
HABİL ile Kabil
arasında yaşanan rekabetten sıçrayan düşmanlık, kendilerinden sonraki
nesillerin birbirleriyle olan ilişkilerini belirlemede etken oldu. Bu gerçekten
yola çıkarak, kanla ıslanan topraklarda barışın hakîm olması ne yazık ki bir
temenniden öteye geçmedi, geçmeyecektir de.
Derbi
karşılaşmalarında geçen “ezelî rekabet, ebedî dostluk” kavramı, Türk ve
Müslüman coğrafyalarındaki hasımlar tarafından “ezelî ve ebedî düşmanlık”
olarak yorumlanmaktadır.
Azerbaycan
ile Ermenistan arasındaki Karabağ Savaşı’nın ateşkes ile sonuçlanmasının
akabinde, sene başından beri Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesiyle baş
gösteren savaş psikolojisi, bugünlerde başka topraklara sıçrayan bir ateş
güdümünde.
Bundan
tam bir asır önce Ege Denizi’ne dökülen Yunanlar, bugünlerde saldırgan bir
tutum sergilemektedirler. Hatırlanacağı üzere geçen hafta Bozcaada’nın
güneybatısında, uluslararası sularda seyir hâlindeki Komorlar bayraklı “Anatolian”
isimli Ro-Ro gemisine Yunanistan Sahil Güvenlik unsurları tarafından taciz
ateşi açılmıştı.
Teyakkuz hâlindeki Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz provokasyon kokan bu iğrenç
saldırıya anında refleks gösterirken, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu en sert ültimatomu verdiler.
CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, DEVA
Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal,
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve Saadet Partisi Genel Başkanı
Temel Karamollaoğlu’nun katılımıyla devam eden “Altılı Masa” ittifakı, bir
yandan çatı adayı arayışlarını sürdürürken, diğer yandan 2023 Seçimlerinde
“anahtar” hükmünde olan Kürt oylarını devşirmek için bazı çakıl taşları, HDP’ye
bakanlık bahşetmekle meşgul...
İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun
100’üncü yıldönümü münasebetiyle düzenlenen etkinlikte, Osmanlı Devleti’ne
yönelik nefrete varan açıklamalarda bulunmuş, Osmanlı padişahlarının gaflet, dalalet
ve hıyanet içinde olduğunu ifade ederek, “İnsanlık
onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar”
hezeyanına kapılmıştı.
Konuşmaya
tepkiler çığ gibi büyüdü. AK Parti MKYK üyesi Şamil Tayyar, Soyer’i Atina
Belediye Başkanı ilân ederken, “O gün
kalabalığa karışıp kalanların tohumu” benzetmesinde bulundu.
Soyer’in
Osmanlı’yı sevmesi beklenmemekle birlikte, Cumhuriyet’in kök hücresi konumunda
bulunan Osmanlı’yı kötülemesi, işgal kuvvetlerinden ve Yunanlardan tek kelime
bahsetmemesi son derece düşündürücü...
Türk’ün
atasına sövmek kimsenin haddine değil!
Soyer’in
açıklamalarına tepki gösterenlerden biri de “Sen
kimsin ulan! Sen nasıl Türk milletine, Osmanlı’ya dil uzatırsın? Üstelik Türk’ün
en büyük zafer gününde… Yazıklar olsun sana!” diyen, uluslararası ilişkiler
uzmanı Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın’dı.
Soyer’in
açıklamalarına arka çıkanlar da vardı. Örneğin CHP koltuğuna sulanan Gürsel
Tekin, “Tunç Soyer haklı. 100 yıl önce bu
ülkeyi yönetenler saltanatları dışında bir şey düşünmediler; gaflet, dalalet ve
hatta hıyanet içindeydiler. 9 Eylül’de İzmir kurtuldu, 21 Eylül’de Damat Ferit,
17 Kasım’da Vahdettin Avrupa’ya kaçtı. AKP niye alınıyor, neden rahatsız oluyor?”
deme cesareti gösterdi.
Diğer
isim, deneyimli gazeteci Ertuğrul Özkök’tü ki verdiği destekle sınırları
zorlamıştı: “Devlet madalyası vermediler
ama dün gece millet madalyasını taktı” diyerek Soyer’i, “Büyüklüğünü sadeliği, aile sevgisi ve tevazuu ile devleştiren,
gerçek bir rol modeli hâline getiren sanatçımız” iltifatının yanı sıra
“Geççek” şarkısıyla gündem olan Tarkan’ı övdü ve teşekkür etti.
Fatih
Altaylı ise, “Siz insan gibi yaşama
talebini muhalefet olarak görüyorsanız o Tarkan’ın kabahati değil, sizin kendi
eksikliğiniz” diyerek destek verenler arasına katıldı.
İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Osmanlı’ya yönelik tepki çeken
sözleriyle ilgili eleştirilere, “Hafızayı
kaybederseniz gerçek dışı bilgilere, inançlara sarılırsınız. Osmanlı ile niye
meselemiz olsun, onlar bizim atalarımız” diyerek yanıt verip kısmî bir geri
adım atsa da ok yaydan çıktı. E kolay değil 2 milyona seslenmek! İnsan heyecana
geliyor…
Asırlık
topraklarımıza göz koyan İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlar ve
Ruslar, işgal ettikleri Türk yurdundan sınır dışı edildikten sonra mağlubiyetin
acısını, vaktinde bir cihan imparatorluğu kurmuş, 3 kıtada 600 yıl hüküm süren
Osmanlı’yı tarihten silerek, hanedan üyelerinin de bu topraklardan sürgüne
gönderilmesi için zemin hazırlayarak çıkardılar. Sürgüne gönderilen Sultan
Vahideddin ve son Halife Abdulmecid ile soy ağacında yer alan bireyler, bu
ülkenin çakıl taşına dahi el sürmemişlerdi.
Şimdi
o topraklar üzerinde saltanat sürenler, Osmanlı’ya dil uzatarak, işgalci ruhaniyete
adeta hoşamedi yapıyorlar.
Değişen
siyâsî iklim
Geçen
hafta dünya siyasetine yön verecek iki hâdiseye şahit olduk. İkisi de İngiltere’de
yaşandı. İlki, 7 Temmuz’da iktidardaki Muhafazakâr Parti liderliğinden ve
Başbakanlıktan istifa eden Boris Johnson’dan boşalan koltuğa oturan Liz Truss’un
İngiltere’nin üçüncü kadın başbakanı olmasıydı. İkincisi ise, seçimden birkaç gün
sonra İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth’in İskoçya’daki Balmoral Kalesi’nde
96 yaşında hayata gözlerini yummasıydı.
Almanya
ile başlayan değişim, İngiltere ile devam ediyor. Bu da yakın zamanda Avrupa’da,
Orta Asya’da, Orta Doğu’da, Balkanlar ve Amerika’da yeni kuşak liderlerin
siyasetine şahit olacağız demektir.
Birbirlerine
mecbur eden bir coğrafyada yer alan iki ülke
“Arap
Baharı” sonrasındaki sancılı süreçten tüm Orta Doğu gibi ülkemiz de etkilendi.
Özellikle değişen siyâsî iklimle Türkiye-Suriye ilişkileri… Elimizde çözülmeyi
bekleyen bir “mülteci” sorunu varken, küresel anlamda tüm dünyayı etkileyen bu
krizden Türkiye’nin en az hasarla çıkması için 11 yıldır mücadele veriliyor. Bu
mücadele, hem askerî ve siyâsî, hem de insanî ve ticarî başlıklardan oluşuyor.
70’lerde
Türkiye’nin İhvan’a verdiği desteğe Suriye 90’larda PKK ve lideri Abdullah
Öcalan’a verdiği destekle refleks göstermişti. 2000’li yıllara ulaşana kadar
zaman zaman savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye ile 2011 yılına dek hâkim olan
barış havası, iç savaşla birlikte kopmuştu. Bugün, özelde Suriye olmak üzere
Arap coğrafyası ile yeniden sıcak ilişki kurma çabası içindeyiz.
Bunun
“zor” olduğunu öngörenlere karşı gazeteci Musa Özuğurlu güzel bir tespitte
bulunuyor: “İki ülkenin halklarını
birbirlerine mecbur eden bir coğrafyada ve küresel anlamda yeni gelişmelerin
arefesindeyiz. İki ülkede de yaşanacak siyasal gelişmeler gelecek açısından da
belirleyici olacak.”
Suların
bir türlü durulmadığı coğrafyamızdan bir haber geçen ajanslar, Ermenistan
Silahlı Kuvvetlerinin hafta sonu devlet sınırında gerçekleştirdiği provokasyonlar
sonucu çıkan çatışmalarda 50 civarında Azerbaycan askerinin şehit olduğunu
anons ettiler.
Bu
gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevkidaşı Azerbaycan Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev’i arayarak kardeş Türkiye’nin her zaman Azerbaycan’ın yanında
olduğunu söyledi.
Evet,
Türkiye stratejik öneme sahip bir coğrafyada yer aldığından olacak ki, hem
savaşların merkezinde yer aldı, hem de barış görüşmelerinin.
Bunu teyit eden sayısız gelişme var. Gerek Azerbaycan-Ermenistan arasındaki
ateşkes görüşmelerinde, gerekse Rusya-Ukrayna arasında cereyan eden savaşın
sonlandırılması ve tahıl sevkiyatının yapılması sırasında...
Son
olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in 15-16 Eylül’de
düzenlenecek olan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi için Özbekistan’ın
Semerkant şehrinde bir araya gelecek olmaları önemli.
Garantör
devlet konumunda bulunan iki ülkenin liderleri, bu zirvede Ukrayna’dan Suriye’ye,
Ermenistan ile Yunanistan’ın kışkırtıcı eylemlerine varana dek birçok konuyu
ele alacaklar.
***
Böylece haftanın panoraması eşliğinde, ben de içimizdeki ve dışımızdaki düşmanları denize dökmek istedim…