler. Çocuğunuza hikâye sonrası hikâyenin karakterleri, yer, zaman gibi sorular yönelterek dinleme, dinlediğini ifade etme becerisini desteklemiş olursunuz.

Açık hava yürüyüşleri

Lütfen çocuklarınızı plâstiklerle dolu parklardan uzak tutun. Çocuğunuzla birlikte sahil, orman veya farklı sokaklarda yürüyebilirsiniz. Doğa hakkında gözlem yapma ve iletişim kurma gelişiminin yanı sıra merak duygusunu ve sorgulama becerisini de pekiştirmiş olursunuz. Taşların büyüklüğü küçüklüğü, yapraklar, ağaçlar, sokakların şekilleri, toprak ya da asfalt oluşu gibi bir sürü detaya ilgi çekebilirsiniz. Koşmak, hoplamak, zıplamak, tırmanmak, çocuklarınızın hareket gelişimlerini desteklemek için harika birer fırsat! 

Kamp gruplarına katılabilir ya da kendiniz gruplar oluşturabilirsiniz. Kaya tırmanışı, doğa yürüyüşü parkurları gibi... Futbol ve basketbol sahaları ya da yeşil alanlarda çeşitli top oyunları oynayabilirsiniz. Oynamaktan en çok keyif aldığınız bir sokak oyununu neden çocuğunuzla birlikte oynamıyorsunuz? Bırakın, içinizdeki çocuk, oyun arkadaşınız olsun!

Ayrıca açık hava etkinlikleri plânlayan ebeveynli oyun gruplarına katılabilirsiniz.

Kutu, dikkat ve konsantrasyon oyunları

Yaş gruplarına uygun yapboz, hâfıza kartı, satranç gibi çeşitli birçok kutu oyunu için haftanın bir iki günü plânlama yapılabilir. Birlikte seçtiğiniz oyunun kurallarını dikkatlice birlikte okuyup oyuna liderlik yapabilir ya da çocuğunuza liderlik yapması konusunda rehberlik edebilirsiniz. Bu oyunlar bilişsel gelişimlerine katkı sağlayarak strateji ve empati gibi düşünmeye dayalı olarak dikkat ve konsantrasyon gelişimlerini destekler.

Mutfak etkinlikleri

Çocukların duyu gelişimini destekleyen, yardımlaşma ve işbirliği duygusunu pekiştiren en etkili öğretim yöntemlerinden biridir mutfak etkinliği. Hayatın içindendir. Birlikte yapacağınız kek, kurabiye ya da salatanın malzeme listesini hazırlayabilir, market alışverişine birlikte giderek liste doğrultusunda alışveriş yaparak bilinçli tüketici olmalarını destekleyebilirsiniz. Yaptığınız harika keklerin kokusunu şimdiden alıyorum. Anneler ve babalar, haydi mutfağa!

Yapım aşamasında yaşayacağınız sohbet dolu anları düşünün, alın size harika bir anı daha! Hop, anı sandığına!

Geri dönüşüm projeleri

Doğa bilinci gelişimini desteklemek ve tüketimden çok üretime odaklamak için farklı birçok etkinlik yapabilirsiniz. Meyve çekirdeklerini ayıklayıp, bir ormana gidip çekirdekleri etrafa serpiştirebilir ya da balkonunuzda büyük saksılara ekerek minik bahçeler oluşturabilirsiniz. Toprağa dokunmak, harika bir duyu gelişimidir. Ektiği çekirdeği her gün düzenli olarak sulamakla sorumluluk duygusu gelişimini desteklerken, sabretmeyi öğrenir ve ortaya çıkardığı ürünün keyfini çıkardığı anki mutluluk, paha biçilemez. Bu süreci yaşarken bırakın toprağa bulansın çocuk, dokunsun, hissetsin ve yaşasın!

Ya da geri dönüştürülebilir atık materyallerden yeni oyuncaklar plânlayıp projelendirerek yapabilirsiniz. Çocuklarımız -inanın- bu konuda kendilerini özgür bıraktığınız noktada harika ürünler ortaya koyabiliyorlar. Siz sadece rehberlik edin ve yanında olun. Onun yardım istediği noktada ona yardım edin.

‘Çocuğa kendiliğinden bir şey yapma özgürlüğü vermemekle onu korkak bir köle yapıyoruz.’ (Montaigne)

‘Matematik oyunları’ deyince, aklınıza işlemler gelmesin. Öğretmenlerimiz matematik derslerinde ne derlerdi? ‘Matematik, hayatın içinden gelen bir sistemdir, her an karşınıza çıkar.’ Bu cümle ile yola çıkarak evde basit oyunlar ile matematiği çocuğunuza sevdirebilirsiniz. Mevsim meyvelerini kullanarak kaptan kaba aktarma çalışması ile dokunarak sayma çalışması yapabilirsiniz. İzin verin, meyveleri kendisi yıkasın. Meyve ve sebzeleri renklerine göre gruplama çalışması yapabilirsiniz. Her meyve ve sebzeye dokunarak dokularını hissetmesi, duyusal bir oyuna da örnek.

Tiyatro

Çocuğunuzla birlikte çocuk oyunlarını takip ederek düzenli olarak sahnelenen oyunları izlemek için uygun zaman dilimini yaratın.

Bir başka alternatif etkinlikse, ‘ebevenyli oyun grupları’... Bu gruplarda etkinlikler uzman eğitmenler tarafından yapılandırılmış; onların rehberliğinde gerçekleşen etkinlikler için araştırma yapmak, siz sosyal medya-anne babaları için zor olmasa gerek. Her konuda olduğu gibi bu oyun gruplarında da seçici olmalısınız. Eğitmenin ve etkinliğin gerçekleşeceği ortamın niteliği ve niceliği çok önemli.

Eğitmen hem ebeveyn, hem de çocuk ile etkili, doğru, içten iletişim kurabilmeli. Ortam hijyenik anlamda net ve gerekli güvenlik önlemleri alınmış olmalı. Birkaç plâstik oyuncak ve top havuzundan oluşan ortamlar, çok sağlıklı ve güvenli olmadığı gibi çocukların gelişim alanlarını destekleyemez. Lider eşliğinde ebeveynli oyun grupları yapılandırılmış gelişim alanlarını desteklemeyi hedef alan atölyeler tercih edilmeli.

Oyun gruplarında katıldığınız atölyelere önce siz katılımcı olmalısınız. Çocuklarınız size eşlik etmeliler. Siz keyif almalı ve kendinizi güvende hissetmelisiniz. Sizin hislerinizin farkındadır çocuklarınız. Sizin keyif almadığınız bir ortamda çocuklarınızın gelişim alanlarının desteklenmesini beklemeniz çok doğru orantılı olmaz. Sizin güvensizliğinizi içselleştirir ve öğrenme gerçekleştiremez.

‘Tek başıma yapabilmem için bana yardım et ve nasıl yapıldığını bana göster. Bunu benim için yapma. Kendim yapabilirim ve yapmak isterim. Bana nasıl yapacağımı öğretirken sabret. Bu belki uzun sürebilir. Ve belki daha uzun zamana ihtiyacım var. Fakat bilmelisin ki, birkaç deneme ile yapacağım şeyi başarmak isterim. Hatâ yapabilme ihtimâlim olduğunu da düşünmelisin. Unutma ki, ben sadece bu hatâlarla gerçek mânâda bir şeyler öğrenebilirim.’

‘Her çocuğun bir potensiyeli vardır ve bu potensiyel, uygun koşullar sağlandığında ortaya çıkar. Bunun için acele ettirmeye gerek yoktur.’ (Steiner)

Sosyal medyada gezinmeye biraz ara verin ve çocuğunuzun anı biriktirmesine fırsat verin.”

Ekran bağımlılığı gençleri mutsuz ediyor

Sosyal medya bağımlılığı sadece anne-babalarda değil, çocuklarımızda da tehlikeli boyutlara gelmiştir. Bununla ilgili bir bilgi paylaşmak isterim.

San Diego Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Jean M. Twenge, çocuklar üzerinde yaptığı araştırmada, çocukların ekran başında geçirdiği vakitle mutlulukları arasındaki ilişkiyi inceledi. İçlerinde 8, 10 ve 12’nci sınıflarda eğitim gören bir milyondan fazla Amerikalı öğrencinin bulunduğu gruba bilgisayar, tablet veya telefonları başında günde ne kadar vakit geçirdikleri soruldu. Alınan anket sonuçlarıyla öğrencilerin mutluluk oranları karşılaştırıldığında, günlük vaktinin bir saatten fazlasını sosyal medya, oyun veya mesajlaşmada harcayan gençlerin mutsuzluk seviyesinin daha yüksek olduğu gözlemlendi.

Öte yandan zamanını spora, gazete ve dergi okumaya veya yüz yüze sosyal ilişkilere harcayan ve ekran başında günde maksimum bir saat geçiren gençlerin diğerlerine kıyasla çok daha mutlu olduğu da görünen sonuçlar arasında. Araştırmadan çıkan en önemli sonuç ise, ekran başında geçirilen zaman günde bir saati aştığında, geçirilen vakit ile mutsuzluk doğru orantılı bir biçimde artıyor. (Science Daily, 22 Ocak 2018)

Çocuklarımız ve bizler bunlarla uğraşırken çocuklarımızdan okumalarını istiyoruz. Bununla ilgili çok güzel bir paylaşım okudum. 

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin internet sitesinde yayınlanan yazıyı aynen buraya da alıyorum.


Çocuklardan büyüklere mektup

“Sevgili Büyüklerimiz,

Sonunda yaz tatili başladı. Çok mutluyuz. Kendimize ait zamanımız olacak. Daha çok oyun oynayacağız, daha çok uyuyacağız ve sizinle daha çok zaman geçireceğiz. Tatilin en güzel yanı da sizlerle ‘birlikte’ olabilmek.

Biliyoruz, siz de boş durmuyorsunuz. Bizim için çeşit çeşit tatil plânları yapıyor, hayâller kuruyorsunuz. Bu plânların içinde tabiî ki ‘bol bol kitap okumak’ da var. Ama ‘Kitap oku!’ dediğinizde, hepimiz hemen okumaya başlamıyoruz, değil mi? Biri size ‘Şöyle yap!’ dediğinde, siz hemen onu yapıyor musunuz? Okumak, insanları ve diğer canlıları tanımamıza ve anlamamıza yardımcı oluyor. Kitap okuyarak aklımızın, hayâl gücümüzün gelişeceğini de (sık sık söylediğiniz için) biliyoruz. Olduğumuz yerden başka dünyaları da tanıyoruz. Evet, okudukça dünya büyüyor. Bazılarımız, sizin hatırlatmanız gerekmeden okuma pâanlarını yaptılar bile. Okumayı çok ama çok seven, okuma alışkanlığı olan arkadaşlarımız var. Ne güzel…

Hepimiz aynı değiliz ama... Aramızda okumayı sevmeyenler de olabilir. Kitap okumayı ödev gibi görenler, ne kadar eğlenceli bir şey olduğunu bilmeyenler olabilir. Okuma güçlüğü çektiği, okuduğunu anlamadığı, ilgisini çeken ya da kendisi için ‘doğru’ kitabı henüz bulamadığı için okumayı pek sevmediğini düşünenler de olabilir. Artık o kadar çok çeşitli kitaplar var ki… Her birimizin dünyasına, ilgi alanlarına, becerilerine uygun kitaplar var. Oralarda bir yerlerde, bizi bekliyor o kitaplar. Belki evimizdeki kitaplığın üst raflarında, belki kütüphanelerde, belki bir arkadaşımızın evinde, belki de bir kitapçıda...

O kitapları bulmak, düşündüğünüz kadar zor değil. Bize zaman ayırıp, bizimle konuşup, okuma hikâyemizi dinlemeniz, bizi yakından tanımanız ilk adım olabilir. Küçük bir adımla büyük farklar yaratılabilir belki...

Şöyle yapsak ne dersiniz?

1. Önce kitaplarla buluşsak…

2. Evin her yerinde (mutfakta, tuvalette, oturma odasında, her yerde) kitaplar olsa... Bazen beş dakika, bazen saatlerce okusak...

3. Beraber kitapçılara gitsek, kitapları birlikte incelesek, kurcalasak, sonra beğendiklerimizi nasıl edinebileceğimizi konuşsak...

4. Evimize en yakın halk kütüphanesine üye olsak... (Evet, her mahallede kütüphane yok ama Türkiye’de 1157 halk kütüphanesi var.)

5. Belki okul kütüphanemiz de yaz tatilinde bize ödünç kitap verebilir, bunu okulumuzdan öğrensek...

6. Arkadaşlarımızla kitap değiş tokuşu yapsak...

7. Kitap seçimini birlikte yapsak…

8. Birlikte okuyacağımız için, sizin de bizim de ilgimizi çeken kitapları bulsak...

9. Okuduğumuz kitapları çeşitlendirsek... Hikâyeler, bilimkurgu kitaplar, tarih kitapları, yemek kitapları, sporla ilgili kitaplar, çizgi romanlar, resimli kitaplar, dergiler ve daha neler neler...

10. Kitap okumayı sosyal bir etkinlik hâline getirsek…

11. Birlikte okusak, okurken çok eğlensek...

12. Evden çıkarken çantamıza mutlaka bir kitap atsak; beklerken, bir yere giderken ara sıra sayfalarını karıştırsak...

13. Bilmediğimiz kelimeleri, olayları, duyguları birlikte araştırıp öğrensek...

14. Kitaplarda okuduklarımızı hayatımıza taşısak... Meselâ akşam yemeğinde, yolculukta, uyumadan önce okuduklarımızla ilgili sohbet etsek...

15. Uzayla ilgili okuyorsak, bir gece yıldızları izleyebileceğimiz bir yere gitsek... Yiyeceklerle ilgili okuyorsak, kolay tarifler bulup birlikte yemek yapsak... Kitapla ilgili müzeler, sergiler varsa oralara gitsek, maketler yapsak, küçük (ve tehlikesiz) deneyler yapsak güzel olmaz mı? (Tamam, plânlamayı siz yapabilirsiniz!)

16. Okurken, aklımıza gelen şiirleri bulup okusak, şarkıları bulup dinlesek, hattâ bağıra çağıra söylesek (dans ederek de olabilir), kitaptaki olayları canlandırsak...

17. Okuma ve anlatma becerimizi eğlenerek geliştirsek…

18. Kelime oyunları oynasak, sorular sorsak...

19. Kitaplardaki olayları (sessiz sinema oyunu gibi) anlatsak ve birbirimizin bulmasını istesek...

Bütün bunları birlikte sıkılmadan, üşenmeden, sabırla ve anlayışla) denesek, denesek, sonra tekrar denesek? Birlikte olmanın ve keşfetmenin tadını çıkarsak?

Biliyoruz, çok çabuk büyüyoruz. Çocukluğumuz da, sizinle birlikte olduğumuz zamanlar da göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Kitap okumayla ilgili bol bol anımızın olmasını çok isteriz. Büyüyünce bu anıları sevgiyle hatırlamayı da... Çocukluğumuzdan geriye, yaptığımız şeylerden çok, onları yaparken hissettiklerimiz kalacak aklımızda. Bu yüzden okumak, paylaşmak ve sımsıcak kucaklaşmak bizim için önemli.

Kitaplar televizyonla, tabletle, telefonla, internetle, video oyunlarıyla yarışması gereken bir boş zaman etkinliği olmasın. Yemek yemek, uyumak, oyun oynamak gibi, hayatımızın bir parçası olsun. Birlikte okuyalım, hayatımızda yepyeni sayfalar açalım. Okudukça biz de büyüyeceğiz, dünyamız da...

Sevgilerimizle...”

Eğitim ve öğretim yılında eğitimcilerimize, öğrencilerimize ve biz velilere başarılar diliyorum.

 

*Nurbanu Aydın