İLİM, sanat ve
kültürde modern altyapıya sahip olmanın beklentisine bakıldığında, bunların değer,
zihin ve gönül dünyasının ne kadarına ses ve nefes olduğu tartışılır. Fikrî iktidardan
maksadı, “ülkenin insanının entelektüel düzeyini en üst katmanlara kadar çirkin
ve kötü olandan alıkoyup iyi olana yönlendirme ölçüsü” olarak görmek yanlış
olmaz.
En
değerli varlıkları en üst düzeydeki bilgiyle bilmek, bu toprakların insanına uzak
değil. Lâkin bu bilginin varlığı ile varlıkların bununla idrak bağının günümüzde
çok zayıf olduğunu da ifade etmek gerekir. Batı taklitçiliği, fikir üretememe
tembelliği ve fikir köleliği almış başını gidiyor.
“Fikrî iktidar
ilim, sanat ve hikmet insanlarınca inşâ edilir”. Bu iktidar inşâ
edildiğinde, asra da yeni bir söz söylenmiş ve yeni bir medeniyet kurulmuş
olur. Hikmete ters bir eğitim ile hikmet iktidarının inşâ edilemeyeceği akıldan
vareste tutulmamalıdır.
Fikrî
iktidarın bir söz, bir de eylem ayağı vardır. Birinci ayakta söylemlerin
iltifata tâbi düzeyi tartışma düzeyindeyken, eylem ayağının ise yakın gelecekte
gerçekleşmesi zor görünüyor. Bazı çevrelerce fikrî iktidardan maksadın siyâsî
iktidarın görüş ve düşüncelerinin hâkim olması olarak algılanması tam bir fikrî
yanılgıdır!
Öğretim,
eğitim ve medeniyetin başta ülkeye, sonrasında dünyaya yeni bir ses ve yeni bir
soluk olma yolunda ilim/bilim, sanat ve hikmet insanlarının bu çıkılan yolda ne
derece söz sahibi olduğu ciddî bir konudur. Zira para, mâkâm ve hazzın hâkim
olduğu yerden en yukarılara sıçramak kolay olmasa gerektir.
Bu
çıkılan yolda siyâsî kadroların ilim/bilim, sanat ve hikmet insanlarının
ihtiyaçları olan zemini hazırlama görevleri olduğu, en üst mâkâmca
dillendirildi. Ancak şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, siyâsî kadrolar ile hikmet
erlerinin hangi derecede olması gereken konumda oldukları tartışmalıdır.
Şöyle
ki; bilim/ilim, irfan, sanat ve hikmet insanları mevcût durumda siyâsilerin “bilgi”
basamağında bile yanlış görüşlerine karşı gelmekten çekinen konumdalar. Çünkü
haklı dâvâsında bile siyâsî kadrolara yanlış bir durumun izahı neredeyse
imkânsız. Siyâset ve bu kanaldan konuşlanmak cazibe merkezi hâlinde. “İlim,
irfan ve hikmetin değeri yok” dense, çok abartılmış olmaz.
Gerçekleri
konuşmaktan kaçınmak, derman değil, dert olur. Hikmet sahibi insanlar, siyâsî
kadroların isteği dışında hakkı söylediklerinde, başlarına gelecekleri çok
biliyorlar. Böyle bir siyâsî kadronun, fikrî iktidar yolunda ilim/hikmet
insanlarının ihtiyaçlarına ne ölçüde zemin hazırlayacağı çok ciddî bir şüphe
içeriyor!
En
mantıklı yol, siyâsî kadroların, en azından çıkılan bu fikrî iktidar yolunda
ilim, sanat ve hikmet insanlarından oluşturulmasıdır. Çünkü kişi, bilmediğinin
düşmanıdır. Ticârî ve ekonomik kaygı ile oluşturulmuş siyâsî kadroların ilim,
irfan, sanat ve hikmet ile iş yapabilmesi, en azından ölçme ve birim
uyuşmazlığı oluşturur. Diğer bir ifadeyle, toprağa ne ekerseniz onu biçersiniz.
Ticâret,
ekonomi, para, mâkâm ve haz ekip ilim, irfan ve hikmet odaklı kültür medeniyeti
biçmek imkânsızdır.
Ayrıca
eğitim-öğretim kurumlarındaki idarecilerin de siyâsî kadroların isteğiyle
oluştuğu, şüpheden varestedir. İlim ve hikmet insanlarından oluşturulmamış bir
siyâsî kadro, bumerang gibi gelip eğitim yapacak reform sahibini de vurur. Çünkü
hikmetten yoksun bir anlayış, ilhamını gelenekten alan bir yeniliği inşâ
edemez.
Ticârî
kaygısı olan siyâsî kadronun medeniyet tasavvurunu başarması mümkün görünmüyor.
Toplumun
tamamına ve oradan insanlığa uzanan yol; zahmetli, meşakkatli ve uzun bir
süreçtir. Bu sürecin temeli, eğitim-öğretimin omuzlarında yükselir. Ancak gelin
görün ki, bu omuzlar hikmetten değil, siyâsetten çekiniyor.
Melikşah, Nizamülmülk’e karşı çıksa da, haklı çıkan genelde Nizamülmülk oluyor. Çünkü kalem, kılıçtan keskindir. Bu nedenle eğitim reformunda siyâset-hikmet dengesinin sağlanması çok önemli bir yerde duruyor.