Efendimizin izinde hayvan sevgisi

Ömer Bin Abdulaziz, hilâfeti döneminde valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mânî olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Bin Abdulaziz'in bu talimatı, hayvan haklarının koruma altına alınması bakımından son derece önemli, tarihî ve anlamlı bir örnektir.

ALLAH’ın yarattığı her şeyde ayrı bir güzellik vardır. O güzellikler, O’nun sonsuz rahmeti ve sevgi nazarı ile yaratılmıştır. Bu hakikat, Secde Sûresi’nin 7’nci âyetinde şöyle yer almıştır: “O ki, yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.”

Yine Nahl Sûresi’nin 5’inci âyetinde, “Hayvanları da o yaratmıştır” diye buyurulmuştur.

İnsanoğlunun yanında varlık âlemine renk ve güzellik katan, hattâ bir hayli kolaylık da sağlayan hayvanlar âlemi, kâinatın sağlamış olduğu dengeye önemli katkı sunmaktadır. Böyle bir denge unsuru, Kur’ân-ı Kerîm’de ümmet olarak nitelendirilmekte ve En’am Sûresi’nin 38’inci âyetinde şöyle geçmektedir: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet hepsi toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecektir.”

Peygamberimizin (sav) de Kur’ân’ın izinde, hayvanlar âlemine karşı ayrı bir iyilik ve merhameti vardı. Hadîs-i şeriflere bakacak olursak, Peygamberimizin bu konuya vermiş olduğu ehemmiyeti de görmüş oluruz.

Efendimiz Hazreti Muhammed (sav), “Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin”1 buyurarak merhamete erişmeyi, tüm yeryüzündeki varlıklara merhamet etmekle bir görmüş, bir köpeğe su veren kadının bağışlandığını belirtirken, bir kediye eziyet edip ölümüne sebep olmanın da Allah'ın gazabını çektiğini vurgulamıştır. Bir keçiyi sağan adama uğradığında ona şunları söylemiştir: “Sağdığında yavrusu için de süt bırak.”2 

Kendisi bir defasında, beş yüz hurma ağacını birden dikmiş ve bu konuda şunları söylemiştir: “Bir Müslüman bir ağaç diker de bunun meyvesinden insan, evcil veya vahşi hayvan veya bir kuş yiyecek olsa, yenen şey, diken için bir sadaka hükmüne geçer.”3 

Efendimiz, altmış üç yıllık hayatının en büyük zaferine yol aldığı, on bin kişilik bir ordunun başında baba ocağı, anavatanı Mekke’nin kapısına dayandığı gün, ordunun en önünde ilerlerken yolları üzerinde yeni doğum yapmış dişi bir köpekle yavrularını görür. Arkadaşlarından Suraka oğlu Cuayl’i çağırarak emir verir: “Anneyle yavrularının önünde duracak ve ordunun tamamı geçinceye kadar onlara nöbetçilik edip ezilmekten koruyacaksın.”

Anne ve yavruları rahatsız edilmemiş, fakat on bin kişilik Fetih Ordusu istikametini değiştirmiştir.

Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Hakk’ın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını da (Ebu Davud, 2/11) bildirmiş, “kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını” da emretmiştir.4
Hayvanlara iyi davranmanın cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz, sahabelere bir gün şu olayı nakleder: “Yolda gitmekte olan birinin susuzluğu artar, hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine, ‘Bu hayvan da benim gibi susamış’ deyip kuyuya tekrar iner, ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır.” Bunun üzerine sahabeler, “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (sav), “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” buyurmuştur.5

Efendimizden (sav) aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar, bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Ömer Bin Abdulaziz, hilâfeti döneminde valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mânî olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Bin Abdulaziz'in bu talimatı, hayvan haklarının koruma altına alınması bakımından son derece önemli, tarihî ve anlamlı bir örnektir.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yûnus Emre'nin “Yaratılanı sev Yaratan'dan ötürü” şeklindeki sözü de, ecdâdın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı gösterdiği bu güzel tutumu özetlemektedir. Bize düşen de bu düstur üzere merhamet ve şefkat ile yol almaktır.

 

1) Tirmizî, “Birr”, 16

2) Mecmua'z-Zevaid, 8:196

3) Müslim, “Müsakat”, 10

4) Buhari. Edebü'l-Müfred, 139

5) Tecrit, c.vii,s.223