Düştükleri yer karanlık bir çukur

“Kurucu parti” olmanın bir ağırlığı vardı. Ya da biz öyle sanıyorduk. Bugün geldikleri noktada terör örgütünün partisinden bir farkları kalmadı. Onlar da Atatürk’ten hiç hoşlanmıyorlar. Onlar da ilkelerden nefret ediyorlar. Bilhassa milliyetçilik ilkesinden…

GEÇEN haftaki tartışmaların en başında gelen konu Atatürk Havalimanı idi.

Hararet nasıl da yükselmişti.

Az daha motor su kaynatacaktı.

Muhalefet, Hükûmet’e dört koldan yükleniyordu.

Atatürk adını yok etmek istedikleri için Atatürk Havalimanı’nı yok ediyorlarmış.

Yeni yapılan İstanbul Havalimanı’nın adı da pekâlâ Atatürk Havalimanı olabilirmiş. Niye olmamışmış falan…

Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanı küçük geldiği için yenisi yapıldı. “Yıkılmayacak, yok edilmeyecek, yerinde duracak, ihtiyaç hâlinde kullanılmaya devam edilecek. Büyük kısmı yeşil alan olacak. Oraya büyük bir millet bahçesi yapılacak. Bir şehirde iki tane aynı isimde havalimanı olmaz” diye açıklama yapanların dilinde tüy bitti.

Anladılar mı?

Elbette.

Zaten aslını astarını biliyorlardı.

“Maksat muhalefet olsun” diye baktıkları için anlamamış gibi davranmalarına alıştık.

Artık klasik tarz oldu.

Dünyanın en iyi, en doğru, en isabetli işleri yapılsa da muhalefet edeceklerine dair yeminliler.

Atatürk Havalimanı’nı korumak için toplandılar ve bağırıp çağırdılar.

Memleketin önde gelen Atatürkçülerinden Canan Hanım başı çekiyordu.

*

Geçen haftayı öyle böyle atlattık.

Geldik bu haftaya.

Demokrat amcamız büyük bir miting yaptı.

Manzarayı görenler, gayr-i ihtiyari bir “Haydaaa” çektiler.

Maltepe mitinginde dev gibi bir Demokrat amca fotoğrafı vardı. Fakat Atatürk fotoğrafı görünmüyordu. Partinin altı oku da yoktu ortada.

“Arayan bulur” derler.

Atatürk fotoğrafını arayanlar da devasa kürsüye uzak bir yerde bir tane buldular.

Kıyıda kenarda kalmış, adeta saklanmıştı.

*

Şu işin garipliğine bakar mısınız?

Atatürk’ten hiç hoşlanmadığını cümle âleme ilân etmiş il başkanı hanım, Atatürk Havalimanı’nı savunmak için eline mikrofon alıp kalabalığın karşısına çıkıyor ve Atatürk adını koruma hamlesine girişiyor.

Ardından düzenlenen mitingde Atatürk fotoğrafı görünmüyor.

“Kaderin cilvesi” dedikleri bu mudur?

Yoksa ikiyüzlülük örneği olarak mı tanımlanmalı?

Fark etmez.

İkisi birbirine mâni değil.

*

Mitingin en hoş yanı, tabiî ki sahnelenen tiyatroydu.

Bu arkadaşların sanata olan yatkınlıklarını ve yakınlıklarını bilmeyen yoktur.

Tiyatroyu, baleyi, operayı severler.

Sahneye halktan birini çıkardılar. Yırtık terliğini gösterdi. Onu da çöpten bulup giydiğini söyledi.

Duyunca içimiz parçalandı.

Aramızda para toplayıp o adamcağıza bir çift yeni ayakkabı almayı bile düşündük.

Neyse ki gerek kalmadı.

O sahnenin kötü düzenlenmiş bir oyun olduğu ortaya çıktı.

Yırtık terlikli arkadaşın keyif çattığı fotoğrafları yayılıp herkes tarafından görülünce sihir bozuldu.

Yahu şu memlekette çöpleri karıştıran bir adam bulamadınız mı?

Gerçekten yırtık terlik veya ayakkabı ile bulaşan insan yok mu?

Niye böyle ucuz numaralar çekiyorsunuz?

Halktan bu kadar mı uzaksınız?

Böyle bir sahtekârlık yapınca, yatsıya varmadan mumun yanıp biteceğini tahmin edemiyor musunuz?

*

Ayakkabı, terlik bir tarafa…

Yalancının mumu eridi gitti.

Asıl üzerinde durulması gereken diğer konu...

-Söyleyip geçmeyelim, üzerinde biraz düşünmek gerekir.-

Atatürk fotoğrafı ile partinin altı oklu sembolü niye yoktu?

Altılı masadaki ortaklarını ve masada olmayan asıl oy deposunu korkutmamak gibi bir düşünce olduğu aşikâr.

“Hayır, öyle değil” diyen varsa, izah getirsin.

İkna edici bulursak, diretmeyiz.

Fakat görünen köyün kılavuza ihtiyacı yok.

Atatürk’ün partisinde Atatürk fotoğrafının niye kullanılmadığını sorup bu tavrı eleştirenlere kızıyorlar.

Bunların Atatürkçülüğü ve Kemalistliği bile sahte.

İlkelerden söz edebilecek durumda değiller.

Buraya nasıl geldiler, biliyoruz.

Görünen pespayeliklerin hepsi üç beş oy almak uğruna.

Yazık!

Düştükleri yer karanlık bir çukur. Dibi görünmüyor.

Bir partinin oyu iner, çıkar… Zamana göre, duruma göre değişir.

Hiç değilse partilerinin haysiyetine zarar vermeseydiler.

“Kurucu parti” olmanın bir ağırlığı vardı. Ya da biz öyle sanıyorduk.

Bugün geldikleri noktada terör örgütünün partisinden bir farkları kalmadı.

Onlar da Atatürk’ten hiç hoşlanmıyorlar.

Onlar da ilkelerden nefret ediyorlar.

Bilhassa milliyetçilik ilkesinden…