Eğitim reformunda siyaset-hikmet dengesi kurulabilecek mi?

Gerçekleri konuşmaktan kaçınmak, derman değil, dert olur. Hikmet sahibi insanlar, siyâsî kadroların isteği dışında hakkı söylediklerinde, başlarına gelecekleri çok biliyorlar. Böyle bir siyâsî kadronun, fikrî iktidar yolunda ilim/hikmet insanlarının ihtiyaçlarına ne ölçüde zemin hazırlayacağı çok ciddî bir şüphe içeriyor!

İLİM, sanat ve kültürde modern altyapıya sahip olmanın beklentisine bakıldığında, bunların değer, zihin ve gönül dünyasının ne kadarına ses ve nefes olduğu tartışılır. Fikrî iktidardan maksadı, “ülkenin insanının entelektüel düzeyini en üst katmanlara kadar çirkin ve kötü olandan alıkoyup iyi olana yönlendirme ölçüsü” olarak görmek yanlış olmaz. 

En değerli varlıkları en üst düzeydeki bilgiyle bilmek, bu toprakların insanına uzak değil. Lâkin bu bilginin varlığı ile varlıkların bununla idrak bağının günümüzde çok zayıf olduğunu da ifade etmek gerekir. Batı taklitçiliği, fikir üretememe tembelliği ve fikir köleliği almış başını gidiyor.

“Fikrî iktidar ilim, sanat ve hikmet insanlarınca inşâ edilir”. Bu iktidar inşâ edildiğinde, asra da yeni bir söz söylenmiş ve yeni bir medeniyet kurulmuş olur. Hikmete ters bir eğitim ile hikmet iktidarının inşâ edilemeyeceği akıldan vareste tutulmamalıdır.

Fikrî iktidarın bir söz, bir de eylem ayağı vardır. Birinci ayakta söylemlerin iltifata tâbi düzeyi tartışma düzeyindeyken, eylem ayağının ise yakın gelecekte gerçekleşmesi zor görünüyor. Bazı çevrelerce fikrî iktidardan maksadın siyâsî iktidarın görüş ve düşüncelerinin hâkim olması olarak algılanması tam bir fikrî yanılgıdır!

Öğretim, eğitim ve medeniyetin başta ülkeye, sonrasında dünyaya yeni bir ses ve yeni bir soluk olma yolunda ilim/bilim, sanat ve hikmet insanlarının bu çıkılan yolda ne derece söz sahibi olduğu ciddî bir konudur. Zira para, mâkâm ve hazzın hâkim olduğu yerden en yukarılara sıçramak kolay olmasa gerektir.

Bu çıkılan yolda siyâsî kadroların ilim/bilim, sanat ve hikmet insanlarının ihtiyaçları olan zemini hazırlama görevleri olduğu, en üst mâkâmca dillendirildi. Ancak şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, siyâsî kadrolar ile hikmet erlerinin hangi derecede olması gereken konumda oldukları tartışmalıdır.

Şöyle ki; bilim/ilim, irfan, sanat ve hikmet insanları mevcût durumda siyâsilerin “bilgi” basamağında bile yanlış görüşlerine karşı gelmekten çekinen konumdalar. Çünkü haklı dâvâsında bile siyâsî kadrolara yanlış bir durumun izahı neredeyse imkânsız. Siyâset ve bu kanaldan konuşlanmak cazibe merkezi hâlinde. “İlim, irfan ve hikmetin değeri yok” dense, çok abartılmış olmaz.

Gerçekleri konuşmaktan kaçınmak, derman değil, dert olur. Hikmet sahibi insanlar, siyâsî kadroların isteği dışında hakkı söylediklerinde, başlarına gelecekleri çok biliyorlar. Böyle bir siyâsî kadronun, fikrî iktidar yolunda ilim/hikmet insanlarının ihtiyaçlarına ne ölçüde zemin hazırlayacağı çok ciddî bir şüphe içeriyor!

En mantıklı yol, siyâsî kadroların, en azından çıkılan bu fikrî iktidar yolunda ilim, sanat ve hikmet insanlarından oluşturulmasıdır. Çünkü kişi, bilmediğinin düşmanıdır. Ticârî ve ekonomik kaygı ile oluşturulmuş siyâsî kadroların ilim, irfan, sanat ve hikmet ile iş yapabilmesi, en azından ölçme ve birim uyuşmazlığı oluşturur. Diğer bir ifadeyle, toprağa ne ekerseniz onu biçersiniz.

Ticâret, ekonomi, para, mâkâm ve haz ekip ilim, irfan ve hikmet odaklı kültür medeniyeti biçmek imkânsızdır.

Ayrıca eğitim-öğretim kurumlarındaki idarecilerin de siyâsî kadroların isteğiyle oluştuğu, şüpheden varestedir. İlim ve hikmet insanlarından oluşturulmamış bir siyâsî kadro, bumerang gibi gelip eğitim yapacak reform sahibini de vurur. Çünkü hikmetten yoksun bir anlayış, ilhamını gelenekten alan bir yeniliği inşâ edemez. 

Ticârî kaygısı olan siyâsî kadronun medeniyet tasavvurunu başarması mümkün görünmüyor.

Toplumun tamamına ve oradan insanlığa uzanan yol; zahmetli, meşakkatli ve uzun bir süreçtir. Bu sürecin temeli, eğitim-öğretimin omuzlarında yükselir. Ancak gelin görün ki, bu omuzlar hikmetten değil, siyâsetten çekiniyor.

Melikşah, Nizamülmülk’e karşı çıksa da, haklı çıkan genelde Nizamülmülk oluyor. Çünkü kalem, kılıçtan keskindir. Bu nedenle eğitim reformunda siyâset-hikmet dengesinin sağlanması çok önemli bir yerde duruyor.