EĞİTİM, “kişinin gerekli
bilgi ve becerilerine yardım etme, terbiye, davranış biçimlerinin
olgunlaştırılması, dik tutmak, ayakta tutmak ve dış etkenlere karşı korumak”
anlamlarına gelir. Bu durum formal (okul) ve informal (okul dışında) ortamları
kapsayan, hayatın tamamına yayılan bir süreçtir.
Öğretim,
“belirli bir amaç için gerekli bilgilerin verilmesi, tedris/tedrisat” anlamına
gelir. Başka bir ifadeyle, “öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme,
gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi” de öğretim anlamına gelir.
İslâm kültüründe eğitimin karşılığı terbiye, öğretimin
karşılığı olarak da tâlim kullanılır. Gözetmek, yükseltmek, ıslah etmek,
korumak ifadeleri eğitim için kullanılırken, besleyip büyütmek, ayakta tutmak
(dik tutmak) ve geliştirmek, eğitimin omurgasını oluşturmaktadır. Kişinin
bedenî, zihnî, ahlâkî gelişme ve olgunlaşması ise eğitimin insanları diğer
canlılardan ayıran özelliğidir.
Bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesneyi gerçek hâliyle
anlamak ve bir nesnenin şeklini zihinde canlandırmak (çok boyutlu tasarlamak), öğretme
işidir. Özünde hakikati kavrama ve anlama olarak değerlendirmek daha doğru
olandır.
“Siyâset” kelimesinin bilinen ve hâfızalarda canlanan
anlamları yanında “eğitmek ve te’dip etmek” anlamlarının da olduğunu burada
belirtmek gerekir. İngilizler
ve Osmanlı eğitimi daha çok; dik tutmak, dış etkenlere karşı korumak ve
geliştirmek anlamlarında görmüşler. Günümüzde ise eğitim, “kişilerde istendik davranış
meydana getirme süreci” olarak resmikabulle öne çıkıyor. Bu ise eğitimin
özünden ayrılışına işaret eden tali bir yol gibi duruyor. Eğitimdeki hatâlardan
birisi budur.
Buradan
da anlaşılacağı üzere, eğitim sürecinin akabinde ve ergenlik çağından sonra
öğretim devam ediyor. Göze görünen ikinci bir hatâ ise öğretim kurumunun,
eğitim kurumunun altında bir yapıya sahip olmasıdır.
Sekiz
yıllık eğitimden sonra hayata veya üniversiteye hazırlayan dört yıllık eğitim
dönemi liselerdir. Liseler, meslek ve normal lise olarak iki ana gruba
ayrılabilir. Üniversiteye gitmeden gençleri hayata hazırlayanlar meslek
liseleri, diğerleri ise normal liselerdir.
Dünyada
ve ülkemizde meslek liseleri iyi konumdadır. İş imkânlarının durumu ve meslek
liselerinden üniversitelere geçişin olması bazı meslek liselerini ikincil
duruma itmiştir. Ancak son yıllarda bu durumun düzeltilmesi için gayret edildiği görülmektedir. Buna rağmen ülkenin
ihtiyacını karşılayacak sayıda, çeşitlilikte ve üniversiteye geçişin önünün
kapalı olmaması, meslek liselerini olması gereken düzeyde tutmayı başarmış
önemli kurumlardan biridir.
Diğer
bir lise türü ise, gençleri üniversiteye hazırlayan dört yıllık programlardır.
Bu liseler; açık öğretim kurumları, Anadolu
liseleri, çok programlı Anadolu liseleri, fen liseleri ve sosyal bilimler
liseleridir. Bu liseler de kendi içinde, mahallede gidilmesi gereken ve
tercihle gidilen mahalle bağımlılığı olmayan liselerdir.
Sekiz
yıllık eğitimden sonra öğrencilerin yaşadıkları mahalle dışında tercihine
müsaade edilen ve yarışın canhıraş sürdüğü liselerin başında “fen liseleri” gelmektedir. Bunun haklı nedeni de pragmatik
mantıkla “iyi bir lise, iyi bir üniversite” olgusunun hâkimiyetidir. Bunun çok
da yanlış olduğu söylenemez, lâkin olayın perde arkası böyle değil.
Bilim en üst düzeyde fen ve sosyal olarak iki ana kola
ayrılır. Sağlık bilimleri de fen alanında yer alır. Fen alanıyla başlayan bilim,
sosyal ve ardından kişisel mistik tercihlerle nihâyete erer. Bilim, bir insanın
uzuvları gibidir; fen, sosyal ve sağlık alanları birbirlerini tamamlarlar.
Birbirlerinin rakipleri değildirler.
Fen,
edebiyat, hukuk, tıp ve mühendislik gibi alanlarda öğrenim ve araştırma yapan
fakültelerden oluşan kurumlar üniversitelerdir. Her fakülte kendi alanında bilim
insanı yetiştirir. Bu fakültelerin temel bilimleri kapsayan olanları fen-edebiyat
fakülteleridir. Yeni adıyla “temel bilimler fakülteleri”...
Türkiye’nin
bilimsel araştırmalarını lise düzeyinden başlatmak (rahmetli Özal’ın
girişimiyle) için açılan kurum, fen liseleridir. Lâkin bu liselerden mezun olan
hiçbir öğrenci, üniversitelerin temel bilimler fakülteleri olan fen-edebiyat
fakültelerini (yeni adıyla “temel bilimler fakülteleri”) haklı olarak tercih
etmemektedirler.
Demek
ki bilime lise düzeyinde başlamak için kurulan fen liseleri, başlangıçtaki amacından
uzaklaşılmıştır. Buna alternatif olarak bugün fen liseleri, fen alanında
“üniversiteye hazırlamasıyla” ülkenin göz bebeği konumuna gelmiştir.
Sekiz
yıllık eğitimden sonra 155 dakikalık sürede 1 milyon 600 bin öğrenci, üniversiteye
iyi hazırladığı için sınırlı sayıdaki fen liselerini kazanmak için yarıştırılıyor.
Sınava giren öğrencilerin sadece yüzde 2’si fen liselerine giderken, geri kalan
yüzde 98’i diğer liselere dağıtılıyor.
1.
Gençleri üniversitelere hazırlayan liseler hemen hemen benzer programları
uyguluyor.
2.
Bilimsel çalışmaya lise düzeyinde başlamak için açılan fen liseleri, hedeflenen
amacından sapmış durumda.
3.
Üniversiteye hazırlayan “dershaneler” gibi konuşlanmış gözde bir kurum olarak
“fen liseleri” gerçeği var.
Bu
çerçevede gözden kaçan ve gençliğin geleceğini çalan üçüncü ve en büyük hatâ olan
bir “at yarışı sınav” süreci mevcût. Gençlik bu süreçte maddî, mânevî, yerli,
millî, ilmî ve irfânî donanıma sahip olmak için ne kadar vakit ayırabiliyor?
Düz
liseler ile Anadolu liseleri ikilemi kaldırılarak sızı biraz dindirildi. Şimdi
sadece yüzde 2’lik dilime girmek için yapılan yarıştaki hatâ da Anadolu lisesi
(düz lise) ile fen lisesi aynı düzeye getirilerek kolayca çözülebilir. Böylece
eğitimde gençliğin zaman, istiklâl ve
istikbâl mücadelesi kazanılmış olur. Aksi durumda gençlik ve gelecek, “Kuşa bak!”
tarzı sınavlarla çalınmaya devam eder. Bu aşamada yol ayrımındayız!