
AH şu düşünce özgürlüğü safsatası!
Düşünmek özgür bir
alan olabilir; düşüncenin istikameti ise hiçbir yerde ve hiçbir koşulda özgür
değildir. Düşünce zihinde ve kalpte özgür olmakla birlikte, insanın kendi
organizması bile birtakım düşüncelere tepki gösterir.
Kötü ve haset
düşünce yolları, insanın kalbince bilumum organlarında hastalıklar peydah eder.
Düşüncenin bu kimyevî etkisi pek çok hastalığın iyi ya da kötü yönde
seyretmesinde son derece etkilidir. Doktorlar düşünce bozukluğunun yol açtığı
tahribat için reçete bile yazmaktalar.
Bazen bir düşünce
bloğunun insanın vücudunda çeşitli ağrı ve hasarlara yol açtığını biliriz. Siz
doktordan fiziksel bir tedavi talep edersiniz, doktorsa size sorunun fiziksel
olmadığını ama birtakım düşüncelerin fiziksel sonuçlara sebebiyet verdiğini
söyler ve size uyguladığı tedavi bu yönde, fiziksel değil, zihinsel olur.
Düşünce özgürlüğü
insanın iç dünyasında bile sınırsız bir alana yayılmamıştır. Öyle olsa her türlü
olumlu-olumsuz düşüncenin fizikî bir yansıması olmaz ve en nihayetinde düşünce
sahibi hasta düşmezdi.
Gelelim dile
gelen, kalbe uğrayan ve akıllarca kavranan düşüncelerin özgürlük alanına…
Farzımuhâl, ben
insanın cahil bir varlık olduğunu düşünüyor ve dile getiriyorsam, geri
dönüşleri kabullenme koşuluyla birlikte bir düşünce özgürlüğü alanı talep
edebilirim. Fakat bu düşüncemi genelden özele taşıyor ve ad belirterek
yapıyorsam, bilhassa da inanç simgesi olmuş Kur’ân’ın ve İslâm’ın değerleri
içinde yer alan bir Peygamber ismini zikrederek, ona işaret ederek yapıyorsam,
bu bir saptama olmayıp bir hakaret hükmündedir. Ve dünyanın hiçbir yerinde
hakaret, özgürlük sınırları içinde, o küme dâhilinde yer alan bir kavram
olamaz. Ama bunu böyle anlatınca anlamamak üzere kurgulanmış zihinlerden çok
kreatif itiraz cümleleri duyabiliyoruz.
O hâlde işi daha
da netleştirmek gerek!
Kişinin kendi
varlığı hedef alınarak ve ad belirterek yapılan bütün olumsuz cümle ve kelime
öbekleri, kişinin hak ve özgürlük alanına destursuz giriş yapar. Bir insanın
akıl, biçim, tarz ve varlığı kapsamındaki diğer tüm kavramların ele alınışı,
kişinin özel alanında vuku bulur. Bu alanla ilgili yapılabilecek her türlü saptama
ve analiz, o kişinin duygu durumuna etki eder. Bir varlığın duygusuna etki
ettiğiniz ilk adımda, sizin özgürlük alanınız bitmiş, muhatabın özgürlük alanı
başlamış olur.
Velev ki dinî bir
kıymete uzatılan her dil, milyonlarca kalbin duygu durumuna etki edeceğinden,
burada her şeyden söz edilebilirse de düşünce özgürlüğü gibi afakî savunmalar
tamamen geçersiz olacaktır.
Bunun sağlamasını
şahsî hayatlarımızda da yapmak oldukça kolay. En yakınınızdaki insana bile
olumsuz kavramlar üzerinden bir kişilik analizi yaptığınız anda, o düşünce
özgürlüğü kisveli hakaretiniz yumuşak bir kabul görmeyecek, misliyle size iade
edilecektir.
Dünyanın ne kadar
çirkinleştiğinin kanıtı olan bu düşünce özgürlüğü tamlaması, her türlü hâdsiz
davranışı örtbas etmede kullanılır oldu. Devlete, millete, dine ve dinî
değerlere saldıran saldırana… Ardından savunma metni hazır: “Düşünce özgürlüğü”…
O hâlde, bir
insanın düşünce özgürlüğü varsa duygu özgürlüğü de vardır. Ve hiçbir düşünce
ile bir başkasının duygusuna menfi temas etme hakkı bulunmamaktadır.
Bu ucu bucağı
belirsiz, sınırları oynak, insana hakareti meşrulaştıran modern tamlamalarla
kendimizi aklamayı bir kenara bırakmalı. Önemli olan, hakkın tecellisidir. Ve
hak, öncelikle bir başkasının varlığına aksi tesir etmemek üzere inşâ edilmek
mecburiyetindedir.
Yoksa bir gün biri
çıkar, “Sen düşünce özgürlüğü adına her şeyi söylüyorsun, ben de düşünce
özgürlüğü adına konuşuyor ve sana duymak istemeyeceğin tüm hakaretleri bu
özgürlük alanında dile getiriyorum” dediğinde, “O senin özgürlük alanın” deyip
geçmeniz gerekebilir. Burada da birtakım hazımsal zorluklar baş gösterir. Maazallah…
Toplumsal etkileşime açık hiçbir düşünce, eylem veya söylem, kişisel özgürlük alanı kapsamında olamaz. Bu masalı kim anlattıysa topluma, en büyük özgürlük katili de kendisidir. Bireysel yaşam alanlarımız, toplumsal yaşam alanlarında kesişir. Bu kesişme ve birleşme kümeleri içinde herkes ancak ve ancak kendi hakkını koruma özgürlüğüne sahiptir; hiç kimse bir başkasını yok sayarcasına konuşma ya da hareket etme serbestliğinde değildir.