Düzenin ötekileşmesi (1)

İdris Küçükömer, 1923’te halk adına kurulan yeni düzenin halka yabancılaştığının ilk farkına varanlardan… Ona göre, “halka karşı yeni bir yenilgi tuzağı kurulmuş” durumda. Olayın aktörleri de neo-İttihatçılar. Neo-İttihatçılar, Yahya Kemal’in tabiriyle halk adına kurulan yönetimi “iktidar tekkesi”ne çevirenlerdir…

İSTANBUL İktisat Fakültesi öğretim üyesi ve dönemin teorisyen Solcularından Prof. Dr. İdris Küçükömer, 1969 yılında “Düzenin Yabancılaşması” isimli bir eser neşretmiş ve bu vesileyle bütün siyâsî kavramları altüst etmişti. Küçükömer, bu eseriyle ilerici-gerici, Sağ-Sol denkleminin yerlerini değiştirmişti. İdris Küçükömer’e göre Türkiye’nin Solcuları gericiydi ve halkı “yönetilecek koyun” olarak görüyorlardı. Türkiye’nin ilericileri ise Sağ cenahta görülen muhafazakâr, geniş İslâmcı halk kitleleriydi.

Küçükömer, özetle şöyle diyordu: “Türkiye’de Sağ Sol, Sol da Sağdır. Türkiye’nin ‘Solcuları’ gericidir. Türkiye’nin ilericileri, ‘Sağ’ cenahta görülen geniş İslâmcı halk kitleleridir.”   

Küçükömer, dönemin aydınlarının aksine 1960 Anayasası’nı ve Millî Güvenlik Kurulu’nu antidemokratik buluyordu. Ona göre Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildi, sadece bir Türk-Yunan savaşıydı.

Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği fikirlerinden dolayı İdris Küçükömer, maalesef büyük bir ambargoya maruz kaldı, yok sayıldı. Aradan geçen 40 yıla rağmen fikirleri hâlâ ilk günkü tazeliğini koruyan ve tartışılan Küçükömer, fikir dünyamızda maalesef hâlen hak ettiği yeri bulabilmiş değil. Onun “Düzenin Yabancılaşması” isimli eseri, Türkiye’nin meselelerine kafa yoran herkesin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken bir başyapıt.

***

Ülkemizin düşünce ikliminin Osmanlı’nın son döneminden itibaren süregelen bazı temel sorunları var. Bu düşünce sorunlarının en önemlilerinden biri de “kimlik kayması” olarak tanımlanabilir.

Uzun uzadıya anlatılabilecek birçok sebepten dolayı ülkemizde Sol düşünce ve Sol düşünceye sahip şahıslar “son mohikanlar” gibi yani sayıları çok sınırlı. Türkiye’deki Sol düşünce, kendilerini Solcu zanneden Kemalistler ve Sol Kemalizm’in hegemonyası altında yok olmuş durumda çünkü.

Tıpkı Hıristiyanların kutsal kitabı İncil’in, Yahudilerin kutsal kitabı Ahdi Atik’in içinde yok olması gibi bir şey bu…

İdris Küçükömer’in eseri kadar önemli tarihî analizi şu: Savundukları ilkeler bakımından Demokrat Parti Sol’dadır (Solcudur), Cumhuriyet Halk Partisi Sağ’dadır (Sağcıdır).

Küçükömer’in kendisini Solcu zanneden Kemalistler de dâhil olmak üzere resmî ideoloji yanlılarının kafa konforunu bozacak görüşlerine göz atalım:

1. Türkiye’nin Solcuları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir; tek merkezli, yukarıdan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler.

2. Türkiye’nin ilericileri, Sağ cenahta görülen geniş dindar halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir, toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur.

3. 1960 Anayasası gerici, antidemokratik bir anayasadır.

4. 1960 Anayasası’ndaki Millî Güvenlik Kurulu antidemokratik bir oluşumdur. Sivil iradeyi, askerî, antidemokratik bir güce mecbur edicidir. OYAK gibi girişimlerle ordu, yürürlükteki mekanizmaya uyumlu hâle getirilmektedir.

5. Türk Millî Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildir. Bir Türk-Yunan savaşıdır.

6. Yakın dönem tarihinin yeniden yazılması gerekecektir.

7. Türkiye’de sivil toplum ilişkilerinin kurulmasının önündeki engeller, Türkiye’nin ilerici olduğu sanılan güçleridir.

Bu şoklayıcı görüşleri ileri süren İdris Küçükömer, tarihî arka plândan günümüze yansıyan sosyal kuruluşları da yeni bir tasnife tâbi tutarak şöyle kategorize ediyor:

 

***

İdris Küçükömer, 1923’te halk adına kurulan yeni düzenin halka yabancılaştığının ilk farkına varanlardan… Ona göre, “halka karşı yeni bir yenilgi tuzağı kurulmuş” durumda. Olayın aktörleri de neo-İttihatçılar. Neo-İttihatçılar, Yahya Kemal’in tabiriyle halk adına kurulan yönetimi “iktidar tekkesi”ne çevirenlerdir.

DP’nin oturduğu sosyolojik zemin, ülke insanının kendini ifade etmek için aradığı zeminden başkası değildi. Uzun yıllar boyunca yok sayılan Anadolu’nun çilekeş halk kitleleri DP aynasında kendilerini görmüş, bu yüzden partiyle aralarında bir duygusallık oluşturmuşlardı. DP, “Türk toplumunda yönetenle yönetilen arasındaki tarihsel ikiliği yok etmek” şeklinde bir misyon üstlenmiş, iktidarı paylaşmak istemeyen seçkinlere karşı halkın sözcüsü olmuştu.

Dönemi inceleyen bütün kaynaklar, İdris Küçükömer’in tezini destekleyen çeşitli tespitler ileri sürerler. Şerif Mardin bu sosyal değişimi şöyle analiz eder:

“Demokrat Parti’nin, çevrenin kültürü niteliğiyle İslâmiyet’e başvurarak elde ettiği büyük yankı İslâmiyet’i ve kırsal değerleri yasallaştırdı (resmîleştirdi).” (Mardin, 1990:61)

Kemal Karpat da yaşanan değişime şöyle dikkat çeker:

“Demokrat Parti’nin 1950’deki seçim zaferinden sonra toprak sahipleri ve profesyoneller iktidarı bürokratik aydınların elinden aldı. Demokrat Parti yönetimi gerçekten de her alanda niceliksel büyümenin yaşandığı bir dönemdi. İşçiler gerçek bir sosyal sınıf oluşturacak boyutlara ulaştı ve farklılaşarak çeşitli kategoriler oluşturdu. Bu sırada kentleşme ve kitle iletişim araçlarının etkisi arttı. 1938’de 173, 1948’de ancak 208 olan sosyal hareketlilik endeksi 1955’te 521’e sıçramıştı.” (Karpat, 2007:4)

Karpat, DP’nin iktidar tekelini kırdığını ve orta kesimlere yeni bir hayat alanı açtığına dikkat çeker: “Bu gelişme bir bakıma Lâtin Amerika’da benzer bir şekilde gerçekleşen ‘orta kesimlerin’ yükselişini andırıyordu.” (Karpat, 2007:75)

Cemil Koçak da halkın sandığın gücünü keşfettiğinden şöyle bahseder: “İlk defa yatırımlar yapılınca halk sonuç görüyor. İnsanlar tek parti döneminde görmedikleri şekilde devlet katlarında kendi seslerini duyuyorlar. Halk, demokrasinin gücünü görüyor ve sandık orada oldukça insan yerine konulacağını fark ediyor.” (Koçak, 2011)

İşte bu yüzden yıllardan beri değişmeyen sosyal ve ekonomik geriliğin içinde bulunan halk kitleleri DP’yi iktidara taşımıştı.

Bir sonraki yazımızda konuyu incelemeye devam edeceğiz…