Eğitimde çıkmaz sokak: Yol ayrımı

Türkiye’nin bilimsel araştırmalarını lise düzeyinden başlatmak (rahmetli Özal’ın girişimiyle) için açılan kurum, fen liseleridir. Lâkin bu liselerden mezun olan hiçbir öğrenci, üniversitelerin temel bilimler fakülteleri olan fen-edebiyat fakültelerini (yeni adıyla “temel bilimler fakülteleri”) haklı olarak tercih etmemektedirler.

EĞİTİM, “kişinin gerekli bilgi ve becerilerine yardım etme, terbiye, davranış biçimlerinin olgunlaştırılması, dik tutmak, ayakta tutmak ve dış etkenlere karşı korumak” anlamlarına gelir. Bu durum formal (okul) ve informal (okul dışında) ortamları kapsayan, hayatın tamamına yayılan bir süreçtir.

Öğretim, “belirli bir amaç için gerekli bilgilerin verilmesi, tedris/tedrisat” anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, “öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi” de öğretim anlamına gelir.

İslâm kültüründe eğitimin karşılığı terbiye, öğretimin karşılığı olarak da tâlim kullanılır. Gözetmek, yükseltmek, ıslah etmek, korumak ifadeleri eğitim için kullanılırken, besleyip büyütmek, ayakta tutmak (dik tutmak) ve geliştirmek, eğitimin omurgasını oluşturmaktadır. Kişinin bedenî, zihnî, ahlâkî gelişme ve olgunlaşması ise eğitimin insanları diğer canlılardan ayıran özelliğidir.

Bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesneyi gerçek hâliyle anlamak ve bir nesnenin şeklini zihinde canlandırmak (çok boyutlu tasarlamak), öğretme işidir. Özünde hakikati kavrama ve anlama olarak değerlendirmek daha doğru olandır.

“Siyâset” kelimesinin bilinen ve hâfızalarda canlanan anlamları yanında “eğitmek ve te’dip etmek” anlamlarının da olduğunu burada belirtmek gerekir. İngilizler ve Osmanlı eğitimi daha çok; dik tutmak, dış etkenlere karşı korumak ve geliştirmek anlamlarında görmüşler. Günümüzde ise eğitim, “kişilerde istendik davranış meydana getirme süreci” olarak resmikabulle öne çıkıyor. Bu ise eğitimin özünden ayrılışına işaret eden tali bir yol gibi duruyor. Eğitimdeki hatâlardan birisi budur.

Buradan da anlaşılacağı üzere, eğitim sürecinin akabinde ve ergenlik çağından sonra öğretim devam ediyor. Göze görünen ikinci bir hatâ ise öğretim kurumunun, eğitim kurumunun altında bir yapıya sahip olmasıdır.

Sekiz yıllık eğitimden sonra hayata veya üniversiteye hazırlayan dört yıllık eğitim dönemi liselerdir. Liseler, meslek ve normal lise olarak iki ana gruba ayrılabilir. Üniversiteye gitmeden gençleri hayata hazırlayanlar meslek liseleri, diğerleri ise normal liselerdir.

Dünyada ve ülkemizde meslek liseleri iyi konumdadır. İş imkânlarının durumu ve meslek liselerinden üniversitelere geçişin olması bazı meslek liselerini ikincil duruma itmiştir. Ancak son yıllarda bu durumun düzeltilmesi için gayret edildiği görülmektedir. Buna rağmen ülkenin ihtiyacını karşılayacak sayıda, çeşitlilikte ve üniversiteye geçişin önünün kapalı olmaması, meslek liselerini olması gereken düzeyde tutmayı başarmış önemli kurumlardan biridir.

Diğer bir lise türü ise, gençleri üniversiteye hazırlayan dört yıllık programlardır. Bu liseler; açık öğretim kurumları, Anadolu liseleri, çok programlı Anadolu liseleri, fen liseleri ve sosyal bilimler liseleridir. Bu liseler de kendi içinde, mahallede gidilmesi gereken ve tercihle gidilen mahalle bağımlılığı olmayan liselerdir. 

Sekiz yıllık eğitimden sonra öğrencilerin yaşadıkları mahalle dışında tercihine müsaade edilen ve yarışın canhıraş sürdüğü liselerin başında “fen liseleri” gelmektedir. Bunun haklı nedeni de pragmatik mantıkla “iyi bir lise, iyi bir üniversite” olgusunun hâkimiyetidir. Bunun çok da yanlış olduğu söylenemez, lâkin olayın perde arkası böyle değil.

Bilim en üst düzeyde fen ve sosyal olarak iki ana kola ayrılır. Sağlık bilimleri de fen alanında yer alır. Fen alanıyla başlayan bilim, sosyal ve ardından kişisel mistik tercihlerle nihâyete erer. Bilim, bir insanın uzuvları gibidir; fen, sosyal ve sağlık alanları birbirlerini tamamlarlar. Birbirlerinin rakipleri değildirler.

Fen, edebiyat, hukuk, tıp ve mühendislik gibi alanlarda öğrenim ve araştırma yapan fakültelerden oluşan kurumlar üniversitelerdir. Her fakülte kendi alanında bilim insanı yetiştirir. Bu fakültelerin temel bilimleri kapsayan olanları fen-edebiyat fakülteleridir. Yeni adıyla “temel bilimler fakülteleri”...

Türkiye’nin bilimsel araştırmalarını lise düzeyinden başlatmak (rahmetli Özal’ın girişimiyle) için açılan kurum, fen liseleridir. Lâkin bu liselerden mezun olan hiçbir öğrenci, üniversitelerin temel bilimler fakülteleri olan fen-edebiyat fakültelerini (yeni adıyla “temel bilimler fakülteleri”) haklı olarak tercih etmemektedirler.

Demek ki bilime lise düzeyinde başlamak için kurulan fen liseleri, başlangıçtaki amacından uzaklaşılmıştır. Buna alternatif olarak bugün fen liseleri, fen alanında “üniversiteye hazırlamasıyla” ülkenin göz bebeği konumuna gelmiştir.

Sekiz yıllık eğitimden sonra 155 dakikalık sürede 1 milyon 600 bin öğrenci, üniversiteye iyi hazırladığı için sınırlı sayıdaki fen liselerini kazanmak için yarıştırılıyor. Sınava giren öğrencilerin sadece yüzde 2’si fen liselerine giderken, geri kalan yüzde 98’i diğer liselere dağıtılıyor.

1. Gençleri üniversitelere hazırlayan liseler hemen hemen benzer programları uyguluyor.

2. Bilimsel çalışmaya lise düzeyinde başlamak için açılan fen liseleri, hedeflenen amacından sapmış durumda.

3. Üniversiteye hazırlayan “dershaneler” gibi konuşlanmış gözde bir kurum olarak “fen liseleri” gerçeği var.

Bu çerçevede gözden kaçan ve gençliğin geleceğini çalan üçüncü ve en büyük hatâ olan bir “at yarışı sınav” süreci mevcût. Gençlik bu süreçte maddî, mânevî, yerli, millî, ilmî ve irfânî donanıma sahip olmak için ne kadar vakit ayırabiliyor?

Düz liseler ile Anadolu liseleri ikilemi kaldırılarak sızı biraz dindirildi. Şimdi sadece yüzde 2’lik dilime girmek için yapılan yarıştaki hatâ da Anadolu lisesi (düz lise) ile fen lisesi aynı düzeye getirilerek kolayca çözülebilir. Böylece eğitimde gençliğin zaman, istiklâl ve istikbâl mücadelesi kazanılmış olur. Aksi durumda gençlik ve gelecek, “Kuşa bak!” tarzı sınavlarla çalınmaya devam eder. Bu aşamada yol ayrımındayız!