Eğitim hayatında mutluluk kimin umurunda?

Çok sevdiğimiz çocuklarımız için en iyisi ve en güzelini istemeye hiç itirazım yok. Ama bizim tercihlerimiz ve isteklerimiz, acaba her zaman onlar için en doğrusu, en iyisi mi?

BİR çocuk tanıdım yıllar önce, ilkokula başlamanın heyecanını gözlerinden okuduğum. Yarın okulun ilk günüydü; siyah önlük ütülenmiş hâlde askıda, sırtında kolayca giyebilsin diye üç düğmesi ve eteğinde pilileri olanlardan… Bembeyaz uçları, bebe tarzı yuvarlanmış yakası da tamam… Yakanın iki ucunu bir araya getirip bağlamak için uçlarında siyah kurdele bağlanmış ve yarını beklemekte…

Onca bekleyişten sonra sanırım en zoru da bu geceydi. O zamanlar şimdiki gibi kreş, anaokulu veya okul öncesi gibi kavramalar yoktu. Doğrudan ilkokul birinci sınıftan giriş yapılırdı eğitim hayatına.

Gün aydınlanıp okula gitme vakti gelmişti. İtina ile kıyafetler giyildikten sonra bordo renkli ortadan basmalı kilidi olan çantayı da eline alıp okulun kapısına geldiğinde, içindeki çocuksu korkuyla gözleri sınıfını aradı. Sınıfın kapısından attığı adım, hayâllerine giden uzun bir yolun başlangıcı olacaktı.

Ortadaki bölümün üçüncü sırasına oturdu. Oysa gelirken en ön sırada oturacağını düşünerek gelmişti. İçindeki korkuyla karışık heyecan, onu üçüncü sıraya doğru itelemişti. Birer birer sıralar dolmaya başladıkça gelenlerin yüzlerini kazımaya çalışıyordu hafızasına. Çünkü herkes siyah önlük giymişti. “Kırmızı kazaklı kız” veya “Mavi gömlekli oğlan” diyemezdi kimseye. Bir müddet sonra içeri kızıl saçları, hafif toplu yanakları ve gülen yüzüyle girense, Saniye Öğretmen’in ta kendisiydi.

Öğretmeni, “Hoş geldiniz çocuklar” diye selâmladı herkesi. Bir taraftan ortada yanan sobaya ellerini yaklaştırıp ısıtırken, diğer taraftan da tek tek isimlerini sormuştu öğrencilerinin. Tanışma kısmı da tamamlandıktan sonra eline beyaz tebeşirini aldı ve tahtaya büyük bir titizlikle yazarak ismini öğrenmelerini tembihledi.

Neler paylaşılmadı ki yanan sobanın etrafında ısınmaya çalışırken… Yeri geldi, Yerli Malı Haftası’nda ne getireceklerini plânladılar. Yeri geldi, Öğretmenler Günü’nde öğretmenleri için yapacakları sürprizi plânladılar. Onlar Saniye Öğretmenlerinin adını işlemişlerdi büyük yüreklerine. Kimi zamanlarda ise birbirlerinin kederlerine ortak oldular. Beş yılın sonunda inanamadı bu denli çarçabuk geçeceğine, ama bitmişti ilkokul.

Akıp giden bu süreçte bir sonraki adım, o zamanlarda üç yıllık ortaokul ve sonrasında yine üç yıllık lise dönemiydi... Tanıdığım çocuk, bu dönemi anlatırken ortaokulu atlayarak lise dönemine geldi. “Neden?” diye sorduğumda, kendinde derin bir iz bırakan yürek acısını paylaştı benimle.

Ortaokul yıllarında, ileride eczacı olmak varmış hayâlinde. Lâkin o yıllarda aile baskısıyla gönderildiği meslek lisesi nedeniyle ileriki yıllarda kendini görmek istediği meslekten vazgeçmek zorunda kalması nedeniyle hissettiği burukluğu gözlerinde görmemek imkânsızdı. Belli ki çok acımış yüreği. Günümüzde nasıldır bilmiyorum, ama o yıllarda meslek liselerinde temel derslerin saatleri oldukça sınırlıydı. Oldukça sınırlı saatte alınan bu derslerle iyi bir sayısal puanı almaksa pek mümkün değildi. Ya da üstün bir çaba sarf etmeniz gerekmekteydi. Üstelik bu okullardan eğitim aldığınız alanın dışında bir tercih yapmak, sizi sınava yaklaşık eksi otuz puanla başlamanıza sebepti.

Lise ikinci sınıfta matematik öğretmeninin uyarısına rağmen aynı okulda eğitime devam etmek zorunda kalması, yukarıda bahsettiğim gibi onu ekstra bir çaba içerisine sokmuş. Kitabın üzerinde uyumak hâliyle o günlerde tanıştığını anlattı. Hırsla, inatla gelen bir başarı vardı anlattığı hikâyede; eczacılık değilse de mühendislik fakültesine girmiş…

Tanıdığım çocuğa “Mutluluk nedir?” diye sorduğumda, “İşimi seviyorum sevmesine de, keşke ailem beni lise tercihimde zorlamasaydı. Belki eczacı olurdum. Bu beni daha çok mutlu ederdi” dedi. Yazımın başlığına karar verememiştim. Bu cümlenin sonunda, “Eğitim Hayatında Mutluluk Kimin Umurunda?” şeklindeki başlığı uygun buldum.

Geçmişte olduğu gibi, bugün de çocukların meslek seçimlerinde aile, en önemli etken konumunda. Aile bireylerinin meslekleri, tavsiyeleri ve okul çocuğunun seçimini etkileyen niteliğe sahip… Her çocuğun bireysel farklılıkları vardır ve kendilerine has zenginliklere sahiptirler. 4-5 yaş dolaylarında başlayıp yaklaşık 10 yaşına kadar fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden hızla geliştiği bilinen çocukların meslek seçimleri de bu dönemde şekillenmektedir. Bu dönemde verilen eğitimin amacı, temel bilgi ve becerileri kazandırmaktır. Henüz mesleklere hazırlama gibi bir amacı yoktur. Lâkin ileride hangi meslekte çalışmak istediği fikri oluşur. Bu yıllarda zaman zaman hikâye ya da film kahramanlarından etkilenerek oynadığı oyunlarda, hayâlindeki mesleği canlandırma davranışları da sergilerler. Bu süreçte sağlıklı yol alabilmek adına ailelere düşen, çocukların kendi yeteneklerinin farkına varabilme noktasında imkân sunmak ve meslekler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamaktır.

Çok sevdiğimiz çocuklarımız için en iyisi ve en güzelini istemeye hiç itirazım yok. Ama bizim tercihlerimiz ve isteklerimiz, acaba her zaman onlar için en doğrusu, en iyisi mi?