Eğitim ve kültür ailede başlar

Çocuk, istenmeyen veya olumsuz bir davranış sergilediğinde, “Bunu sana kim öğretti, nereden öğrendin? Okulda bunları mı öğretiyorlar?” denir. Ama bir gerçek var ki, çocuklarımız sevgi, saygı, hoşgörü, nezâket kuralları, kısaca temel ahlâkî normları ailesinden öğrenir.

En değerli varlıklarımız

İNSANIN/toplumun sahip olabileceği en değerli varlık nedir? Bu soruya verilecek en güzel cevap, “Çocuk” şeklinde olacaktır.

Çocukların varlıkları; toplumların, devletlerin ve insanlığın en önemli güvencesidir, temel yaşam ve varoluş gayelerindendir. Genellikle çocuksuz bir ev, aile ve toplum tasavvuru yapılmaz. Atasözlerini ve deyimleri incelediğimizde, çocuklarla ilgili yüzlerce sözle karşılaşıyoruz. Kültürümüzde eğitim, özellikle de çocuk eğitimi önemli bir yer tutar. Bunu yine atasözleri ve deyimlerimizde görebiliyoruz: “Çocuk evin neşesidir”, Çocuk evliliğin meyvesidir”, “Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir”, “Bir çocuğu eğitmek, bir ülkenin kaderini belirler”, “Çocuksuz ev boş ambara benzer”, “Çocuksuz ev susuz değirmendir”, “Çocuksuz ev kalaysız kaba benzer”, “Çocuksuz ev tuzsuz ekmeğe benzer”, “Çocuksuz ev dumansız bacaya benzer”, “Çocuksuz ev meyvesiz ağaca benzer”, “Çocuksuz ev, karanlık eve benzer”, “Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar” gibi örnekleri kat kat çoğaltmak mümkün.

Atalarımız çocuk yetiştirmenin önemini her fırsatta vurgulamışlar, eğitimin çok küçük yaşlarda, hattâ anne karnından da önce başlamasının yanı sıra helâl lokma ile çocuk büyütmenin gerektiğini sürekli belirtmişlerdir. Çünkü küçük yaşlarda verilecek olan ahlâk ve eğitimin daha kalıcı, hattâ kişiliğin oluşumunda daha etkili olduğu, “Ağaç yaşken eğilir” sözüyle de perçinlenmiştir.

Çocuğun yetiştirilmesi sadece anne ve babaya bırakılmamalıdır; çükü anne ve baba hâricinde tüm yetişkin bireylere de büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Çocuk, çevresinde olup bitenleri gözlemler ve model alır. Bu bağlamda atasözlerinde de anne babanın sorumluluğu öne çıkarılmakta, onlardan doğru model olmaları noktasında dikkatli olunması istenmektedir: “Ağaç yaşken eğilir”, “Anasına bak, kızını al; kenarına bak, bezini al”, “Armut dibine düşer”, “Üzüm, üzüme baka baka kararır”, “Yavru kuş, yuvada gördüğünü yapar”, “Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır” gibi örnekleri de alabildiğine çoğaltabiliriz. Bu sözlerden de anlayacağımız üzere, çocuklarımızı yetiştirirken onların ilk örneği olan anne ile babanın kendilerini geliştirmeleri ve iyi örnek olmaları gereklidir.

İngiltere’de bir katedralde, bir din adamının mezar taşında,
“Genç ve özgürken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek istedim. Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece ülkemi değiştirmeye karar verdim; ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle sadece ailemi ve kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ve ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki, önce kendimi değiştirseydim, ailemi ve yakınlarımı da değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla ülkemi daha ileri götürebilirdim. Kim bilir, belki dünyayı bile değiştirebilirdim” yazmaktadır. Buradan, çocuk eğitiminde anne ve babanın da önce kendini geliştirdikten sonra çocuklarını değiştirebileceklerini söyleyebiliriz.

Her alanda eğitim

Çalışmalarımızın odağında, çocukların hayata en iyi ve en güzel şekilde hazırlanmaları, her türlü sağlıkları, hayatın içinde nitelikli ve güçlü bireyler olarak yetişmeleri vardır.

Eğitim, değişim ve gelişim, sadece okullarda verilen öğretimle sınırlandırılamayacak kadar çok geniş alanlardır. Eğitim, hayatın her yerindedir. İnanç, kültür, değerler, sanat, edebiyat, estetik, bilgi, bilim, teknik, soyut ve somut adına her ne varsa eğitimin alanına girer. Bu sebepledir ki, yaşam becerilerini, öğrenmeyi, hayatı anlamayı, anlamlandırmayı, sağlıklı olmayı, verimli, etkili ve nitelikli yaşamayı bir bütün olarak değerlendirmeliyiz.

Çocuklarımızın yetişkin yaşamlarında zihnen, bedenen, rûhen ve duygusal olarak ne istediğini bilen, öz yaşam becerilerini kazanmış, kendi ayakları üzerine basabilen, kendi kararlarını alabilen ve uygulayan bireyler olmaları istenir. Kendisi, ailesi, çevresi, ülkesi ve insanlık adına toplumsal ve evrensel ahlâk yasalarına saygılı, estetik yönü, değer yargıları, özgüven ve özsaygısı gelişmiş nitelikli bireyler olarak yetişmeleri, en temel vazîfelerimizdendir.

Bundan dolayı onların zihin, rûh ve beden sağlığını bir bütün olarak değerlendiriyoruz. Biz yetişkinlerin, bilinçsiz ve sorumsuzca yapacağı hatâlı davranışlar çocukları ömür boyu etkiler ve hasta kişilikli yapabilir. Bu durum, toplumda sorun oluşturan hastalıklı bireylerin kontrolsüz olarak çoğalmasına sebebiyet verebilir. Çocuk ile onu yetiştiren bireyler arasındaki ilişki biçimi, bireyin hayatını şekillendirir.

Çocuklarımızı dengesiz, sorun çıkaran, saldırgan, amaçsız, bilinçsiz ve mutsuz kişiler olarak değil; olumlu düşünen, neyi niçin ve nasıl istediğini bilen, geleceğe dair gerçekçi beklentileri olan ve umutla bakan, sağlıklı ve üretken kişiler olarak yetiştirmemiz gerekir.

Çocuklarımızın yetişkin yaşamlarında zihnen, bedenen, rûhen ve duygusal olarak ne istediğini bilen, öz yaşam becerilerini kazanmış, kendi ayakları üzerine basabilen, kendi kararlarını alabilen ve uygulayan bireyler olmaları istenir. 

Eğitim ve kültür ailede başlar

Çocuğun hayata hazırlanması, kişiliği, karakteri ve rûh sağlığı öncelikle ailede başlar. Sonra çevreden, kitle iletişim araçlarından ve sanal ortamlardan etkilenir, okullarda desteklenir. Hayatın içinde şekillenir.

Çocuk, istenmeyen veya olumsuz bir davranış sergilediğinde, “Bunu sana kim öğretti, nereden öğrendin? Okulda bunları mı öğretiyorlar?” denir. Ama bir gerçek var ki, çocuklarımız sevgi, saygı, hoşgörü, nezâket kuralları, kısaca temel ahlâkî normları ailesinden öğrenir. Bu öğrendiği bakış açıları ile yaşamlarını devam ettirir.

Çocuğun eğitimi ve yetiştirilmesinde anne ve baba (ebeveyn), yakın ve uzak çevre, akraba ve öğretmenlerin hepsi etkilidir. Günümüzde ise dış çevre daha fazla etkili olmaya başlamıştır. Ne kadar dikkat edersek edelim, çocuğumuzun duygulanımı ve rûh hâlleri hiç beklemediğimiz bir anda, iç veya dış etkiler ve etkileyicilerle ânında değişebiliyor, değiştirilebiliyor. Biz yetişkinler bu değişim ve tahrifatın kaynağını/sebeplerini ilk etapta anlayamıyoruz, çoğu zaman anlamlandıramıyoruz bile.

Doğru çocuk yetiştirmek için çocuğun dünyasına etki edenlerin, yetişkinlerin ve eğitimcilerin kendini yetiştirmiş donanımlı bireyler olması gerekir. Çocuğun rûhen, bedenen, zihnen güçlü kişilikli olarak yetişmesi/yetiştirilmesi hassas bir süreçtir. Yetişkin birey olarak sosyal hayatın içinde bu şekilde yaşaması ise apayrı bir durumdur.

Anne ve baba ile eğitimciler, severek, değer vererek, ahlâkî ve kültürel değerler oluşturarak, bilgiyle ve mutlulukla çocuğunu yetiştirdilerse, doğru bir çocuk yetiştirmişlerdir.

Bireysel farklılıklar unutulmamalıdır

Her birey ayrı bir evrendir, çocuk yetiştirmek ise çok bilinmeyenli zor bir denklemdir. Bu denklemi çözmek ise oldukça keyifli bir sanattır. Çocukların iç dünyaları ve hayâlleri büyüklerinkinden çok daha büyüktür. Her birinin hayata bakışları ve algıları birbirinden farklı ve geniştir. Bu farklılıkları unutmamamız gerekiyor. Onların dünyaları, biz yetişkinlerin göremeyeceği kadar güzellik ve hayâllerle doludur.

“Her çocuk, potansiyel bir filozof ve bilim adamı olarak doğar. Ama bu potansiyel çok kırılgandır; beslenip korunmazsa altı yedi yaşında sönmeye ve kırılmaya başlar” diye uyarıyor Doğan Cüceloğlu. “Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar” hadîs-i şerîfinde de buyurulduğu üzere, çocuklar temiz doğar, sonrasında onları eğiten anne baba, öğretmen ve çevrenin etkileri ile şekillenirler. Çocuk eğitimi ve gelişiminde her an değişkenliklerle karşı karşıya kalırız. Şablonlarla, standart bilgi ve yaklaşımlarla başarı elde edilemeyeceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Eğitim ve öğretim çalışmalarında çocukların bireysel farklılıkları ve kişisel özelliklerini göz önünde bulundurmalıyız. Çocuklarımızın dünyalarını öncelikle yetişkinlerin hâl, hareket, tavır, davranış ve yaklaşımlarının şekillendirdiği gerçeğine göre hareket edilmesi gerekir. Bizler bu safhada neleri nasıl yapacağımızı çoğu zaman karıştırabiliyor, istemeden veya farkında olmadan olumsuz hareket edebiliyor, bazen de çâresiz kalarak olumsuz örnek oluyor veya yanlış yönlendirebiliyoruz. Yetişkin bireyler olarak faydalı ve doğru bilgilerle, kendi bilgi ve tecrübelerimizle harmanlayarak, çocuklarımızın yaş, cinsiyet, çevre şartları, kişilik özellikleri gibi faktörleri de göz önünde bulundurarak, onların hayata en iyi şekilde hazırlanmasında destek olmalıyız.

Deneyimlerimiz, bilgi ve tecrübelerimizden olumlu sonuçlar çıkararak, çocuğa müdahale etmeden önce kendi tavır ve davranışlarımızı değerlendirmeli, daha sonra çocuklarımız üzerinde kullanmalıyız. İçimize sinmeyen, tereddüt ettiğimiz veya bizlere tam olarak uymayan, zorlandığımız ve tereddüt ettiğimiz hususlarda araştırmalar yapabilir veya bir uzmandan destek alabiliriz.


Hatâ yapmadan hayâ yapmamak öğrenilemez

Her birey tertemiz duygularla şekillendirilmek üzere kodlanmış olarak dünyaya gelir. Yetişkinler olarak, bizden öncekiler gibi, çocuklarımızı en iyi şekilde hayata hazırlamak ve yetiştirmek için, çoğu zaman da kendimizi unutarak, tüm enerjimizle, elimizden gelenin en güzelini yapma gayreti içinde hareket ederiz.

Onlar için en iyisini yapma gayreti zamanla veya dönem dönem kontrolümüzden çıkıyor ve kendimizi ciddî bir mücadele içinde buluyoruz. Bu mücadele içinde onların hatâ yapmalarına dahi fırsat vermiyoruz. En etkili ve kalıcı öğrenmenin, yaşayarak ve deneme-yanılma yöntemleri ile oluştuğunun bilincinde olmamız gerekir. Bazen bütün bunları bilmemize rağmen, karşımızdaki kişilerin hiç hatâ yapmadan hayata katılmalarını beklesek de bu çok sağlıklı ve doğru bir yaklaşım değildir. Hatâ; yapılan işlerin tekrarında aynı veya benzer olumsuzlukları yaşamadan daha iyi olmalarını sağlamak için bir öğrenme aracıdır. Herhangi bir işe başlandığında, sıfır hatâ beklentisi ile o iş yapılırsa, ortaya sıfır iş çıkar. Hatâlar insanlar içindir ve hayatı öğrenmemizi kolaylaştırırlar.

Biz de diyoruz ki, büyük hatâlar yapmamak için bırakın, çocuklar küçük küçük hatâlar yaparak dersler çıkartsınlar. Onların küçük hatâlarla hayatı tanımalarına müsaade etmezsek, ileriki yaşamlarında geri dönülmez büyük hatâlar yapma ihtimâllerinin daha fazla olacağı gerçeğini hatırlamalıyız. 

Denge her şeyin temelidir

Birey; ailesi, işi, çevresi ve sosyal hayatı ile bir bütündür. Kırmadan, nefret ettirmeden, sorumluluklarından koparmadan, yaşama küstürmeden, dikkatini ve enerjisini istenmeyen yönlere yönlendirmeden, gelişimi ve dolayısı ile eğitimi bütün olarak değerlendirerek çocukları o doğrultuda yetiştirmeliyiz.

İnsan her yönüyle bir bütündür; sistemindeki bir bozulma, bütün dengeleri etkileyebilir. İnsanı oluşturan dengelerdeki en ufak bir sarsılma, bireyin duygulanımını, rûhî dengesini sarsabilir. Bunalımlar, üzüntüler, kaygılar, iç çatışmalar, davranış bozuklukları ortaya çıkabilir.

Çocukların fiziksel sağlıklarının yanı sıra rûh sağlıklarının da normal sınırlar içinde bulunması, gelecekte sağlıklı bir toplumun oluşması anlamına gelir. Rûh sağlığı yerinde olan toplumda eğitimci ve yönetici kadrolarında çalışacak olan bu kişilerin ülkeyi daha iyi yarınlara götürmeleri mümkün olabilir. Rûh sağlığı normal olarak büyüyüp gelişen çocuklar, anne-baba olduklarında yine “normal” diye tanımladığımız sınırlarda sağlıklı çocuklar yetiştirebilir.

Her çocuk ayrı birer dünyadır

Çocuk yetiştirmek, dünyanın en büyük sorumluluk ve beceri gerektiren işlerinden biridir. Anne babalar çocuklarına rehber olup hayata hazırlayan beceriler öğretirken, bir yandan onların davranışlarını hem eleştirir, hem de takdir ederler. Takdirin ve eleştirinin doğru zamanda ve doğru dozda olması, “yetkin ebeveynlik” yapmayı sağlar. Anne babalık, yapıcı ve olumlu bir yaklaşım gerektirir. Bunun içinse bir bakış açısı kazanmak ve bu bakış açısına uygun yöntemleri bilmek gerekir.

Yapıcı ve olumlu yaklaşım, çocukların ilişkilerinde hem kendilerinin, hem de diğerlerinin ihtiyaçlarını ve isteklerini gözeten bir kişilik geliştirmelerini sağlar. Bir başka deyişle, kendisinin ve diğerlerinin sınırlarını ve haklarını fark eder çocuk böylece.

Bireyleri birbirinin benzeri/kopyası gibi görmek, hepsini aynı şekilde değerlendirerek her birine aynı şekilde davranmak bu yüzden daha büyük yıkımlarla sonuçlanabilir. Her çocuk, nev'i şahsına münhasırdır ve ayrı birer dünyadır. Hiçbir çocuğu başka biriyle kıyaslamamalıyız; her birine aynı tepkileri veremeyiz.

Çocuk yetiştirmek en kutsal, en büyük, en zor, hayat boyu devam ettirilmesi gereken en önemli sanattır. Her çocuk açısından cinsiyet, yaş, yetişme şartları, ortam, algı şekilleri ve düzeyleri anlamında yüzlerce unsur, bireysel farklılıkları oluşturur. İyi bir eğitim ve gelişim için bireysel farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır.