Düşündürücü nüfus tablosu

Modern şehir hayatının etkisiyle pek çok aile bir çocuk ile yetinmeyi tercih ediyor. Böyle olunca bir zaman sonra hiç kimsenin kardeşi olmayacak demektir. Kardeş gibi, kardeşlik, kardeşçe gibi kelimeler, kardeş hakkında kullanılan kavramlar hayattan çıkacak, sadece kâğıt üstünde kalacaktır. Aynı zamanda kimsenin teyzesi, dayısı, amcası, yengesi, eniştesi olmayacak demektir. Teyze dayı amca yenge olmayınca, onların çocukları (kuzen) bilinmeyecek, teyze oğlu da amca kızı da tarihe karışacaktır. Bu tablonun ne kadar vahim olduğunu kavramak bile zor.

VAKTİYLE “Bir zamanlar Amerika” filmini görmüştük ama “Bir zamanlar Türkiye”yi bizzat yaşadık. 


Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır, bir zamanlar Türkiye’de televizyon yoktu ve radyo baş tacıydı. 


Radyo yayınlarında en çok işlenen iki konu vardı. Biri köyden şehre göç, diğeri ise nüfus plânlaması. Nüfus plânlaması dedikleri şey, artışı durdurmaktan başka bir şey değildi. Devlet nüfusun artmasını istemiyordu. Kel kafalı başbakan çıkıp şöyle söylüyordu: “Benim her sene şu kadar milyon çocuğa okul yapmam gerekiyor. Her sene şu kadar gence iş bulmam gerekiyor. Nasıl yapacağım bunu? Neyle yapacağım? Bilen var mı?”


Yoktu. Kimse bilmiyordu. Bilse söylerdi sevabına. Başbakan da o söyleneni yapar, ülke rahatlardı. Nüfus hızla artıyordu ve o anlayışa göre mutlaka önüne geçilmesi gerekiyordu. Çok çocuklu aileler horlanır, küçümsenirdi. Hattâ dalga geçenler bile çıkardı arada derede. 


Halkın arasında dolaşan muhabirler elinde mikrofonla sorular sorar, dört çocuk babası olduğunu söyleyen birine “Artık bu kadar yeter, değil mi?” diye telkinde bulunurdu. Adamsa karşı çıkardı: “Ne demek yeter? Bu kadarla kalırsam, herkes bana kısır gözüyle bakar.”


Fıkralar üretilir, yöntemler öğretilir, tavsiyeler, telkinler gırla giderdi. Radyoda haber ve müzik yoksa, radyo tiyatrosu ve arkası yarın da geçtiyse, mutlaka bir nüfus plânlaması üzerine bir program yayınlanırdı. Uzmanın biri iner, biri çıkardı. Uzman dedin mi o vakitler akan sular dururdu. Her şeyi uzmanı bilirdi çünkü. Eğer uzman kişi diyorsa ki “Nüfus hızla artıyor, bunları beslemek, okutmak, iş bulmak çok zor; hattâ neredeyse imkânsız” o zaman kimse itiraz edemezdi. Fakat yine de herkes bildiğini okurdu. 


Milletin bildiği meydandaydı ama bir yandan da o baskının etkisi olmuyor değildi. İster istemez kafalar çeliniyordu. Zamanla görüldü etkisinin ne kadar olduğu. 


Cumhuriyetin ilk yıllarında az nüfusa sahiptik ve ülkemizin büyümesi, güçlenmesi gerekiyordu. Bu da nüfusun artmasına bağlıydı. Devlet bazı tedbirler uyguladı. Şöyle ki: 


1930 yılında çıkarılan yasa ile beraber altı veya daha fazla çocuk sahibi olan annelere para veya madalya ödülü tahsil edildi. Ülkede gebeliği önleyen yöntemler ve gebeliği önleyen ilaçların kullanımı yasaklandı. Çok çocuklu ailelere hazineye ait topraklardan dağıtılması kararlaştırıldı. 1929’da çıkarılan yasayla çok çocuklu ailelerin yol vergisinden muaf tutulması kararlaştırıldı.


Bugün geldiğimiz yer, ilerisi için düşündürücü. Artık nüfus artışının hızı düştü. Gittikçe de azalıyor. Önceleri az çocuk itibar görürken şimdi çok çocuk tavsiye ediliyor. Hattâ teşvik ediliyor. 


Evlilik yaşı yükseldi. Çocuk sahibi olma yaşı yükseldi. Okuldu, işti, birikim yapmaktı, kariyer yapmaktı derken evlilikler geriye atılır, ertelenir oldu. Düğün yapmanın maliyeti ise ayrı dava. 


Doğurganlık düştü, yüzde 1,5… Nüfus artış hızı yüzde 0,4. Bebek ölüm oranı ise binde 8.6. Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde “En az üç çocuk” tavsiyesi ile dalga geçenler bile bugün artık yavaş yavaş vaziyetin ne kadar kritik olduğunu kavramaya başladı. 


“En az üç çocuk demek kolay, onları hayata hazırlamak kolay mı?” Değil elbette. Yakın zaman önce başlayan uygulama ile aileler çocuk başına ödeme alır hâle geldi. 


Bir zamanlar genç bir nüfusumuz vardı ve Avrupa ülkelerinin yaşlı oluşuna bakıp şaşardık. Bir toplum nasıl bu hâle gelir diye düşünürdük. Bugün artık biliyoruz nasıl gelindiğini. 


Batı ülkeleri yaşlanan nüfus için tedbir olarak kontrollü göçmen politikasını yıllardır uyguluyor. Mümkün olduğunca “seçmece” yapmayı da ihmal etmiyorlar. Rusya, nüfus artışına katkı sağlamak maksadıyla, çalışma saatlerini ve günlerini esnetmeye kararı aldı. 

Japonya için de kritik bir konu bu. Hesap yapmışlar, “700 sene sonra Japonya’da 14 yaş altındaki çocuk sayısı sadece 1 olacak” sonucuna varmışlar. Çok uzun bir zaman gibi gelebilir ama cümlenin öbür yarısı daha etkileyici. “Sadece 1 kişi” kısmı. O kadar zaman içinde neler olur, neler yaşanır, neler değişir bilinmese de her hâlükârda tedbir almak şart. 


Yalnız Japonlar değil bizim için de geçerli aynı durum. Modern şehir hayatının etkisiyle pek çok aile bir çocuk ile yetinmeyi tercih ediyor. Böyle olunca bir zaman sonra hiç kimsenin kardeşi olmayacak demektir. Kardeş gibi, kardeşlik, kardeşçe gibi kelimeler, kardeş hakkında kullanılan kavramlar hayattan çıkacak, sadece kâğıt üstünde kalacaktır. 


Aynı zamanda kimsenin teyzesi, dayısı, amcası, yengesi, eniştesi olmayacak demektir. Teyze dayı amca yenge olmayınca, onların çocukları (kuzen) bilinmeyecek, teyze oğlu da amca kızı da tarihe karışacaktır. Bu tablonun ne kadar vahim olduğunu kavramak bile zor. 


Türkiye nüfusu


1927: 13.648.270        —    

1935: 16.158.018        %+18.4

1940: 17.820.950        %+10.3

1945: 18.790.174        %+5.4

1950: 20.947.188        %+11.5

1955: 24.064.763        %+14.9

1960: 27.754.820        %+15.3

1965: 31.391.421        %+13.1

1970: 35.605.176        %+13.4

1975: 40.347.719        %+13.3

1980: 44.736.957        %+10.9

1985: 50.664.458        %+13.2

1990: 56.473.035        %+11.5

2000: 67.803.927        %+20.1

2007: 70.586.256        %+4.1

2008: 71.517.100        %+1.3

2009: 72.561.312        %+1.5

2010: 73.722.988        %+1.6

2011: 74.724.269        %+1.4

2012: 75.627.384        %+1.2

2013: 76.667.864        %+1.4

2014: 77.695.904        %+1.3

2015: 78.741.053        %+1.3

2016: 79.814.871        %+1.4

2017: 80.810.525        %+1.2

2018: 82.003.882        %+1.5

2019: 83.154.997        %+1.4

2020: 83.614.362        %+0.6

2021: 84.680.273        %+1.3

2022: 85.279.553        %+0.7

2023: 85.372.377        %+0.1

 

Bu tabloda 2000 ile 2010 yılları arasına dikkatlice bakmak, 2020’den sonrasına ise cesaretle bakmak gerekir. Ne kadar cesaret olursa olsun, insanı düşündürüyor. 


Nüfus piramidi


Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre 2019 yılı itibarıyla Türkiye nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı:


90+   - : 187.703        

8589: 497.410         

8084: 817.730         

7579: 1.308.299      

7074: 2.016.913      

6569: 2.722.672      

6064: 3.554.769      

5559: 4.389.997      

5054: 4.675.373      

4549: 5.533.559      

4044: 5.967.384      

3539: 6.584.843      

3034: 6.363.017      

2529: 6.367.311      

2024: 6.624.078      

1519: 6.331.594      

1014: 6.406.170      

 9  : 6.461.039      

 4  : 6.345.136      


Resmî kaynakların verilerine ek olarak bir de tespitlere bakalım… Adına “Aile Planlaması” denen uygulama 1960’ta başlamış, 2014 yılına kadar sürmüştür. Sonrasında Türkiye İstatistik Kurumu’nun araştırmalarına göre Türkiye toplam nüfusunun 2050’de 93,5 milyon ve 2075’te 89,2 milyon kişi olması öngörülmektedir. Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda 2038 yılında da aktif-üretici nüfusunun ve toplam nüfusun azalmaya başlayacağı tahmin edilmektedir. Bu sebeple nüfus politikalarıyla doğum oranlarının arttırılması ve yaşlanan nüfusa yönelik etkin politikaların geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.