EGEKAF’taydım

Hangi işlere yeteneğim var? Veya hangi meslek benim için biçilmiş kaftan? Hangi sanat veya spor dallarında başarılı olabilirim? İmkânım olmadığı için mi, yoksa yeteneğim olmadığı için mi bir şeyleri yapamıyorum? Acaba bir şeyleri çevremin etkisiyle mi seviyorum, yoksa onlar benim için son derece uygun şeyler mi?

BU sefer içerisinde bulunduğum bir platformda, katılımcılara anlattığım ve gelen tepkilerden herkesin ihtiyacı olduğu sonucunu çıkardığım konuyu burada da sunmak istiyorum. Öncesinde biraz EGEKAF’tan bahsedeyim…

Pamukkale Üniversitesinin ev sahipliğinde, Ege bölgemizdeki 16 üniversitenin işbirliği ile Denizli Belediyesinden diğer kamu kuruluşlarına, özel sektöründen STK’lara neredeyse herkesin katkı verdiği harika bir organizasyon oldu. Ülkenin bir bölgesinin bu şekilde bir başarı yakalaması, doğrusu insanın göğsünü kabartıyor.

Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığı’nın “Yetenek Her Yerde” sloganıyla somutlaştırdığı ve özellikle gençlerin kariyer fırsatı yakalamasına yönelik faaliyetler her bölgemizde yapılıyor. İş insanları, sanatçılar, STK temsilcileri, yöneticiler, sporcular yani hikâyesi olup da aklınıza kim geliyorsa davet ediliyor ve çok iyi ortamlarda gençlerle buluşturuluyor. Yaş önemli olmamakla beraber, gençlerin ilgisi haklı olarak daha yoğun.

Meselâ Denizli’deki EGEKAF’ın açılış konuşmacısı Hulusi Akar Paşa idi ve çok güzel, dolu dolu bir konuşma yaptı. Her cümlesi onlarca sayfayla anlatılabilecek konsantre bir konuşma idi. Konuşmasından bir örnek şöyle: Akar Paşa, EGEKAF buluşmasından bir gün önce oynanmış olan PSV Eindhoven-Borussia Dortmund maçının sonucunu bilip bilmediğimizi sordu. Salonda neredeyse bilen çıkmadı. İşte bu tür şeylerle meşgul olmanın son derece gereksiz olduğunu üstüne basa basa söyledi. Cümlesini bitirirken, “Maç sonucunu yine de ben size söyleyeyim; maç 1-1 bitmiş” demesi salonu kahkahaya boğdu ve bizler için de anlatılmaya değer, hoş bir fıkra oldu.

“Keşke” dediğim bir durum ise, çok beğendiğim ve güzel bir ilişkimiz olan Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Ahmet Kutluhan’la ayaküstü sadece bir kez görüşebilmemiz oldu. Keşke uzun uzun sohbet edebileydik...

Benim konuşmamın başlığı ise “Kendi Gözümde Kendim: Gerçeğimi Arıyorum” idi. Sunumuma şöyle başladım: Perdede bir tane yeşil kabuklu ceviz fotoğrafı... Salona, “Bir ceviz olduğunuzu varsayın” dedim ve sordum: “Sizce bu ceviz çürük mü? Kalitesinin nasıl olduğunu anlayabilir misiniz?” Salonun cevabı, “Hayır” şeklinde oldu.

İkinci fotoğraf, sert kabuklu bir cevizden ibaretti. Soru ve cevap aynıydı. Perdedeki üçüncü fotoğrafsa, çürük olmayan bir ceviz içiydi. Yorumumsa şöyle oldu: “Görüldüğü gibi cevizin çürük olmadığını anlamak için hem yeşil kabuğunu, hem de sert kabuğunu aşmak gerekiyor. Kalitesini anlamak için de belki çeşitli testler gerekecek; belki yemeyi denemeniz gerekecek. Başkasının da olsa, kendinizin de olsa, gerçeği bulma süreci aynı…”

Şu soruların cevabını ne zamandan beri biliyorsunuz (veya şu an biliyor musunuz yahut ne zaman bileceğinizi tahmin ediyorsunuz): Hangi işlere yeteneğim var? Veya hangi meslek benim için biçilmiş kaftan? Hangi sanat veya spor dallarında başarılı olabilirim? İmkânım olmadığı için mi, yoksa yeteneğim olmadığı için mi bir şeyleri yapamıyorum? Acaba bir şeyleri çevremin etkisiyle mi seviyorum, yoksa onlar benim için son derece uygun şeyler mi? Meselâ Türkiye’de yaşamasaydık, bu kadar çay düşkünü, simit sever, menemen düşkünü, hamsi müptelâsı olur muyduk?

Yukarıdaki soruların cevabını siz tartışırken, aşağıdaki konuları şu soruyu sorarak anlamaya çalışalım: “Acaba şimdi sayacağım konular kabiliyetimi, bedenimin güzelliği ve rahatlığını, mutluluğumu, keyfimi çıkarabilmem, tam olarak ortaya koyabilmem için beni destekliyor mu, yoksa engelliyor mu? Kurumlar, kuruluşlar/ Kurallar, kanunlar, yönetmelikler, düzenlemeler./ Kıyafetler, çamaşırlar, ayakkabılar./ Çantalar, valizler./ Sandalye, koltuk, masa, yataklar./ Lavabolar, dolaplar, askılar.”

Bunların çoğu kişiye özel değil, genele göre yapılıyor. Bizler ne kadar genelin içindeysek, o kadar bedenimize cuk diye oturan eşyalar bulabiliyoruz. Eğer sıra dışı fikirlerimiz ve hayâllerimiz yoksa yani sıradansak, kurumlar ve kurallar tam bize göre olabilir. Bunlar asıl mesele değil; soruların cevabı “Hayır” ise, işte o zaman ne yapacağımızı bilmek önemli.

Bu yazımızda bu soruları sorabilmeyi, cevabını düşünebilmeyi konuşmuş oluyoruz. Cevabını verme konusu aslında interaktif bir sohbet de mümkün olabilir. İnşallah ileride bunları tartışma imkânımız olur ve başarırız. Bu arada, dilerim her okurumuz yukarıdaki soruları düşünmüş, cevaplarını da harika şekilde vermiş olur ve keyifli bir hayata adım atar.