Eğitim ve öğretimin temel direği: Zihinsel yapı

Her bir insanın farklı özellikleri olduğu gibi, birlikte yaşadığı ailenin, çevrenin, hattâ ülkenin kültürü düzeyinde yetenek ve becerileri de gelişecektir. Ülkenin gelecek plânlaması yapılırken sunacağı eğitim programı, kültüre aykırılık teşkil etmemelidir. Hammaddenin özellikleri bilinmeden mamul madde yapmaya kalkılamadığı gibi, eğitime katılan insanları ve kültürel yapılarını tanımadan uygulanacak eğitim de başarıya ulaşamayacaktır.

EĞİTİM konusu toplumun en hassas mevzuu olmaya devam ederken, birey/toplum olarak, “O hassasiyete uygun hazırlıklar ve sürece işlerlik kazandıracak programlar konusunda ne durumdayız ve nasıl bir zihinsel yapıyla olaya yaklaşılıyor?” diye bir soru ile yola çıkıldığında ne cevap verilebileceği konusunda rahat olunduğunu beklemek doğru olmayacaktır. Sorunun cevabını düşünmeden önce, nasıl bir yapıyla karşı karşıya olduğunu gözden geçirmek gerekecek.

“Her işin başı eğitimdir” sözü, olumsuzluklar/problemler karşısında eğitimlisi-eğitimsizi, yaşlısı-genci herkes rahatlıkla kullanılmakta; kullananların çoğunluğunun o sözle ne kastettiğinin bilincinde olmadığı ise genel telâffuz hâline geldi. Kimin probleme çâre aramak maksatlı kullandığı ile bu sözü diline pelesenk edip ne maksatla söylediğini bilmeyenler birbirine karışır oldu. Eğitim alanındaki gelişmelerle ilgili adım atılmak istendiğinde, konunun uzmanlarından çok, televizyonlarda değişmeyen koltuk sahiplerinin -her alanda akıl yürüttükleri gibi- eğitimin geleceği konusunda da kamuoyu oluşturdukları görülmektedir. Dolayısıyla iyi niyetli olarak çâre üretmek yerine göbek bağı ile bağlı oldukları kurum veya kişilerin beğenilerini kazanmak için cümle kurdukları rahatlıkla anlaşılmaktadır.

Temelsiz konuşmalarla kamuoyunun oluştuğunu zanneden ve işi zahmetsizce sonuca bağlamak isteyen karar odakları, işin kolayını tercih edebilmektedirler. Konunun ciddiyetine uygun olarak çalıştaylar, sempozyumlar, paneller düzenleyerek uzmanların orta yolu bularak çâre üretmelerine ihtiyaç duyulmamaktadır. Eğitim, fayda ve zararlarının uzun yıllara yayılma potansiyeli olan ve atılacak yanlış adımların telâfisinin kolay olmayacağı hesaba katılarak günübirlik alınacak kararlara bırakılmamalıdır.

Kendi içinde istikrar isteyen, herkesin kolaylıkla değiştirmeye cesaret edemeyeceği, çağa uygun gelişmeleri yapabilmek için dahi toplumun tatmin edilmesini gerektiren eğitim alanı, yetkiyi eline geçirenin yazboz tahtası hâline getirilmemelidir. Yapılması istenen her yenilik ve değişim, konunun uzmanlarına emanet edilmelidir. Muktedirlerin sorumluluğu, ülkenin seçkin eğitimcilerinden azamî derecede yararlanmayı gerektirir. Onları yönlendirmek yerine tatmin edici netîcelere ulaşabilmeleri için özgürce konuya eğilmelerine, ülke şartlarına uygun çâre üretebilmelerine imkân sağlanmalıdır.

Her ne kadar “Eğitimin yaşı yoktur” diye kalıplaşmış bir cümle kullanılmış olsa da, eğitimin asıl muhatabının çocuk olduğunu bilerek yola çıkmakta yarar olacaktır.

Nereden veya kimden duyduğumu bilmediğim, ancak çok doğru bulduğum için sıklıkla kullandığım bir söz var: “Çocuk, okumasını bilene sağlam ve dolu bir kitaptır.” Bu sözün hayatın gerçeğinde ne kadar yer bulduğunu tespit edebilirsek, işimiz bir o kadar kolaylaşacaktır.

İnsanoğlunun bir kalıba doğduğunu biliyoruz. Mükemmel bir fizikî yapıya ve onu yöneten mükemmel bir beyne sahip olarak doğduğu konusunda hemfikir olunduğu gibi bilisel tespitlerin ışığında konuya eğilmek gerekir. Bu yapı öğrenmeye ve kendisini geliştirmeye oldukça açıktır.

İçinde bulunduğumuz bu çağda dahi insanın taşıdığı yeteneklerin yeteri kadar keşfedilebildiğini söyleyemeyiz. İyi ve mükemmel olan yapısıyla kendisine yakın olana çok yatkındır. Bununla birlikte, iyinin ortaya çıkmasının bir sistematiği olduğunu unutmamak gerekir.

Çocuğa etkiyecek zihnî yapı ne derece önemlidir?

İnsan, içine doğduğu kültürün ve karşılaşacağı imkân ve ortamlar nispetinde şekillenecektir. Aile, çevre, doğa ve eğitim kurumları bu şekillenmeyi etkileyecek önemli unsurlardır. Bunlara, çağın sahip olduğu bilgi birikimi ve geliştirdiği teknolojileri de katmak gerekir. İnsan insandır, ne doğrudan iyi, ne de kötüdür; yetenekli veya yeteneksiz olarak nitelendirilemez. Doğrudan tembel ya da çalışkan kıstaslarına ayrılamaz. İyi-kötü, yetenekli-yeteneksiz, çalışkan-tembel olgusu, yaşadığı şartlara göre değer bulur.

Her insanda kendine has yetenekler olmasına rağmen, değeri, onların ortaya çıkarılması, geliştirilmesi ve toplum içinde kabul görmesiyle doğru orantılıdır. Burada, çocuğu etkileyen unsurlara tekrar dönmemiz gerekiyor: Ailenin çocuk yetiştirmekle ilgili zihinsel yapısı, gelecekle ilgili beklentileri ve sunabildiği imkânlar nispetinde etkili olacağını bilmek gerekir. Çevrede oluşmuş mevcut yapı, çocuğa yüklenen misyon, gelecek ile ilgili tasavvurlar nispetinde çocuğa etki edecektir. Doğanın insanî yaşama şartlarına uygunluk derecesi başka bir etkendir. İçinde yaşadığı toplumun bilgi altyapısı ve geliştirilen teknolojilere uyum derecesi ihmâl edilmemelidir. Bu unsurlar içinde oldukça etkiye sahip olanı, eğitim kurumlarıdır. Diğerleri doğal etki alanını teşkil ederken, eğitim kurumları, çocuk yetiştirme konusunda plânlı-programlı yani daha bilinçli hazırlanmış olanı olarak ortada durmaktadır.

Eğitim kurumları, ülkenin gelecek tasavvuru, yönetim kadrosunun hedefleri, ailelerin beklentilerinin yanında özellikle çocuğun arzu ve istekleri doğrultusunda etkiye müsait olmalıdır. Zira bilinçli yaklaşım gerektirir.

Eğitimin her zaman iyiye veya faydalıya yöneltmediği, yaşanan tecrübelerle ortadadır. Yönetim kademesinin hedefleri doğrultusunda ve verilen eğitimin kalitesine göre değişim göstermektedir. Öncelikle eğitime yön verenlerin zihinsel yapıları ve eğitimden beklentileri değişim ve gelişimin derecesini belirler. Eğitim sonucunda elde edilen kazanım, ortaya çıkan ürünün kalitesidir.

İnsan yapısı, değişim ve gelişime açıktır. Gelişim birçok yan etken sayesinde oluşurken, kazanımsa kişinin belirli çabası sonucu elde edilir. O çabayı ortaya koyacak kişinin olay ve olgulara ilgi duyması, sürece gönüllü katılması, benimsemesi, elde ettiği bilgi ve görgüleri içselleştirme derecesi önemlidir. Bu süreçten olumlu sonuç elde edebilmek için, sürece katılan kişinin yetenekleri nispetinde olması önemlidir.

O takdirde eğitim sürecine katılan kişi ya da kişilerin yaratılıştan gelen, aile ve çevrenin etkisiyle gelişen yeteneklerini bilmek gerekir. Bu da eğitime katılan çocukların mevcut yapılarını doğru tanımaktan geçer. O yapıyı tanımaya ihtiyaç duymadan oluşturulan eğitim programları, amacına uygun sonuç vermeyeceklerdir.

Her bir insanın farklı özellikleri olduğu gibi, birlikte yaşadığı ailenin, çevrenin, hattâ ülkenin kültürü düzeyinde yetenek ve becerileri de gelişecektir. Ülkenin gelecek plânlaması yapılırken sunacağı eğitim programı, kültüre aykırılık teşkil etmemelidir. Hammaddenin özellikleri bilinmeden mamul madde yapmaya kalkılamadığı gibi, eğitime katılan insanları ve kültürel yapılarını tanımadan uygulanacak eğitim de başarıya ulaşamayacaktır.

Bireysel ve toplumsal yapının detaylarıyla doğru belirlenerek hazırlanacak eğitim programları ve eğitim ortamları, sürece olumlu katkı sağlayacaktır. Eğitime yön verenlerin eğitime bakış açıları önemlidir. Eğitim felsefesi, konuya birkaç farklı açıdan yaklaşır. Muktedirlerin bu farklılıklara yaklaşımı, ürünün kalitesini ortaya koyar. Felsefî açıdan eğitim; kişinin içinde var olanı dışarıya çıkarma,

kişiyi terbiye etme, kalıba sokma, kişinin kendini tanımasına ve hayatı anlamlı kılmasına katkıda bulunma, kişinin kendi bütünlüğünü tanıyarak etik değerlere sahip olması olarak ele alınmaktadır.

Bahsedilen dört yaklaşım, eğitimin aslî amaçları arasındadır. Buna rağmen konuda muktedir olanların hangisine veya hangilerine uygun eğitim ortamları oluşturdukları önemlidir. Bugüne kadar yapılan uygulamalara bakıldığında, “Kişiyi terbiye etme, kalıba sokma” şıkkının öne çıktığı görülür. Bu konuda ne kadar başarılı olunduğu ortadadır.

İnsan özgür yapıya sahip bir yaratılıştadır. Arzusu, isteği ve yetenekleri doğrultusunda yaklaşılmadığı takdirde direnç gösterir. Doğal olarak, “terbiye” ve “kalıba sokma” olayı, özgür yapıya ters düşmektedir. Direnç ile karşılaştığı için de arzu edilen sonuca ulaşılamamaktadır.

Yukarıda belirtilen dört şıkkın tamamı dikkate alınmadan oluşturulacak eğitim ortamları, her zaman özürlü bir neslin doğmasına sebep olacaktır. İnsanın yapısı dikkate alınmadan ve öncelenmeden ortaya konulan eğitim uygulamaları sonucu mevcut duruma gelindiğini kabul etmek gerekir.

Teba değil insan olmayı, dayatılmış bilgiler ışığında değişim ve gelişim beklemek yerine yeteneklerle donatılmış yapıyı özgür bırakarak yaratıcı yönün ortaya çıkmasına fırsat tanıyan eğitim ortamının hazırlanması, öncelikler arasında yer almalıdır. Bununla birlikte, çocuğun içinde var olanı dışarıya çıkarma, kendini tanımasına fırsat verme, hayatı anlamlı kılmasına katkıda bulunma, kendi bütünlüğü içinde etik değerlere sahip olmasıyla birlikte toplumsal yaşamda yerini alması ve hayatını kolaylaştırması için de terbiye ve standartlara uygunluk konusunda destek olacak bir eğitim yaşantısı, arzulanan ve olması gereken insanî bir eğitim olacaktır.

Bu takdirde, bütün yaratılanlar içinde farklı bir konumda olarak akıl, zekâ, irade, vicdan ve muhakeme gücüne sahip olmanın hazzını duyan ve ona uygun yaşama becerisi gösteren kişi olabilmeyi, içinde yaşadığımız dünyadaki bolluk ve bereketin farkında olmayı, aldığı nefesin, havanın, suyun, güneşin kıymetini bilme yönünde kendini motive etmeyi, geçmişin muhasebesini yapabilen ve eksiklerini tamamlama becerisi gösterip hatâlarını telâfi ederek bir daha tekrarlanmasına fırsat vermeyecek bir şekilde kendisini hazırlamayı, kendisinin bu dünyaya gelmesine vesîle olup yetiştiren ana ve babasının kıymetini bilmeyi, sağ iken saygıda kusur etmemenin aidiyet duygusunun gelişmesinde önemli bir basamak olduğunu bilmeyi, kardeşlerin, yeğenlerin, akraba, eş ve dostların varlığının hayatın yaşam destek subabı olduğunun bilincinde olmayı, bütün insanlığın Tek Bir Yaratıcının eseri olduğu bilinciyle insana insan olduğu için saygı duymayı, toplumsal yaşamın direklerinden olan vatanının, bayrağın, milletin ve inancın özgürce yaşanabilmesinin en önemli dayanakları olduğunun farkında olmayı, âlemdeki bütün varlıkların belli bir sebep için yaratıldığının bilincinde olarak onların gizemlerini çözme yönünde çaba gösterebilme ve onlardan gereğince yararlanma becerisi gösterebilmeyi, emeğinin karşılığı olmayan ve bedelini ödemediği hiçbir şeye tenezzül etmemeyi, başkalarının hakkını gözetmeyi ve saygı göstermeyi, her canın bir yaratılış amacı olduğunun bilincinde olarak saygı duymayı, zarar vermemeyi, her birinin doğadaki dengenin sağlanmasında önemli bir unsuru olduğunun bilincine varmayı, çağın gerekleri konusunda beceriye sahip olan ve geleceği görebilme yetisini ortaya koyabilmeyi, kısaca kendinin ve çevresinde olan her şeyin farkındalığıyla yaşama becerisi gösterebildiğinin bilincinde olarak yaşama yönünde çaba sarf eden insan olmayı hedefleyen eğitim, insanî eğitim olmayı hak edecektir.

 “Çocuk” denen kitabı doğru okumakla birlikte, mutlu sona ulaşabilmenin olmazsa olmazlarından bir tanesi de “liyakatli eğitim yöneticileri ve personeline ihtiyaç olduğudur”. Emanet ehline verilip özgür bırakılmadıkça, kaliteli sonuç alınacağını beklemek, boşuna geçirilmiş süreç olmaktan ileri gitmeyecektir.