DÜNYAYI tarihinde hiç
olmadığı kadar zor bir çeyrek asır bekliyor. Bu zorluğun sebebi, 18’inci yüzyıldan
itibaren Batı’ya göç eden zenginliğin 2000 yılından itibaren yönünü tekrar
Doğu’ya çevirmesidir.
Ancak
bu süreçte zenginliğin göçünün niteliği, Doğu’dan Batı’ya geldiği dönemin
şartlarından çok farklıdır. Zenginlik 18’inci yüzyılda Doğu’dan Batı’ya göç
ederken Doğu’da Batı’nın askerî gücüyle başedecek aktörler etkinliklerini
yitirmişlerdi. Bu itibarla Doğu’dan Batı’ya doğru olan sermaye taşınımı
dünyanın siyâsî istikrarını çok bozmamıştı.
Ancak
bugün durum, dünden çok farklıdır. Zenginlik ve finansın yönünü Doğu’ya
çevirdiği yeni süreçte Batı elinde iki büyük koz tutmaktadır: Bu kozlardan
birisi askerî güç, diğeri ise finanstır.
Batı,
Doğu karşısında zebûn düşmemek için bu iki kozu bir şantaj ve tehdit olarak
sonuna kadar kullanacak, hatta savaşı bile ihtimâl dâhilinde görecektir.
Şurası
bir hakikattir: Nasıl ki ABD 19’uncu yüzyılın sonlarında üretimde İngiltere’yi
geçerek hegemonik bir güç hâline geldiyse, an itibariyle üretimde ABD’yi geçen
Çin de aynı yönde ilerleyecektir.
Gelecek
çeyrek yüzyıl içerisinde dünyada beş büyük güç etkin olacaktır. Bu güçlerden
Çin, birinci sırayı alırken, ABD ikinci sıraya düşecek, Rusya üçüncü güç olarak
belirecek, dördüncülükse Avrupa Birliği’nin elinde olacaktır. Peki, bu tabloda
beşinci büyük güç koltuğuna kim oturacaktır?
Şu
anki dünya konjoktürüne bakılırsa bu gücün Türkiye olacağını bilâtereddüt
söyleyebiliriz. Türkiye’nin bu dişli rakipler arasından büyük bir güce
dönüşerek sıyrılması ve kendi eksenini kurması, dünyadaki dengeleri altüst
edecek bir mahiyet gösterecektir. Elbette Türkiye bu gücü kendi başına oluşturmayacak;
önce mevcut Türk devletleriyle bir ittifak gerçekleştirecek, ardından da bu
ittifakın mütemmim cüzü olan kimi İslâm ülkelerini bu ittifaka dâhil edecektir.
Bizim
dışımızdaki büyük güçlerin hareket tarzlarına baktığımızda, dünyadaki mevcut
zulüm ve sömürü düzeninin aynen devam edeceğini öngörmek kehanet sayılmaz.
Gelecekte dünyanın en büyük gücü olacak olan Çin, fikir hürriyetine ve insanî
değerlere mesafeli duran katı ideolojik yaklaşımıyla dünyanın başına belâ
olacak ve ABD’yi bile mumla aratacaktır. Çin’in güç olarak yülselişi farklı
fikir ve anlayışları yok sayan bir zemin üzerinde yürümektedir. Gücü tam
anlamıyla ele geçirdiğinde ABD’den farklı olarak nüfus ihracatıyla önüne çıkan
her ülkeyi yutabilir.
ABD’nin
nasıl bir doymaz sömürü iştahıyla dünyayı yaşanmaz hâle getirdiğini çok iyi
biliyoruz. Artık onun dünyaya şekil verici başat aktör olmaktan çıkacağını öne
sürmek yanıltıcı olmaz. İktisadî ve siyâsî nüfuz açısından geriye düşecek olan
ABD, mevcut konumundan geri adım atmamak için dünyanın en büyük askerî gücü
olarak saldırgan ve tehditkâr bir çizgide ilerleyerek en azından statükoyu
muhafaza etmeye çalışacaktır. Bu gücüne rağmen ABD, çok az ülkeyi yanında
tutabilecek ve gittikçe yalnızlaşarak kendi içine doğru çökecektir.
Rusya,
iki temel üzerinden yükselen bir güçtür. Birisi ABD’den sonra askerî bakımdan
dünyanın ikinci büyük gücü olması, diğeri de zengin petrol ve doğal gaz
yataklarına sahip bulunmasıdır. Ancak Rusların derinlikli olmayan sanayileri ve
artmayan nüfusları, onları bir yarım yüzyıl içinde üzerinde hükümran olduğu
azınlıklarla başa baş bir hâle getirecektir. Rusya’daki Türk ve Müslüman nüfusunun
Ruslarla eşitlenmeye gitmesi, Rusların en büyük handikapı olarak görülmektedir.
Rusya’nın
otoriter, baskıcı, öbürünü yok sayan yaklaşımları ve sömürmede kendine mahsus
cinliklerinin bulunması, yarın için onun yumuşak karnı hâline gelecektir.
Avrupa
Birliği, önümüzdeki çeyrek yüzyılda dağılma eğilimi gösterecektir. Artık siyâsî
açıdan etkinliğini yitirmiş olan AB, askerî açıdan ise büyük zaaflar
taşımaktadır. Birlik içerisinde en büyük askerî güç olan Fransa, Afrika’da hem
sömürgelerini, hem de nüfuzunu kaybederek kendi içerisindeki sosyal
patlamalarla uğraşmak zorunda kalacaktır. Ekonomik bir güç olan Almanya, bu
gücünün küçüldüğünü görerek durumunu muhafaza etmeye çalışacaktır. Avrupa
Birliği, gittikçe bir pazar hâline gelerek edilgenleşecektir. Avrupa
Birliği’nin geçmişi bugünkü zulüm ve sömürü düzeninin temelidir. Bunların gücü
ele geçirdiklerinde nasıl ötekileştirici, ırkçı ve çifte standartçı olduğunu
çok iyi biliyoruz.
Görüldüğü
üzere, dünyaya hükmeden mevcut etkin güç odakları insanlığın hayrına ve onuruna
yaraşan bir gelecek düşüncesinden uzaktırlar. Dünyanın ve insanlığın zalimlerin
elinde olduğu bir düzen, geleceğimizi tehdit etmektedir.
Türkiye’nin
beşinci bir güç olarak ortaya çıkması, insanlığın çoktan beri özlemini duyduğu
vicdanının dile gelmesi gibi olacaktır. Tarihinde sömürü lekesi bulunmayan,
bütün dinlere hoşgörüyle yaklaşan, bütün ırkları Hakk’ın kulu sayan, yemeyip
yediren, almayıp veren bir mirasın mensubu olan Türkiye, önümüzdeki çeyrek
yüzyıl içerisinde tarih ve çoğrafyadaki yerini tekrar aldığında, insanlık
Türkiye’nin şahsında yeniden rahat bir nefes alacak ve geleceğine barış ve
esenlik perspektifinden bakacaktır.
Dünya
Türklerin Osmanlı asırlarında nasıl bir “Osmanlı barışı” denen güvenilir ve
adil bir sistemin şemsiyesi altında yaşadıysa, yarın da Büyük Türkiye’nin
adalet, huzur ve onur şemsiyesi altında yaşayacaktır.
Daha adil bir dünya elbette mümkündür. Ancak dünyanın vicdanı olan Türklerin adalet tahtına oturmaları şartıyla…