Dünyanın en büyük ticâret anlaşması: RCEP

RCEP’e dâhil olan ülkelerin her biri, tek başına dünyada gerek nüfus, gerekse ekonomik anlamda ağırlığa sahip. Bunların bir araya gelmesiyle oluşan büyüklük için ifade edilen rakamlar, nüfus sayısı olarak yaklaşık 2,2 milyar kişi ve ekonomik olarak yine yaklaşık rakamla 39 trilyon ABD doları!

TÜRKİYE’de ekonomi gündeminin yoğun olduğu şu günlerde dünyada da oldukça dikkat çekici kritik gelişmeler oluyor. Geçtiğimiz Kasım ayında, çok önemli bir anlaşma imzalandı ve dünya medyasının manşetlerinde yer aldı. Bu anlaşma ile dünyanın gözü bir kez daha Asya-Pasifik ülkelerine döndü…

15 Kasım 2020 tarihinde, Vietnam’ın başkenti Hanoi’de yapılan 37’nci ASEAN Zirvesi’nde, dünyanın en büyük serbest ticâret anlaşması (RCEP) imzalandı.

RCEP, “Regional Comprehensive Economic Partnership” sözcüklerinin kısaltması. Türkçe, “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” diyoruz. Bu anlaşmaya dâhil olan 15 ülke var. Bunlardan onu Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyesi olan Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler, Singapur, Bruney, Vietnam, Laos, Myanmar ve Kamboçya. Bunların dışında, dünyanın en büyük ekonomilerinden olan Çin, Japonya, Güney Kore ve Avusturalya ile Yeni Zelanda var. Geçen yıla kadar Hindistan da bu anlaşmanın bir parçasıydı fakat düşük gümrüklerin yerel üreticilere zarar vereceğinden ve Çin ürünlerinin Hindistan’a ucuz fiyatlarla girmesinden endişelenerek RCEP müzakerelerinden (isterse sonra dâhil olmak üzere) çekildi. Hindistan dâhil olduğu vakit, RCEP’in sayısal büyüklüğünü hesap etmek biraz uğraştırıcı olabilir.

RCEP’e dâhil olan ülkelerin her biri, tek başına dünyada gerek nüfus, gerekse ekonomik anlamda ağırlığa sahip. Bunların bir araya gelmesiyle oluşan büyüklük için ifade edilen rakamlar, nüfus sayısı olarak yaklaşık 2,2 milyar kişi ve ekonomik olarak yine yaklaşık rakamla 39 trilyon ABD doları!

Bu da demektir ki, dünya nüfusunun ve küresel ekonominin nerdeyse üçte biri kapsamında bir ticâret birliği. Belki de ekonomik etkiden daha önemli olan RCEP, Asya’da gelecek noktasında ekonomik ve siyâsî bir temel oluştururken, bunu ABD ve Rusya gibi ülkeler olmadan yapabilecek boyutta.


Müzakereler ne zaman başladı?

RCEP müzakereleri 2012 yılında başlamış, iki yıl içinde de sonuçlandırılması hedeflenmiş. Fakat bölge ülkelerinin farklı ticârî öncelikleri nedeniyle altı yıllık bir erteleme ile 2020 yılının Kasım ayında ancak imzalanabildi.

Sekiz yıl süren bir müzakere sürecinin uzun görülmesine rağmen, katılan ülke sayısına ve katılan ülkelerin büyüklüğüne baktığımızda, bu sürenin de kabul edilebilirlik oranı yüksek oluyor. Müzakere sonucunda ülkeler için ortak paydada buluşmak o kadar kolay olmasa gerek.

Gelişen teknolojiyle birlikte her daim yeni alanlar ortaya çıktığı gibi, aynı zamanda her ülkenin farklı beklentileri ve farklı önceliklerinin olduğu muhakkak.

RCEP Anlaşması’nın kapsamında neler var?

RCEP Anlaşması’nın temel içeriği, üye ülkeler arasındaki gümrük duvarlarının kaldırılması. Bunun yanında, anlaşmaya dâhil olan ülkelerin ekonomik anlamda zayıf noktalarının korunabilmesi adına sektörel bazda gümrük artırımı yapabilmelerine olanak sağlayan maddeler bulunmakta.

Bu anlaşmasının kapsamındaki bir diğer konu, Asya-Pasifik ülkeleri arasında tedarik zincirini kuvvetlendirmek ve yeni e-ticâret kuralları oluşturmak. Tedarik zincirlerinin pandemiden ve ticâret savaşlarından olumsuz etkilendiği bir dönemde bu anlaşma, tedarik zincirinin geleceği açısından önemli görülmekte.

RCEP ile anlaşmaya dâhil 15 ülkede üretilen bütün mallar, hangi ülkede üretilirse üretilsin ya da tedarik noktasında hangi konumdan hareket ederse etsin fark etmeksizin, tek bir evrak ile üye ülke malı olarak değerlendirilecek ve serbestçe hareket edecek.

RCEP Anlaşması’nda gümrük vergileri ve e-ticâret dışında fikrî mülkiyet hakları, telekomünikasyon, mâlî hizmetler ve profesyonel hizmetler konusunda kurallar da yer almakta.

Bu maddelerin uygulamaya konulması hemen mümkün olmayacağı bilinen bir gerçek; 20 yıl gibi bir sürecin gerekliliği ifade edilmekte. Çünkü anlaşmanın sadece imzalanması yetmiyor, 15 ülkenin parlamentolarının onayını alması da gerekiyor.

Çoğunlukla sanayi ürünlerine yönelik bu anlaşmaya göre tarım geri plânda kalmış durumda.

Türkiye ve diğer ülkeler RCEP’e nasıl bakıyor?

Türkiye’nin bu ülkelere olan ihracatının, ithalatının çok altında olduğu bilinenler arasında. Anlaşmaya imza atan ülkeler birbiri ile gümrüksüz mal alıp satabileceği için Türkiye’den alımlar daha da azalabilir. Lâkin bu bölgede yatırım yapan birçok Türk firma bulunuyor. Eğer bir Türk firması olarak Çin’de üretim yapan bir firmanız varsa ve ürünün ara parçalarını -varsayalım ki- Çin’de üretmek yerine daha hesaplısından Malezya’dan aldığınızda karşınıza vergi çıkacak olmamasının oldukça yüz güldürücü olacağı düşünülüyor.

Ülkemiz açısından RCEP Anlaşması’nın artı ve eksileri olduğu gibi, ABD ve Avrupalı şirketler için de durum pek parlak görünmüyor. Serbest ticâret bölgesinin dışında bırakılan ABD ve Avrupa’nın dezavantajlı konuma geleceği de öngörüler arasında.

RCEP Anlaşması’nda Amerika Birleşik Devletleri yok. Trump’un başkan olmasından kısa bir süre sonra ABD, Trans Pasifik Ortaklığından da çekilmişti. Çin bu ortaklıkta yoktu. RCEP Anlaşması’nda ise lokomotifin Çin olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, ABD’nin tutumu oldukça merak konusu.

Bir Avrupa açısından konuya bakalım…

Almanya Dış Ticâret Birliği Başkanı Börner, RCEP Anlaşması’nın Alman ekonomisi için iyi bir haber olmadığını söyleyerek, Çinli şirketlerin 14 ülkede Alman şirketlerinden gelecekte daha iyi pazar erişimine sahip olacağını ifade etti.

Bunların yanında, anlaşmaya dâhil olan ülkeler arasında zamanla ortak bir para birimi kullanımının söz konusu olabileceği (örneğin, ortak dijital para) yönünde görüşler mevcût. Tabi bu da dolar ve avro için büyük bir tehdit olacaktır.

Tek cümle ile RCEP, küresel ekonomik gücün ve paranın Doğu’ya kaydığı söylemlerine yeni argümanlar ekleyecek.

Bol kazançlı günler dileğiyle…