
DUYGUSAL zekâ doğuştan mı geliyor, yoksa sonradan öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir özellik mi? Bilim insanlarının araştırmalarına göre bunun net bir cevabı yok. Doğuştan geldiğini savunanlar olduğu gibi sonradan da öğrenilebilen bir yetenek olduğunu savunanlar var.
Peki, “duygusal zekâ” nedir?
Duygusal zekâ (EQ), kişinin kendisinin ve diğer insanların duygularını gözleme yeteneği, onları ayırt edebilme ve bu bilgiyi düşünce ve davranışlarına rehber olarak kullanabilmesi olarak tanımlanır.
Ebeveynler çocuklarını yetiştirirken sadece akademik alanda başarılı olmalarını değil, aynı zamanda kendi ayakları üzerinde durabilen, problem çözme yeteneğine sahip, kendini tanıyan, duygularını yönetebilen, empati ve iyi iletişim becerilerine sahip bireyler olarak yetiştirmek isterler. Çocukların bu doğrultuda yetişmeleri için IQ olarak bilinin zekâlarını değil, aynı zamanda EQ olarak adlandırılan duygusal zekâlarının da desteklenmesi gerekir.
Duygusal zekânın kişisel zekâdan daha değerli olduğu, 90’lı yıllarda yapılan araştırmalar ile ortaya konulmuş, Amerikalı psikolog Peter Salovey ve John Mayer tarafından kullanılmıştır. 1990 yılında yazmış oldukları tezlerinde, duygusal zekâyı kişinin kendisinin ve başkalarının duygu ve hislerini gözlemleyebilme, aralarındaki farkı ayırt edebilme ve kişinin düşünce ve hareketlerine rehberlik etmesi hakkında ele almışlardır.
Ancak duygusal zekâ kavramını bilmeyenler, kişisel zekâ IQ’nun mutluluğun bir garantisi olduğunu düşünüyor ve akademik başarı ile makam için çabalıyor. Hâlbuki kişinin kendisini ve duygularını tanıması/kontrol edebilmesi, özel hayatında ve meslekî yaşamında başarı ve mutluluğun kapılarını kendisine aralayacaktır.
Ebeveynler çocuklarını yetiştirirken derslerinde başarılı olsun, yüksek not alsın, en iyi okulları kazansın diye çabalıyorlar. Hâlbuki çocuklarının duygusal ve insanî yönlerini ihmâl ettiklerinin farkında değiller. Yaş kemâle erince köşesine çekilen anne-babanın düşünmek için çok zamanı olacaktır. Telefonu ve kapısı çalmadığında “Biz nerede hata yaptık? Çocukları büyütürken neyini eksik bıraktık?” diye düşüneceklerdir. Özel ders aldırmışlar, yurtdışında okutmuşlar, çocuğu sınavlara hazırlanacak diye evlerine misafir kabul etmemiş ve kendileri de sıla-i rahimi terk etmiş, kendilerinden çok fedakârlık etmiş hâldeki, tam anlamıyla kendilerini çocukları ve çocuklarının istekleri üzerine programlamış ebeveynler her şeyin maddiyat, makam ve mevki olmadığını iş işten geçtikten sonra anlayacaklardır.
Akrabalarını tanımayan, eve gelen misafire bir “Hoş geldin” demeyen, o ve onun istekleri çerçevesinde yetiştirilen çocuk, kendisini hayattan hep alacaklı olarak görecektir. Dünyada sadece o ve onun istekleri vardır ona göre. Bu şekilde yaşam süren biri bencil, duygusuz, umursamaz, açgözlü, insanlara yüksekten bakan, hayata uyum sağlayamayan bir kimse olacaktır. Tabiî bunun mimarı da anne ve babasıdır. Çünkü bir alçıyı hangi kaba dökerseniz o kabın şeklini alacaktır.
Daniel Goleman’ın 1995’te yayınladığı “Duygusal Zekâ Neden IQ’dan Daha Önemlidir?” isimli kitabı çok ilgi gördü ve toplumun bu kavramdan haberdar olmasını sağladı. Bu kitapta yayınlanmış araştırmalar sosyal ve duygusal becerilerin hayatta başarı sağlamak açısından bireyin mental/zihinsel yeteneklerinden çok daha önemli olabileceğini göstermekteydi. Goleman, kitabında duygusal zekâyı, “Kendini harekete geçirebilmek, aksiliklere rağmen yola devam edebilmek, dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilmek, ruh hâlini düzenleyebilmek, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermemek, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut beslemek” olarak tanımlamaktaydı.
Yapılan çalışmalar, duygusal olarak zeki kişilerin çevreleriyle daha uyumlu ve daha mutlu olduklarını gösteriyor. Bu bireyler kişisel yeteneklerinin farkında olup duygularını kontrol edebilen, kendilerinin ve arkadaşlarının motivasyonunu artıran, özgüveni yüksek, sorumluluk sahibi ve sonuç odaklı kişilerdir.
Son yıllarda iş dünyasında duygusal zekâya önem veriliyor. Özellikle yönetici adayında etkili iletişim, motivasyon, özgüven, karar verme yetisi ve empati gibi iş hayatında başarı getiren liderlik özellikleri duygusal zekâsı yüksek kişilerde daha fazla. İşe alımlarda teknik bilgiden ziyade duygusal zekâ becerilerine sahip olmak kişinin meslekî performansını ve başarısını olumlu yönde etkilemektedir. Çünkü teknik bilgi, aranan iş pozisyonuna başvuran herkeste az ya da çok vardır. Kişiyi rakiplerinin önüne geçirecek olan şey, daha farklı yeteneklerinin olmasıdır.
İş yaşamında duygusal zekânın yeri
Şirketler, çalışanlarının duygusal zekâsına önem vermeye başladılar. Çalışanlarının duygularına önem veren şirketlerde çalışanlar hem kendi aralarında, hem de müşteriye karşı daha verimli olduklarını söylüyorlar. Sonuç olarak bunun hem şirket açısından, hem çalışan açısından faydalı olduğu gözlemlenmiştir. Şirket çalışanlarının, konuştukları zaman dinlenildikleri ve değer gördükleri için pozitif enerji ile işlerine dört elle sarıldıkları gözlemlenmiştir.
Peki ya, günlük yaşamda duygusal zekâsı gelişmiş bir yöneticinin çalışma arkadaşlarına yaklaşımı nasıl olur?
Öncelikli olarak insanlara değer veren, onların istek ve ihtiyaçlarını önemseyen biri olduğu için saygı görecek, çalışanlar bu saygıyı mecburiyetten değil, istedikleri için göstereceklerdir. Emri altında çalışanların robot olmadığını, onların da bir hayatı olduğunu görebilecektir bu tür bir yönetici. Nitekim insanlara makine muamelesi yapan bir kurum başarısızlığa mahkûmdur.
Farklı kültür ve çevreden gelen birçok kişi aynı ortamda çalışıyor, bu da doğal olarak çatışmaları meydana getiriyor. Çatışma ve anlaşmazlığın olmadığı yer yok. Bunu yönetebilecek bir kapasite, bilgi ve beceri gerekli. Çatışmalar iyi yönetilmediği takdirde çalışanlar mutsuz olacak, iş verimi düşecektir. Akıllı bir yönetici, yanında çalışanların taleplerine duyarlı, onlara insanca yaklaşan kişidir. Bu nedenle olası bir çatışma durumunda duygusal zekâ yetenekleri gelişmiş olan bir yönetici personeli ile olan, ilişkilerinde hem kendi duygularının kontrolünü sağlayacak, hem de karşı tarafın hislerini tanıyıp anladığından dolayı çatışmayı daha rahat bir şekilde yönetebilecektir. Kısaca, çalışanların da birer insan olarak duyguları olduğunu kabul ettiği takdirde sorun çözülecektir.
Psikolog Daniel Goleman’a göre duygusal zekânın beş bileşeni vardır. Her birini sıralayalım…
Öz farkındalık: Kişinin kendi duygularını tanıma ve anlama yeteneğidir ve duygusal zekâ için oldukça önemlidir. Duyguları tanımanın ötesinde, kişinin kendi davranış ve duygularının diğer insanlar üzerindeki etkisinin de farkında olmaktır.
Öz düzenleme: Kişinin duygularını düzenleyebilme yeteneğidir ve duygusal zekâ için gereklidir. Bu, duyguları ifade etmek için doğru zamanı ve yeri beklemek anlamına gelir. Öz düzenleme, duyguları uygun şekilde ifade etmekle ilgilidir.
Sosyal beceriler: Başkalarıyla iyi iletişim kurabilmek duygusal zekâ için önemlidir. Aktif dinleme, sözlü iletişim becerileri, liderlik ve ikna yeteneği önemli sosyal beceriler arasındadır. Pozitif ve güler yüzlü olmak işleri daha kolaylaştırır.
Empati: Başkalarının nasıl hissettiğini anlama yeteneğidir ve duygusal zekâ için oldukça önemlidir. Ancak empati, başkalarının duygusal durumlarını anlamaktan daha fazlasıdır. Ayrıca, onlara verdiğiniz yanıtları da içerir.
Motivasyon: İç motivasyon, diğer bir önemli duygusal zekâ becerisidir. Duygusal zekâsı yüksek kişiler kendi iç ihtiyaçlarını ve hedeflerini gerçekleştirme tutkusuna sahiptirler.
Duygusal zekâ nasıl geliştirilir?
Duygusal zekâyı ilk oluşturduğumuz yer aile ortamı. İçinde büyüdüğümüz aile ve ebeveynlerimizin yaptıkları, bizlere kendimiz hakkında nasıl hissetmemiz gerektiğini, nasıl davranacağımızı, korkularımızı, umutlarımızı anlatır, hatırlatır. Bu süreçte önemli olan, ebeveynlerin çocuklara neler söylediği ya da nasıl davrandığından ziyade, kendi aralarında duygusal sıkıntılar yaşandıklarında, kendi aralarındaki ilişkilerinde kendi duygularıyla nasıl başa çıktıkları meselesidir.
Çocuklarımızın öfke ve mutsuzluklarına yönelik gösterdiğimiz tepkiler, çocuklarımızın duygusal zekâsını belirliyor. Duygusal zekâ, çocuklarımızın sosyal becerilerini belirliyor.
2-3 yaşında bir çocuk dünyayı keşfetmeye başlar, merakla her bulduğunu alıp ağzına götürür. Annenin davranışı çok önemli burada. “Ödipal dönem” dediğimiz 3-5 yaş arasında çocuk, en çok keşfettiği ve merak ettiği bu süreçte ebeveynin tepkisi ile karşılaşır. Ebeveynin tepkisi yargılayıcı, suçlayıcı, alay edici ve küçümseyici olursa, bu çocuğun girişimci ve keşfedici yanı törpülenmiş, hatta yok edilmiş olur.
Duygusal zekâyı geliştirmek için ipuçları
Peki, duygusal zekânızı geliştirmek için neler yapabilirsiniz?
Dinleyin: Başkalarının ne hissettiğini anlamak istiyorsanız, ilk adım olarak onların anlattıklarına dikkatinizi vermelisiniz. İnsanların hem sözlü, hem de sözsüz olarak anlatmaya çalıştıklarını dinlemek için zaman ayırın. Beden dili çok fazla anlam taşıyabilir. Anlamak için dinleyin, cevap vermek için değil.
Empati kurun: Başkalarının ne hissettiğini anlamaya çalışın. Onların durumunda nasıl hissedeceğinizi düşünün. Bu, belirli bir duruma ilişkin duygusal bir anlayış oluşturmanıza ve daha güçlü duygusal beceriler geliştirmenize yardımcı olabilir.
Düşünün: Duygularla akıl yürütme yeteneği, duygusal zekânın önemli bir parçasıdır. Kendi duygularınızın kararlarınızı ve davranışlarınızı nasıl etkilediğini düşünün. Diğer insanların nasıl tepki verdiklerini düşünerek duyguların oynadığı rolü değerlendirin.
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim...