GELİŞMİŞLİĞİ ve medeniyeti
anlamada neyin referans alındığı, hem gelecek, hem de içinde yaşanan toplum
için esastır. Toplumun hem bulunduğu coğrafyada, hem de dünyadaki kıymeti,
değerlere sahip çıkmakla doğru orantılıdır.
Günümüz
dünyasında en azından Türkiye ve benzeri ülkelerin tercihlerinde çok dikkatli
olmaları gerekmektedir. Hayata dair tercihler gençlik ve gelecek açısından da esastır.
Değerler, maddeden bağımsız, kalıcı gönül dünyalarını inşâ ederler.
Hedef
konulan bugünkü Batı dünyası, Türkiye ve benzeri ülke gençlerine derman olacağa
benzemiyor. Batı dünyasını çok iyi tanıyıp ona göre Batı’nın değerlerini Doğu’nun
mizacına katmakta bir sakınca görünmemektedir. Ancak Batı’nın kendisine göre var
olan bütün değerlerini alarak Doğu’yu boyamak, ortaya bir sanat eseri
çıkarmayacaktır.
Bu
pencereden bakıldığında, Batı’nın düşüşte, Doğu’nun ise yol ayrımında olduğu
görülmelidir. İki türlü Batı mevcuttur: Bir tanesi, sanayi devrimlerini gerçekleştirmiş
ve klasik olarak maddî açıdan kazanç sağlamış bir dünya; ikincisi ise, Batı’nın
mevcut prangalarını görüp özgürlük çığlıkları atmaya çalışan azınlıktaki
medenîler...
Türkiye
ve benzeri ülkelerin hedefledikleri, sanırım birinci Batı dünyasıdır. Bu Batı
dünyasının maddî getirisinin Türkiye gibi ülkelere çare mi, yoksa dermansız
dert mi olduğunu zaman gösterecektir.
Öncelikle
bilim, ilim ve teknoloji, onlara sahip çıkanın malıdır. Bunu açık yüreklilikle
ortaya koymak gerekir. Kim bu değerlere sahip çıkarsa, hiç şüphesiz bir
getirisi olacaktır. Son bir asırdır buna en fazla sahip çıkan Batı’dır. Son
çeyrek asırdır Çin, Kore ve Uzak Doğu da… Bu nedenle finans merkezlerinin Doğu’ya
kaymasıyla savaşlar peyda olmuştur. Bu savaşlar devam edecektir.
İkinci
Batı ise bilim, teknoloji ve değerler yanında insan olmayı seçen azınlıktaki
bir dünyadır. Bu dünyanın Doğu insanından çok farkı yoktur. Ancak birinci Batı
dünyasının içinde çok da sesi çıkmamaktadır. Sesi çok çıkmasa da Doğu’nun
suyuna muhtaç olan bu Batı, insan odaklı olduğundan Doğu’ya yaklaşmanın sorun
olmadığını, belki Batı için de çare olduğunu dillendirdiğinde diğer Batı’yı
dehşetli bir korku sarmaktadır.
Bu
haklı korkunun elbette Batı’nın toprak kaybına neden olacağını veya insanını
değersizleştirdiğini söylemek güçtür. Ayrıca Batı’nın dünyaya yeni bir ruh
üflemesinin önündeki fener olabileceğini söylemek de güçtür. Ancak her şeye
rağmen bu korkuya giren Batı’nın endişesinin kendisi tarafından haklı yanları
vardır. Bu ise Batı’nın kendi mevcut medeniyet anlayışından sıyrılmasını
gerektiriyor. Bu korkunun omurgasını oluşturan anlayışın hem Batı’ya, hem de
dünyaya yeni bir soluk olacağını açıkça söylemek gerekir. Korkularından
sıyrılmış Batı’nın maya ve doku açısından Doğu’ya entegre olacağı endişesi
yersizdir.
Ne
yazık ki korkularından sıyrılmamış Batı’nın filiz vermesi mümkün görünmüyor. Zira
tam olarak tek beşerî anlayış içerisinde Grek kültürü ve Roma esintisindeki
dünyanın Batı ile Doğu arasında hiçbir anlaşmaya imza atmayacağı görülse iyi
olur.
Batı’nın
madde odaklı anlayışına alternatif olarak Doğu’nun insan merkezli bir medeniyet
anlayışı zorunlu bir hâl almıştır. Türkiye başta olmak üzere Doğu ülkelerinin
böyle bir medeniyet anlayışında hangi noktada durdukları da mühimdir.
Doğu’nun
Batı’ya alternatif olarak durduğu medeniyet anlayışı şimdilik sözde
kalmaktadır. Günlük hayata bakıldığında sorunlu Batı maddî medeniyet
anlayışının Türkiye ve benzeri ülkelerde de hâkim olduğu rahatlıkla
görülebilir. Türkiye ve benzeri ülkelerdeki bu hâkim yaşantının dünyaya soluk
aldırması mümkün olmadığı gibi, Batı’dan farklı olmayan bir durumu da ortaya
çıkarmıştır. Buna müşahhas deliller ise yabancı hayranlığı, madde odaklı hayat
anlayışı ve para gibi değerlerin birincil tercih olmasıdır. Bu, birinci Batı’nın
yansımasından başka bir şey değildir.
Yabancı
hayranlığı, cehaletin içimizde otağ kurmuş olduğunun göstergesidir. Zenginlik
ve siyasetin hayatın kılcal damarlarına bu kadar sirayet etmiş olması, bunun
bir düşüş mü, yoksa bir yükseliş mi olduğunu zaman gösterecektir.
Maddî
zenginlik ve siyasetin sadece amaç edinilmesi düşüş, bunların araç edinilmesi
ise yükseliştir. Yükselişe kaynak oluşturan mihenk taşı ise zenginlik ve
siyasetin maya ve dokuya araç yapılmasıdır. Batı ve Türkiye gibi ülkeler,
zenginlik ve siyaseti amaç yaptığında aynı düzeyde yer almış olurlar. Batı
toplumu bugün maddî açıdan doyurulup uyuşturulma sürecine girmiştir. Henüz
Türkiye gibi ülkelerin, böyle bir aşamada olmadığını görüp yol ayrımında karar
vermeleri önemlidir.