
İNSANLIĞIN en önemli sorunsallıklarından biri eğitimdir. Günümüz toplumu, eğitim tarihi süreci içerisinde bir boyutlu ve iki boyutlu eğitimden sonra kartezyen bir sisteme ulaştı. Şimdilerde küresel boyuta taşınan eğitim materyalleri sayesinde sorunsallıklar mekanik olarak kısmen çözülmüş gibi durmaktadır.
Küresel boyutta gelişen ve toplumlarda yaygınlaşan bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmeler, iletişim, haberleşme ve ulaşımın daha kolay ve hızlı hâle gelmiş olması, ulus devleti niteliklerini olumsuz yönde etkileyebilmekte. Her alanda küreselleşme eğiliminde olan toplum, birçok geleneksel fonksiyonunu unutmakta, bu ise ulus devlet modellerinin belirleyiciliklerini azaltmaktadır. Buna bağlı olarak farklı eğitim modelleri ve ulus belirleyiciliği boyutunda düşünmeyen teologlar ve buna bağlı olarak gelişen eğitimci gruplar oluşmaya başlamıştır. Bunun sonucunda farklı bireysellikler hâkim olmaya başlayacağı için farklı gruplar ile farklı kişiler arasında her türlü iletişim kolaylaşıp yaygınlaşacaktır.
Eskiden sadece yakın mesafedeki insanlarla iletişim kurulurken, küresel boyutta zaman ve mekân kavramları aşılarak, uluslararası toplumlarla her türlü sosyoloji, ekonomi, kültür ve eğitim alanlarında iletişim ve iş birliği kurulabilecektir.
Bu küresel süreç, milletler hakkında medeniyet ve kültür açısından homojen ulus devleti modellerinden gittikçe uzaklaştıran gelişmelere imkân vermektedir. Bu gelişmeler, dünyada farklı millet ve kültürler ile onların alt kültürlerden gelen birey, aile, grup ve toplum tarafından oluşturulan çok kültürlü ve aynı zamanda sorunsallı nüfus yapıları şeklinde kendini göstermektedir. Küresel ivmelenme, farklı kültürel unsurların temsil ve tanınma beklentilerini gittikçe artırmakta, bu ise çok kültürlülük ve tekdüze dünya medeniyeti oluşturma politikalarını gündeme getirebilmektedir.
Homojenize edilmiş kültür; ırk, dil, cinsel yönelim, cinsiyet, yaş, engellilik, sosyal sınıf, eğitim, dinsel yönelim ve diğer kültürel boyutların tamamının fark gözetmeksizin tanınmasıdır. Çok kültürlülük, birleşik bir toplum içinde farklı kültürlerin yahut kültürel kimliklerin tek bir ulus veya bir devlet olarak korunması şeklinde tanımlanır. Bunun tarihî sürecinin adı medeniyettir. Çok kültürlülük geleneğinde toplumsal yapıyı oluşturan unsurlardan hiçbiri yok edilerek diğeri içinde asimile edilmez. Her bir unsurun kendi özgünlüğünü ve geleneğini korumaya devam ettirmesiyle birçok ortak payda yardımıyla yepyeni bir toplum oluşur.
Kültürel olarak yeterli donanıma sahip olmayan öğretmenler farklı kültürel geçmişleri olan öğrenciler için öğrenme ortamını düzenleme konusunda yeteri kadar faydalı olamazlar.
Çok kültürlü eğitim
Bu yeni toplum, bir ressamın renkli tablosuna benzetilebilir; renklerin birbirini yok etmeden bir güzellik sunması gibi… Çok kültürlü toplumlar, öz kültür değerlerini yok etmeden, daha geniş bir toplulukla yaşama geleneği oluşturabilirler. Bu yaşam kültüründe tüm bireysel ve geleneksel özelliklerin korunması ve değerlere saygı esastır.
Homojen olmayan kültürün eğitim boyutunu ifade eden çok kültürlü eğitim felsefesi, çok kültürlülük politikalarının eğitimde yer almasını savunan düşünce ve yaklaşımlardan oluşur. Bu eğitim felsefesi; ırk, etnik yapı ve sosyal gruplar için eşit eğitim imkânları sunan ve bunun için tüm okul ortamını değiştirmeye, yeniden yapılandırmaya uğraşan bir fikir, eğitim reformu ve süreç önerir. Buna göre çok kültürlü eğitim, tüm öğrencilerin akademik başarıda eşit şansının olması için eğitim kurumlarının yapısının değiştirilmesini de amaçlayan bir düşünce ve eğitim reformu hareketidir. Bu nedenle çok kültürlü eğitim, demokratik eğitimin bir parçası olarak başkalarına saygı, farklı düşünce ve yaşam biçimlerine duyarlı olma ve etnik merkezci bir anlayıştan uzaklaşma amacına yönelik yürütülen faaliyetlerdir.
Öyle ki, çok kültürlü eğitim, tüm öğrencilerde eleştirel düşünme becerilerini geliştirme, öğrenme ile günlük yaşam deneyimleri arasında bağlantı kurarak öğrencilerin her alanda başarılarını arttırmayı amaçlar. “Yaşanan yüzyılın karmaşık küresel dünyasına öğrencileri daha iyi hazırlama gibi amaçları da olan bir strateji” de denilebilir. Bu eğitim antropolojik boyutta düşünülecek olursa, bir toplumdaki tüm kültürel gruplar ile ilgili bir eğitim modeli önerdiği anlaşılır.
Kültürel açıdan ise farklı toplumlar ve birbirine bağlı bir dünyada kültürel çeşitliliği destekleyen demokratik bir öğrenme ve öğretme yaklaşımı olarak açıklanabilir. Bu anlamda çok kültürlü eğitimin bireysel farklılıkları dikkate alan bir yapıda olduğu söylenebilir. Zira hiçbir insan aynı olamayacağı için öğrencilerden de aynılık beklenmemelidir. Var olan benzerlikler de asla aynılık oluşturmaz. Zira her bir öğrencinin sahip olduğu iç ve dış dinamikler birbirlerinden çok farklıdır.
Örneğin altyapıları, güçlü ve zayıf yanları, ilgileri, sorumluluk alma düzeyleri, istekleri, beklentileri, çalışma düzenleri, heyecanları, inanç değerleri ve düşünce boyutları bakımından farklı özelliklere sahiptirler. Bireyler, yaşları ne olursa olsun, içinde yaşadıkları toplumun gelenek ve göreneklerinden, tutum ve beklentilerinden etkilenir ve bu doğrultuda davranış, düşünce ve tutumlar geliştirirler. Bundan dolayı öğrenme ve öğretme ortamlarının hazırlanmasında çeşitli kültürlerden oluşan farklılıkları dikkate almak önemli bir ilke olabilir. Farklı kişilik ve kültürlere sahip öğrencileri bir bütün ve sürekli gelişen bir nitelik olarak derslere dâhil edebilmek, öğrenme sürecini güçlendirebilir.
Eğitim ortamlarında öğrenme ve öğretmenin bazı bileşenlerin önemine vurgu yapmakta yarar var. Bunlar; öğretmen, öğrenci, çevre, program, öğretim ve değerlerdir. Burada hangi bileşenin ilk sırada yer alacağı tartışmasından öte, eğitim açısından önemleri düşünülmelidir. Meselâ, öğretmenin öğrenme ve öğretmede en önemli katkısı, programı sınıfta uygulayan ve öğrencilerle en çok işbirliği yapan olmasıdır. Bu anlamda, iyi bir eğitim ve öğretim ortamı sunmak için öğretmenlerin, öğrencilerin çok kültürlülük ve çok çeşitlilik gibi farklılıklarını aslî unsur olarak kabul etmeleri, öğretim ortamını düzenlerken temalarını bunları dikkate alarak seçmeleri ve her türlü farklılıkları sorun olarak değil, zenginlik olarak değerlendirmeleri gerekir.
Öğretmenlerin akademik olarak bilgi ve beceri donanımlarının yanı sıra çok kültürlülüğe duyarlı ve de millî ve ahlâkî değerlere üst düzeyde saygılı olmaları, öğrencilerin akademik ve kişisel başarısına pozitif katkı sağlar. Öğretmenlerin kültüre ve temel inançlara duyarlı eğitim yapmaları, farklı kültürel geçmişe ve inanca sahip olan öğrencilere sınıfta verecekleri olumlu ya da olumsuz tepkiler, öğrencilerin kendilerine olan saygılarını ve akademik başarılarını etkiler.
Öğretmenler öğrenciler gibi çok farklı sosyal, kültürel ve etnik çevrelerden gelmekte olup, tüm bu özellikleriyle geniş bir öğretme yelpazesi oluştururlar. Ancak, kültürel olarak yeterli donanıma sahip olmayan öğretmenler farklı kültürel geçmişleri olan öğrenciler için öğrenme ortamını düzenleme konusunda yeteri kadar faydalı olamazlar. Ayrıca bu öğretmenlerin bireysel farklılıkları olan öğrencilere ilişkin daima düşük beklenti düzeyine sahip olmaları, bu öğrencilerin bilişsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Çünkü bu öğretmenlerin kendilerinden farklı olan kişiliklere karşı önyargılı bir şekilde sınıfa girmeleri, bu doğrultuda iletişim kurmaları, onların, bu tür eğilimleri sınıf ortamında farklı gruplarla olan iletişimlerinde sorun olarak ortaya çıkarır.
Bu konuda üzüntü veren önemli bir husus, pek çok öğretmenin farklı grupların tarihî, dinî ve kültürel farklılıkları konusunda yeterli bilgiye sahip olmamaları ve bunları önemsememeleridir. Çünkü öğretmenlerin çoğu çok kültürlülüğe yönelik akademik bilgi donanımına sahip değillerdir ve bu konuda kendilerine bir eğitim verilmemektedir. Gelinen noktada, gerek eğitimden sorumlu yöneticiler, gerekse öğretmen yetiştiren akademisyenler, sözde çok kültürlü eğitimi önemli görmelerine rağmen, uygulama noktasında çok yetersiz kalmaktadırlar.
Çok kültürlü eğitimin uygulayıcısı olan öğretmenlerin kültürel ve inanç çeşitliliği gerçeğine göre öğretim yapacak donanıma sahip olmaları sağlanmalıdır. Zira öğrencilere bunları doğrudan anlatacak ve gelecek nesillere çok kültürlüğe karşı farkındalık ve hoşgörü oluşturulmasını sağlayacak olanlar sadece öğretmenlerdir.
Öğretmenlerin bu doğrultularda bir bakış açısına sahip olabilmeleri, çok kültürlü bir öğretim ortamının tasarlanması konusunda bilgi sahibi olmaları ve sınıf ortamını farklı bakış açılarını kabul edecek şekilde düzenlemeleri yönünde bilgilendirilmeleri süreci hızlandırır. Bu ve eğitimin diğer sorunları, geniş şekilde tasarlanmış, henüz öğretmenliğe başlamadan önce en az bir yıllık eğitim verecek öğretmen akademileriyle sağlanabileceği tartışılabilir bir öneridir. Bu anlamda yapılan her türlü hizmet içi eğitimin yeterli fayda sağlamadığı ve sağlamayacağı geniş kabul gören bir kanaattir.
Çok kültürlülük, birleşik bir toplum içinde farklı kültürlerin yahut kültürel kimliklerin tek bir ulus veya bir devlet olarak korunması şeklinde tanımlanır. Bunun tarihî sürecinin adı medeniyettir.
Çok kültürlü eğitime bakış
Son yıllarda çok kültürlü eğitimle ilgili olarak bir farkındalıktan söz etmek mümkün olsa da bu konuda yeterli akademik çalışmanın yapıldığı söylenemez. Çünkü yapılan araştırmalar, çok kültürlü eğitimin henüz tam olarak anlaşılamamış olduğunu, çoğunlukla ırk veya etnik kökenle sınırlı bir konu olarak düşünüldüğünü, sosyal sınıf, toplumsal cinsiyet, din ve değerler gibi bireysel farklılıkların da göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır.
Eğitim fakültelerinde bu konuda yapılan akademik çalışmaların yeterli düzeyde olmadığı ve yapılan çalışmaların yeterli etkiyi gösteremediği açıktır. Çünkü eğitim boyutunda yapılan akademik çalışmalar eğitime katkıdan ziyade toplumsal boyutta ele alınamadığı için daha çok nicel araştırma düzeyinde kalmaktadır. Bu nedenle eğitimin her alanı ve de çok kültürlü eğitim konusunu derinlemesine inceleme imkânı sağlayan nitel araştırmalar yapılmalı/yaptırılmalı ve sonuçlar raporlar hâlinde ilgili kurumlara sunulmalıdır. Bu araştırmaların bizzat öğretmenlerle yüz yüze görüşme yöntemi ile yapılması dahi sonuca pozitif katkı sağlar. Aksi durumdaki anket çalışmalarının hiçbir niteliği olmamaktadır. Bundan dolayı bu önemli millî bir harstır ve bunun tarafı da doğrudan Millî Eğitim Bakanlığı’dır.
Bu doğrultuda, “Öğretmenlerin çok kültürlü eğitime ilişkin düşünceleri nelerdir?” sorusu bir problemi doğru tanımlamaya yardımcı olabilir. En azından, öğretmenlerin çok kültürlü eğitime ilişkin bilgi ve düşünceleri öğrenilmiş olur. Bu amaçla özellikle ve öncelikle öğretmenler olmak üzere tüm eğitim iş alanında görevli olanların çok kültürlü eğitimin anlamı, kullanılan çok kültürlü öğretim uygulamaları, çok kültürlü eğitimde karşılaşılan sorunlar ve düşüncelerdeki çok kültürlü eğitimin avantajları ve dezavantajları gibi konularda görüşlerine başvurmak doğru bir karar olabilir. Çünkü varlığı yeterince bilinen, hatta önemsenen ancak yeterince anlaşılamamış olan çok kültürlü eğitim konusu öğretmenlerin geniş katılımları sağlanarak, onların konuyla ilgili algıları, sınıflarında yaptıkları ve yapabilecekleri uygulamalar, karşılaştıkları sorunlar ile ilgili görüşleri derinlemesine öğrenilebilir.
Bu görüşler; farklı kültürel değerlere uygun eğitim, fırsat eşitliğine dayalı eğitim ve farklı materyal kullanımı olmak üzere ayrı ayrı sınıflandırılabilir. Öğretmenlerin bu konuya iyi bir proje kapsamında katkı vermeleri sağlanmalıdır. Bu camianın içinden biri olarak, öğretmenlerin genelinin, doğru anlatılması durumunda farklı kültürel değerlere uygun eğitimden yana olacaklarını düşünmekteyim. Çünkü ülkemiz gerçekleri farklı kültürel değerlere sahip bireyleri bir arada tutan bir eğitim modelinin kabullenilmesi gerçeğini zorunlu kılmaktadır.
Çok kültürlü eğitime biraz daha detaylı bakılacak olursa, “farklı kültürlerden gelen öğrencilerin oluşturduğu bir sınıf topluluğu olarak veya daha çok sosyokültürel değerleri farklı ve de farklı yaşam şekilleri olan öğrencilerin bir araya gelmesi” olarak da açıklanabilir. Ekonomik göstergeler, çok kültürlü eğitimde etkin olan önemli unsurlardan biridir. Farklı konuşulan diller, dinî inançlar, yaşayış tarzları, farklı milliyetlerden ya da sosyal çevrelerden gelen bireylerin bir arada eğitim görmesi de çok kültürlü eğitimin bir parçasıdır. Bu durumda öne çıkan, evrensel değerler ve hoşgörü olabilmelidir.
Çok kültürlü eğitimde fırsat eşitliği de bir başka temadır. Buna göre herkese eşit eğitim imkânı sunmak için okul ortamları yeniden yapılandırılmalıdır. Derslerde farklı materyaller ve argümanların kullanılması da bu eğitim modeli içinde düşünülebilir. Bütün bunlar, çok kültürlü eğitim uygulandığında farklı kültürlere duyarlı sınıf ortamı oluşturma ve daha duyarlı öğretim yapma imkânı sağlayabilir.
Ayrıca, farklı kültüre duyarlı sınıf ortamı oluşturmanın o kültürlere duyarlı iletişimi geliştirmede, karşılıklı saygı ve eşitlik duygusunu, adalet duygusunu, demokratik ortam yaratma ve farklılıkları yüceltme duygularını daha da geliştirebileceği unutulmamalıdır. Öğrencilerin ve daha sonra bireylerin birbiriyle sağlıklı iletişim kurmalarını sağlayacak önlemler alınarak farklı kültürlerin birbirlerini tanımalarının zemini de hazırlanarak, birbirleriyle ilgili önyargıya neden olabilecek düşünceleri silmeyi sağlayan ortamı oluşturmak çok kültürlü eğitimin bir parçasıdır.
Çok kültürlü eğitim; kültürlere duyarlı, onlara ait bilgi sunma, coğrafyaya duyarlı bir eğitim ve öğretim yapma, ilâve olarak da derslerde farklı bakış açılarına yer vermeyi kapsar. Öğrencilerin geldiği kültürler farklı olabileceğinden, her öğrenci, öğretilen kültürle ilgili bilgi sahibi olmayabilir ve bu da bir öğrenme sorunu olarak başarıya yansıyabilir. Yaşamın bir tasarım türü olduğu düşünülürse, öğrenciyi hayata hazırlamak için öğretmenin kültüre, bulunduğu yere ve hatta yaşa göre tasarım imkânları sunabilmesi gerekir. Çünkü insan, mesajı ancak kendi özüne dokununca inceleme gereği duyar ve ona ilgi gösterir.
Durum böyle olunca, öğrencilere yaşam tasarımları sunulurken hem onların kültürü, hem de kişilikleri dikkate alınarak hitap şekilleri oluşturulabilir. Öğrencilerin her biri farklı bir kültür ve coğrafyaya sahip olabileceğinden, özellikle kültür ve sosyal içerikli derslerde onların dinlenmesi daha çok fayda sağlayabilir. Bu tür bir öğreti, öğrencilerin birbirlerinin farklı kültür ve farklı geleneklerini/yaşam biçimlerini öğrenmelerine katkı sağlar; o kültür hakkındaki önyargılar varsa onların ortadan kalkmasına yardımcı olabilir.
Öğretmen adayları, sadece teorik bir kültüre ve bir coğrafyaya duyarlı olarak değil, millî devlet hassasiyeti yanı sıra küresel gerçeklikler içinde, çok kültür ortamına duyarlı ve onları içselleştirecek şekilde eğitilmelidir.
Farklı öğrencileri aynı potaya adapte edici boyutlar
Çok kültürlü eğitimin bu tür avantajlarının yanı sıra bazı dezavantajlarını da konu etmek gerekir.
Olabilmesi muhtemel olan sorunlar daha ziyade; öğrenci kaynaklı, öğretmen kaynaklı ve aileden kaynaklı olarak ortaya çıkabilir.
Öğrenci kaynaklı sorunlar; daha çok öğrenci ilgisizliği, birbirini kabullenmeme, gruplaşma, alay etme, dışlama ve aşağılama olarak öne çıkabilir. Bazen de öğrenciler arkadaşlarının yöresel şiveleriyle dalga geçebiliyorlar -ki bu, ciddi bir sorun oluşturmaktadır-. Bu durum, kınanan öğrencilerin motivasyonunu daima olumsuz etkiler.
Öğretmen kaynaklı sorunlar; daha çok iletişim güçlüğü, öğretmen bilgisizliği, zaman ve emek ihtiyacı şeklinde yoğunlaşır. Örneğin, öğretmen öğrenciye hitap etmekte zorlanabilir, iletişim biçimlerinde zorlanabilir veya öğrenci, anlatmak istediği şeyleri anlatamayabilir. Bu konuda birçok öğretmen yeteri donanıma sahip olmayabilir. Bunun için kuramsal ve uygulamalı boyutların öğretmen adaylarına sadece lisans düzeyinde değil, hizmet içi eğitimlerde verilmesine rağmen yetersiz olduğu söylenemez. Çok kültürlü eğitim uygulamasının sağlıklı yürütülebilmesi için öğretmen adaylarının uzun süreçli akademik çalışmaya alınması gerekir. Bu tür ilâve eğitimler, kültürler arası saygı, sevgi ve güven ortamı yaratır, önyargıları kırar ve sağlıklı iletişimlerin kapılarını aralar. Ki bu da sorunların azalmasına yeterince yardımcı olabilir.
Çok kültürlü eğitimi uygulamada karşılaşılabilecek güçlüklerden birisi aile/veli kaynaklı engellerdir ve bu, daha çok ailelerin önyargılı olması şeklinde ortaya çıkabilir. Velilerin birbirleriyle ilgili kırılmaları, alınganlıkları ve güç gösterilerinden daha çok, öğrencilerin ailelerinin bu yaklaşımlarına nasıl baktıkları boyutunda ele alınmalıdır. Şayet aile/veli önyargılarından arınmış, insanî değerleri ön plânda tutan yapıda ise çok kültürlü grupların bir arada eğitim almaları daha kolay olur. Ama aile/veli bu konularda çok inat ve sabit fikirlere sahipse, bu konu sorun hâline dönüşür.
Bununla beraber, çok kültürlü eğitimin aileler tarafından algılanan avantajları da olabilir. Meselâ öğrenci gelişimi, olumlu sınıf atmosferi, öğretim materyali zenginliği ve öğretmen öğrenci iletişimi gibi… Bu konuda ailelere farklı programlar altında bilgilendirme yapılabilir. Bunlar; farklı kültürleri tanıma, hoşgörü duygusunu geliştirme, eleştirel düşünme yeteneği geliştirme, bakış açısını genişletme, olumlu sosyal ilişkiler geliştirme, empati yeteneğini geliştirme, uyumlu olmayı öğrenme, motivasyonu artırma, başarıyı arttırma ve yansıtıcı düşünme yeteneği geliştirme başlıklarında olabilir.
Ailelere göre çok kültürlü eğitimin bir avantajı, derse katılımını bütüncül sağlaması ve başarıyı arttırması, farklı kültürleri tanıma olanağı sağlaması ve bireylerde tolerans duygusunu geliştirmesi yönünde olabilir. Bu, herkes için her boyutta faydalanılması gereken bir zenginliktir. Çok kültürlü eğitim, öğretmenlerle beraber öğrencileri ve velileri de sınırlı düşünmekten uzak tutar; olaylara daha geniş açıyla bakmalarına yardım eder. Farklı kültürler hakkında bilgi edinmelerine katkı sağlar ve öğrendikçe her alana daha hoşgörüyle yaklaşır. En azından kendi coğrafyasındaki kültürlere uygun hareket etmeye yardımcı olur. Öğretim materyalleri bakımından da çok kültürlü eğitim iyi bir avantaj sağlayabilir. Özellikle öğrenci ve öğretmen, birçok eğitim materyalini daha rahat kullanabilecek farklı argümanlar geliştirebilir. Öyle ki, hem öğretmenler, hem de öğrencilerin daha pozitif gelişim gösterebilecekleri kesindir. Bu gelişim sürecinde öğrencilerin genel kültürlerinin artması öğretmenlere göre daha hızlı olabilir.
Çok kültürlü eğitimin faydadan çok zarar getireceği düşüncesini ve bu tür argümanları sıralayarak onların üzerinde durmak ve tartışmak faydalı olabilir. Bu düşünceden hareketle farklılıkların öne çıkarılıp argüman haline getirilmesinden ziyade öncelikle ortak paydada yer alan değerlerin öne çekilmesi fikri geliştirilebilir. Bunun nedenlerinden sadece biri etnik coğrafî yapı ve yabancı düşmanlıklarının körüklenmesine neden olacağı düşünülebilir. Bundan dolayı sınıf ortamlarında, öğrenci diyaloglarında ve toplumsal boyutta çok hassasiyet gösterilmelidir. Çünkü toplumun huzurlu olması herkesin hemfikir olduğu bir konudur.
Farklılıkların aşırı şekilde dillendirilmesi bazı gruplaşmalara yol açabildiği gibi uyumsuzlukları da körükleyebilir. Bazı öğrencilerin direnç gösterebileceği, dışlanma kaygıları, öğretmenlere göre farklı davranış geliştirme, komplekse kapılma ihtimâlleri ve öğrenmenin yavaşlaması gibi hususlar çok kültürlü eğitimin dezavantajlarından sayılabilir. Şayet bu süreç iyi bir şekilde yönetilemezse ulusal birliğe zarar dahi verebilir, millî birliği bozabilir, etnik kökenlerde hızlı ayrışmalar yaşanabilir. Bu durumda eğitim, toplumu bölen bir şekle dönüşebilir. Ki eğitimin amacı toplumu bölmek değil, bir arada tutmaktır.
Toplumlarda çok kültürlü eğitim, genel olarak çok farklı kültürel değerlere sahip bireylerin bir arada bulunduğu eğitim olarak algılanır. Bu eğitim farklı ırk, etnik yapı ve sosyal gruplardan gelen tüm öğrenciler için eşit eğitim fırsatları yaratmaya çalışan ve bunun için de tüm okul ortamını değiştirmeye, yeniden yapılandırmaya uğraşan yeni bir fikir, bir eğitim reformu süreci olarak sunulur. Çok kültürlülük daha çok ırk, etnik durum, dil, din ve sosyal sınıf boyutlarını kapsarken, yaş, cinsiyet, engelli olma veya cinsel yönelim boyutları çok kültürlülük kapsamında düşünülemez.
Her bir öğrencinin birey olarak kendine özgü kabul edilmesi gerçeğinden hareketle, çok kültürlü eğitim etkinliklerinden kaçınılmamalıdır. Bu bağlamda çok kültürlü eğitim, öğrencilerin her türlü bireysel farklılığını temel almalıdır. Çok kültürlü eğitime sadece etnik kökene ait bir eğitim sistemi olarak bakmamak doğru değildir. Çok kültürlü eğitim sadece dezavantajlı gruplara yönelik yapılan bir eğitim de değildir. Bu konuda eğitimcilerin ciddi bir eksiğinin var olduğu bir gerçekliktir.
Ayrıca çok kültürlü eğitim, sadece onun avantajını öne çıkaran eğitimcilerin değil, dezavantajını savunan eğitimcilerin de ortak görüşüyle uygulanabilecek bir sistemdir. Bilindiği gibi tüm öğreticilerin görevi, bütün öğrencileri kapsayacak, onları her türlü eğitim-öğretim faaliyetine dâhil edecek, kültüre duyarlı, ahlâkî ve etik kuralları öne çıkaran, ilkeleri olan eğitim ortamlarını oluşturmaktır. Bu bağlamda, bazı ders içeriklerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir. Çünkü tek amaç, öğrencinin sadece akademik başarısı olmayıp yaşadığı coğrafyanın tüm harslarını da öğrenmesi olmalıdır. Böyle bir eğitimde kültüre duyarlı sınıf ortamı oluşturma, bölgeye duyarlı bilgi verme, kültüre duyarlı öğretim yapma, derste farklı bakış açılarına yer verme ve yaşa duyarlı öğretim yapma imkânları öne çıkartılabilir.
Bu konularda çalışan bazı araştırmacılar, farklı kültürleri olan öğrencilere, kendi kültür ve deneyimlerine uygun öğretim yapıldığında bu öğrencilerin akademik başarılarının arttığını savunur. Öğrenme-öğretme sürecinde farklılıkları görmezden gelinen öğrencilerin akademik başarılarının diğerlerinden düşük olduğu da başka bir çalışmanın sonucudur. Çok kültüre duyarlı eğitim yapma konusunda çok kültürlü eğitime uygun materyallerin, empati yoluyla yaşanılan deneyimlerin, rol oynamanın, simülasyonun ve bunlar gibi etkinliklerin kullanılabilmesi elzemdir. Çok kültürlü eğitim ancak tüm öğretmenlerin katılımıyla öğrencilerin desteklemesi, sınıf içi eşitliğin sağlanması ve öğrencilerin kültürlerini derse entegre etmesi yoluyla başarılı bir şekilde uygulanabilir. Dezavantajlı gruplarda yer alan öğrencilerin akademik başarılarında sadece kültüre duyarlı öğretim yapmanın yeterli olmayacağı, kültürlere duyarlı değerlendirme yöntemlerinin de geliştirilmesi önemlidir.
Bir görüşe göre çok kültürlü eğitim, sınıf ortamında kültürel paylaşım, bütünleşme, eşitlik duygusu, hoşgörü duygusu ve saygı ortamı gibi avantajlar sağlarken, başka bir görüşe göre de ayrışma, huzur ve düzenin bozulması gibi dezavantajlara yol açabilir. Bu konuda pozitif düşünce farklı kültürleri tanıma, hoşgörü duygusunu geliştirme, global düşünme yeteneği geliştirme, bakış açısını genişletme, olumlu sosyal ilişkiler geliştirme, empati yeteneğini geliştirme, uyumlu olmayı öğrenme, motivasyonu artırma ve yansıtıcı düşünme yeteneğini geliştirme olarak ifade ederken; negatif düşünce ise dışlanma ve kompleks oluşumu olarak öne çıkartılabilir.
Çok kültürlü eğitimin uygulayıcısı olan öğretmenlerin kültürel ve inanç çeşitliliği gerçeğine göre öğretim yapacak donanıma sahip olmaları sağlanmalıdır.
Son söz
Çok kültürlü eğitimi uygulamanın hem uyumlu olmayı öğrenmede katkı sağlayacağı, hem de uyumsuzluk problemlerine yol açabileceği de düşünülebilir. Bu konuda eğitimciler arasında henüz bir konsensüsün oluştuğu düşüncesinde değilim. Zira bu konu, öncelikle eğitimcilerin işi olmasına rağmen, toplum bilimciler ve pedagoglar ile psikologların da işi olduğu ve onların düşüncelerinin de en az eğitimciler kadar önemli olduğu gerçeği ile geliştirilebilir.
Çok kültürlü eğitimi sözde destekleyen birçok eğitimcinin buna kültürel düzeyde özde hazır olduğu kanaatini taşımamaktayım. Yani bu konuda sadece pozitif ve negatif düşünmek başlı başına yeterli değildir; önemli olanın çok kültürlü farkındalık ile bilgi ve becerilerin akademik davranışa dönüştürülebilmesidir. Ayrıca, çok kültürlüğe duyarlı bir eğitici, inanç sisteminin değerlendirilmesi de dâhil olmak üzere öğrencinin zihniyet ve davranışlarını gözlem altına almasını önceler. Çünkü eğitimcinin her türlü davranışı, öğrenciye ilişkin duyguları yansıtmada farklı mesajlar içerir. Zira okul ortamında asıl kilit rol, eğitene ve eğitilene aittir.
Hem dünya, hem de ülkemizdeki mültecilerin durumları da düşünülerek çok kültürlü eğitim, avantaj ve dezavantajlarıyla daha akademik düzeyde tartışılmalıdır. Bu tartışmanın asıl tarafı Millî Eğitim Bakanlığı olmalı ve bu, bir proje kapsamında geniş bir meslekî katılımla küresel boyutta ele alınmalıdır. Böyle bir hazırlık öncelikle öğretmen yetiştiren kurumların başında gelen eğitim fakültelerinde başlamalıdır. Çünkü demokratik hak ve özgürlüklerinin önemli olduğu, insancıl düşünce, din, dil, eğitim anlayışına sahip, kültürel farklılıklara saygılı ve hoşgörülü öğretmen adaylarının yetiştirilmesi an itibariyle eğitim fakültelerine havale edilmiş durumdadır.
Her boyutta eğitimin başarıya ulaşması için, öğretmen eğitiminden itibaren sadece akademik başarı değil, birçok kültürlü öğretme ve öğrenmenin gerçekleşmesini benimseyen öğretmen adayı yetiştirmek şarttır. Etkin bir eğitimde bilgi, anlayış, tutum, beceri ve ahlâk olmak üzere en az beş temel boyutun olması gerekir. Öğretmen adayları, sadece teorik bir kültüre ve bir coğrafyaya duyarlı olarak değil, millî devlet hassasiyeti yanı sıra küresel gerçeklikler içinde, çok kültür ortamına duyarlı ve onları içselleştirecek şekilde eğitilmelidir.
Ayrıca, öğretmen adaylarına ilgili akademisyenler tarafından çok kültürlü eğitimin ne olduğu ve nasıl uygulanacağına dair kapsamlı eğitimlerin verilmesinin bilgi eksikliğinin giderilmesine katkı sağlayacağı düşünülebilir. Eğitimin her alanda daha etkin hâle gelmesi ve uygulanabilir olması için öğretmen adaylarının kurulacak öğretmen akademilerinde en az bir yıl her türlü eğitime alınması, toplum yararı için kaçınılmaz bir hâl almıştır. Ancak bu tür akademilerde öğretmenlere yönelik her türlü kültürel değişim ve eğitim programları hızlı, etkin ve kalıcı olarak uygulanabilir.
Sonuç olarak, eğitimin her boyutunda nitel ve/veya nicel yöntemlerle kurulacak öğretmen akademilerindeki çalışmalarla ulaşılacak temel bulguların gerek kültüre gerek akademik gelişime gerek etik davranışlara duyarlı öğretmen yetiştirilmesine ve gerekse hâlen görev yapmakta olan öğretmenlerin bu vasıflarla donatılmasına katkı sağlayacağı düşüncesindeyim.