TÜRKİYE’Yİ agresif
davranmakla suçlayan ve diğer ülkelerin Türkiye’ye karşı birleşmeleri
çağrısında bulunan bir Pompeo, bir kez daha gelip geçti Türkiye’den...
Verdiği
mesaj, ziyaret etmek için yaptığı seçimler, dedikleri, görüşmedikleri vesaire,
yaptıkları ve yapmadıkları, söyledikleri ve söylemedikleri ile her şeyi en ince
detayına kadar plânlayan ve bütün dünyayı dize getirme hayâllerini kendine hak
sayan süper güçlü ülkelerin süper kullanışlı ve zalim adamlarından biri idi
sadece.
Diğerlerinden
farkı yoktu Pompeo’nun! Geçmiş yıllarda “kadın lider”, “kadın kariyerliler”
mottosunu okşayan ama erkek paydaşlarından acımasızlıkta hiçbir farkı olmayan
Dışişleri, Savunma ve de Ekonomi Bakanı, Başkanlık Sözcüsü gibi farklı sıfatlı
ama aynı karakteristik özelliklere haiz bir yığın farklı isim geldi ve geçti
Pompeo gibi...
Hoyratça,
sözde özgürlüklerden bahsederken kustukları öfke gibi, artık gizlemeye dahi
tenezzül etmedikleri o “efendi” buyurganlıkları ile…
Bizim
gibi ülkelerin muhatap olduğu o ast-üst ilişkisi, siyâsî nezâketin bile (ki o
nezâket de giderek daha çiğnenir bir kural oldu) örtemediği amaçlarına engel
teşkil eden her bir şey için duydukları öfke ve onlardan olmayana
tahammülsüzlük, Türkiye örneğinde olduğu gibi, plânları sık sekteye uğradığında
devleşiyor, Pandora’nın kutusu açılıyor…
Pompeo’nun
ziyareti öncesinde yaptığı açıklama, ülkedeki temaslarını, atladıklarını ve
amacını da ortaya koymuyor mu?
“Türkiye’nin son aylarda oldukça saldırgan tavır sergilediği husûsunda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile hemfikiriz…”
İşkence
yöntemleri dolayısı ile şaibeli eski CIA Başkanı’nın bu çağrısı ne anlama
geliyor peki?
Ekonomik
ambargolar dâhil, her şekilde Türkiye’nin üstüne birlikte gidilmelidir/gidilecektir.
Demokrasi savunuculuğu yaparken, sandıktan çıkamayan muhalefetin güçlenmesi
için her türlü destek ve her türlü gayr-i meşru yol denenmelidir (devam
edilecektir). Demek ki neymiş, dünyanın seyrettiği katliamlarda sığınmacılarına
yaşam hakkı veren Türkiye, masumların en azından sesi olmaya çalışan Türkiye, yine
türlü bahanelerle aralıksız vurulmalı imiş… Sözde özgürlük savunucusu süper
güçler, Orta Doğu’yu kana bularken çok mülayimler(!). Afrika dâhil, yardım
faaliyetleri altında zehirlenmedik ülke bırakmayanlar çok nazikler(!)… BMGK daimî
üyesi ülkelerin silahlara yatırdığı para üç kıtayı inşâ edebilecekken,
demokratikler…
Basın
sözcülüğünün bile neredeyse ön şartının PKK’yı savunmak olduğu terör
besleyicileri, terörist değiller(!)…
Saldırganlar
masum, ama saldırgan davranmakla itham edilen ülke, Türkiye!
Azerbaycan’a
destek verdik diye, Suriye krizinde batmadan yol almaya çalıştık diye, Akdeniz’de
haklarımızı savunmaya nihâyet başladık diye, toparlanmaya çalıştık diye,
küstahlıklarını çoğu zaman görmezden gelmek zorunda kalsak da “Biz de varız!” dedik diye oluyor
bunlar. “Ya dahası olur, daha çok yol alırsak?” korkusu ile oluyor…
Pompeo’nun
mesajları yerine çoktan ulaşmış olmalıdır. Zaten aralıksız sürdürülen yıpratma
ve yıkım çalışmalarında, ABD’nin değişen yönetimiyle birlikte değişecek
yöntemlere ve boyut değişimine hazır olalım!
Ekonomik
güçlülük, bağımsızlığın en olmazsa olmaz şartlarından her dönemde, ama bu
çağdaki belirleyiciliği bizim de artık gerçekten başka şansımızın olmadığını gösterir
şekilde.
Yol almak zorundayız! Adam kayırmaktan, kaynaklarımızı savurmaktan vazgeçip, millî bir kurtuluş mücadelesi vermenin kaçınılmaz seyrindeyiz. Bir olursak “biz” olacağız. Zor olacak, başaracağız!