TÜRKİYE, baş döndürücü ve
sarsıcı gelişmelerin yaşandığı bir ülke olarak dünya gündemindeki yerini
korumaya devam etmektedir. Türkiye gibi bir ülkenin sahici anlamda sıfırdan
beyaz bir sayfa açması imkânsız görünmektedir.17-25 Aralık darbesi, 15 Temmuz
Fetöist işgal ve darbe girişimi, Fırat Kalkanı Harekâtı, PKK’ya karşı
operasyonlar ve 16 Nisan referandumu, ülkemizin yaşadığı büyük tecrübelerdir.
Bu gelişmelerin her biri, ülkemizin sosyal ve siyasal yapısında köklü
değişikliklere neden olmuş, dünya ile olan ilişkilerimizi radikal bir şekilde
değiştirmiştir.
Küresel
sistem, ülkemize ve coğrafyamıza müdahale etmeye devam etmektedir. Suriye
Savaşı, insanî facialar doğurarak devam etmekte ve büyük kaos dalgaları
oluşturacak etkilerde bulunmaktadır. Rusya-İran ikilisi, Suriye üzerinden
Ortadoğu’daki hegemonya alanlarını genişletmeye çalışırlarken aynı zamanda
kendi politikalarını tek taraflı olarak bölge ülkelerine dayatmaya
kalkmaktadırlar. Amerika, Ortadoğu’da belirsizlik ve kaos politikasını
uygulayarak İslâm coğrafyasında mezhep üzerinden büyük bir çatışmanın
gerçekleştirilmesini sağlamaya çalışmaktadır.
Şii-Sünnî
çatışması şeklinde büyük bir Müslüman savaşı çıkarma plânını ustalıklı bir
şekilde uygulayan Amerika-İsrail ikilisi, ilk önce Arap dünyasını birbiriyle
çatıştırmanın yolunu bulmaya yönelmiştir.
Amerika’nın
yeni seçilen Başkanı Trump, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yaptı.
Ziyarette Amerika ve Suudi Arabistan arasında 380 milyar dolarlık büyük silah
antlaşmaları yapıldı. Arap dünyasında mutlak hâkim olmak isteyen Suudi
Arabistan, Amerika eliyle İran’ı etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Suudi
Arabistan’ın umudu, İsrail ve Amerika’nın İran’a karşı askerî müdahalede
bulunmasını sağlamaktır.
Arap
dünyasını Şii ve İran karşıtlığı üzerinden yanına çekme arzusunda olan
Amerika’nın niyetini fırsat bilen Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Yemen,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Maldivler ile birlikte Katar’a karşı bir cephe
oluşturacak adımlar attı. Katar’la bütün diplomatik ilişkilerini kesen
Suudi-Mısır ittifakı, Katar yönetiminden HAMAS ve İhvan gibi grupları
desteklememesini, İran’la bütün ilişkilerini kesmesini ve Arap ülkelerinin
içişlerine karışmamasını istemektedir. Suudi-Mısır ittifakının Katar üzerinden
çıkardığı kriz, Müslüman dünyanın birbirine düşman edilmek suretiyle birbiriyle
çatıştırılması stratejisinde kilit bir gelişme durumundadır.
Arap
dünyasına bakarken 15 Temmuz’un önemini görmek
Müslüman
dünyanın birbiriyle çatıştırılması şeklindeki küresel emperyalizm plânını
Türkiye çok iyi bilmektedir. 15 Temmuz 2016 tarihinde ordu içinde yuvalanan bir
grup Fetöist terörist eliyle Türkiye’ye karşı bir işgal ve darbe girişiminde
bulunulmaya çalışıldı. 15 Temmuz işgal ve darbe girişiminin birincil hedefi,
demokratik hükûmetin ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ortadan kaldırılarak
iktidarın tamamen FETÖ çetesinin eline geçmesini sağlamaktı. Bu girişimin
ikinci amacı, ülkemizde iç savaş çıkartmaktı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın
liderliğinde halkın topyekûn olarak darbe ve işgal girişimine karşı direnmesi,
ülkemizin barış, istikrar ve huzur içinde yoluna devam etmesini sağlamıştır.
15
Temmuz darbe ve işgal girişimini yapan odak, “FETÖ” denilen küresel terörist
çetedir. Halkımız 15 Temmuz’da FETÖ teröristlerinin darbe ve işgal girişimini
başarısızlığa uğratmıştır. Müslüman toplumların tarihinde 15 Temmuz, bir ilk
olma durumundadır. Küresel emperyalizmin desteğiyle ülkemizi darbe yoluyla
işgal etmeye kalkan FETÖ teröristlerinin yenilgiye uğratılması, coğrafyamızın
tarihinde gerçek anlamda “demokrasinin kazanması ve emperyalizmin kaybetmesi”
olarak nitelenmeyi hak etmektedir. 15 Temmuz’un en net sonucu, “Türkiye ve
İslâm dünyasının kazanması, FETÖ ve emperyalist güçlerin kaybetmesi” olarak
değerlendirilebilir.
15
Temmuz darbe ve işgal girişimi sadece “FETÖ” isimli terörist çetenin iktidarı
ele geçirmek için giriştiği bir terörist kalkışma değildir. 15 Temmuz darbe ve
işgal girişimi, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu yakıp yıkmayı amaçlayan kirli ve
kanlı bir yıkım plânının çok önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Libya,
Yemen, Suriye ve Irak’ı savaş ve işgallerle yıktıktan sonra Mısır’da Mursi’yi
darbe ile devirmek suretiyle diktatör Sisi’yi iş başına getiren küresel
emperyalizm, Türkiye’de de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı devirerek FETÖ
diktatörlüğünü kurmayı hedeflemiştir. 15 Temmuz’da halkımızın Fetöist darbe ve
işgal girişimini yenilgiye uğratması, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu sonu gelmeyen
savaş ve çatışmalara düşmekten kurtarmıştır.
15
Temmuz darbe ve işgal girişimi, Türkiye’nin güvenliğini, barışını ve
istikrarını ortadan kaldırmayı amaçlayan terörist bir kalkışmadır. Suriye
Savaşı bütün Ortadoğu’yu güvenli bölge olmaktan çıkardığı gibi, FETÖ
terörizminin amacı da Türkiye’nin “güvenli ülke olmadığı” şeklinde dünya kamuoyunda
bir algı oluşturmaktır. FETÖ, Türkiye’nin güvenli ülke olmadığı algısıyla
ülkemizi dünyadan izole etmenin plânlarını yapmaktadır. Türkiye’nin
Ortadoğulaştığı, demokrasi ve insan haklarından uzaklaştığı, Suriye Savaşı’nın
çıkmasında etkin rol oynadığı, ülkemizin Batı dünyasına düşman olduğu gibi
söylemler, Fetöistlerin bütün dünyada ülkemize karşı kullandığı argümanlar
olarak karşımıza çıkmaktadır.
FETÖ tehdidini gerçek anlamda bertaraf etmek için Türkiye’nin dış dünya ile daha yoğun ilişkiler ve güçlü ittifaklar kurması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, 15 Temmuz’dan sonra dünyada daha fazla dosta ihtiyacımız vardır. Bunun farkında olan FETÖ çetesi, ülkemizin dünyadaki bütün ilişkilerini bozacak ve düşmanlarımızın sayısını arttıracak stratejik nitelikte faaliyetler yürütmektedir.
Türkiye
ve Ortadoğu, terörizm, darbecilik ve şiddet kuşatması altındadır. Ülkemiz,
sürekli olarak FETÖ, PKK ve DAEŞ tarafından gerçekleştirilen saldırılara hedef
olmaktadır. Altmışlı yıllardan itibaren sinsi ve sistematik bir şekilde Ordu,
Emniyet, Yargı ve İstihbarat dâhil, devletin bütün kurumlarına yerleşerek
devlet içinde devlet gibi siyasal ve sosyal hayatımıza hükmetmeye kalkan FETÖ,
ülkemizi her açıdan kuşatması altına almış ve altın vuruşu gerçekleştirmek için
15 Temmuz 2016 tarihinde darbe yapmaya kalkmıştır.
Ülkemizde
Kürt-Türk savaşı çıkartmak şeklinde stratejik bir hesabın içine giren PKK, Sur,
Cizre, Yüksekova, Nusaybin ve Silvan gibi yerleşim yerlerinde “hendek savaşı”
denilen çukur saldırılarla devrimci halk savaşı plânını uygulamaya sokmuştur.
DAEŞ, gerçekleştirdiği birçok terör eylemiyle büyük şehirlerimizde birçok
insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş, Türkiye’nin güvensiz bir ülke olduğu
algısını dünyada yaratmaya çalışmıştır. Türkiye, FETÖ, PKK ve DAEŞ terör
örgütlerine sert güç kullanarak karşılık vermiş, Fırat Kalkanı gibi büyük çaplı
operasyonlarla sınır güvenliğini sağlamaya çalışmıştır.
Diktatör
Sisi, Mısır’da demokratik yollarla seçilen Mursi ve yönetimini yıkınca, Batı
dünyası bu girişimi bir darbe olarak değil, diktatörlüğe karşı yapılan meşru
bir sosyal ve siyasal girişim olarak destekledi. Aynı şekilde Batı dünyası, 15
Temmuz’da ülkemizi işgal etmeye kalkan Fetöist darbe girişimine karşı
demokrasimizin ve toplumumuzun yanında yer almamıştır. Küresel sistem, darbe
girişiminin başarısız olmasından dolayı şaşkınlığa uğramış ve ülkemize karşı
faaliyet gösteren FETÖ çetesine kucak açmıştır.
FETÖ
çetesi, Amerika, Almanya, Endonezya, İngiltere ve Güney Afrika başta olmak
üzere, dünyanın önemli ülkelerinde üslenmiş durumdadır. Amerika, hiçbir şekilde
FETÖ çetesinin elebaşını ülkemize iade etmeye yanaşmamaktadır. FETÖ çetesi,
dünyanın birçok ülkesinde faaliyetlerine yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Bütün dünyada örgütlenmesi sonucunda kendisine ait bir diaspora oluşturmuştur.
Fetöist diaspora, ülkemizin uluslararası ilişkilerini bozmak, Amerika, Avrupa
ve Arap devletlerinin bize karşı harekete geçmelerini sağlamak için yoğun bir
faaliyet içindedir.
FETÖ’nün
oluşturduğu propaganda ağına dikkat!
FETÖ,
bütün dünyada oluşturduğu geniş medya ve propaganda ağıyla 15 Temmuz direnişi
konusunda yalan üzerine bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Küresel düzeyde
yürüttüğü algı operasyonuyla FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimiyle hiçbir ilgisinin
olmadığını, 15 Temmuz’da olan bitenin gerçek bir darbe olmadığını, “kontrollü
darbe” adı altında içeride dizayn edilen bir operasyon olduğunu yaymaya
çalışmaktadır.
FETÖ’nün
15 Temmuz hakkında uydurduğu “kontrollü darbe” şeklindeki yalan ve sahtekârlığa
dayalı propagandası, ülkemiz ve 15 Temmuz hakkında kuşkuların ve soruların
doğmasına yol açmıştır. FETÖ’nün propaganda ve yalan makinası, 15 Temmuz
direnişini bir demokrasi direnişi olduğu gerçeğinden koparma konusunda ciddî
bir etki yaratmış görünmektedir. 15 Temmuz direnişi ve demokrasiyi sıkı sıkıya
bütünleştirmek yerine ulusal ve uluslararası düzeyde kontrollü darbe
safsatasının tartışılıyor oluşunu Fetöist propaganda mekanizmasının etkin
olduğunun göstergesi olarak tespit etmemiz lazımdır.
Fetöist
yalan ve çarpıtmalara karşı 15 Temmuz direnişinin gerçek bir demokrasi
savunması olduğunun dünya kamuoyuna doyurucu ve derinlikli bir şekilde
anlatılması gerekmektedir. Demokrasi ve 15 Temmuz direnişi arasındaki bağı,
birliği ve bütünlüğü sosyal, siyasal, kültürel ve entelektüel açılardan güçlü
bir şekilde besleyecek verimli ve yapıcı perspektiflerin geliştirilmesine
ihtiyaç vardır.
Türkiye,
Ortadoğu ve dünya tarihinde eşi az görülen, destan niteliğindeki demokrasiyi
savunma mücadelesini büyük insanî bedeller ödeyerek 15 Temmuz’da ortaya
koymasına rağmen, Avrupa ülkelerinden ülkemize karşı fikirlerin, seslerin,
politikaların ve tutumların arttığına şahit olmaktayız. Almanya, Hollanda ve
Fransa gibi yerlerde Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı, İslâmofobi ile karışık bir
şekilde yükseltilmektedir. 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin hibrit
terörizmin yeni bir biçimi olduğunu ve FETÖ’nün karanlık ve kirli bir yapı
olduğunu anlamayan Avrupa, Türkiye’yi ötekileştirmektedir. 15 Temmuz, mücadele
edilmesi gereken tehlikenin FETÖ, DAEŞ, PKK gibi terör örgütleri ve onları
destekleyen emperyalist güçler olduğunu net olarak ortaya koymuş bulunmaktadır.
FETÖ
propagandasının dâvâ süreçlerine etkisi aşağı çekilmelidir
Avrupa,
FETÖ yerine Türkiye’yi ötekileştirmekle ölümcül bir hata yapmaktadır. Avrupa
ülkelerine esas tehlikenin FETÖ çetesi, örgütlenmesi ve ideolojisi olduğunun
sabırla anlatılması gerekmektedir.
FETÖ
çetesi, bütün dünyada sahip olduğu propaganda imkânları sayesinde yıkıcı ve
yozlaştırıcı algı operasyonlarına devam ederken, aynı zamanda darbe dâvâları da
ülkemizde başlamış bulunmaktadır.
Darbeciler,
gerçek anlamda savunma yapmak yerine FETÖ’nün propaganda makinasının bir
parçası olarak konuşmaktadırlar. Darbeciler, ağız birliği etmişçesine
kendilerinin FETÖ ve darbe ile hiçbir ilişkilerinin olmadığını, askerlik
mesleğinin gerektirdiği görevleri yaptıklarını, 15 Temmuz’u tertipleyenlerin
kendileri değil başka güçler olduğunu, kendilerinin tuzağa düşürülerek mağdur
edildiklerini söylemektedirler. Darbeciler, Fetöist propaganda anlatısının
parçası olabilecek bir dil kullanmaktadırlar. Mahkemelerdeki propaganda
konuşmaları, darbe yargılamalarını kişiselleştirerek 15 Temmuz’da bir darbe
olmadığı havasını yaratmayı ve FETÖ tehlikesini önemsizleştirmeyi
hedeflemektedir. Mahkemelerde darbecilerin yaptığı çarpıtmalar, dış dünyada
FETÖ ve 15 Temmuz hakkında çarpık algıların oluşmasına hizmet etmektedir.
FETÖ
ve darbeciler, ne anlatırlarsa anlatsınlar, ortada bütün dünyanın gözü önünde
gerçekleşen 15 Temmuz olgusu vardır. 15 Temmuz’da FETÖ, emperyalizmin
desteğiyle Türkiye’yi darbe yoluyla işgal etmeye kalkıştı. Bütün dünyaya
anlatılması gereken yalın gerçek budur. 15 Temmuz’da teşebbüs edilen darbe
gerçeğini ve insanlığı yozlaştıran FETÖ tehdidini karartmaya yönelik hiçbir
propaganda ve algı operasyonunun dünya kamuoyunu iğfal etmesine izin
verilmemelidir. 15 Temmuz direnişi konusunda sorular ve şüpheler yaratmak
yerine, darbe girişimine ve FETÖ tehdidine odaklanılmalıdır.
15
Temmuz’da millet tarafından yenilgiye uğratılan Fetöist teröristler, darbe
sevdalarından vazgeçmiş değildirler. Bütün dünyada Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve
demokratik hükûmetin bu yaz yıkılacağını, yakında kendilerinin muzaffer bir
şekilde Türkiye’de yeniden tek güç olacakları yalanını söylemektedirler. FETÖ,
kendisini destekleyen emperyalist odakların plânlarına ve oyunlarına çok
güvenmektedir. FETÖ çetesi, dış dünyayı ülkemiz aleyhine seferber etmek için
bütün imkânları kullanmaktadır. Zira beklentisi, Katar’a Körfez ülkelerinin
uyguladığı diplomatik kuşatma ve izolasyonun benzerinin Türkiye’ye
yapılmasıdır.
FETÖ, bazı Körfez ülkeleriyle ülkemize karşı kirli ilişkiler ve ittifaklar geliştirmiş durumdadır. Önümüzdeki aylarda Katar’a karşı ileri sürülen bahanelerin benzerleri ülkemize karşı da ileri sürülebilir ve ülkemiz hiç umulmayan büyük krizlerle karşı karşıya bırakılabilir. 15 Temmuz’da darbe girişiminin yenilgiye uğratıldığı gerçeği, bizi her şeyin çözüldüğü ve FETÖ tehlikesinin bertaraf edildiği rahatlığına sürüklememelidir.
Ülkemize yönelik FETÖ tehdidinin ulusararası güçlerden destek almış bir şekilde var olmaya devam ettiği olgusunun farkında olunmalıdır. “Su uyur, FETÖ uyumaz” gerçeğinin farkında olarak, ülkemize yönelik tezgâhlanacak muhtemel krizlere ve oyunlara hazırlıklı olmamız lazımdır.