Eğitim, karakter ve kişilik

Karakter, kişilik, değerler ve benzeri alanlardaki eğitimleri okulda verilecek dersler gibi değerlendirerek müfredata, derslere, sınıflara sıkıştırmak ve eğitim anlayışına sığdırmak oldukça sığ bir yaklaşımdır. Bu eğitimler hayatın her alanında olmalı ve öncelikle ailede verilmelidir.

Kimlik eğitimle şekillenir

KİŞİNİN ve toplumların kimlikleri eğitimle şekillenir. Eğitimin olmadığı bir ortam ve alan düşünülemez. Bazı durumlar vardır ki, eğitim bir yere kadar etki eder. Eğitimi destekleyen diğer unsurların da işin içinde olması gerekir. Bunların en önemlilerinden biri karakterdir. Karakter bazen eğitimin önüne geçer. Beyin ve genlerdeki karakter kodları sıkıntılı ise eğitmek de bir yere kadardır.

Yıllar önce duyduğum bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum…

Zamanın birinde padişah, baş vezirine sormuş: “Söyle vezirim, eğitim mi önemli, karakter mi?” Vezir hiç düşünmeden cevap vermiş: “Tabiî ki karakter önemlidir sultanım.”

Huzurda bulunanlar farklı farklı fikirler beyan etmişler. Padişah ise eğitimin önemli olduğu konusunda ısrar etmiş ve her canlının eğitileceğini örneklerle savunmuş ama huzurdakilerle kendi düşünceleri arasında uyumlu bir sonuca varamamışlar. Bunun üzerine padişah, düşüncesini kanıtlamak için memleketin her yanına tellallar göndermiş: “Duyduk duymadık demeyin! En iyi hayvan eğiticisine 100 altın ödül verilecek.”

Farklı eğitmenler gelip gitmişler. Bir gün bir eğitmen huzura çıkmış, padişah sormuş: “Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?” “Altı ayda öğretirim padişahım” demiş eğitmen.

Altı ay dolmuş. Eğitmen huzura alınmış. Padişah sormuş: “Öğrettin mi?” “Öğrettim padişahım” demiş eğitmen. Saray erkânı toplanmış. Hünerli kedi, elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam baş vezirin önüne geldiği zaman padişah sormuş: “Ey vezir! Söyle bakalım, eğitim mi önemlidir, karakter mi?” Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce, kaftanının altında hazır tuttuğu bir fareyi yere bırakmış. Kedi, fareyi görünce tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir, padişahın sorusuna cevap vermiş: “Eğitim oldukça önemlidir padişahım, ama karakterde, kişilikte sıkıntı varsa, vicdan ve değer yoksa, eğitim de bir yere kadardır.”

Bilmek, bilgiyle donanmak ve gelişmek için eğitim her şeyin temelidir. Ama eğitim, gelişim ve değişim için ana referans noktaları yoksa, ne kadar eğitim verilirse verilsin, bu eğitim değil, öğretimden öteye geçemez. Bu yazımda eğitimi oluşturan ve destekleyen olmazsa olmazlardan olan karakter, kişilik, vicdan, davranış ve benlik konularına değineceğim. 

Karakter

Karakter, kişiye özgü davranışların bütünü olup, insanın bedensel, duygusal ve zihinsel etkinliğine çevrenin verdiği değerdir. Karakter, “bir nesnenin, bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen ana özellik” olarak tarif edilmesinin yanı sıra “bireyin kendi kendisine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüş ve eylemlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü” olarak da tarif edilmektedir.

Karakter, küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanan toplumun değer yargılarının benimsenmesi ile öncelikle ailede şekillenir. Halk arasında “Özü sözü bir”, “Sözü sazına uygun”, “Sözünün eri” gibi deyimler, karakter sahibi insanın özellikleridir. Bireyin karakteri; kişisel özellikleri ve içinde yaşadığı değer yargılarından oluşur. Yani karakter, içinde yaşanan çevrenin toplumsal değerlerini ve ahlâk kurallarını içerir. Bu kuralları yerine getiren kişi “karakterli” olarak değerlendirilir.

Kişilik

Kişilik, “bir insanın kendine özgü özelliklerinin ortaya koyduğu hâl, hareket, tavır” olarak tanımlanabilir. Kişilik, insanın bütün ilgilerinin, yeteneklerinin, konuşma biçiminin, tavırlarının, görünüşünün ve çevresine uyum biçiminin özelliklerini kapsar. Bu bakımdan bir insanı diğer insanlardan ayıran, onu farklı yapan, insanı kendisi kılan bütün özellikleri içerir.

Kişilik, bütün bedensel özelliklerin, içgüdülerin, dürtülerin, eğilimlerin, kazanılmış deneyimlerin bütünü; bir insanın gelişme evrelerinde gerçekleştirdiği bağlantıların bütünü ve de eğilim ve deneyimlerin belirli evreler içinde bütünleşmesi sonucu oluşan bir süreçtir. Kişilik, bir insanın çevresine uyum sağlamak amacıyla yaptığı davranışlarının bütünüdür.

Ayrıca kişilik, bireysel farklılığa dayanan duyguların, düşüncelerin, becerilerin, yeteneklerin, alışkanlıkların oluşturduğu işlevsel bir bütündür. İnsan kişiliği, bilinen ve bilinmeyen yanlarıyla dışa yansıtılan ve yansıtılmayan niteliklerden oluşur. Kişiliğin iç, öznel, dışa yansımayan yanı yorumlanarak ve nesnel (dışa yansıyan) yanıysa ölçülerek anlaşılmaya çalışılır. Kişiliğin öznel ve nesnel yanları arasındaki uyum ve tutarlılık, güçlü ve sağlıklı bir kişiliğin temelidir.

Vicdan

Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlâk değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç olarak tarif edilmektedir vicdan. Vicdan, iyiyi kötüden ayırabilen, iyilik etmekten lezzet alan ve kötülükten elem duyan manevî histir.

Vicdan, akıl ve beş duyu; hepsi de insana bir şeyler takdim eder, ayrı ayrı hakikatlere kapı açar. Ama üstünlük daima vicdandadır. Onu akıl takip eder, beş duyu ise en sonda gelir.

Hissin akıl karşısındaki durumu ne ise, aklın vicdan karşısındaki durumu da odur. İnsan birçok hakikati vicdanen bilir. Görmek işitmekten ne kadar farklı ise, vicdanen bilmek de aklen kavramaktan o kadar ayrıdır. Vicdanda kıyas, mantık, fikir yürütme, hipotezler kurma yoktur. O, bütün bunlara muhtaç olmaksızın, hakikatleri doğrudan bilir. Maviyi yeşilden gözümüzle ayırt ettiğimiz hâlde şefkatin sevgiden yahut korkunun endişeden farkını vicdanen ayırt edemeyebiliriz.

İnsan, gözüne inanmayabilir; “Acaba yanlış mı gördüm?” diye gözlerini ovuşturup yeniden bakabilir. Keza aklına da inanmayabilir; “Yanlış mı anladım?” diye yeniden okuyabilir. Ama vicdanı hususunda, onun bildirdikleri hakkında böyle bir tereddüde düştüğü olmaz.

Davranış

Davranış, “canlıların dış dünyaya karşı gösterdikleri bedensel tepkilerin” genel adıdır. Cansızlar için davranış söz konusu değildir. Bir başka anlatımla davranış, bireyin yapabileceği veya deneyebileceği her şeydir. Örneğin konuşmak, yürümek, televizyon seyretmek, yemek, okumak, dans etmek gibi organizma tarafından yapılan her türlü eylem de davranış olarak kabul edilmektedir. Organizmanın yürümek ve yemek gibi başkaları tarafından görülebilir davranışları olduğu kadar, düşünme, hissetme, sevilme, üzülme, hatırlama, unutma, öğrenme, rüya gibi, tümüyle bireyin içinden geçen ve başkaları tarafından doğrudan görülemeyecek olan iç yaşantıları vardır. Bunların tümü davranıştır.

Davranışları üç grupta toplayabiliriz: Bunlardan ilki, doğrudan gözlenebilen davranışlardır. Jestler, mimikler ve konuşma buna örnek gösterilebilir. Bu davranışlar gözlenebilir ve sayısal olarak ifade edilebilirler. İkincisi, dolaylı olarak gözlenebilen davranışlardır. Bu gruptaki davranışlar doğrudan gözlenemezler ancak sadece tahmin edilir, hissedilirler. Örneğin sevilme, anlama, unutma gibi davranışlar... Üçüncüsü de sinir sistemi nedeniyle meydana gelen davranışlardır. Bunlar kaslar aracılığıyla duyu organlarında meydana gelirler. Bu davranışların bazıları istemli (konuşma, hareket etme gibi) bazıları da istemsiz (refleksler, tikler gibi) ortaya çıkabilirler.

Benlik

Benlik, “bireye çevresindeki olguları bilinçli olarak ayırt etme imkânı veren ve özü yalnızca insan ilişkilerinden oluşan kişilik kesimi” olarak tanımlanmaktadır. Benlik için, “Kişinin kendini koruyabilmek, hayatını sürdürebilmek ve gerçekliğin çeşitli yönleriyle etkileşimde bulunabilmek için gerekli olan davranışların yapılanmasını sağlayan kuramsal süreçler dizisidir” de diyebiliriz.

Kişinin fiziksel özellikleriyle şekillenen dış görüntüsü benliğin bir parçasıyken, sahip olduğu düşünce yapısı da yine benlik ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Kişinin sahip olduğu düşünce yapısı, benliğini değerlendirebilmesini ve kendisiyle ilgili gerek fiziksel özellikler, gerekse de davranış yapısıyla ilgili iyi ya da kötü bir sonuca varmasıdır. Benlik saygısı olarak tanımlanan bu durumsa, basit olarak kişinin hayatını şekillendiren davranış ve fiziksel özelliklerini beğenip beğenmemesidir. Çocukluk döneminde yapılan hareketlerin anne ve baba tarafından beğenildiğini görmek, kişinin yetişkinlik döneminde kendine olan güvenini büyük oranda arttıracaktır. Çocuğun aileleri tarafından takdir edilmesi ve beğenilmesi, benlik oluşumu açısından büyük bir etkiye sahiptir. Yaptığı davranışlardan ötürü anne ve babası tarafından kınanan, dışlanan ya da cezalandırılan çocukların benlik yapıları zarar görür, kendilerine olan güvenleri büyük oranda azalır.

Hayat eğitimle şekillenir, ama…

Eğitimin, inançların ve öğretilerin ana amacı insanda karakter ve kişiliğinin tekâmülüdür. Karakter, kişilik, vicdan, özsaygı, öz değer ve inanç… Benzeri değerleri içselleştirmeden bilgi sahibi olmak, yapıcı olmaktan daha çok yıkıcı olabilir.

Karakter, kişilik ve vicdan da insanî değerleri referans alan eğitimlerle şekillenir. İnsanın ve insanı oluşturan bu temel normların değiştirilmesi, geliştirilmesi ve eğitiminin kısa ve anlık çalışmalar ve duygusal dürtülerle olmayacağı bir gerçektir. “Karakter eğitimi” dediğimiz şey, aslında insan ve hayatın kendisidir. Karakter, kişilik, değerler ve benzeri alanlardaki eğitimleri okulda verilecek dersler gibi değerlendirerek müfredata, derslere, sınıflara sıkıştırmak ve eğitim anlayışına sığdırmak oldukça sığ bir yaklaşımdır. Bu eğitimler hayatın her alanında olmalı ve öncelikle ailede verilmelidir. Doğruluğu, yanlışlığı, normları, referans noktaları, kişiye ve toplumlara göre farklılık gösteren salt akademik not anlayışı ile sonuç odaklı düşünmek ise hem kişilik, hem de toplumsal yıkımlara yol açar.