AİLE bir çınar
ağacı gölgesinde, huzurun ve güvenin koynunda, sükût içinde asırlarca var
olabilme savaşıdır. Öyle bir renktir ki bu, hangi suya batsa yeniden
şekillenen, hangi elem sarsa yeniden büyüyen, hangi davetsiz misafir çalsa
kapısını buyur eden…
Değerini kaybedince anladığımız ve
kaç yaşında olursak olalım ailemizi yitirince büyüdüğümüzü fark ettiğimiz,
çiçeği burnunda üzüm salkımlarıyız biz. Çünkü bizler derdimize, mutluluğumuza,
coşkumuza, kederimize her zaman “ilk önce” ailemizi ortak ederiz. Bir kız
çocuğunun ilk arkadaşı hep annesi olmuştur. İlk korktuğu, çekindiği ise aslında
hep çok sevdiği babasıdır. Bir aileden bahsedebilmek için zifirin derinliğine
inip çakıl taşlarını bir bir toplamak gerekir. Çünkü aile, sırrın, gizemin, büyünün,
alacanın en görkemli hâlidir.
Aile, dünyaya ve insanlığa olan
gardımızdır. Benlikten çıkıp bizliğe bürünen içgüdüsel bir olaydır. Aile
kavramı güneşe eşdeğerdir. Bizlerse pencere önü çiçekleri... Şifasından
yararlandığımız, sıcaklığından merhem edindiğimiz, büyüklüğünden
nimetlendiğimiz...
Ruh
yansıması
Kadın ve erkek, fıtrat gereği farklı
özellikler ile donatılmıştır. Aile anlayışının güçlenmesi yahut bozulması bu
fıtrî davranışların uygulanamıyor olmasından kaynaklanır. Kadınların kadın
gibi, erkeklerin ise erkek gibi olamıyor olmasından...
“Karı koca arasındaki muhabbetin
kaybedilmesi en önemli fıtrat bozulmasıdır.”
Kadınlarımızdaki şefkat ve
teslimiyet duygularının yerini güç ve hâkim olma isteği aldığından, aile içi bozukluklar
tezahür etmektedir. Erkeğin evde Allah’ın emrettiği gibi “kavvam” olması,
ailesini yönetmesi ve koruması gerekir. Bu nitelikler taşınmayıp ya da kadın
tarafından üstlenildiğinde roller değişir ve çocuklara yansıyan rol model şekli
başkalaşır. Kadının fıtratındaki zarafet ve letafet, erkeğin muhakeme gücü ve
iradesi, oluşabilecek en güzel ailenin temel yapısıdır. Hastalandığında
kocasının yerini alabilecek şefkatli ve güçlü kadınlar, eşlerinin bulunmaz
kumaşıdırlar. Bu kumaş leke tutmaz.
Leke tutmayan kumaşlarla nice
yarınlara çıkılır. Bu yarınlar ise selâmete el sallar.
Evde baba otoriteyi, anne ise
şefkati temsil etmelidir. Anne babanın birbirleri ile olan ilişkisi gözler
önünde olduğundan zarafetin yerini irade almamalıdır. Bu tutumları eksiksiz
yerine getiren anne babalar, aile içi huzuru ve mutluluğu gerçekleştirmiş
olurlar. Lâkin bu demek değildir ki Hayme Analar olmasın, bu demek değildir ki Erzurum’daki Aziziye tabyasını savunabilmek için beşikteki
bebeğini ve küçük yaştaki oğlunu evde bırakarak düşmana karşı savaşa koşmuş
cesur bir Türk kadını olan Nene Hatunlar doğmasın…
Aile Allah’ın birlik lütfudur. Özellikle
çocukların en mükemmel varlıkları olan aile, insanoğlunun üç hayâlinden biridir.
Her hayâle konu olan aile, zor bir kavramdır. Her birleşmiş anne-baba-çocuk
üçlüsünden aile olmaz. Aile olabilmek, birbirini anlamak ve yardımlaşmaktan
geçer. Sabır ise sofralarının baş tacıdır. Aile içerisindeki fertler kendi
sorumluluklarının bilincine vardığında kusursuz bir ortam onları bekler. Çünkü
kişiler, yerine getirilmesi gereken değerleri yaşar ve yaşatmış olurlar. Bu
yaşayışın adı sadece ama sadece huzurdur.
Beyaz yarınlar şahsenem dünlerin yansımasıdır. Bu tecellinin en güzel örneği ise aydınlık sabahlardır.