Düşünemezsek yok olacağız!

Son iki asırdır düşünme melekelerimizi çaldılar, bizi ruhsuz bıraktılar, köklerimizi kuruttular ve can evimizden vurdular. Şimdilerde gençliğe el attılar, onları hiçleştiriyorlar; düşünemezsek, gençlik bizim değil, onların geleceği olacak.

BİR şeyin hakikî mâhiyetine ulaşmak için aklın mantıklı, maksatlı ve düzenli gelişim içinde gösterdiği faaliyetler üzere kullanılmasına "fikir" denir. Diğer bir ifadeyle, entelektüel geleneklere hayat veren ve bu uğurda çeşitli izahların konusunu oluşturan eyleme de "düşünce" denir.
Gelenek içinde düşünme anlamına en yakın ifadeler; "tefekkür, akletme (taakkul), nazar, tedebbür ve itibâr" kelimeleridir. Geniş çerçevede bu kelimelerdeki mantık disiplinini, Vahiy kendi ışığında yeniden yorumlamayı ifade eder.
"Düşünmek" kelimesi kişinin kendisiyle bir "iç konuşma" olarak da tanımlanabilir. Bu nedenle düşünmenin yapıtaşları ve dinamikleri mantık çerçevesince işler. Bireyin kendisiyle olan "iç konuşması", felsefî terminolojide de "düşünme" anlamındadır. İç konuşmanın kaynağı, "konuşma" kelimesinin de merkezinde yer alan "nutk" teriminden kaynaklanır.
Yaygın şekliyle "korkudan, heyecandan, şaşkınlıktan ya da öfkeden konuşamaz olmak" anlamında kullanılan "nutku tutulmak" ifadesi, insanın konuşma merkezinde olduğunun bir göstergesidir.
Besmelenin seslendirilmesi de bir nevi konuşmadır. Ancak besmeledeki elif hemzesinin yerini "bâ" harfinin alması, nutka ulaşıldığının delilidir. "Bu minvâldeki 'nutk' kelimesi de İlâhî bir konuşma ifadesine karşılık gelir" dense yanlış olmaz. Burada "nutk" kelimesinin tam olarak "yoktan yaratmak" anlamına geldiğini belirtmek ve İlâhî konuşmanın farklı bir lîsanı olduğunu hatırda tutmak gerekir.
Diğer bir ifadeyle, yokluktan varlığı inşâ etmek, bu tür bir konuşmadır.
Her bir nefesle bir konuşma başlıyor. Bu öyle bir konuşma ki, evvele ve âhire aynı anda nazar eyleniyor. 
Düşünmenin nasıl olacağına dair iki örnek verelim...
Bu iki örnek gibi çok sayıdaki örnek de aklın düşünme eylemi için nasıl kullanılacağına birer ölçü hükmünde olsun...
Birinci örnek: “Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin art arda gelişinde akıl sahipleri için alâmetler vardır. Onlar ayakta, otururken ve yaslanmışken Allah’ı zikredip göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler.” (Âl-i İmrân, 190-191)
İkinci örnek: “Onlara hem dış dünyada (âfâk), hem de kendi varlıklarında (enfüs) bulunan âyetlerimizi göstereceğiz ki Kur’ân’ın hak olduğu kendilerince sabit olsun.” (Fussilet, 53)
"Âyet" kelimesi, Kur’ân’da "delil, alâmet, işaret, olağan (ve mûcizevî) olaylar ve İlâhî Kelâmın muayyen parçaları" için kullanılmaktadır.
Evrende ne varsa onun yaratılışı hakkında, âfâk/enfüs çerçevesince gözlem ve düşünme ölçüsü, her şeyden Bir Yaratıcıya gidişin akıllıca yolculuğunu gösterir. Bu çerçevede insan, her şeyden Bir'e gidişi görecek olan özne konumundadır.
İnsanın düşünme eyleminin entelektüel geleneksel faaliyet konusu olduğu, bu tarz düşünmedir. Hakikî mânâda düşünmek, işte bu şekilde, Allah'ın (cc) ilim, hikmet ve kudretini gösteren her şeyden gerekli sonuçları çıkarmak demektir. Toplum olarak buna mecburuz. Çünkü son iki asırdır düşünme melekelerimizi çaldılar, bizi ruhsuz bıraktılar, köklerimizi kuruttular ve can evimizden vurdular. Şimdilerde gençliğe el attılar, onları hiçleştiriyorlar; düşünemezsek, gençlik bizim değil, onların geleceği olacak.
Böyle vahim bir tablodan kurtulmanın ve İlâhî hikmete kaçmanın tek yolu, bu yazının konusu olan düşünme eyleminin hakkıyla yerine getirilmesidir. Aksi takdirde, yarın bizim değil, onların; geleceğimiz olan gençler de bizim değil, onların olacaktır.
Formal olarak Millî Eğitim Bakanlığı bu işe el atana kadar derenin altından çok sular akacaktır. Dijital teknoloji ve uzaktan eğitim gündemdeyken bu ölçekteki bütün olumsuzlukları lehimize çevirmek zorundayız.
Geçen her an aleyhimizdedir!