Dünyayı değil, kendimizi kurtaralım!

Herkes kendini düzeltmeye odaklanırsa, dünya yine mihnet ve meşakkat yurdu olmaya devam eder ama belki şimdikinden daha iyi bir düzeyde olur. O hâlde gelin, dünyayı değil, kendimizi kurtarma derdine düşelim!

DÜNYA tâ başından beri insanlar için mihnet, dert, keder, elem, tasa gibi keyif kaçırıcı bilumum ne varsa, hepsinin yaşandığı bir yer olmuştur.

Dünyanın tarihini bir insanın hayatı gibi de düşünebiliriz. Kendi hayatımızı göz önüne getirdiğimizde de, tıpkı geçen çağlarda insanların yaptıkları gibi, çoğu zaman zorluklarla mücadele etmişiz, kötülüklerle karşılaşmışızdır. Zaman zaman ferahlığa kavuştuğumuz, huzura erdiğimiz, neşelendiğimiz olmuştur lâkin bütüne baktığımızda dünya fâni, bu fânilik zemininde de meşakkat asıl, rahatlık ise sûret olarak durmaktadır.

Rahata kavuştuğumuzda bile bunun geçici bir hâl olduğunun aklımıza gelmesi, keyfimizi kaçırmaya yetmektedir.

Bütün hâlinde hiç kimsenin kimseye zulmetmediği, savaşların olmadığı, herkesin sulh ve selâmet içinde yaşadığı bir dünya devri olmamıştır. Buradan hareketle, dünyanın hiçbir zaman felâha ve feraha ermeyeceği hakikatini kabul edelim…

Meseleye böyle bir perspektiften baktığımızda, etrafımızda dönen her türlü kötülük veya meşakkate karşı daha iyi mücadele verebiliriz. Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım, kötülükler olmaya devam edecektir. Bizim muvaffakiyetimiz kötülüklerin yok olmasından öte, onların yok olması için verdiğimiz mücadelededir.

Bu anlayış bizi, “Aman, bana ne!” tavrına değil, “Ben gücümün yettiğince kötülüğe karşı durdum” netîcesine götürecektir.

Kötülükler ya da her türlü mihnet ve meşakkat, bu dünyayı imtihan âlemi yapan özelliklerdir. Hiçbir kötülük olmasa, hiçbir dert tasa kalmasa, dünya, dünya olmaktan çıkar!

Şimdi çevremizi sarmalayan problemleri düşünelim: Herkesin kendi dertleri ve sıkıntıları bir tarafta, diğer tarafta da tüm dünyayı kuşatan Koronavirüs salgını, ekonomik problemler, dövizdeki dalgalanma, işsizlik, Doğu Akdeniz’deki gerilim, iç siyâsî çekişmeler, ABD seçimleri başta olmak üzere yüzlerce keyif kaçırıcı mesele...

Diyelim ki virüse aşı bulundu, diyelim ki ekonomi düzeldi, diyelim ki ABD seçimlerinde bizim lehimize sonuç çıktı, diyelim ki Yunanistan adaları bize bırakarak son gerilimden mağlûp çıktı… Peki, dünyaya dair problemlerimiz hâlloldu mu?

Eğer dünyada yaşıyorsak, çözülen her bir problem, arkasından yeni problemler getirecektir. Ve dünya var oldukça problemler olmaya devam edecektir.

O hâlde, biz ne yapmalıyız? Hâddimiz olmayan, sorumluluk alanımıza girmeyen, gücümüzün yetmediği meseleleri konuşup durmak bize fayda vermiyor. Belki görmezden gelemeyiz; karşılaştığımız her meseleye bir anlam yüklememiz gerekiyor. Ama bu meseleler gündemimizi boğar, moralimizi bozar ise, asıl sorumlu olduğumuz konulara zaman ve enerjimiz kalmaz.

Döviz dalgalanırken, siyâsî çekişmeler bazen lehimize ve bazen aleyhimize dönerken, dünya çeşitli meselelerle boğuşup giderken bizim de zamanımız bitiyor, bu dünyadan gitme vaktimiz geliyor.

Peki, giderken bizim durumumuz ne olacak?

Mesai harcadığımız, kafa yorduğumuz, kavga ettiğimiz meseleler, giderken ne hâlde kalacak?

Hayatımızı anlamlandırmak için, karşımıza çıkan tüm kötülüklere karşı bir tavır koymalıyız lâkin kendi sorumluluk alanımızda olmayan meseleleri fazlaca dert etmemeliyiz. Televizyonlardaki tartışma programlarına maç seyreder gibi bakarak, çevremizdeki insanlarla siyâsî tartışmalar yaparak dünyayı kurtaracağımızı düşünüyorsak, sanal bir kandırmaca ile kendimizi avutuyoruz demektir. Elbette iyilik için mücadele edecek, kötülükleri engelleyeceğiz ama Donald Trump’un seçimi kazanması ya da kaybetmesiyle, dövizin düşmesi ya da yükselmesiyle, tuttuğumuz takımın şampiyon olmasıyla, peşinden gittiğimiz siyâsî partinin iktidar olmasıyla dünya kurtulacak değildir.

Bakmamız gereken perspektif; kendi eksenimizi bilmek, nereye gittiğimizi görmek, giderken arkamızda bırakacaklarımızı değil, yanımızda götürebileceklerimizi düşünmektir. Bu bencillik değil, aksine yaratılan ne varsa onun içinde yerimizi bilmek, yaratılma gâyemizi anlamak ve Yaratıcıyı tanımakla ilgilidir.

Bizim sorumluluk alanımızda olmayan ve üzerinde mesai harcamanın faydasız ve boş olduğu meseleleri dışarıya, kendi yapmamız gerekenleri gündemimize almalıyız. Bir nevi “efrâdını câmî, ağyârını mânî” yaparak dünyayı kurtarma derdinden kendi paçamızı kurtarma derdine düşmeliyiz. İnsanlık için de faydalı olacak budur!

Herkes kendini düzeltmeye odaklanırsa, dünya yine mihnet ve meşakkat yurdu olmaya devam eder ama belki şimdikinden daha iyi bir düzeyde olur.

O hâlde gelin, dünyayı değil, kendimizi kurtarma derdine düşelim!